1943 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bir araştırmada, dev bir savaş destroyerinin gözden kaybolması ve kilometrelerce ötedeki Norfolk Limanı’n da görülmesi sağlanmıştı. Gemideki 16 denizcinin ölmesiyle sonuçlanan ve 1955 yılına kadar bir devlet sırrı olarak saklanan bu deney, eşyanın aynen nakledilebileceğine ait Kuran işaretlerinden biriydi.
ÇAĞIMIZA MESAJ
İMânevî sahada rehber olan Peygamberler, maddî sahada da insanlara öncülük etmiş ve onları, ulaşabilecekleri son merhalelere doğru yönlendirmişlerdir. İğneyi ilk bulan ve onunla elbise diken Hz. İdris, saati ilk bulan ve onunla zamanı ölçen Hz.Yusuf, ağaca şekil veren ve onunla dev dalgaları aşan Hz. Nuh, demiri işleyerek şekillendiren Hz. Davut, asâsıyla yerden su çıkaran Hz. Musa, elbisesini ateş yakmayan Hz. İbrahim, hastalara şifa dağıtan ve ölüleri dirilten Hz. İsa ve nihayet geri döndüğünde yatağı dahi
soğumayacak kadar kısa bir zamanda zaman ve mekân mefhumlarını alt üst ederek Mirac’a çıkan Efendimize (S A.V.) kadar bütün Peygamberler (Aleyhimüsselam) insanlar için maddî terakkinin uç noktalarını gösterdiler. Bu mucizelerin diliyle “Ey insanoğlu, sen de çalış ve Allah’a itaat et ki, sana da ihsan edilsin” mesajını verdiler. Hz. Süleyman Aleyhisselam ise, günümüzde hâlâ üzerinde uğraşılan bir konunun uç noktalarını gösteren bir mucizesinde, eşyanın aynen naklini sağlamış ve Saba Melikesi Belkıs’ın
tahtını bir anda yanına celbetmiştir.
Nemi Sûresi’nin 36-42. âyetlerinde gayet tafsilatlı olarak anlatılan bu mucize sonucunda, Belkıs’ın yakut ve zümrütlerle işlenmiş altın tahtı, bir anda Hz. Süleyman’ın yanında belirmiş, tahtın etrafındaki kişilerin sesleri ve görüntüleri de, aynen müşahede edilmiştir.
Bu âyetler, cisimlerin uzak mesafelerden aynen veya sureten (görüntü olarak) nakledilebileceğini, seslerin (telsiz, telefon ve radyo ile) aynen aktarılabileceğini açıkça göstermektedir. Nitekim bu işaretin ilk bölümü gerçekleşmiş ve cisimlerin görüntüleri; televizyon cihazlanyla, dünyanın bir ucundan diğerine nakledilir hâle gelmiştir.
Cisimlerin aynen nakledilebilmesi konusunda yapılan çalışmalar, bugün olanca hızıyla sürdürülmekte ve teorik olarak da bunun,mümkün olabile-
ceği kabul edilmektedir. Ancak bu konuda yapılan bir deney, tek kelimeyle fırtınalar koparmış ve 1955 yılma kadar Amerika Birleşik Devletlerinin bir sırrı olarak saklanmıştır.
“Filadelfiya Deneyi” adiyle bilinen deneyde, Amerikalı ilim adamlarınca, koca bir savaş gemisinin bir anda gözlerden kaybolması ve Filadelfiya Limanından yol alıp, güneyde kilometrelerce ötedeki Norfolk Li-mani’nda görünmesi sağlanmıştır. Daha sonra ikinci limandan kaybolup Filadelfiya Limanı’na dönmesi de, ancak birkaç dakika içinde olmuştur. Bu şaşılacak deney, ikinci dünya savaşı sırasında, Kasım 1943’te yapılmıştır.
Amerikalı araştırıcı George Langeland, “Korkunç Gerçekler” adlı kitabında bu deney ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir. Langeland, Filadelfiya Deneyinin, Dr. Morris K.Jesup adlı genç bir ilim adamının Denizcilik Araştırma Enstitüşüne sunduğu ilmî temellere dayandırılarak gerçekleştirildiğini anlatmaktadır. Dr. Jesup, Michigan ve Derby Üniversitelerinde Astronomi ve Matematik profesörüdür. Aynı zamanda Michigan Üniversitesinin Güney Afrika’da kurduğu gözlem evinin müdürlüğünü yapmıştır. Dr. Jesup’un araştırması, Einstein’in Birleştirilmiş Alan (Unified Field) Teorisine dayanmaktadır. Amerikan Denizcilik Uzmanları, Dr. Franklin Romino’nun kontrolü altında kompleks bir Elektro – Mekanik cihaz aracılığı ile, savaş gemisini görünmez duruma getirmeyi sağlamışlardır. Bazı özel madenî külçelerden bir kombinasyon ihtiva eden
bu sistem, yüksek gerilimli ve güçlü bir elektrik kaynağı doğurmuş; bu da gemi çevresinde her yönde 100’er metre uzaklığa kadar tesir eden kuvvet alanları (Force – Fields) aracılığı ile gemiyi Aniden yüksek hızla iterek maddesini de belirli bir fizikî duruma sokmuştur.
Dr. Jesup’un, Filadelfiya Deneyine hiç temas etmemesine rağmen, “Bilinmeyen Uçan Cisimler” adlı kitabı çıkınca, okuyuculardan Carlos M.Ailende adında birisinin kitap ile ilgili açıklamalan, deneyin haberini yaymıştır. Allende’nin mektup ve yazılarından, kendisinin 1943 yılında Deniz Kuvvetlerinde bulunduğu ve Filadelfiya Limaninda, deneyin yapıldığı Destroyerin yakınında demirleyen (Andren Furnseth) adlı savaş gemisinden deneyi takip ettiği anlaşılmaktadır. Ailende, görünmezlik halinin bütünüyle meydana geldiğini; gemi ile birlikte «jemici, kaptan, denizci ve denetleyicilerin gözden kaybolduğunu; ancak kaybolan gemi güvertesindeki kimselerin, birbirlerini ayırt edebildiklerini anlatmaktadır. Ailende, deney sırasında Destroyerin güvertesinde 22 denizci ve subay bulunduğunu, deney sonunda bunlardan 16’sının öldüğünü, geri kalan 6’sının da yüksek elektrik güçlü alanların tesiri ile delilik ve sayıklamalara yakalandıklarını bildirmektedir.
Kur’ân âyetlerinin haber vermiş olduğu “cisimlerin nakli” yolundaki çalışmalar, günümüzde de sürdürülmektedir. Einstein, hızı yükseldikçe artan elektron kütlesinin hesaplanmasına yarayan Lorentz denkleminden faydalanarak cisimlerin hızı arttıkça kütleleri-
Kur’an; insanları, kâinatta geçerli olan İlâhî kanunları bulup onlardan güzelce istifade ederek ilerlemeye dâ-vet ediyor
nin de arttığını, diğer yandan boyutla-nnın kaybolduğunu göstermiştir. Hareket eden cismin hızı, ışık hızına (300.000 km/sn) eşit olduğu takdirde, o cismin veya varlığın hareket sırasındaki kütlesi, sonsuz olmaktadır. Diğer bir ifadeyle o kütle, maddî âlemi tamamıyla kapladığı halde gözlerden kaybolarak görünmez hâle gelecektir. Maddî âleme göre bir tenakuz ar-zeden bu durum, İlâhî âlemin vasıflarına göre kesinlikle tenakuz (çelişki) değildir. Ve böyle bir âlemi insan gözünün görmesi imkânsızdır. Evet, İlâhî âlemin veya melâikeler âleminin bu korkunç hızdaki hareketini gözlemek, kesinlikle imkânsızdır. Bundan dolayı İlâhî âlem ile alâkalı bilgilerimiz, o âlemin sahibi olan Cenab-ı Hak’kın bize bildirdiklerinden ibarettir. Ancak bütün deneyler, böyle bir âlemin varlığına işaret etmektedir. Meselâ 2. Lorentz formüllerine göre ışık hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz olmakta, hız ışık hızını geçtikçe, cismin maddî kütlesi de asıl değerinden yavaş yavaş eksilmeye başlamaktadırgCismin hızı, ışık hı
zindan 37 kat fazla olursa, maddî kütlesi asıl değerinin binde 27’sine düşer. O anda da zaman genleşerek bir gün, yeryüzünün bin yılına tekabül eder.
Kur’an bu hakikâte akıl almaz bir şekilde işaret etmekte ve Hacc Sûresi’-nin 47 âyetinde şöyle buyurmaktadır:
“Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınıza göre 1000 yıl gibidir.”
Secde Sûresi’nin 5. âyetinin meâli ise şöyledir:
“Bütün işler, sizin gününüzle 1000 sene kadar uzun olan kıyâmet gününde O’na arzedilir.”
Yine ilmî verilere göre cisimlerin hızı artmaya devam ederek ışık hızının 1850 katma ulaşsa, cismin kütlesi asıl değerinin onbinde beşi seviyesine iner ve zamanın genleşmesi iyice artarak o cismin bir günü, yeryüzünün 50 bin yılına tekabül eder. Diğer bir ifadeyle o hızdaki bir cismin bir günlük hareketi sırasında dünyamız, milyarlarca insanın doğumuna ve ölümüne şahit ola-
rak 50 bin yıl birden yaşlanır.
Meâric Sûresi’nin 4. âyeti meâlen şöyledir:
“Melekler ve Cebrail, 50 bin yıl kadar uzun olan kıyâmet gününde, Allah’ın emrini almak üzere arşa yükselirler.”
Cenab-ı Hakk’ın mukaddes kitaplar ve Peygamberleri vasıtasıyla bizlere haber verdiği İlâhî âlemler, nurdan yaratılmış Melâike ve Ruhanîler gibi şuurlu mahlûkatının akılalmaz hızlarla ta-yeran ettikleri âlemlerdir. Ve elbette bizim ölçülerimizle mukayese edilmez. Ancak daha 14 asır öncesinden verilen haberler ve Efendimizin (S.A.V.) hadîsleri, Lorentz formüllerinde görüldüğü gibi ilim adamlarınca büyük itibar gören ilmî kabullerle de kesin bir mutabakat arzetmektedir. İnsanoğlu çalışmalarını bu gerçekler doğrultusunda yönlendirdiğinde, Kur’an’da belirtilen Peygamber mucizelerinin uç noktalarına eşdeğer nimetlere kavuşabilecektir.