wiki

BEDİR SAVAŞI

BEDİR SAVAŞI; Hicretin ikinci yılında Ramazan
ayında sevgili Peygamberimizin, Mekkeli
müşriklerle yaptığı ilk savaş. Mekke ile Medîne
arasında Bedir kuyularının bulunduğu mahalde
vukû bulduğu için, Bedir Savaşı olarak anılır. Peygamber
efendimizi gören ve sohbetinde bulunan ilk
Müslümanlar (Eshâb-ı kirâm) içinde Bedir Savaşma
katılan 313 sahâbinin ayrı bir yeri ve derecesi
vardır.
Hicretin ikinci yılı (M.624) Ramazan ayında
Ebû Süfyân reisliğindeki büyük bir Kureyş kervanının
Şam’dan Mekke’ye dönmekte olduğunun
haber alınması üzerine, Peygamberimiz Muhammed
aleyhisselâm bu kervandaki malları ganîmet
, olarak almak için bir ordu toplayarak Safra denilen
yere kadar geldi. Bu orduda, çeşitli vazifelerle
civâra gönderilenler hâriç, 305 kişi vardı. Bunların
64’ü Muhâcirlerden, kalanı Ensârdan (Medîneli
Müslümanlardan) idi. Orduda üç at, 70 deve
mevcuttu. Develere nöbetleşe binerek ilerlerlerdi.
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm
dahi Ali bin Ebî Tâlib ve Zeyd bin Hârise (radıy^
llahü anhüm) ile berâber bir deveye sırayla binmiştir.
Muhâcirînin beyaz sancağı, Mus’ab ibrii
Umeyr’e verilmişti. İşte, daha sonraları bütün
dünyâya yayılan ve gittikleri yerlerde muzaffer
olarak târihe nam salan İslâm ordularının birincisi,
bu ordudur.
Bu arada, İslâm ordusunun kervanı üzerine
gelmekte olduğunu öğrenen Ebû Süfyan bir taraftan
yolunu değiştirirken, diğer taraftan Zamzam
İbni Amril-Gaffâr’ı ücretle tutarak, Mekke’ye haber
vermeye ve imdâd istemeye gönderdi. Zamzam
• Mekke’ye vardığında, Kureyş’in ileri gelenleri
hazret-i Abbâs’m kız kardeşi Âtîke’nin üç gün
önce gördüğü ve Kureyş’e bu günlerde büyük bir
belâ geleceği şeklinde tâbir edilen rüyâ sebebiyle
birbirlerine düşmüşlerdi. Zamzam’ın; “Ey Kureyş,
çabuk yetişiniz! Yoksa Şam kervânı Müslümanların
eline düşer ve bütün malınız gider!’’diyerek
feryâd etmesi üzerine, çekişmeyi bırakarak
derhal bir ordu topladılar. Hemen hemen hepsi atlı
veya develi olan bu ordunun 1 0 0 0 kişiye yakın
olan mevcûdu, o zamânın ileri harp âletleri ile silâhlanmıştı.
Ebû Leheb ve Ebû Süfyân hâriç, Kureyş’in
bütün ileri gelenleri orduya iştirâk ederek
silâh, malzeme ve mühimmât ile desteklemişlerdi.
Bu ordu yoldayken, Ebû Süfyân’ın kervanı sâhil
yolundan sağ sâlim Mekke’ye getirdiği haber alınınca
geri dönmek isteyenler olduysa da, Ebû Cehil’in
korkaklık ve kaçmakla ithâm ederek ağır
hakâretlerde bulunması üzerine mecbûren yollarına
devâm ettiler. Ancak birkaç kişi geceleyin Mekke’ye
dönebildi.
Bu arada Peygamber efendimiz de, Mekke’den
hareket eden büyük bir ordunun kendilerine karşı
gelmekte olduğunu öğrendi. Kervana el koymak
için yola çıkmış bulunan İslâm ordusunun ileri
gelenleri ile Medine’ye dönmek veya dönmemek
husûsunda istişâre etti; Ensârm fikirlerini sordu.
Bunun üzerine söz alan hazret-i Sa’d ibni Muâz;“Yâ Resûlâllah, biz sana inandık! Allah katından
getirdiğin şeylerin hak olduğuna îtimât ve îmân eyledik.
Sana itâat etmeye ve emirlerine kesinlikle
uymaya söz verdik. Artık siz ne dilerseniz emrediniz.
Seni gönderen Allah hakkı için, eğer denize
girersen, seninle berâber gireriz, hiçbirimiz geri
kalmayız. Biz düşmana karşı varmaktan çekinmeyiz.
Savaş ânında geri dönmeyiz. Biz, sabredenlerdeniz
ve sâdıklardanız. Cenâb-ı Hak’tan
bizden memnun olacağınız işler göstermesini niyâz
ederim. Hemen Allahü teâlânın bereketi ile bizimle
murâd ettiğiniz tarafa hareket buyurunuz!”
şeklindeki sözleriyle Ensârın sadâkat ve samîmiyetini
dile getirdi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz
de fevkalâde memnûn olarak, İslâm ordusuna
Bedir kuyularına doğru hareket emrini verdi.
Kureyş ordusu daha önce gelip Bedir suyunu
zaptetmişti. İslâm ordusu kumları son derece kaygan
olan bir mevkide durdu. Susuzluk sıkıntısı
başgösterdi. Peygamber efendimiz, o mevkide birkaç
yeri işâret ederek Kureyş ileri gelenlerinden
bâzılarının harp esnâsında öldürüleceği yerler olarak
söylemiş, aynen söylediği gibi olmuştur. Ertesi
gün, Ramazan ayının on yedinci Cumâ günü sabahleyin
yağan şiddetli yağmur, su sıkıntısını giderip
sel olup aktı. İslâm ordusu Bedir kuyularının
en nihâyetindeki kuyunun önünde toplandı. Peygamber
efendimiz için hurtna dallarından bir gölgelik
yapıldı. Bedir’de karşı karşıya gelen bu iki
ordunun askerlerinin pekçoğu birbirleriyle çok
yakın akrabâ idiler. Kardeşlerden biri bir tarafta,
diğeri öbür tarafta; baba bu yanda, oğul öbür yanda;
amca yeğene, yeğen amcaya karşı savaşmak
için hazır bekliyordu.
Her iki ordu, harp meydanında karşı karşıya
gelip saf bağladılar. Peygamberimiz İslâm orduordusunun
saflarını bizzat kendi elleriyle düzelterek;
“Ben emretmedikçe düşman üzerine hücum etmeyiniz.
Fakat ok menziline iyice girdiklerinde
ok atınız.” diye emir verdi. Bu arada Kureyş tarafından
atılan bir ok hazret-i Mihca’yı şehid etti.
Bedir Muhârebesindeki ilk şehid, bu zâttır. Nihâyet
Kureyş ordusundan Utbe ibni Rebîa, bir tarafına
birâderi Şeybe’yi diğer tarafına oğlu Velid’i
alarak, İslâm ordusundan er diledi. Bunlara karşı
gelen Medîneli üç Müslüman, Eshâptan hazret-i
Avf ile Muâz ve Abdullah ibni Revâha’yı kendi
denkleri görmediği için reddederek, “Ya Muhammedi
Bize denk ve akranımız olan amcazâdelerimizi
gönder.” diye bağırdı. (O zamanlar Mekkeliler,
Medînelilere çiftlikle uğraştıkları ve pek çoğu
okuma-yazma bilmedikleri için hakâret gözüyle
bakarlardı).
Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Kalk
yâ Ubeyde, kalk yâ Hamza, kalk yâ Ali.” diyerek,
Ubeyde’yi Utbe’nin, Hamza’yı Şeybe’nin ve
hazret-i Ali’yi Velid’in üstüne gönderdi. (Hazreti
Ubeyde, o târihte 63 yaşındaydı.) Kısa bir vuruşmadan
sonra üç Kureyşlinin üçü de öldürüldü.
Ayağından ağır yaralanan Ubeyde ise harpten
sonra Medîne’ye dönerken yolda şehid oldu. Bu teke
tek vuruşma esnâsında hazret-i Ebû Bekr Kureyş
ordusu içinde oğlu Abdurrahmân’ı görerek
meydana çıkıp onunla çarpışmak için izin istediyse
de, Peygamberimiz; “Yâ Ebâ Bekr! Bilmez
misin ki, sen benim, görür gözüm ve işitir
kulağım yerindesin.” diyerek müsâde etmedi.
Bundan sonra iki taraf saflar hâlinde birbirine
karşı yürümeye ve oklar atmaya başladılar. Bu sırada
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm,
kendi için hurma dallarından yapılan haymedeordusunun
saflarını bizzat kendi elleriyle düzelterek;
“Ben emretmedikçe düşman üzerine hücum etmeyiniz.
Fakat ok menziline iyice girdiklerinde
ok atınız.” diye emir verdi. Bu arada Kureyş tarafından
atılan bir ok hazret-i Mihca’yı şehid etti.
Bedir Muhârebesindeki ilk şehid, bu zâttır. Nihâyet
Kureyş ordusundan Utbe ibni Rebîa, bir tarafına
birâderi Şeybe’yi diğer tarafına oğlu Velid’i
alarak, İslâm ordusundan er diledi. Bunlara karşı
gelen Medîneli üç Müslüman, Eshâptan hazret-i
Avf ile Muâz ve Abdullah ibni Revâha’yı kendi
denkleri görmediği için reddederek, “Ya Muhammedi
Bize denk ve akranımız olan amcazâdelerimizi
gönder.” diye bağırdı. (O zamanlar Mekkeliler,
Medînelilere çiftlikle uğraştıkları ve pek çoğu
okuma-yazma bilmedikleri için hakâret gözüyle
bakarlardı).
Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Kalk
yâ Ubeyde, kalk yâ Hamza, kalk yâ Ali.” diyerek,
Ubeyde’yi Utbe’nin, Hamza’yı Şeybe’nin ve
hazret-i Ali’yi Velid’in üstüne gönderdi. (Hazreti
Ubeyde, o târihte 63 yaşındaydı.) Kısa bir vuruşmadan
sonra üç Kureyşlinin üçü de öldürüldü.
Ayağından ağır yaralanan Ubeyde ise harpten
sonra Medîne’ye dönerken yolda şehid oldu. Bu teke
tek vuruşma esnâsında hazret-i Ebû Bekr Kureyş
ordusu içinde oğlu Abdurrahmân’ı görerek
meydana çıkıp onunla çarpışmak için izin istediyse
de, Peygamberimiz; “Yâ Ebâ Bekr! Bilmez
misin ki, sen benim, görür gözüm ve işitir
kulağım yerindesin.” diyerek müsâde etmedi.
Bundan sonra iki taraf saflar hâlinde birbirine
karşı yürümeye ve oklar atmaya başladılar. Bu sırada
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm,
kendi için hurma dallarından yapılan haymedeSavaşı, bu durumu değiştirmiş ve Müslümanların
mücâdele gücünü artırmış, onları üstün hâle getirmiştir.
Müslümanlardan Bedir’de 14 kişi şehid
oldu. Karşı taraftan 70 kişi öldü, 70 kişi de esir
edildi. Pekçok ganimet alındı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir