DÂNÂ
DÂNÂ sıf. (fars. dânisîen, bilmek’ten dünü). Esk. Bilen, zeki: Bugün, bu ümmetin âlemi ve dânâsı fevt olan (Cevdet Paşa). Nadan firaz-i izz ü saadette ser-i firaz I Dânâ haziz-i acz ü mezellette sernigûn (Ziya Paşa). || Dânâ-dil (veya dil-i dânâ), gönlüyle anlayan. || Dânâ-yi Tus («Tus şehrinin bilgilisi»), İran şairi Firdevsî || Dânâ-yi Yunan, Eflatun. || Merd-i dânâ, bilen^ insan. || Mürg-i dânâ, («akıllı kuş»), papağan. |j Mür$id-i dânâ, çok bilen, zeki, mürşit.
+ Dânâyân çoğl. i. Esk. Çok bilenler.
+ Dânâyi i. Esk. Bilgililik, zekâ.
+ Dânende sıf. Bilen, haberli: Dânende-i hal olan bir iistâd (Recaizade Ekrem). || Her şeyi bilen Allah. || Dânende-i serâ’ir, sırları bilen. Tanrı. (M)