BERNOULLİ
Baselli (İsviçre) bilgililer ailesi. Bernoulliler matematik, fbdk, özellikle tıîHrrtlilr konusunda çok önemli yapıtlar bırakmışlardır. Bernoulli teoremi ya da ilkesi, ağdalı olmayan, kesiksiz rejimli ve sıkıştınla-maz bir akışkanın akışını inceler. Bir akışkanın küçük bir öğesini, hareketi boyunca izleyelim, z, ile z* bu öğenin sürüklendiği 1 ve
2 ile numaralanmış noktalar, p, ile Pb bu noktalarda öğenin karşılaştığı basınçlar , V, ile Vk aynı noktalarda öğenin kazandığı hızlar olsun. Kütle
Kauçuk zarlarla ■kapatılmış içi boş bir silindir, bir sıvıya daldmhrsa, derine inildikçe basıncın arttığı (zarlar d’dea ‘dan daha obrukturi ve zarın yönü ne olursa olsun, aynı derinlikte değişmediği saptanır.
74
sürekli p değerinde kalacak tır.Yerçekimi ivmesi g’yle gösterilirse, teorem aşağıdaki biçimde verilir:
pgzı + -Ejp- + pı = pgzs + +P2 = değış-basmcına “statik
KUSURSUZ AKIŞKANLAR 1
Kusursuz akışkanlar dinaı değişken arasında kurulan lara dayanır; belli bir m no akışkanın durumunu, 9 hız nün üç bileşenini ve akışka ziksel değişkesini (sözgeliı lık ve p kütlesi) belirten sö bağıntılar şunlardır:
1) Kütlenin korunmasını süreklilik bağıntısı:
|| + div. p\> = 0;
2) Dinamiğin temel ilkesini Euler bağıntısı:
6V
5t ”
mez. p gerçek basınç” denebilir; |pv2 miktarı,
“dinamik basınç” diye adlandırılır; bu iki terimin toplamı, toplam basınç ya da durma basıncını verir. Akışkanın bir engele çarparak durduğu noktalarda, gerçek basınç bu değeri alır.
? —grad p;
P
(bu bağıntıyı statiğin bı karşılaştırın).
3) Akışın fiziksel niteliğini tamlayıcı bağıntı: Sıkıştın da sıkıştınlamaz akışkan; len ya da değişmez sıcaklıl
OSBORNE REYNOLDS
İngiliz mühendisi. Akışkan niği üstüne önemli çalışını Reynolds sayısı, sıkıştın ağdalı bir akışkanın harek lemede kullanılır. İki akış şının benzeşmesi için, R;
nın her ikisi için de aynı ol kir; bu oranda v çepere y katı cisme göre akışka hızını, ı katı cismin bir b kinematik ağdalılık katsa terir. Boyutsuz r sayısı, sayısıdır.
MACH SAYISI
Sıkıştırılabilir akışkanlar
de, sesin akışkan içinde
hm göz önünde tutulur. I
nın belli bir noktadaki
sesin a noktasında ula;
arasındaki m-— oram a
sayısı” denir.
Mach sayısı m, ı’in çok şerse, alaş hızmın sesal olduğu söylenir. Söz kon akışkanı, gaz bile olsa, maz akışkan saymak öne: lış sayılmaz, m, ı’e ya alaş sesötesi eşiğine gkı ketli cisimler üstünde ön re (ses duvarı) yol aç< olaylarla kendini gösteı akışlar ( m, t ’den büyükt ses üstü akışlar (m, ı’i t aşar), hız ile basıncı: alanlarım oluşturur. 1 Riemann ve Hugoniot’nu şok dalgası olayıdır.
japon yazan (Osaka, 1734-Kyoto, 1809).
Osaka dönemi ile Edo (günümüzdeki Tokyo) dönemi arasmda yaşayan Ueda Akinari, ilk yazılarında Osaka okulunun son büyük yazarı özelliğini taşırken, hem Ugetsu-monogatari (Ay ve Yağmur Masalları) yapıtıyla, hem de filoloji çalışmalarıyla, Edo edebiyatının öncüsü oldu.
XVIII.yy’m ortalarından başlayarak, Japonya’da ticaret, kültür ve sanat yaşamı Osaka’dan Edo’ya doğru kaydı. Bunun sonucunda, hem yeni bir ticaret burjuvazisi ortaya çıktı, hem de kültür etkinliklerinde büyük bir gelişme görüldü. Çince yapıtların yanı sıra, japon klasiklerinin de incelenmesiyle yeniden temel kaynaklara dönüldü.
Bir sokak kadınının oğlu olan Akina-ri’nin babası belli değildir. Dört yaşındayken annesi bırakıp kaçınca, asker kökenli bir aileden geldiği sanılan Ueda adlı bir tüccar tarafından evlat edinildi. 1738’de çiçek hastalığına yakalandı; parmaklan-nın çoğu felç oldu. Bu hastalıktan sonra, babalığına göre iyileşmesini borçlu olduğu tilki-tanrı İnari’ye derin bir sevgiyle bağlandı. Gençliğinde burjuva tüccarlar arasmda
başıboş yaşadıysa da, içine düştüğü zevk ve eğlence yaşamından çabuk kurtulup, kültürünü geliştirmeye girişti; bu arada “hayku’lar (17 heceli üçlükler) yazdı. 1760’ta evlendi; 1761’de babalığı ölüp ticarethanesini ona bırakınca, 1771 yılma kadar hiç hoşlanmadığı bu ticaret yaşamını sürdürdü. O tarihte çıkan bir yangında dükkânı yanınca, 1773’ te tıbba yöneldi ve küçük bir kız çocuğunun yanlış teşhis koyma sonucu ölümüne yol açtığı 1778 yılına kadar hekimlik yaptı. O sıralarda bir yandan da klasik yapıtlarla ilgili yorumlar, şiirler ve masallar yayımlamıştı ama, kendini bütünüyle edebiyata adaması o tarihten sonra oldu.
FANTASTİK SANATIN USTASI
Akinari edebiyat yaşanıma “uiciyo-zoşi”ler yazarak başladı. Buddhacı-lıkla ilgüi bu terim, “dalgalanan dünya üstüne”, yani ölümlü dünya üstüne yazılmış öykü derlemeleri anlamına geliyordu. Bu öykülerde (sözgelimi Seken makake-katagi [Nikahsız Kadınların Karakterleri], 1776) toplumu alaycı bir dille betimleyerek şimşekleri üstüne çekti. Ayrıca çok tutulan romanlar yazması-
nın ve çinceden çeviriler yapması nın yam sıra, ülkesinin klasik kültü kaynaklarıyla ilgilendi ve filoloji ala tundaki bu çalışmalarıyla “büyü! düşmanı” Motoori Norigana’yı aştı “Ukiyo-zoşi”yi bırakıp yeni bir tü: olan “yomibon”a yönelmenin gerek tiğini ük anlayanlardan biri oldu v< 1776’da Ay ve Yağmur Masailan’n yayımladı.
Dokuz fantastik masaldan oluşan A] ve Yağmur Masalları’nda tilki-tanrı nın yanı sıra, japon folklorunda ras lanan bütün hayaletlerden söz edi lir. Ama, Ay_ ve Yağmur Masalları m yalnızca japon tiyatrosu no’daı esinlenmiş klasik bir tür olarak gör memek gerekir: Akinari b*u yapıtın da, eski öğelerden yararlanaral yeni bir tür yaratmıştır ve kitap,bü fantastik masal antolojisinden çok yeni bir türün ilk örneğidir. Yaza rın, 1800’e doğru yazdığı Harusume monogatari’yi (İlkbahar Yağmur lan üstüne Masallar) de aynı tüı doğrultusunda değerlendirmek ge reİdr. Öğrenme tutkusu ve derin bil gisiyle tam bir XVIII. yy. yazarı olaı Akinari, japon fantastik sanatımı en özgün ustasıdır. ı
Kan ya da evlilik yoluyla birbirine bağlı kişiler arasındaki ilişki. Akrabalık denilince akla ilk gelen şey, genellikle “aile çevresi” yani ana ve baba ile onların sorumluluğu altındaki çocuklardır. “Aile yuvası” nın ötesine de uzanan akrabalık bağları, çekirdek aileden uzaklaşıldıkça gevşer ve karmaşıklaşır. Akrabalığın temelinde evlilik ve soy zinciri yer alır.
Soyzincirini ve evliliği ilk bakışta, biyoloji zorlamaları belirliyormuş gibi görülmekteyse de, yaklaşık yüz yıl boyunca yapılan tarih incelemeleri ve etnografya araştırmaları sonunda, bu görüşün aldatıcı olduğu ortaya çıkmış, daha 1888’de Dürkheim, kan birliğinin, akrabalığın zorunlu koşulu olmadığı gibi, yeterli koşulu da olmadığını ileri sürmüştür. Nitekim, evlat edinmenin de bazen kan bağı kadar önem taşıdığı tartışılmaz bir gerçektir.
Günümüzde evliliğin, “ailenin kaynağı” değil, ancak görünümlerinden biri olduğu konusundaki görüş oldukça yaygınlaşmıştır. Tekkarıh aile sistemi, biyolojideki düzenin hukuk diline aktarılması olmadığı gibi, doğanın tarihte sürekli bulunuşunu belirten bir “toplumsal hücre” de değildir. Yalnızca, yapısı ve kapsamı bakımından, özel mülkiyete dayalı bir kurumdur; hattâ akrabalık ilişkilerinin, doğanın zorla kabul ettirdiği bir olaya dayalı toplumsal
çeşitlenmeler oldukları söylenebilir. Bu görüşü hiçbir gerçek, yakm akraba arasmda cinsel ilişkinin yasaklanması kadar açık bir biçimde gözler önüne seremez.