BEYİN

BEYİN

BEYİN

BEYİN

BEYİN i. — ANSiKL. Fizyol. ve Tıp. Beyin yarımyuvarlarındaki farklılık. Beynin iki yarımyUvarı, vücudun değişik işlevlerinde değişik oranlarda rol alır ve konuşmayla ilgili süreçler bir tek yarımyuvarda gelişir ki, bu tarafa «üstün ya da baskın yarımyuvar» adı verilir.
Zedelenmiş bir beyin bölgesiyle bir beyin işlevinin aksaması arasındaki ilişkiyi belirten çağdaş görüşü ilk kez 1861’de Paul Broca^ öne sürmüştü. Gerçekten de Brocâ, konuşma yeteneğini yitirmiş bir hasta üzerinde yaptığı otopside hastanın sol beyin yarımyuvarmda, alın bölgesinde küçük bir bölgenin zedeli olduğunu görmüştü. 1865 yılında bu tip başkâ olaylar da gören Broca konuşma kusuru olan hastalarda hep sol beyin yarımyuvannm hastalandığını farketmiş ve yazılarında bunu belirtmişti. Konuşma kusuruna tıp dilinde afazi denir. Broca’nın afazi konusundaki bulguları anatomik ve klinik gözlemlerle doğrulandığı gibi daha yeni inceleme yöntemleriyle de doğrulanmıştır. Beyin yarımyuvarlarındaki bu asimetrinin başka konuşma özellikleriyle de ilgili olduğu anlaşılmıştır. Bilgi ve ihin > işlevlerinin normal yürümesi için bir »ütünlük göstermesi gereken sinir hücrele-inin ve bağlantılarının büyük çoğunluğu >eyin kabuğunda yer alır. Yarımyuvarlar-ia vücut işlevlerinin denetiminde asimetri (bakışımsızlık) olması beyin kabuğunda da bu bakımdan, farklılık olup olmadığının a-raştırılmasma yol açtı. Ama ancak 1968’ de N. Geschwind ve W. Levitsky sağ ve sol yarımyuvarlar arasında şakak düzlemi (planum teporale) denilen bölgede belirgin bir fark bulunduğunu ortaya çıkarabildiler. Bu bölgenin zedelenmesi halinde özel bir konuşma kusuru tipi ortaya çıkmaktadır. Başka laboratuvarlarca da yinelenmiş olan bu çalışmalara göre sol yarımyuvann şakak düzlemi, özdeşi olan sağdakine oranla daha büyüktür. Araştırmacılara göre sol tarafın büyüklüğü yaklaşık yüzde 65-75 oranında, tersine asimetriyse (sağ şakak düzleminin büyüklüğü) ancak yüzde 15 oranında görülür. Bazı insanlardaysa hiç asimetri yoktur.
Sol .yarımyuvar lehine olan bu* asimetri, bu yarımyuvann konuşmayla ilgili özgülleşmiş merkezlerinin bulunduğu bölge de olabilir .Aynı asimetri insan dölütlerinde de görüldüğünden bu özgülleşme kalıtsal bir temele dayanabilir ve soyoluş sırasında gerçekleşen bir uyumla ortaya çıkmış olabilir. İnsansı maymunların bazılarında da (şempanze ve orangotan) birçok araştırıcı tarafından benzer bir asimetri görülmüştür. Bu hayvanlarda belirli bir fonksiyon için yanmyuvarlarda herhangi bir özellik bulunmadığı ve bu hayvanlar konuşamadığı halde anatomik olarak bu fark mevcuttur. İleride bu bölge insanda fonksiyonel bir asimetri özelliği kazanmaktadır.
Bir yarımyuvann belirli bir fonksiyon’ îçiri özgülleşmesi ve bunun anatomik bir dayanağı olması şaşırtıcı değildir. Her iki yanmyuvann tam simetrikliği ancak «kısmi fonksiyonlar» için düşünülebilir: örneğin bir tek el veya ayağın hareketinin kontrolü veya vücudun bir tarafından gelen duyuların incelenmesi yarımyuvarların her birinde bulunan özdeş bölgeler tarafından yapılabilir. Duyu ve hareket işlevlerinin (fonksiyonlarının) yönetiminde bir ya-nmyuvann fazla baskın oluşu uyum yönünden sorun yaratır, çünkü- dış ortamdan gelen uyarılara karşı tepkilerde aksamalar olur. Kuramsal olarak duyu ve hareket alanlarının tam kontrolü iki yarımyovarın tam simetrik çalışmasıyla mümkündür. Buna karşılık tek .yönlü ve geniş kapsamlı
BEYİN

– SiMu» vorig« dflılemlne gjjtre Her iki vondlan ohnan kısmî kesitte insan ^akalc loplarımı? Ost yüzeyi; anatomik açıdan belirgin yerler ve tipik sag-so! farklılığı da gösterilmiştir.’ Planum temp«rale’nin (PT) [şakak düzlemi] sınırı, solda sağa göre daha belirgin tarzda arkaya eğiktir. Heschl yangının (sulcus Heschl [SH]) meydana getirdiği planum’un ön sınırıysa belirgin tarzda sola eğiktir. (N. Geschwind ve W. levintsky’ye göre, 1968).
kısmi hareket ve algılama işlevlerinden daha karmaşık mekanizmaları gerektiren yüksek düzeydeki işlevlerin yerine getirilmesi tek bir yanmyuvann çalışmasıyla şatlanabilir. Ortama uyum sağlaması, daha çok algılayıcı, sembolik işlevler gibi , bilme ve kavramaya bağli olan insanda, iki yarımyuvardaki benzer işlev alanı daralarak bir yarımyuvarda özgülleşme ortaya çıkmış olabilir, özgülleşme dutumu bir uyum olarak kabul edildiği taktirde il’ ginç bir nokta ortaya çıkar: Farklı iki yanmyuvann bilgi içeriği, özdeş iki yanm-yuvannkinin iki katı olur. İnsansı, (antro-poid) maymunlann evrimsel evresinden beri var olan anatomik asimetri, bilme işlevlerinin gelişmesini, yapılar ve’ işlevler arasındaki yeni yerel dağılım sayesinde mümkün kılmıştır.
Anatomik eşitsizliğin (asimetri) doğuştan olması ve hatta dölütde bulunması işlevsel özgOlleşmenin mutlaka bulunduğu anlamına gelmez* Yeni doğanlara ve küçük çocuklarda sol yarımyuvardaki konuşma bölgesinin yaygın harabiyetinde bile konuşma yeteneği normal olarak gelişmekte^ dir. Buna verilebilecek abartmalı bir örnek, düzelmeyen sara hastalannda çok nadir de olsa bir yanmyuvann ameliyatla cerrahi olarak çıkanlmasidır . (hemiferek-tomi). Konuşmaya başlamadan önce bir çocukta sol yanmyuvann çıkarılması ileride çocuğun konuşmasını engellememektedir. Bu durumda konıişma yeteneğine i-lişkin özgüllüğün öbür yarımyuvara aktarıldığı sanılmaktadır» Bunun mümkün o-labilmesi için ya o bölgenin hiçbir işlevle yükümlü olmaması ya da konuşma özgüllüğünün, o bölgenin asıl görevini yerinden ederek oraya yerleşmesi gereklidir; Yine de yalnız sağ yanmyuvarlanyla konuşan bu çocuklann derinlemesine incelenmesi, konuşma ve dil yeteneklerinin, özellikle dil bilgisi kurallarını uygulama yeteneklerinin (ör. edilgin fiili etkin fiile çevirme) zayıf olduğunu göstermiştir. Çocuk-takinin tersine erişkin insanda J>ir yanmyuvann cerrahi yoldan çıkarılması, geri dönüşü olmayan bir dilsizlikle (afazi) sonuçlanır; çünkü erişkinde konuşma yeteneği anatomik ve işlevsel olarak bir tek yarımyuvarda odaklaşmıştır ve artık diğer yarımyuvara aktarılması mümkün değildir. Bu durum çocukta iki yanmyuvann potansiyel bakımdan eşit olduğunu düşündü* rebilir, daha sonra bu eşitlik beynin olgunlaşması sırasında kaybolmaktadır.. Bununla birlikte erken yaşta, hatta doğuştan özgülleşme lehinde kanıtlar vardır. Daha •önce de bahsedildiği gibi, bir işlev yönünden baskın olmayan yanmyuvann o görevi yanışı baskın olan yarımyuvara oranla yetersizdir. Ayrıca yenidoğanda birkaç haftalıktan itibaren sol yanmyuvann bir sözlü uyarıyı tanıma yeteneği sağa oranla daha fazladır. Bunun da uyaranın ses özelliklerine dayanan bir çözümle gerçekleştiği düşünülebilir.
Erişkinde . yanmyuyarların özgülleşmesini
açıklamak için genetik zorunluklarla birlikte, deneyimin ve eğitimin rolünü de hesaba katmak gerekir. Bir yarımyuvarm konuşma için anatomik özgülleşmesi, gelişmenin belirli bir döneminde, öğrenme ve alıştırma çabalarıyla gerçekleşir. Genetik bakımdan önceden belirlenmiş anatomik bir bölge ile onun işlev bakımından özgülleşmesi arasındaki ilişkiler oldukça . karmaşıktır, öğrenme döneminde konuşmayı öğrenmek için bü bölgenin varlığı gerekli değildir. Çünkü başka anatomik yapılar bu görevi üstlenebilir. Bu bölgenin varlığı da konuşmayı öğrenmek İçin yeterli değildir. Fakir, az gelişmiş bir çevrede büyüyen, çevresinde az konuşulan çocuklarda gözlendiği gibi, bu çocuklar kolay ve çabuk konuşamazlar. İncelenen son olay 1971’de Kaliforniya’da bulunan
13 yaşındaki dahi çocuktur. Bu çocuk 20 aylık bir bebek iken toplumdan uzaklaştırılmış, konuşma çevresinden uzak tutulmuştu. Literatürde başka ünlü olaylar da vardır. 1799’da Aveyron’da bulunan vahşi çocuk Victor, Jean-Marc Gaspard Itard adlı eğitimci tarafından eğitilmeye çalışılmış, uzun süren uğraşlara rağmen Victor hiçbir zaman konuşamamış ve Itard onu «ona’nlmaz dilsizliği» ile başbaşa bırakmıştır/ Itard, bu konuda düzenlediği raporda Victor’un, dili kullanmaya yarayan çeşitli soyut kavramları (ör. düşüncenin simgesi olan işaretleri tanıma, bu bilgiyi eşyaya ve özelliklerine uygulama gibi) kav-rayabildiğini belirtmiştir.
İnsanda beyin yanmyuvarlanndaki özgülleşme durumu çok sayıda araştırmaya konu oldu. Araştırmalann bir kısmı normal kişiler, bir-kısmı da hastalar üzerinde yapıldı. Normal kişideki gözlemlerin eıi basiti hiç kuşkusuz, bir elin kullanımdaki üstünlüğüdür. Yüz kişilik bir toplulukta normalde yüzde 10-15 oranında solak vardır, geri kalanlar sağ elini kullanır. Bir e-lin daha fazla kullanılışı beyin yârımyuvar-lanndan birinin bu işlevi daha fazla denetlediğine işrettir. Herkesin bildiği bu solaklık durumu gene de tam anlaşılmış değildir. Ortama uyum düşünülürse «eyleme karar venne» yetisinin bir yarımyuvar-da toplanmasihda yarar vardır. Hayvan-laıda, özellikle maymunda bir nesneyi veya bir besini almak için ellerden biri kullanılır. Ama insandan farklı olarak bu üstünlük sağ veya sol el arasında eş*t olarak dağılmıştır. İnsanda sağ elin özellikle fazla kullanılışı ve konuşma merkezinin sol tarafta oluşu araştırıcıların ilgisini çekmiştir. Sağ el de sol yarımyüvar tarafından denetlenir (sol else sağ yarımyuva-ra bağlıdır). Bunun nedeni ilgili piramidal sinir demetlerindeki çaprazlaşmadır. Dola-yısiyle yazı yazan* sağ et, konuşan yanm-yuvar tarafından, denetleniyor demektir. Ancak bu kural kesin değildir, çünkü sağ elini kullananlara uygun görünüyor, ama yazı yazarken sol ¿lini kullananlar için doğru değildir. Sağ yarımyuvarm harap olması halinde solaklarda nadiren dilsizlik
, . A – .
| (könuşamama, afazi) görülür, halbuki solda (yani sol eli kontrol edett yanmyuva-! nn karşıtı beyin yanmyuvarında) harabi-yet Olursa konuşma kaybolur. Uygulanan klinik bir testle (Wada testi) bu konuda istatistik , veriler elde .edilmiştir. Deneyde sağ: veya sol şahdamara (karotis) düşük, dozda bir barbttürik (uyku ilacı, amital) şırınga edilir, ilaç, konuşma merkezinin bulunduğu yarımyuvara verilirse şırınga sırasında hastada geçici bir könuşamama durumu gözlenir. B. Milner’in aldığı sonuçlara göre sağ elini kullananların sol şahdamanha amital verildiğinde deneklerin yüzde 95’inde konuşma yeteneği geçici olarak kaybolur. Solaklardaysa sağa yapılan şiruıga deneklerin ancak yüzde. 18’inde bunu sağlar. Buna karşılık solakların yüzde 69’unda sola yapılan şırıngayla tıpkı sağ elini kullananlarda görüldüğü gibi konuşma etkilenir. . Kalan yüzde 13 denekteyse konuşma beynin iki yanmyuvarı tarafından . yönetildiğinden konuşma hem sola, hem aağa yapılan hafif bir amital şırıngasıyla “”yok olur. Sağ elini kullananlarda daha çok sol yanmyuvann egemen olduğu düşünülüyorsa da solaklarda durum çok daha karmaşıktır, çünkü bunlarm az bir kısmı .sağ elini kullananların tam karşıtı gibi davranmaktadır. Bunların dışındaki olaylarda konuşma merkezi ve üstün eli idare eden merkez, ya farklı yanmyuvarlarda ya* da her ikisi iki yanmyuvarda birden bulunur.
Yarımyuvarlardaki merkezleri belirlemenin bir başka yolu da bir tek yanmyuvarı u-yarmaktır. Normal kişide iki yanmyuvar «kıvrım» adı verilen sinirsel lif demetleri ile bağlantılıdır ve biinların en önemlisi beyin büyük birleşiğidir (oorpus callosum). Buradan bir yanmyuvara gelen duyusal bilgiler beyinin tümüne yayılır.^ Bu yayılımın hızı ölçülerek ve özellikle yapılan u-yartıya bireyin yanıtı kaydedilerek yanıtın hangi yanmyuvar tarafından verildiği anlaşılır. Görme sisteminin uyarılması bu tip deneylere çok elverişlidir, çünkü ağ-tabakanın bir yarısından çıkan sinir lifleri tam bir çapraz yaparak karşı yarımyu-vara gider. Sağ elini kullanan bir kişiye konuşma materyelinin (kelime veya heceler) sağ yarı görme alanıyla gösterilmesi ; ve kelime veya hece tanındığında düğme-‘ ye basılması gibi bir deneyde sağ elle daha çabuk uyarı sol yan görme alanına verildiğinde daha geç yamt ‘ alınır. Bu o-lay konuşmada sol yanmyuvann önemini bir kez daha ortaya koyar. Tersine, konuş- ‘ mayla ilgili olmayan şeylerin (ör. fotoğraf) gösterilmesi sol yarım görme âlanmın baskın olduğunu gösterecektir. Bu sonuç sağ elini kullananlarda sağ yanmyuvann da (küçük yanmyuvar) işlevsel bir uzmanlık taşıdığını gösterir. r
Ses sisteminin uyanlması da başka sorunlar yaratır, çünkü her kulak anatomik olarak bir yarımyuvara bağlıdır. Ama akustik bir uyarının (kelime veya hece) aynı ânda iki kulağa birden verilmesi halinde iki yanmyuvar arasında bir yanş başlar, a-natomik çapraz yoldan konuşma merkezine gelen uyan (sağ kulaktan sol yarımyuva-ra) bu yanşı kazanır görünmektedir. Bur iki taraflı işitme testi istatistiksel olarak değerlendirildiğinde sağ kulağa söylenen sözlerin sağ elini kullananlarda daha kolay işitildiğinu göstermiştir (KimUra, 1961).
Sol kulağa söylenen sözler de tanuıır ama bu, sağa söylenenlerden biraz daha düşük or-anda olur. Bugünkü bilgilerimize göre sol kulağa verilen konuşma bilgisi sol ya-rımyuvara doğrudan anatomik yolla gelmez (bu yol işlev bakımından çapraz yol kadar önemli değildir), sağ yanmyuvardan sol yarımyuvara beyin büyük birleşiği (cor-pus callosum) yoluyla iletilir.. Gerçekten de sara tedavisi için büyük birleşeğin bir kısmı çıkarılmış olan bir hastada, R. Sparks ve N. Geschwind iki taraflı işitme testinde sağ kulağın normal insandakinden daha üstün olduğunu kanıtladılar. Bu gibi hastalarda sol kulağa verilen kelimeler so–la geçmek için .artık yalnız doğrudan a-natomik yolu kullanacaklarından ¿ağ kulaktan gelen kelimelerle yarışa girmektedirler.
Özellikle ABD’de R. Sperry’nin öncülüğünde yapılan büyük birleşek corpus callo* –
Bölmeli beyinli bir kişide Sperry grubu deneyi. Sol yarıalana yansıtılan nesnelerin adları okunup anlaşılabilir, fakat sözle ifade edilemez. Kişi, yazılı adı yansıtılmış’ olan nesneyi sol eliyle bulabilir, fakat adını söyleyemediği gibi onu sağ eliyle de bulamaz. (J. P. Winken ve G. W. Bruyn’un Handbook of Cilinical Neurology kitabından.)
sumu kısmi çıkarma ameliyatları sonucunda bu hastalar üzerinde yapılan incelemeler yarımyuvarlarm özgülleşmesi konusunda oldukça iyi bilgiler sağladı. Çünkü bu hastalarda bir tek yarı alana verilen göz veya el uyaranının tek bir yarımyuvara (karşı yarımyuvar) gideceğini biliyoruz. Yanıtı veren kanalların da (konuşma kanalı veya elin hareket kanalı gibi) tek bir ya-rımyuvarın etkinliğini yansıtacağı kesindir. Yine R. Sperry grubunun yaptığı deneylerle. her yarımyuvann hangi alanda özgül-leştiği de belirlenebilmektedir. Ancak bu yarıya indirilmiş beyin görünümü,7 olayı çok basite indirgemek olur.
Sağ yan görme alanına (yani sol yarım-yuvara) resim vey?ı bu resmi ifade eden kelime gibi bir şeyin gösterilmesi hemen konuşma ile cismin tanınmasını sağlayacaktır. Sol yarı görme alanına aynı cismin gösterilmesi ise cismin tanınıp sözle ifadesini mümkün kılmaz; kişi ne gördüğünü ifade edemez. Ama kendisine gösterilen cismi veya resmi sol elini kullanarak ve dokunma duygusundan yararlanarak başka cisimler arasında tanıyıp bulabilir. Ama eliyle kolayca tanıyabildiği bu cismin adını gene de söylemez. Bu da göstermektedir ki, konuşma sol yarımyuvann tekelindedir; sağ yarımyuvarsa eşyaları ta-uıyabilmekte, okuyabilmekte ama ismini koyamamaktadır.
Bu durum, birbirinden farklı iki yarım nesneden ya da iki yarım çehreden oluşan «uyduruk» şekillerin, her yarı resim bir yan görme alanına düşecek tarzda gösterilmesinde çok daha çarpıcı biçimde gözlenebilir. Her yarımyuvar kendisine tekabül eden görme alanına düşen yan nesneyi tanır, öbür yarıyı tanımaz. Ayrıca kişi kullandığı yanıt kanalına göre de farklı şekilde yanıt verir. Konuşma şeklindeki yanıt,’ sağ yarı görme alanına gösterilen nesnenin ismidir; başkaları arasında göz-
le görülerek elle tanınıp verilen yanıtsa sağ yarımyuvann yanıtı olacaktır. J. Levy, C. Trevarthen ve R. Sperry’nin gözlemleri, aynı tipteki duyusal bilgilerin en a-zından iki tip zihinsel işleme yol açtığını, iki yarımyuvann birbirinden kopuk hareket ettiğini göstermektedir. Sol .yarımyu-var, eşyanın çeşitli özelliklerini parça parça çözümleme yoluyla bir bilgi analizi yapar ve biınu konuşmayla ifade eder. Sağ yarımyuvarsa, tersine, uyaranın doğasına daha uygun sentezci bir davranışla, algıladığı bilginin o andaki durumundan çok mekândaki görünümünü göz önüne alır. Küçük yarımyuvann bazı bölgelerinin (örneğin yan lop) harabiyetinde ortaya çıkan belirtileri bu anlayışla yorumlamak gerekir. fiu belirtiler .genellikle baskın, olan yarımyuvann simetrik noktasının zarara uğramasıyla ortaya çıkar. Bu çeşit bozukluklar 1956 yılında H. H£caen ve arkadaşları tarafından incelendi ve apraktognozik sendrom (küçük yarımyuvann yan lop hastalığı) adı altında toplandı. Bıi hastalıkta hasta olan yarımyuvann karşıt tarafında» ki sol taraf vücut kısmı duyarlılığını yitirir ve üç boyutlu düşünme, (mekân düşüncesi) kaybolur. Bu terim mekân içinde yönlenme yeteneğini, resim çizmede, konuşmada ve bellekte bunun belirmesini ifade, eder. Bu hastalar. küp gibi perspektif, derinlik gerektiren resimleri çizemezler. Biraz karmaşık bir eşyayı tamsalar, adını söyleseler bile resmini yapamazlar.; resmin, bazı çizgilerini belirtebilseler de tümünü çizemezler. Bu mekân yitiminin başka ¿kanıtları da Var: Hasta kişi bir odanın pla-. nını çıkaramaz, bildiği bir yolu tarif^ede-mez, bir kentin yerini bir harita üzerine işaretleyemez, vb. Demek’ ki* sağ çyarım-yuvar mekândaki davranışlar,-için özgülleşmiş olup yakın çevrede yön 5bulabilme, uzak mekânı kavrama ,ve yerleri tarif ede* bilme gibi davranışları yönetir. B’u . işlevler kısmen de olsa konuşmayla ifade edilebildiğinden sağ yarımyuvar sol yarımyuva-rın yardımına muhtaçtır. Başka durumlarda, dış dünyaya yönelik eylemler, her bireyin kendine özgü yaşam düzeni ya da «yönelme duyusu» söz konusUdur ki, sağ yarımyuvann katkısıyla en iyi belirlenebilir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*