denizlerde ve okyanuslarda,
yolcu ve yük taşımacılığına ya da askeri
amaçlara yönelik etkinlikler.
Tarihçe. Henüz kayıkların ve gemilerin
geliştirilmediği ilk dönemlerde insanlar, su
üzerinde yolculuk ve taşımacılık yapmak
için çeşitli sal(*) türlerinden yararlanmışlardı.
Kerestenin kıt, papirüsün bol olduğu Nil
bölgesinde Mısırlılar, çalı ve kamış demetlerini
birbirine bağlayarak sallar yaptılar.
Peru’da da balıkçıların kullandığı benzer
kamış sallara rastlanmıştır. Papirüsün de
bulunmadığı Dicle ve Fırat çevresinde yaşayan
halklar ise şişirilmiş hayvan derisinden
tulumları, tıpkı bugünkü deniz yatakları
gibi kullanmışlardı. Daha sonraları bu tulumlar,
sandal yapısındaki ağaç çatkıların
çevresine geçirildi ve böylece ilk tekne
türleri ortaya çıktı. Şişirme gövdeli sandallar
günümüzde de Eskimolar, İrlandalI ve
Galli balıkçılar, Asya ve Amerika’nın yerli
halkları tarafından kullanılmaktadır. Sandal
çatkısının su üzerinde yüzme yetisinin daha
iyi anlaşılmasıyla, hava şişirmeli tulumların
yerini yalnızca deri, daha sonraları da
yelken bezi aldı ve böylece kano(*) türleri
ortaya çıktı. Kanonun bir başka benzeri de
Galler’de, Asya’da ve Ortadoğu’da kullanılan,
dibi ziftli yuvarlak sepet biçimindeki
kuffelerdi(*).
İnsanların daha gelişkin aletlere sahip
olduğu Neolitik Çağda, 3 m çapındaki
ağaçlardan oyularak biçimlendirilen kayıkla
r^ ) kullanılmaya başladı. Kuzey Afrika’
da yapılan oyma kayık(*) türleri, yaklaşık
50 cm genişliğindeydi. Tunç Çağında İngiltere’de
yapılan kanolar ise 10 m uzunluğunda
ve yaklaşık 1,5 m enindeydi. İlkel oyma
kayıklardan, daha gelişkin tekne türlerine
geçiş, karmaşıklaşan yapım tekniklerini gerektiriyordu.
İngiltere’deki Humber Irmağı
çevresinde yapılan kazılardan çıkartılan Demir
Çağma ait iki kayık örneği, bu dönemde
geliştirilen teknelerin daha çok duba biçiminde
olduğunu ve taban bölümlerinin beş
kalın kalasın ayrılarak birbirine geçirilmesi
yoluyla oluşturulduğunu göstermiştir. Aynı
döneme ait daha gelişkin tekne türlerine ise
Büyük Okyanus kıyılarında yaşayan Maorilerde
rastlanmıştır. Kano benzeri olan bu
kayıklar, üç ağaç tomruğunun oyulup birleştirilmesinden
sonra, her iki kenarına da
ek keresteler eklenerek fribord oluşturulması
yoluyla yapılıyordu. Böylece yalpalamalara
ve dalgalara karşı teknenin dayanıklılığı
artırılıyordu.
Mısır’da bulunan İÖ 6000’lere ait duvar
resimlerinden ve günümüze kalan efsaneler
ile öykülerden, o dönemlerde Akdeniz’in
doğu bölgelerinde oldukça gelişkin gemi
türlerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca,
Nil Irmağı üzerinde, gövdesi ağaç kaplamalı,
baş ile kıç bölümleri yüksek ve kıvrımlı
gemilerin seyrettiğibilinmektedir. İÖ
3000’lerde Mısırlılar, bu tür gemilerle Akdeniz’e açılmışlar, Lübnan’a ve Girit’e kadar
giderek buralardan kereste ithal etmeye
başlamışlardı. Bu gemiler kürekle hareket
ettiriliyor ve kıç bölümlerinde bulunan birbaşka uzun ve geniş kürekle de yönlendiriliyordu.
Yelkenlerin ilk kez Nil’de kullanıldığı
sanılmaktadır. Burada rüzgârın yönü esas
olarak ırmağın yukarı çığırına yönelikti, bu
nedenle de akıntı yönünün tersine seyreden
kürekli teknelere ek bir güç sağlıyordu. İÖ
2000’lerde ise Girit’teki Minoslular, yukarı
kıvrımlı omurga tasarımını geliştirerek gemilerinin
dalgalara karşı seyir gücünü ve
dayanaklılığını artırdılar.
Bu dönemde yeterli seyir aygıtı geliştirilmiş
olmadığından gemiler çoğunlukla ırmaklarda,
kıyılarda ya da dar denizlerde
ulaşım yapıyordu. Ticaret ve savaş gemileri
de oldukça benzerdi; savaş gemilerindeki
temel farklılık, bunlarda çifte kürek kullanılması
ve baş bölümlerinin ağır mahmuzlarla
donatılmış olmasıydı. Giderek kadırga^)
biçimini alan bu gemilerde, birden
çok dört yakalı yelken(*) kullanımı da
başlamıştı. Akdeniz’in en önde gelen tüccarları
olan Sur ve Saydalı Fenikeliler içinse
kadırga yeterli değildir. Çünkü ticaretleri
geniş hacimli ve uzun erimliydi; kadırgaları
çektirmekte kullanılan kürekçi sayısının çok
olması pahalıya geliyor, ayrıca tekne fazla
yük alamıyordu. Böylece Fenikeliler, dört
yakalı yelkenli, kısa ve geniş gemi türünü
geliştirdiler ve bu tekneleriyle Afrika’nın
çevresinde dolaştılar, hatta kalay ticareti
amacıyla, İngiltere’nin kuzey bölgelerine
kadar çıktılar.
Önceleri güvertesiz, 30 m uzunluğunda ve
yalnızca bir tarafında 25 kürek bulunan
Yunan kadırgaları, zamanla, 45 m uzunluğunda
ve ıskarmoz mataforalı (parado)gemilere dönüştü. Salamis Savaşı’nda da
kullanıldığı bilinen bu gemilerin kürekleri
iki (biremes) ya da üç (triremes) kata
dağıtılmış durumdaydı. Kadırgalar Yunanlılar
tarafından iki-üç yüzyıl boyunca kullanıldı,
ama bu gemilerin manevra yeteneği
son derece sınırlıydı ve sonuçta birkaç kat
güverteli ve 45 m uzunluğundaki kinkiremes’ler
geliştirildi. Kadırgaların esas olarak
savaş amacıyla kullanıldığı bu dönemde,
Akdeniz’deki ticaret ağırlıklı olarak Fenike
gemileriyle yapılıyordu. Romalılar ise savaş
kadırgalarının pruva (baş) bölümüne, bordalama
sırasında öteki gemilere atlamak
üzere daha çok sayıda askerin sığabileceği
köprüler eklemekle yetindiler. Tahıl ticaretinde
kullandıkları gemiler ise 30 m uzunluğunda,
9 m genişliğinde ve 250 ton yük ile
300 yolcu alabilen büyük teknelerdi. Henüz
yalnızca yelkenle seyredemiyorlardı, ama
küreklerin yanı sıra ek yelkenlerden de
yararlanıyorlardı. Romalılar, İngiltere ile
olan ticaretlerini bu sağlam ve hızlı gemilerle
yürüttüler
denizcilik
08
Ağu