wiki

Çingeneler

Çingenece konuşan, dünyaya dağılmış topluluklar bütünü.
Günümüzdeki toplam sayılarının 15 milyonu aştığı
sanılan Çingenelerin ana yurdu, Hindistan’ın kuzey
kesimidir. Çok eski dönemlerde Hindistan’da Domlar
denilen bir alt sınıf oluşturan Çingeneler, IX.yy’dan başlayarak
Hindistan’dan göçmeye başladılar. Ortadoğu’daki
göç süreci için de d sesinin, r’ye dönüşmesiyle,
kendilerine Romlar demeye başladılar. Günümüzde
de ülkemizde kendilerini, hem “evli erkek, koca”, hem
de “etnik topluluk” anlamına gelen Roman sözcüğüyle
tanımlarlar. Romanca ya da Romani adı verilen dilleri,
Sanskritçe ile yaşamış oldukları çeşitli ülkelerin dillerinden
alınma sözcüklerin karışımıdır.
Tarih ve gelenekler. Ortadoğu’daki göçlerinden sonra,
Çingeneler XIV. yy’dan başlayarak Avrupa’da Macaristan’a
ve Moldavya’ya, XVI. yy’dan başlayarak da Kanada’dan
Güney Afrika Cumhuriyeti’ne, Avustralya’dan
Japonya’ya kadar uzanan çok geniş bir alana yayılmışlar,
daha çok göçebe olarak vaşadıkları bu ülkelerde,
çevrelerindeki halklarla rekabete yol açmayacak işlerle
(oyunculuk, sihirbazlık, nalbantlık, kalaycılık, çalgıcılık,
vb.) uğraşmışlar, tarım ya da öbür yerleşik işleri benimsememişlerdir.
Çingeneler, yaşamlarının her cephesinde yol gösterici
olan kendi toplumsal ve dinsel yasalarına bağlı kalarak
kimliklerini korumayı başarmışlardır. Romania adı
verilen dinleri, kuşaktan kuşağa geçen bir sözlü gelenekler
bütünüdür. Tektanrılı bir dindir; Çingeneler. Del
adını verdikleri bir erkek tanrıya taparlar. Ama Del’i, cezalandırıcı,
zalim bir tanrı olarak algılamadıkları gibi,
Çingene dininin bir din adamları sınıfı ve sabit tapınakları
yoktur. Yaşadıkları ülkenin ölçütleriyle her zaman
bağdaşmasa da, katı namus ve ahlâk kurallarına uyarlar.
Şiddete karşıdırlar. Hiçbir savaşa karışmamışlar,
ama savaşların kurbanı olmaktan da kurtulamamışlardır.
Aile içi ya da akraba evliliği ile Çingene olmayanlarla
(“gaceler”) yüzeysel sayılamayacak nitelikte herhangi
bir ilişki, geleneksel olarak yasaklanmıştır.
Baskılar. Yerleşik düzene geçmeyi kabul etmemeleri,
yaşadıkları ülkelerin halklarıyla kaynaşmaya yanaşmamaları,
özellikle de hıristiyanlığı benimsememeleri,Çingeneleri tarih boyunca Avrupa ülkelerinde yoğun
baskıların hedefi haline getirmiştir. Ortaçağ’da Çingeneler,
tıpkı Yahudiler gibi, Avrupa’ya veba hastalığını
getirmekle suçlanmışlar, Ispanyol engizisyonu, muısevilere
ve Magriblilere olduğujgibi,Çingenelere de işkence
uygulamıştır. 1761’de, Avusturya- Macaristan
imparatoriçesi Maria Theresa, Çingenelerin Avusturya-
Mac^ristan toplumu içinde eritilmelerini amaç alan bir
program uygulamış, göç etmelerini, atticaretiyle uğraşmalarını
yasaklamış ve çiftçilik yapmaya zorlamıştır.
XIX. ve XX. yy’larda da, Çingeneler çeşitli baskılara uğramış,
son olarak, Yahudiler gibi, Nazi Almanyası’nın
kurbanı olmuşlardır: İkinci Dünya Savaşı sırasında, öldürücü
tıp deneylerinde kobay olarak kullanılmışlar ve
büyük çoğunluğu zorla kısırlaştırılmıştır. Savaşın sonunda,
500 000’i aşkın çingenenin Nazi toplama kamplarında
yok edildiği anlaşılmıştır.
Savaş sonrasında Çingeneler, bu kez komünist Doğu
Avrupa ülkesinde baskılarla karşı karşıya kalmışlardır.
SSCB’de Nikita Krusçev döneminde, Yüksek Sovyet
Prezidyumu, Çingenelerin yerleşik yaşama geçirilmesi
konusunda karar almıştır. Günümüzde de, 1989’da
Doğu Avrupa’da komünizmin çöküşünü izleyen ırkçı
gelişmelerden, Çingeneler de öbür azınlıklar gibi paylarını
almakta ve yeniden gündeme gelen ırkçı şiddet
hareketlerinin kurbanı olmaktadırlar.
Türkiye’de yaşayan Çingenelerin bir bölümü konar
göçer, bir bölümüyse yerleşiktir. Yerleşik olanlar
Trakya ve Marmara bölgelerinde, özellikle de
İstanbul’da yaşarlar. Çiçekçilik, falcılık, kalaycılık, vb.
işlerle geçinirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir