ÇİÇEK AŞISI VE VOLTAİRE

ÇİÇEK AŞISI VE VOLTAİRE

İşte Voltaire’in mektubu:
Ingilizlerin deli ve kudurmuş oldukları Hıristiyan Avrupa’da fısıltı halinde söylenmektedir. Deli imişler, çünkü çocuklarını, çiçek hastalığına yakalanmaları için çiçek hastalığına ya-kalatıyorlarmış; kudurmuşlarmış, çünkü, gelip gelmeyeceği belli olmayan bir hastalığa yakalanmamaları için bu çocuklara belli ve korkunç bir hastalığı büyük bir istekle geçiriyorlarmış. ingilizler ise bu konuda şöyle diyorlar :
“Öbür Avrupalılar korkak ve soysuzlaşmış insanlardır; korkaktırlar, çünkü çocuklarının biraz canlarının acımasından ürküyorlar; soysuzdurlar, çünkü onları bir gün çiçek hastalığından ölmeye hazır durumda bulunduruyorlar.”
Bu tartışşma kimin haklı olduğu hakkında bir yargıya varabilmesi için, Ingiltere dışında büyük korku ile söz edilen ünlü aşının öyküsünü aşağıda veriyorum :
#■ Çerkezistanlı kadınlar çocuklarını, altı aylık bile olsalar çiçeğe yakalatmayı çok eski zamanlardan bu yana gelenek edinmişler. Bunun için çocukların kollarını çiziyor ve buraya, başka hir çocuğun vücudundan özenle aldıkları bir apseyi koyuyorlar. Bu
apse, üzerine konduğu kolda, mayanın bir hamur parçasında yaptığı eîki yi yapıyor, orada kabarıyor ve kendisindeki özellikleri kana yayıyor. Kendisine yapay olarak çiçek hastalığı aşılanan çocuğun yaralan, aynı hastalığı başkalarına da geçirmeye yarıyor. Çerikezistanda bu hemen her gün yapılıyor; ve ülkede kazara hiç çiçek hastalığı yoksa, başka yerlerde halk kötü bir yıl için nasıl üzülürse burada da öyle üzülüyor. Başka ülkeler insanlarına çok garip gelen bu geleneğin Çerkezistanda yerleşmesinin nedeni bütün dünya için geçerli bir neden: Evlat sevgisi ve çıkar.
KIZLAR GÜZEL OLSUN DİYE…
Çerkesler yoksuldur, kızları güzeldir: buyüzden, en çok sattıkları şey bu güzel kızlardır. Osmanlı Padişah-ları’nın, İran haremlerine ve bu değerli malı satın alıp evlerinde bulunduracak derecede zengin olanların haremlerine güzel kadın temin ederler. Bu kızları, gayet ince ve kıvrak danslar öğrenecek, satılacakları kanıksa-mış efendilerinde en kösnü uyandırıcı biçimde, namuslarına el sürmeden yetiştirilirler. Bu zavallı yaratıklar, nedenini anlamadan, derslerini anneleriyle her gün tekrarlarlar.
Ancak, bir baba ve bir annenin, çocuklarına iyi bir eğitim vermek için katlandıkları büyük zahmetlerin bir anda havaya gittiği de oluyordu. Çünkü, aileye çiçek hastalığı geliyordu: kızların biri bu hastalıktan ölüyor, bir başkası gözünü kaybediyor. bir üçüncüsünün burnu şişiyordu; ve zavallı ana baba bütün geçim vasıtalarını kaybediyorlardı. Hattâ, çiçek hastalığının salgın biçimini aldığı zamanlarda, bu işin ticareti bir kaç yıl duruyor, bunun sonucu olarak da İran ve Tür’k saraylarında büyük bir kız kıtlığı baş gösteriyordu.
Ticaretle geçinen bir ulus, çıkarları konusunda çok uyanık olur ve ticaretine yararlı olabilen bilgilerin hiç birini öğrenmemezlik etmez. Çer-
10
keşler, bütün vücudu saran çiçek hastalığına bin kişide ancak bir kişinin iki kez yakalandığının, bir çok hallerde işin üç veya dört hafif çiçekle geçiştirildiğinin, fakat bunların asla iz bırakıcı ve tehlikeli cinsten olmadığının; kısacası insanin bu hastalığa, tam biçimi ile bir kezden fazla yakalanmadığının farkına vardılar. Farkına vardıkları başka bir şey de şu oldu: Çiçek hastalıkları, çok hafif geçiştirildikleri ve çiçek yaraları, delmek için ancak nazik ve ince derilerle karşılaştıkları hallerde yüzde hiçbir iz bırakmıyorlardı. Bu doğal gözlemlerden şu sonuca vardılar: Altı aylık veya bir yaşında bir çocuk çiçek hastalığını hafif atlatırsa ölmüyor, çiçek bozuğu olmuyor ve yaşamının sonuna kadar bir daha bu hastalığa yakalanmıyordu.
Bu durumda çocuklarının yaşamını ve güzelliklerini korumak için onlara küçük yaşta çiçek hastalığı aşılamaktan başka çare kalmıyordu. Ve böyle yapıldı, bunun için de, bulunabilen en tam ve en uygun çiçek hastalığından alınan bir yara bir çocuğun vücuduna aşılandı. Denemenin başarıya ulaşmaması diye bir şey olamaz dı. Akıllı kimseler olan Türkler bu geleneği hemen benimsediler. Ve bugün İstanbul’da, oğlunu ve kızını memeden kestirirken çiçek hastalığı aşılatmayan Paşa katiyen yoktur.
KURTARICI PRENSES
Kimi kimseler, Çerkeslerin, bu geleneği eski zamanlarda Araplardan aldıklarını ileri sürerler fakat biz bu tarihi noktanın aydınlatılmasını Bene-diktin rahiplerine bırakıyoruz. Bunlar bu konuda, içinde kanıtlarla cilt cilt büyük kitaplar yazmakta kusur etmeyeceklerdir. Benim bu hususta söyleyeceğim şey şu: Birinci George’un (1714- 1727) iktidarının ilk yıllarında, İngiltere’nin en zeki ve en uyanık kadınlarından biri olan Bayan VVortley-Montaigu, sefir kocası ile birlikte İstanbul’da iken bu memlekette doğur-
duğu bir çocuğa çiçek hastalığı aşılatmakta tereddüt etmemiş. Özel rahibi, bu aşının Hıristiyanlığa uygun olmadığını, ancak kâfirler de ((yani Müslü-manlarda) başarlı olabileceğini söylemişse de dinletememiş. Bayan Woort-ley’in oğlu aşıdan sapasağlam çıkmış. Bu hanım, Londra’ya dönünce, durumu şimdiki kraliçe olan Galles Prensesine anlatmış. Şunu itiraf gerekir ki, ünvanlar taçlar bir yana, bu prenses bütün sanatları teşvik etmek ve insanlara iyilik etmek için yaratılmış, kendisi tahtta sevimli bir filozof; hiç bir öğrenme fırsatını, hiç bir cömertlik fırsatını kaçırmıyor; bu prensestir ki. Milton’un (ünlü İngiliz şairi, 1608-1674) bir kızının hayatta olduğunu ve sefalet içinde yaşadığını öğrenince kendisine derhal büyük bir hediye göndermiştir: rahip Courayer’yi (İngiliz kilisesinin de din bakımından yasallığını savunduğundan İngiltere’ye sığınmak zorunda kalmış bir katolik rahibi) bugün himaye eden, bu prenses-1675- 1729) ile Leibnitz (Alman bilgin ve filozofu, 1646- 1716) arasında aracılık lutfunda bulunan yine bu prensestir.
işte bu prenses, çiçek aşısının ne olduğunu öğrenir öğrenmez, bunun denemesini idam mah’kûmu 4 cani üzerinde yaptırmış ve böylece de bunların hayatını iki kez kurtarmıştır. Çünkü, onları sadece sehpadan kurtarmakla kalmamış, suni çiçek hastalığı sayesinde onları, büyük olasılıkla yakalanıp belki de daha ileri bir yaşta öldürecek olan doğal çiçek hastalığından da kurtarmıştır.
Bu denemenin yararlılığına kanaat getiren Prenses çocuklarını aşılattı. İngiliz halkı da kendisini izledi. O zamandan beri de en az 10.000 aile cocuğu yaşamlarını bir o kadar kız da güzelliklerini kraliçe ile Bayan Wort-ley-Montaigu’y borçlu bulunmaktadırlar. O zaman bu aşı Fransa’da kullanıl-saydı binlerce insanın yaşamı kurtarıldı.
11
HAVA VE İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN İNSAN RUHUNA ETKİLERİ
Prof. Dr. Rasim ADASAL
GÜNEŞ VE LEKELERİ
Güneş ışınlarının hayat olaylarına aydınlatma ve ışıtmayla olan etkileri bir tartışma konusu olamaz; zira bunlar olmadan hayat düşünülemez. Sonbahar sonuyla Kışın, hayat fenomenlerinde yavaşlama; İlkbaharla Yaz esnasında ise fizik ve ruhsal canlanma vardır. Sebze ve meyva-ların çoğu güneşin bo! olduğu mevsimde oluşurlar, özellikle kışın, aylarca kar altındaki ufak evlerde yaşamak zorunda kalan güneşten yoksun olan insanlarda, birçok organsel ve psikolojik sıkıntılar görülür.
Atasözü boş yere: “Güneşin girdiği yere doktor girmez” dememiştir. Güneşin zayıf uzunlukta olan mor ötesi ışınları görünmezler ve biyolojik özellikleri daha ziyade mikrop öldürücüdür. Bundan sonra mordan kırmızıya doğru giden ışık verici dalgalar gelir ve nihayet bunun ötesinde de uzun dalga dağılarak kırmızı ötesi ışınlar tamamıyla ısıtıcı niteliktedir.
Stratosfere varan güneş enerjisinin % 40’ı uzaya akseder. Dünyamıza bunun bir faydası yoktur; % 17’si atmosfer tarafından emilir; % 43 de dünyaya varır. Ancak sisli havalarda ve özellikle baca dumanlarıyla kaplanan şehirlerde bu azalma % 10—30’a düşer. Bu ışınların azalması önemli sonuçlar doğurur.
Gündüzün değişik saatlerinde bile güneş değişik etkiler gösterir. Sabah ilkbaharı; öğle yaz’ı; akşam sonbaharı temsil eder. İnsan çok ince laboratuvar incelemelerine tabi tutulsa, bu saatlere göre organizmasında ve sıvılarında az çok biyolojik farklar görülür. Bazı insanların sabah başlayan ve sonra hafifleyen yarım baş ağrıları ve ağrıları güneşin tesirlerine bağlanmaktadır.
12
Güneş ışınlarının ısrarlı etkisi altında bulunma, yüzey dolaşım sistemini değiştirir, ufak damarcıkların sayı ve çapları artar; devamlı bir damar genişlemesi olur. Nitekim güneşle tedavinin hikmeti de budur. Güneş banyoları, güneş ışınlarının müsbet fizyolojik ve biyolojik özellikleri ve dolayısiyle insan sağlığına faydalan olmakla beraber, bir moda alışkanlığı ve özentisi olarak sınır ve zaman tanımlyanlarda çok ciddi organsel bozukluklar yaratır; hatta güneş vurmasına bağlı şiddetli baş ağrıları, sinir huzursuzlukları ve hattâ menenjit taklitleri olur

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*