BEHÂI EFENDİ; on yedinci yüzyıl Osmanlı
âlimlerinden. Otuz ikinci Osmanlı şeyhülislâmıdır.
Asıl adı Mehmed’dir. Şeyhülislâm Yahyâ Efendinin
kendisine taktığı “Behâî” mahlâsıyla meşhûr olmuştur.
Şeyhülislâm Hoca Sa’deddîn Efendinin torunu
ve Rumeli Kazaskeri Abdülazîz Efendinin oğludur.
Nesebi, Yavuz Sultan Selîm Han döneminin
tanınmış şahsiyetlerinden Haşan Çan’a kadar ulaşmaktadır.
1595 (H.1003) senesinde İstanbul’da doğdu.
1654 (H.1064) senesinde İstanbul’da vefât etti.
Çocukluğundan îtibâren ilim öğrenmeye başlayan
Behâî Efendi zamânmm âlimlerinden aklî ve
naklî ilimleri öğrendi. İlim ve fazilette yükselip kısa
zamanda şöhreti her tarafa yayıldı. 1617 senesinde
babası ile berâber Mekke-i mükerremeye gidip hac
farizasını yerine getirdi. Dönüşünde amcası Şeyhülislâm
Es’ad Efendiden de ilim öğrenip, onun
yanında mülâzim, yâni stajyer olarak vazife yaptı.
İstanbul’da bâzı medreselerde müderrislik
yaptıktan sonra Şehzâde Medresesi müderrisliğine
tâyin edildi. Bu vazifesi sırasında yazdığı bir kasidesini
Sultan Dördüncü Murâd Hana takdim etti.
Sultan’m iltifâtma kavuşup 1630 yılında Selâ-
. nik Kâdılığına tâyin edildi. 1633 senesinde Haleb
Kâdılığma nakledildi. 1634 senesinde hakkında
çıkarılan bâzı asılsız iddialar üzerine vazifeden
alınarak Kıbrıs’ta ikâmete mecbûr tutuldu. Bir şene
sonra İstanbul’a döndü. Sırasıyla Şam, Edime
ve İstanbul kâdılıkları vazifesinde bulundu. 1646
senesinde Anadolu Kazaskerliğine, bir ay sonra
Rumeli Kazaskerliğine terfi ettirildi. 1649 senesinde Şeyhülislâmlık makâmına getirildi. Bir sene
9 ay 15 gün bu makamda kaldıktan sonra 1651
senesinde vazifesinden alındı. 1653 senesinde tekrar
Şeyhülislâmlığa getirildi. Bu vazifesi esnâsında
boğmaca hastalığına yakalanarak 1654 senesinde
İstanbul’da vefât etti. Cenâzesi Fâtih Câmiine
bitişik konağının yakınında bir yere defnedildi.
Behâi Efendi, yüksek ilme, keskin zekâ ve
kuvvetli bir hâfızaya sâhipti. Halim, selim, zerâfet
sâhibi bir zâttı. Kâdılığı ve şeyhülislâmlığı sırasında
adâletle hükmetmiş, doğruluktan ayrılmamış,
hak ve hakikati söylemekten çekinmemişti.
Tütün içmenin mübah olduğuna dâir; “Bir
şey, özellikle zevki okşayan şeyler, haramlığına kesin
ve açık delil olmadıkça mübahtır. Çünkü mübahlık
eşyânın aslında var olan bir vasıftır.” diye
fetvâ verdiği için zamânındaki bâzı kimseler ona
cephe almışlardı.
Devrinin önemli şâirlerinden olan Behâi Efendi,
Divan şiirinin tanınmış şâirlerinden Şeyhülislâm
Yahyâ Efendi ve Bâkî’nin tesirinde kalmıştır.
Şâirlikteki şöhretine gazelleri sebebiyle ulaşmıştır.
Kırktan fazla olan gazellerinde, konu ve tema
olarak yer yer Allahü teâlânın aşkını ve sevgisini,
O’ndan ayrı kalmanın acılığını, O’na duyduğu yakıcı
özlemi işlemiştir. Böyle olmasma rağmen münâcât
ve nât gibi şiirlere yer vermemiştir. Zamanının
Nâilî, Neşâtî, Nâbî, Nahifi, Nazîm gibi değerli
şâirleri onun hakkında fasideler söyledikleri
gibi, şâirliğini övmüşler ve şiirlerine nazireler
yazmışlardır. Behâi Efendinin şeyhülislâmlığı sırasında
verdiği fetvâlann toplandığı basılmamış bir
eseri ile, şiirlerinin toplandığı bir Dîvân’ı ve Arapça,
Farsça bâzı eserlere yazdığı ta’likâtı vardır.
BEHÂI EFENDİ
29
Eki