Genel

Buzul

Buzul

buzul
3 jzkann sıkışarak yeniden billurlaşması sonucunda ka–a’a’da oluşan hareketli, geniş buz kütlesi. Buzul kendi ağrîığı nedeniyle yamaçlardan kayabileceği gibi, kalınsa nedeniyle her yönde çevreye yayılabilir; karada, uvvanusta ve göllerde son bulabilir. Buzulların boyutla-* çok farklı olabilir: Yaklaşık 1 km boyundaki küçük buzlar olabileceği gibi, Antarktika’da 12 500 000 km2’lik a’an kaplayan dev buzullara da rastlanır. Avustralya dı-«anda, bütün kıtalarda ve dünyanın bütün yüksek dağlık gelerinde onbinlerce buzul bulunur. Buzullar, dün-.a temiz su rezervinin yaklaşık % 75’ini depolamakta-

BUZUL ÖRTÜSÜ

\jobe biçimli bir buz tabakası 50 000 km2’den geniş 3 r alanı kaplıyorsa, “buzul örtüsü” diye adlandırılır. Bu 2ev buzul kütlesi bütün yönlere hareket edebilir ve yü-zevşekilleri hareketlerini engelleyemez. Pleyistosen döneminde, buzul örtüleri, Kuzey Amerika’yı ve Avru-3a Tin kuzey bölgelerini kaplarken, yalnızca Antarktika .e Crönland’da bulunanlar günümüze ulaşabilmiştir, sapladığı alan 50 000 km2’den daha azsa, buzul örtü-
süne “buzul takkesi” ya da “buzul başlığı” adı verilir.

Günümüzde dünya buzullarının % 91 ‘i Antarktika buzul örtüsünden oluşur. Antarktika buzul örtüsünün alanı, ABD’nin yüzölçümünün 1,5 katıdır. Antarktika’da ölçülen en büyük kalınlık 4 300 m’dir; ortalama kalınlığınsa 2 000 m olduğu sanılmaktadır. Antarktika buzul örtüsünün bütünüyle erimesi durumunda dünyada deniz suyu düzeyinin 60 m yükseleceği ve dünya varlığının büyük bir bölümünü yok edeceği hesaplanmıştır.

Kaydedilmiş en düşük sıcaklık, Rusya’nın Antarktika’daki Vostok istasyonunda -88,3 °C’tır. Yıllık kar yağışı toplamı 5 cm’nin (suya eşdeğer olarak) altındadır: Kıyı bölgelerinde bu toplam daha yüksektir. Bu yüzden buzul örtülerinin orta kesimleri çöl kadar kuraktır. Buzul erime ve buzullaşma oranları tahminleri, buzul örtüsünün sürekli büyüdüğünü göstermektedir. Antarktika buzul örtüsünün ağırlığı altında kıta kabuğu hızlı bir alçalma geçirmiş ve bunun sonucunda Antarktika kıta sahanlığında büyük bir çöküntü oluşmuştur.

Crönland buzul örtüsü hem boyut olarak daha küçük, hem de iklimi daha az serttir.

Pleyistosen’deki durum. Pleyistosen döneminde, günü-
^ t doruk
26
Dağ vadilerinde oluşan buzullarda

(A) özel yapılar gelişir. Hareket eden buz eridikten sonra

(B), tipik buzul gölleri ortaya çıkar.
“.^zkar havzası ?«z\a ağı lat nalı r ; ™ nde çöküntü) ~«z\aiağt gölü *esk p sırt

v5r K

*2” buzultaş r~z doğumu ü^zdağı d ta buzultaş so^ buzultaş D^zulovuğu

n^zul sınırı oÇ buzultaş fuftek kavaç ^orgüç kavaç d-umlin o s

ojzuI gölü

drumlinin, buzultaşın *avalık bölümünü gösteren kesiti var gölü

L biçiminde vadi aşınmış kayaçlar vassı burun birikinti velpazesi vamaç döküntüsü çağlayan astli vadi

müzde Antarktika’yı kaplayana benzeyen geniş buzul örtüleri, Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın kuzey kesimlerini kaplamıştı. Geçen birkaç milyon yıl içinae bu buzul örtüleri birkaç kez ilerledi ve geriledi; buzul ilerlemeleri arasındaki dönemde iklim, günümüzün iklimine benziyordu. Merkezi Kanada’da olan Kuzey Amerika’daki buzul örtülerinin yüzölçümü, günümüzdeki Antarktika buzul örtüsünün alanından daha genişti ve her yöne hareket ediyordu. Buzun ağırlığı nedeniyle yer kabuğu alçalıyor, ama buzullar geri çekildiğinde, esneyerek aşağı yukarı eski durumunu alıyordu. Avrupa’daki buzul örtüleri de, daha küçük olmalarına karşın, Amerika’daki gibi hareket ediyorlardı. Buzullu bölgelerin yerbilimsel yapısı, güneyde, buzulların olmadığı bölgeye göre büyük farklılıklar gösteriyordu. Buzulların hareketi sırasında, çok miktarda okyanus suyu buz haline geldiğinden, deniz düzeyi günümüzden 100 m daha aşağıdaydı. Buzullar, Kanada’dan güneye hareketlerinde iklim kuşaklarını da güneye itmişlerdir: Ar-kansas’ta misköküzü kemiklerinin, Connecticut’ta Kuzey Amerika geyiği kemiklerinin, Fransa’da (Cote d’Azur) rengeyiği kemiklerinin bulunmasının nedeni budur.

BUZUL TİPLERİ

Buzul takkesi, bir ya da birden çok kenarından karaya bağlı, masa biçiminde dev buzdağlarının koptuğu, genellikle düşey bir yamaçla okyanusta son bulan, geniş, kalın, düz ve yüzen bir buz tabakasıdır. Buzul takkeleri Arktika bölgesinde az olmalarına karşılık, Antarktika’da yaygındırlar. Antaktika’daki en ünlü buzul takkesi, Ross Kıta sahanlığında bulunan buzul takkesidir.

Kar yağışları ve dip donmasıyla beslenen kıta buzulu (ya da indlandsis), yılda yaklaşık 30 m’lik bir hızla kıyıdan denize doğru ilerler. Düz görünmesine karşın, okyanustan içlere doğru hafifçe yükselir: Buz kalınlığı okyanus yakınlarında 100 m’yken, iç kesimde 700 m’yi aşar. Vadi buzulu, bir vadide ilerleyen buzuldur. Günümüzde binlerce vadi buzuluna rastlanır. Bir ya da birden çok buzyalağmdan gelen buzkarla beslenerek, eski ırmak vadilerinde toplanırlar; çoğunlukla ince uzun görünümlüdürler. Bazılarının uzunluğunun birkm’den az olmasına karşılık, sözgelimi Alaska’da Yukon Toprağındaki Hubbard vadi buzulu gibi bazılarının uzunluğu 100 km’yi geçer. Çoğu günde 3 metreden daha az hareket eder. Daha uzun olanların kendilerine bağlı buzulları vardır.

Dağeteği buzulu, sınırlarını aşıp genişleyen vadi buzulunun alçak alanlarda, dağ eteklerinde kalın ve geniş bir buz tabakası oluşturması sonucu ortaya çıkar. Bazı büyük dağeteği buzulları, bir ya da daha çok vadi buzulunun genişleyerek birleşmesinden oluşabilir. En tanın-mışjdağeteği buzulu, kalınlığı 600 m, yüzölçümü 4 200 km2 olan Alaska’daki Malaspina buzuludur.

Buzul dillerine, Grönland, İzlanda ve Antarktika’da raslanır. Buzul dillerinin beslenme havzaları buzul takkesinin ve buzul tabakalarının kenar bölgeleri içine girer ve daha önce var olan vadileri geçit gibi kullanarak kıyı sıradağlarını aşar. Bazı buzul dilleriyse, kıyıya kadar ulaşarak orada kopar ve buzdağları oluştururlar. BUZULLARIN HAREKETİ

Buzulların hareket ettikleri uzun süredir bilinmektedir. Bu hareket eskiden buzla örtülü olmayan alanların, sonradan buz altında kalmasıyla kanıtlanmıştır. Sözgelimi G.İ. Hugi, İsviçre’deki Unteraar buzulu üstündeki kulübesinin 1827 -1840 yılları arasında vadi yönünde 1 km kadar ilerlediğini gözlemlemiştir. Buzul üstündeki işaretlerin yer değiştirmesi de, buzul hareketlerini kanıtlamaktadır.
Vadi buzullarının çoğu, günde yalnızca 1 metre iler-ler.Buna karşılık, Alaska’daki bazı vadi buzullarının günlük ilerleme hızı 100 km’ye yükselir. Buzul takkeleri, tek parçadan oluştukları için vadi buzullarından daha yavaş hareket ederler.

Buzul dağı

Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Hakkâri bölümünde dağ kütlesi. Günümüzde Türkiye’de buzulların en çok geliştiği bölge olan (Türkiye’nin en uzun buzulu Uludoruk buzulunun uzunluğu 4 km’dir) Buzul dağı (eski Cilo dağları), Türkiye’nin ikinci yüksek doruğu olan Uludo-ruk’u (4 135 m) taşır. Yaklaşık 30 km boyunca uzanır. Güneydoğu Toroslar’ın Türkiye sınırları içindeki en doğu uzantısı olan Hakkâri dağlarına bağlıdır.

buzul gerilemesi: Bk. buzullaşma.
buzul gölü

Buzul vadilerinin aşağı kesimlerinde oluşan gölleri belirten terim. Buzul gölleri ters eğimlerle, sürgülerle ya da buzultaş setleriyle sınırlanmış kesimlerde yeralırlar. Buna göre buzyatağı gölleri, buzul seti gölleri, tekne gölleri, sirk gölleri diye adlandırılırlar.

buzullaşma_

Bir toprağın bütünüyle buzullarla kaplanması “buzullaşma”, buzulların erimesi sonucu toprağın ortaya çıkmasıysa “buzul gerilemesi” diye adlandırılır. Her iki oluşum sırasında gerçekleşen aşınma ve çökelmeler, doğal görünümü biçimlendirir. Buzullar ve buzul örtü-

Buzullaşma, buzul çağlarında gerçekleştiği biçimiyle, denizlerin düzeyinde değişikliklere yol açmıştır. Sıcaklıklar düştükçe, kıtalar (A), büyük bölümü okyanuslar kökenli su içeren buzullarla kaplanmış (B), bunun sonucunda, denizlerin düzeyi alçalmıştır. Buzulların ağırlığı, karalarda, buz örtüsü kalınlığının üçte birini bulan çökmelere yol açmıştır. İklim yeniden ısınmaya başlayıp, buzları eriyince (C), sular yeniden okyanuslara akmış, üstelik, çökmüş toprakların sularla kaplanması, deniz düzeyinde ek bir yükselmeye yol açmıştır.

Pleyistosen’deki buzullaşma dönemleri sırasında, geniş buzul örtüleri Kuzey

Yarıküre’nin orta enlemlerine kadar uzanıyordu. Buzullar ayrıca, Alp dağları ve Himalaya dağları gibi büyük dağ sıralarını da kaplamıştı. Pleyistosen döneminin soğuk iklimlerinde, uzun tüylü gergedan, uzun tüylü mamut gibi soğuğa karşı koruyucu kalın postları bulunan hayvanlar yaşıyorlardı.
i*.
\
KUZEY YARIKÜRE

Pleyistosen devrinde’buzuilarta.makymum yavılışı
leri, erime ve oyma işlemlerinin etkisinde kalırlar. Buzul tabanındaki küçük parçalar, hemen altlarındaki kaya yatağı boyunca sürüklendiklerinde aşınma gerçekleşir. Oyma işlemiyse, buzulun, üstünde hareket ettiği kaya yatağından bloklar halinde kayalar koparmasıdır. Ayrıca, cilalama, oluklar açma gibi etkilerle oluşan küçük yapılar da vardır. ABD’de Kayalık Dağlar, erime ve oyma etkileriyle gelişmiş en büyük yapıdır. Buzul aşındırmasıyla ortaya çıkan en büyük yüzeyşekli yapılarıysa, daha önce var olan ırmak yataklarının genişlemesi ve derinleşmesi sonucu oluşan U biçimindeki vadilerdir. Bu vadilerdeki buzullar gerilediğinde dik yüksek uçurumlar, yan asılı vadiler, vb. yapılar ortaya çıkar ve dünyanın en güzel, en görkemli görünümlerini (Kaliforniya’daki Yosemite vadisi, vb.) oluştururlar. Fiyordlar da deniz suları altında kalmış buzul vadileridir.

Tutturulmamış ve tabakalaşmamış buzul çökeltileri olan till, Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da milyonlarca kilometre karelik alanı kaplamakta ve günümüzdeki buzullar bu tür çökeltiler bırakmayı sürdürmektedir. Till, kil parçacıklarından kaya parçalarına kadar her tür döküntüyü kapsar ve kalınlığı 1 m-150 m arasında değişir. Çok iri kayaç parçacıkları kapsadığında tarımı önemli ölçüde güçleştiren till, bazen çok verimli bir toprak tabakasıyla da kaplı olabilir. Bir buzulun sınırı ileri ya da geri hareket etmeden kalırsa, “uç buzultaş” adı verilen bir till sırtı oluşur. Bazı vadi buzullarının yüzlerce metre yüksekliğinde uç buzultaşlar oluşturdukları görülmüştür.

Yağışların az olduğu kurak ve sıcak yaz ayları boyunca, Alpler’deki, İskandinavya’daki ve Büyük Okya-nus’un kuzeybatısındaki eriyen buzullar, ırmakları beslerler. Bu su, tarım, sanayi ve insanların günlük kullanımı açısından çok önemlidir. Eriyen buzulun suları çok miktarda kum, çakıl ve iri ya da küçük taneli döküntü ta-
şır ve bu döküntülerden yol ve beton yapımında yararlanılır.

buzul sırtı

İki buz yalağının kesiştiği yerde ortaya çıkan keskin sırt. Buzul sırtları, buz yalaklarının buzla kaplanması ya da donma etkisiyle oluşurlar. Bir buzul sırtı, üçgen ya da boynuza benzeyen bir dorukla sona erebilir.

buzultaş

Hareket halindeki buzulların taşıyıp, gerek ilerleme, gerek durma evrelerinde çökelttikleri, tabakalaşmamış kayaç gereçleri yığını. Buzulların ağırlığı nedeniyle parçalanan kayaçların döküntülerinden oluşan buzultaşlar (moren de denir) kum iriliğindeki taneleri ya da çok büyük boyutlu kil kütlelerini içerir. Uç buzultaş, yan buzultaş ve orta buzultaş gibi tipleri bulunan buzultaşlar, buzula ve buzul takkesine göre konumlarına bakılarak sınıflandırılır. Son buzul adıyla da bilinen uç buzul, buzulun ya da buzul takkesinin alnını oluşturan birtepeler zincirine benzer ve buzul ilerlemesindeki bir duraklamayı ya da bir sonraki ilerleme evresini belirtir. Dip bu-zultaşları ve erime buzultaşları, 20 m kalınlıkta hattâ daha da kalın döküntü tabakalarıdır; bu döküntü tabakaları, buzulun taşıdığı ya da kapsadığı ve eridiği zamanda bıraktığı döküntülerden oluşur.

buzyalağı

Buzul vadilerinin tepesinde oluşan, yüksek ve sarp kayalıklarla çevrili oyuk. Buzyalağının oldukça düz tabanında küçük bir göl bulunabilir. Dipteki kayalık yamaçlar ve yatak, dibin kayalık bölümü ile hareketli buzullar

arasında bulunan geniş yarıkla bağlantılıdır. Yarık yazın açıktır. Zaman zaman gerçekleşen don olayının etkisiyle yamaçlarda parçalanmalar olunca, ortaya çıkan döküntüler uçtaki yarığın dibine yuvarlanır, buzulun içine karışır ve kayalık dibin hızla oyulmasına yardımcı olurlar. Yakın dönemdeki araştırmalar, donma ile çözülme arasında pek önemli bir sıcaklık farkı bulunmadığını göstermiştir. Türkiye’de büyüklü küçüklü birçok buzyalağı vardır. Erciyes dağındaki Müşkerbuzyalağıbun-ların en büyüklerinden biridir.

Buzzati, Dino _

İtalyan yazarı ,ve ressamı (Belluno 1906-Milano 1972). Çok yönlü bir sanatçı olan Dino Buzzati, Milano’da da Scla’nın dekorlarını yapmış, romanlar, öyküler, tiyatro oyunları yazmıştır. En ünlü yapıtı İl Deserto Dei Tartari (Tatar Çölü, 1940) adlı romanıdır.

Büchner, Georg_

Alman şairi ve oyun yazarı (Darmstadt yakını 1813-Zü-rich 1837). Daha öğrencilik yıllarında “Sturm und Drang” akımına katılan Georg Büchner, önce anatomi ve fizyoloji incelemeleri yaptı; sonra siyasal kurumlan incelemeye girişti. Gerici bir yönetim ve bürokrasinin baskısı altındaki Hessen’de, 1834’te devrimci bir dergi çıkarmaya başladı: Der Hessiche Landboten (Hessen Köylerinin Habercisi). Lenz( 1839) adlı uzun öyküsünde, iyi tanınmayan dâhinin (Lenz), yaşamını ve çılgınlığını aynı devrimci hava içinde canlandırdı. Siyasal yazıları yüzünden önce Strasbourg, sonra Zürich’e sığınmak zorunda kaldı.

Başlıca yapıtları: Danton’un Ölümü (Dantons Tod,

1835), Leonce ve Lena (Leonce und Lena, komedi

1836), Woyzeck(trajedi, 1837; 1925’te Alban Berg tarafından VVozzeck adıyla opera olarak bestelendi).

Bühler, Kari

Alman ruhbilimcisi (Meckesheim 1879-Los Angeles 1963). Münih ve Dresden’de ders veren Kari Bühler, Oie Ceistige Entvvicklung des Kindes (Çocuğun Zihinsel Gelişmesi, 1919) adlı yapıtıyla çocuk ruhbiliminin biçimlenmesine önemli katkılarda bulundu. 1922’den başlayarak, Viyana Üniversitesi’nde profesörlük yaptı ve deneysel öğrenme ruhbiliminin temellerini attı. 1938’de, Nazilerin baskılarından kurtulmak için ABD’ye göçtü.

Bükeyhanof, Alihan

Kazak siyaset adamı (? 1869-Moskova 1936). Öğretmenlik yapıp, ulusunun bağımsızlığı için çabalayan Alihan Bükeyhanof, gazetelerde çıkan yazıları nedeniyle tutuklandı. Serbest bırakılınca (1906) Birinci Duma’da milletvekilliği yapıp, Duma kapatılınca (23 Temmuz 1906) halkı pasif direnişe çağırdı. Viborg bildirisini imzalayanlar arasında yeraldığı için tutuklanıp, 1917 Dev-rimi’nden sonra Alaş Orda Partisi’ni kurarak, Kazakistan’ın bağımsızlığını ilan etti. Sovyet hükümetinin yeniden denetimi ele geçirmesi üstüne, Moskova’da oturmak zorunda bırakıldı. Kazak tarihi, iktisadı ve edebiyatı üstüne kitaplar yazdı.

Bükreş

Romanya’nın başkenti ve nüfus bakımından en büyük
Romanya’nın başkenti ve başlıca kenti Bükreş, Eflak ovasında, Dimbovita ırmağı kıyısında yeralır. Yönetim işlevlerinin yanı sıra, tarım araç gereçleri yapımı, dokuma sanayisi, otomotiv sanayisi, vb. sanayi dallarının geliştiği bir sanayi merkezidir.
kenti. Muntenia ovasında, Dimbovita ırmağı kıyısında, ırmağın Tuna’ya karıştığı yerden 55 km geride yeralan Bükreş’in yüzölçümü 525 km2, nüfusu 2 100 000’dir.

Efsaneye göre Ortaçağ’da Bucur adlı bir köylü tarafından kurulan Bükreş, sırasıyla Türklerin, Rusların, AvusturyalIların eline geçmiş, 1862’de Romanya’nın başkenti olmuştur.

GÜNÜMÜZDE BÜKREŞ

Eski Dimbovita’nın sol kıyısındaki yüksek kesimde yayılan Bükreş, 1860 yıllarında Fransız mimarlığı etkisinde bir mimarlık anlayışıyla düzenlenerek, zarif yapılarla donatılmıştır. Doğu ortadoks kiliseleri üslubunda, büyük bölümü XVIII. yy’da yapılmış birçok kilise de bulunan kent, günümüzde başkent işlevinin yanı sıra, ülkenin başlıca sanayi (makine ve tarım araç-gereçleri yapımı, hazırgiyim sanayisi, besin sanayisi, vb.) ve kültür (1561 ‘de kurulan üniversite, birçok yüksekokul, Bilimler Akademisi, vb.) merkezidir.

bülbül
Sinekkapangiller ailesinin Luscinia ve Leiothrix cinslerinden, seslerinin güzelliğiyle ünlü ötücükuşların ortak adı. Bülbüller, genellikle geceleri öterler. Asıl bülbül (Luscinia megarhynchos), 16 cm uzunluğunda donuk renkli tüylü, kırmızımsı kahverengi kuyrukludur. Avrupa ve Anadolu’nun sık çalılıklarında yaşar. Ardıç bülbülü (Luscinia luscinia), bülbüle benzer ama rengi daha koyu ve kuyruğu daha az kırmızı, göğsü hafif beneklidir; Kuzeydoğu Avrupa ve Sibirya’da yaşar. Her iki tür de kışları Afrika’da geçirir.

Bülovv, Hans von

Alman piyano virtüözü, orkestra yöneticisi ve bestecisi (Dresden 1830-Kahire 1894). VVieck’ten beste ve piyano dersleri alan Hans von Bülovv, VVagner’in Lohengrin adlı yapıtını dinledikten sonra wagnerci oldu ve Zürich’e giderek VVagner’den orkestra yönetimi dersleri aldı. Sonra Liszt’den ders alarak, Berlin’de Stern kon-servatuvarı piyano öğretmenliğine atandı. 1857’de Liszt’in kızı Cosima’yla evlenip, VVagner’in yardımıyla Münih’te saray piyanoculuğuna, sonra saray orkestrasının yöneticiliğine ve Krallık Müzik Okulu yöneticiliğine getirildi. 1869’da, karısının VVagner’le ilişki kurma-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir