DEREZÎLER (Dürzîler); Fâtımî hükümdârı
el-Hâkim’in vezîri Hamza bin Ali’nin kurduğu sapık
bir yola mensub olanlar. Adlarını bu sapık yolun
asıl yayıcısı Anuştekin ed-Derezî’den almışlardır.
Yanlış olarak Dürzîler denilmektedir.
Derezîler, Arabistan’dan gelerek, Suriye’nin
Lübnan ve Antilübnan dağları ile Vâdiy-üt-Teym,
Bika, Merc-i uyûn, Banyan yöreleri ile Cebel-i
Dürûz (Havran) çevresinde yerleşmişlerdir. Kendilerini
Arap saymakta iseler de onların Müslümanların
önünden kaçarak dağlara sığınan Haçlılann
döküntüleri oldukları, sâhanın araştmcılan tarafından
ileri sürülmektedir.
Derezîlik 1017 yılından îtibâren Sûriye Dağlarında
yaşayan Ismâilîlerin, Hâkim’in ilahlığım
kabul etmeleriyle ortaya çıktı. Hâkim bi-emrillah’ın
vezîri olan Hamza da bu hareketin imâmı
(peygamberi) îlân edildi. Güyâ insanları İlâhî dâvete
çağıran Hamzâ, Allah’ın birliğinin hakîkî
bilgisini öğretmeye başladığını bildirerek, ibâdetlere
lüzum olmadığını; mânevî ve zihnî bir
yeniden doğuşun başladığını bildirdi. Bu sırada
Anuştekin ed-Derezî (ed-Dürzî) adlı bir bâtınî
dâîsi, propagandacısı ortaya çıkarak, Hâkim biemrillah’ın,
Hamza bin Ali’nin yerine kendini
imâm tâyin etmesi için, El-Hâkim’in fikirlerini,
kendi lehine propaganda etmeye başladı. Hattâ
kendisine Seyyid-ül-Hâdîn (yol gösterenlerin
efendisi) lakabını verdi. İmâmlığın kendi hakkı olduğunu
iddiâ etti. Fâtımî hükümdân Hâkim bi-emrillah,
Anuştekin’in kendisiyle ilgisi olmadığını
söylediyse de onun etrâfında pekçok kimse toplandı.
Bu hareket, Anuştekin ed-Derezî’nin adına
nisbetle Derezîler şeklinde meşhur oldu. Hâkim
bi-emrillah tarafından başlatılan ve vezîr Hamza
tarafından devâm ettirilen yeni harekete karşı
halk tarafından tepki meydana geldiği için, Anuştekin’in
propagandası yasaklandı. Aşırı fikirlerinden
dolayı 1020 yılında Anuştekin ed-Derezî
öldürüldü. Onun ölümünden sonra Vezir Hamza
tarafından yeniden propaganda edilmeye başlanansapık fikirler, herhangi bir ibâdet mecbûriyeti getirmeyip,
birçok haramlar da mübah kabul edildiğinden
iki yıl içinde epeyce taraftar topladı.
Ancak 1021 yılında Hâkim bi-emrillah’ın. ölmesi
(Derezîlere göre El-Mukattam Dağında kaybolması
ve bir daha dönmemesi) üzerine yerine geçen
Ali bin el-Hâkim, Derezîlere karşı tavır alıp,
onları tâkib ettirdi. Bir müddet gizli propaganda
usûllerine başvuran Derezîler, Mısır’dan ayrılıp
Suriye ve Lübnan taraflarına gitmek zorunda kaldılar.
Vâdiy-üt-Teym, Sayda, Beyrut ve Şam dolaylarında
yerleşerek, fikirlerini yayıp taraftar
topladılar. Kendi aralarında muhtelif gruplara ayrıldılar.
Zaman zaman Nusayrîlerle mücâdele ederek,
kuzeye doğru ilerleyip Kasravan ve Curd’de
bulunan Sünnî ahâliyi katlettiler.
1293 senesinde Mısır’daki Memlûklü Sultanı
el-Eşref Selâhaddîn Hâlid, Derezîler üzerine asker
gönderdiyse de başarı elde edilemedi. Havran taraflarına
kaçmak isteyen Dürzîlerin 1305’te ekserisi
imhâ edildi. On dört ve 15. asırlarda sâhil
muhâfazasıyla vazifeli olan Derezîler, sönük bir hayat
yaşadılar.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesi üzerine
ona itâat eden Derezîler, bir müddet OsmanlIlara
karşı itâat içinde bulundular. Üçüncü Murad
Han zamânında isyân ettiler. Bosnalı Dâmâd İbrâhim
Paşa tarafından itâat altına alındılar. Daha
sonraki devirlerde de OsmanlIlara karşı isyân eden
Derezîler, Cebel-i Dürûz bölgesinde toplanıp büyük
karışıklıklar çıkardılar. On sekizinci yüzyılın
ortalarından îtibâren Hıristiyanlaşmaya başladılar.
Güçlü oldukları bölgelerde Müslümanlara zulüm
yaptılar. Avrupalı Hıristiyanlarla birleşerek
pekçok taşkınlıklarda bulundular. Zaman zaman
parçalanıp, aralarında mücâdele ettiler.
Bir müddet sonra Osmanlılara kaşı yaptıkları
hatâyı anlayan Derezîler, OsmanlIlarla iyi geçinmeye
çalıştılar. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından
îtibâren, Osmanlı idâresi altında bütün
dürzî topluluklarına eşit ağırlık verilen bir idâre kuruldu. Bu idâre şekli diğer Avrupa Devletleri tarafından
da uygun görüldü. Bir müddet sonra da bu
idârede Hıristiyanların daha fazla ağırlık kazanması
yeni huzursuzluklara sebeb oldu.
Birinci Dünyâ Harbi sırasında Osmanlılara
karşı uysal davranan Derezîler, 1918’de İngiliz ve
Fransız ordularının Şam’ı işgâli ile düşmanla bir
olup, Osmanlı Devletini arkadan vurdular. Derezîlerin
bir kısmı İngiliz, bir kısmı Fransız idâresinde
kalmayı istediler. Yapılan plebisitte (İngiliz
veya Fransız mandasını seçme tercihi) çoğunluk,
Fransa mandasını tercih etti. 1921’de Fransa, Derezîlere
geniş otonomisi bulunan bir emirlik tanıdı.
Sâlim el-Atraş, Derezîlerin emiri ve devlet reisi
îlân edildi. 1923’te Sâlim el-Atraş’ın ölümü
üzerine, yerine geçmek isteyen Derezî liderler
arasında mücâdele başladı. Geçici olarak Fransızlar
idâreye el koyunca, Derezîler hazırlık yaparak
1925’te ayaklandılar. Ancak bunu General
Gamelin bastırdı. Nihâyet 1930’da îlân edilen teşkilât
kânununa göre; Cebel-i Dürûz emirliği kaldırıldı.
Suriye’yi meydana getiren dört hükümetten
birini Derezîler teşkil etti. Deniz kıyısında yaşayanlar
ise, daha sonra kurulan Lübnan Cumhûriyetine
bağlandılar.
Bugün Surriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’de
500.000 civârında Derezî vardır. Ayrıca Lübnan ve
Suriye’den göç edip Amerika, Avustralya ve Batı
Afrika’ya da yerleşenler olmuştur. Hâlen Venezüella,
Brezilya, Arjantin, Meksika, ABD ve Kanada’da
50.000 civârında Derezî mevcuttur.
Orta Doğuda siyâsî, ictimâî ve ekonomik yönden
önemli rolü olan Derezîler, bihassa Suriye ve
Lübnan’da fazla nüfûza sahiptirler. Bu sebeple
Lübnan ve Suriye’nin siyâsî ve sosyal hayatlarında
tesirleri fazladır. Beyrut’ta, etrafında çeşitli
sosyal tesislerin yer aldığı bir Derezî merkezi vardır.
Bugün Lübnan’da 170.000, Suriye’de ise,
260.000 civârında Derezî bulunmaktadır. Ürdün’de
ise 3000 civârında Derezî olup, çok azdırlar. İsrail’de
bulunan bir mikdar Derezî de topraklarına
bağlı olup, bütün baskı ve işkencelere rağmen burayı
terk etmemişlerdir.
Derezîlerin mânevî liderlerine “Şeyhu’l-Akl”
adı verilir. Derezî cemâati akıllılar (ukkâl) ve câhiller
(cühhâl) diye iki kısma ayrılmıştır. Akıllılar,
din işlerini bilen kişilerdir. Özel kıyâfetleri olup,
inanış ve geleneklerine sıkıca bağlıdırlar. Câhiller
ise, Derezîlerin avam, halk tabakasını teşkil eder.
İnanç esasları şunlardır:
1. Hâkim bi-emrillah’ı ilâh bilmek.
2. Emri (imâmı) tanımak ki, bu da Hamza bin
Ali’dir. İlk yaratılan odur. Kâinât, ondan zuhûr etmiştir.
O, akl-ı küllîdir. Yer, içer, görür ve el ile tutulur.
Babası ve anası vardır. Karısı ve çocukları
yoktur.. 3. Hudûdu, yâni Hamza bin Ali ile birlikte
beş veziri tanımak. En üstünleri Hamza bin Ali
olan bu imâmlar (vezirler), mahlûkâtın en değerlileri
kabul edilir. Bunlar evlenmedikleri gibi günahlardan
berî kimselerdir.
Derezîler, Kur’ân-ı kerîmi kabul ederlerse de,
bâzı âyet-i kerîmelere kendi görüş ve düşüncelerine
göre mânâ verirler. Kendilerine âit kitaplarını sâdece
ukkâl denilen seçilmiş kısım okuyup, cühhâl denilen
avâm kısmına gizlidir. Gerçek İlâhî bilgiye kavuşan
hakîkî müminlerin, kendilerini ibâdetlere veya mecâzî
yorumlara bağlamaya ihtiyâcı yoktur. Tenâsühe, yâni
ruhların bir bedenden bir bedene geçtiğine inanırlar.
Peygamber efendimiz hakkında çirkin şeyler söylerler.
Âhiret ve âhiretle ilgili Cennet, Cehennem,
Arş, Kürsî, hesâb, cezâ, mükâfât gibi hususları inkâr
edip, bunların dünyâda olduğunu söylerler. Çok evliliği
kabul etmeyip, boşanan kadının kocasıyla tekrar
evlenemeyeceğini söylerler. Boşanmaların mahkeme
yoluyla olacağını, zinâ edenin evliliğinin son bulacağını,
vasiyette herhangi bir sınırlamanın olmayacağını
ve bir kimsenin dilediğine dilediği kadar
mîrâs bırakabileceğini kabul ederler.
Şaraba, alkollü içkilere ve zinâya helâl diyen ve
tanrılığın insandan insana geçtiğini kabul eden Derezîler
hakkında dört mezhebin âlimleri; “Bunlardan
cizye alarak İslâm memleketlerinde oturmalarına
izin vermek helâl olmaz. Bunlardan kız almak, kesdiklerini
yemek câiz değildir. Bunlara; zındık, mülhid
ve münâfık denir. İnanışları bozuk olduğu için
şehâdet kelimesini söylemekle Müslüman sayılmazlar.
İslâm dînine uymayan inanışlarından vaz
geçmedikçe Müslüman olmazlar.” dediler.
DEREZÎLER (Dürzîler)
06
Kas