Din İle İlim Başkamı
Din denilince iki ayrı mefhum hatıra gelir. Biri “Hak din” diğeri “Bâtıl dinler.” Bâtıl.dinler, insanların kendi hayallerinden >doğan, yahut bir hak dinin tahrif edilmesiyle ortaya çıkan bir takım saçma inançlardır. Hak din ise, bu kâinatı kudretiyle yaratıp, hikmetiyle ve ilmiyle tanzim eden, yeryüzünü insanlara beşik, güneşi lamba yapan, zemini çiçeklerle, semayı yıldızlarla donatan Cenâb-ı Hakk’ın bir emir ve yasaklar manzûmesidir.
Hak kitap, Allah’ın fermanı ve bu kâinat, O’nun mülkü ve mahlûkudur. Nitekim bu âlem için, “Kâinat kitabı” denilmiştir. Her bir fen bu kitaptan bir sahifenin, bir cümlenin, yahut bir noktanın tefsir edilmesi,
açıklanmasıdır. İnsan bedeni bu kitaptan sadece bir kelime. Bir hücre veya bir atom, bu kâinat kitabının birer noktası hükmündeler. Onların tefsirleri ayrı birer ilim kolu olarak gelişmiş. O halde, âlemdeki hikmetleri tefsir eden ve gizli güzellikleri ortaya çıkaran fenlerin, İlâhî fermana aykırı olması düşünülemez.
Bazı çevreler, fennin her keşfini dine karşı kazanılmış bir zafer gibi ilân ediyorlar. Bu, fenni inkâr eden bir bâtıl din için doğru olabilir. Yahut Avrupa’yı asırlarca fenden uzak tutan ve “dünya dönüyor” dediği için Galile’yi Engizisyon önüne çıkartan kiliseye karşı aklın zaferi sayılabilir. Ama, bir Müslüman bu tür gelişmeleri, “Allah’ın kudret kitabı olan şu
kâinattan bir sırrın daha çözülmesi” şeklinde değerlendirir. Ve yine bir Müslüman, bütün medeniyet harikalarını; insan aklının birer meyvesi olarak görür ve bunları, insana bağışlanan kabiliyetin ve ona tanınan fırsatın birer neticesi olarak bilir.
Arıya bal yapmayı ilhâm eden, koyunu süt fabrikası yapan Cenâb-ı I lak, insan aklına da böyle harika meyveler verdiriyor”, diye düşünür. Yeni keşifleri duydukça, Allah’ın ilmine ve hikmetine olan hayranlığı ve hayreti daha da artar.
DİN VE FENNÎN SAHALARI
Fen ilimleri, İlâhî kudretle yaratılmış bulunan şu kâinattan bahsederler. Din ise; onun yaratıcısını tanıttırır. Fen, âlemde hiçbir varlığın vazi-fesiz olmadığını isbat ederken; din, insanın da başıboş olamayacağını bildirir ve vazifesini de “ibadet” ola-rak ¿esbit eder. Fen, bedeni bütün incelikleriyle ele alırken; din, o ha-‘* nede misafir olan ruha hitab eder. Meselâ, fen gözü incelerken, din nelere bakılıp nelere bakılmayacağını lalim eder.
Kur’an-ı Kerim bir fen kitabı de-<lil, insanları hidayete, irşad ve kullu-«>1 davet eden bir ilâhî fermandır, bundandır ki, Âyet-i Kerîmelerde fennî mes’elelere sadece işaret edilmiştir. O İlâhî fermanda bugünkü