BİR CANLI ARANIYOR : PRİON

DNA (dezoksiribonükleik asit), bilinen bütün canlılarda kalıtımı sağlamaktadır. Acaba DNA içermeyen canlılar da olabilir mi? 1982’de Amerikalı bilim adamı Stanley Prusiner, klasik mole-küler biyolojiyi ve mikrop bilimini altüst eden bir kavram ortaya attı: DNA içermeyip yalnız proteinden yapılmış son derece küçük mikropların var olması gerekmektedir. Bu konuda Science Der-gisi’nde 1982’de yayınlanan bir makale bilim dünyasını sarstı. PRİON sözcüğü “proteinli infeksi-yöz parçacık” isminin kısaltılmış halidir. Bu konuyu anlayabilmek için yavaş virüsler’in tanınması gerekir. XVIII. yüzyıldan beri koyunlarda skrapi denen bir beyin hastalığı bilinmekte idi, buna yakalanan koyunlar titremeye ve sarhoş gibi yürümeye başlıyor, kaşınıyor, zayıflıyor ve daima ölüyordu. İlk kez 1959’da Amerikalı bilim adamı Hadlow, skrapi’nin insanlarda görülen “Kuru” hastalığına çok benzediğini gösterdi.
Skrapi hastalığını incelemek üzere koyun-ların beynine elektrot takılması. Hastalık beynin elektrik dalgalarında (elektro-ense-falogram) değişiklik yapmaktadır.
“Kuru” hastalığı, insan beyni yiyen Yeni Gine yamyamlarında görülmektedir. “Kuru” ya yakalanan yerliler tıpkı skrapi’li koyunlar gibi denge kaybı ve titremeler gösterir ve bir çeşit delilik tablosu içinde 6 ayda ölür. Yamyamlık ve dolayısı ile Kuru, kadınlarda ve çocuklarda daha sık görülmektedir. Kısa bir süre sonra, 40-65 yaş arası insanlarda titremeler, bunaklık ve 1 yılda ölüm yapan Jacob-Creutzfeld (J-C) hastalığının ve Aleutien adaları vizon çiftliklerinde geniş tahribat yapan, vizon beyin hastalığının da skrapi grubundan bir hastalık olduğu anlaşıldı. Bu dört hastalığın ortak yönleri şunlardır : Beyin sinir hücreleri içinde vaküol denen boşluklar vardır (bu nedenle hücreler süngere benzetilmiş ve spongiofornvsüngersi-deje-nerasyon denmiştir); hasta dokuların sağlam maymunlara verilişinden aylar ve yıllar sonra onlarda da hastalık görülür; bu hastalık titremeler ve denge kaybı şeklinde belirir, bunama da olabilir.

Doku özlerini filtreden geçirerek, bu hastalıkların, 35 nanometre kadar büyüklükte çok küçük bir mikroptan ileri geldiği anlaşılmıştır. Muhtemelen bu mikrop, hastanın genetik sisteminin (genlerin) bir parçası halini almaktadır; çünkü bu tip hastalıkların kalıtsal olabileceği

gösterilmiştir. Bir mikrobun söz konusu olduğu kesindir, örneğin J-C hastalığı olan bir insanın korneası (göz saydam tabakası) sağlam bir insana nakledilince o insanda J-C hastalığı görülmüştür. Ayrıca J-C hastalığının, beyne sokulan teller veya beyin ameliyatlarında kullanılan aletlerle de başka insana geçebildiği kanıtlanmıştır. Ancak bütün çabalara rağmen bu mikropları elektron mikroskopla görmek imkânsızdır. Bu mikropların diğer garip özellikleri şunlardır: kaynama ısısına ve ışınlara (gama, ultraviyole) son derece dirençlidirler (yani diğer mikroplardan farklı olarak öldürülemezler), nükleik asit parçalayan enzimlerle parçalanmazlar, fakat protein parçalayan enzimlerle yok olurlar. Hasisliği deney hayvanlarına geçiren doku özlerinde DNA bulunamadı. İşte S. Prusiner’in bu mikroplara PRİON adım verişi bundandır, bu mikroplar kendilerinde DNA arandığı için bulunamamaktadır, yalnızca proteinden yapılmışlardır, DNA içermedikleri için elektron mikroskopta görülmemektedirler. Prion’lar muhtemelen, “yavaş virüsler”e bağlı olabilecek diğer sini’- hastalıklarından da (Parkinson hastalığı, mültipl skleroz, Alzheimer bunaklığı) sorumludur. Hastalık, mikrop alındıktan aylar ve yıllar sonra görüldüğü için “yavaş virüs” denmiştir. Bugün dünyada bir düzine kadar laboratuvar “PRİON” ları arıyor. Pasteur Ens-titüsü’nde “PRİON” ları tahrip edebilecek bir ilâç bulundu: HPA-23 (bir tungsten-antimuan bileşiği). Prion’ların keşfi, bütün kalıtım bilgilerini yerinden sarsacak ve prion’lara herhalde, “XX. yüzyılın proteini” denmesi yerinde olacak.

YENİ PORTATİF KOMPÜTERLER

Bugüne kadar portatif kompüter deyince 200 gr. gelen el kadar cep kompüterleri veya 10-20 kg. gelen saplı mikro-kompüterler anlaşılıyordu. ikisinin ortası yoktu. Bu yıl bu boşluk dolduruldu; bir daktilo makinesi kadar ve 4-5 kg. gelen orta boy portatif kompüterler yapıldı. Bunlar yüzbinlerce bilgiyi depo edebilir, kendi pilleri ile 8 saat sürekli çalışabilir, gerektiğinde telefon aracılığı ile çok daha büyük “kompüter kardeşlerine” bağlanabilir ve istenen bilgiyi hemen daktilo eder. Piller, boşalınca yeniden doldurulabilir cinstendir. Bu tip kompüterler bir çanta gibi taşınabilmektedir. Kompüter kapandığında kenarı 29 cm., yüksekliği 7 cm. olan bir kare prizma oluşur. Klavye, daktilo makinesinin tuşlarını andırır. Klavyeyi örten kapak açılınca ekran olur, “sıvı kristaller” ile çalışan ekran, her-birl 66-80 harflik sekiz satır gösterir. Kullanılan
mikro-işlemci “16 bit” tipidir, (bit, binary digit sözcüğünden bi ve t alarak türetilmiştir, binary digit ikili sayılar anlamına gelir, bunlar 0 veya 1 ile yazılırlar, kompüter matematiği ikili sayılara dayanır). Cihazın merkezî belleği 80 kilo-bayt kapasiteye sahiptir. Cihaz, her biri 32 kilo-bayt’lık dört standart kaset program alabilir ve 320 kilo-bayt içeren 7.6 cm. çapında bir diski okuyabilir (1 kilobayt = 210 bayt, 1 bayt = 3 bit). Cihaz telefona bağlayıcı uç içerir, istenirse 2.3 kiloluk bir yazıcı eklenebilir, bu ek, cihazın boyunu 12.5 cm. uzatır. Bu tip kompüterle-re, genellikle 5 standart program verilmektedir: Metin işlemleri, hesap İşlemleri, “sekreterlik”, iletişim ve fatura İşlemleri. 1. program sayesinde mektup, makale, kitap, rapor, söylev vb. metinleri yazıp, son şeklini vermek üzere istediğiniz kadar değiştirebilirsiniz. Yazıcı, son verdiğiniz şekil yazacaktır. Bu bölüm, yanlış düzeltme sorunu olmayan bir daktilo olarak düşünülebilir.

2. program sayesinde, cihazı hesap makinesi olarak kullanabilirsiniz: Faiz, birikim, amortisman, istatistik vb. hesaplamalar. 3. program randevularınızı ve yapmanız gerekli İşleri hatırlatır ve sıraya koyar, not alır, çeşitli tarifeler (döviz, uçak vb.) hakkında bilgi verir. 4. program sayesinde de telefonla veri bankalarına bağlanıp dilediğiniz konuda bilgi alabilirsiniz. 5. program fatura vb. kağıtları hazırlar ve basar. Bu yeni tip kompüterlerin en önemli özelliklerinden biri uydularda kullanılan “bulla” (kabarcık) tipi bellek içermeleridir. Bu tip belleklerin manyetik disklere üstünlüğü, hareket eden parça İçermemeleri ve bu nedenle sarsıntıdan etkllenmemele-rldir. Bulla tipi bellekler bu nedenle uydularda ve portatif kompüterlerde kullanılmaktadır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*