“Şeker hastalarının ayaklarında dolaşım yetersizliğine bağlı darlık ve tıkanmaların yol açtığı doku beslenmesi bozukluklarından kaynaklanan yaralara diyabetik ayak denir. Günümüzde bu hastalığın çözümü birçok hastanede bacaktaki kansız bölgeye kan verilerek bypass yapmak ve stent takmak suretiyle sağlanmaktadır. Ancak her diyabetik ayak şikayeti olan hastada bypass ve stent şansı mümkün değildir. Bazen her iki bacakta, özellikle diz altındaki damarlarda daralma ve tıkanıklıklar oluşmakta ayaklar ince kılcal damarlar ile beslendiğinden beslenme yeterli gelmemektedir. Bu durumdaki hastalarda istirahat ağrıları denen ağrılar oluşmakta veya yürüyüş yaptıkları zaman kısa mesafede bile duraklama ihtiyacı duymaktadırlar. İşte bu durumdaki diyabetik ayak hastalarına düşük enerjili lazer tedavisi uygulanmaktadır.”
Birçok diyabetik hasta için yepyeni bir umut ışığı olan bu metodu Türkiye’de yaklaşık bir yıldır başarıyla uyguladıklarını belirten Abbasoğlu, düşük enerjili lazer tedavisinin nasıl uygulandığını ise şu şekilde özetledi:
“Hastaların bacakta ve diğer sistemdeki damar durumları muayenesi ve anjiyo filmleri ile değerlendirilmesi sonucunda tedaviye karar verilirse seanslar şeklinde hastaya tedavi uygulanmaya başlanır. Hastaların diyabetik ayak, diyabetik hastaların bacak ve diğer sistemdeki damar durumlarının muayene ve ketoasidoz, diyabetik nöropati, diyabetik nefropati, diayebetik retinopati rahatsızlıklarına göre üç farklı türde (kırmızı-mavi-yeşil) lazer tedavisi uygulanır. Her lazer ışınının yüzeysel ve derin dokulara nüfuz etme etkileri farklıdır.
Tedavi, hastanın kolundan damar yolu açılarak lazerin bu damar yolundan verilmesiyle başlar. Kan hücresi tarafından emilen lazer ışını özellikle hemoglobin yardımıyla mitokondriler üzerinde değişiklik yaparak kanın cereyanı ve deveranı etkisiyle bacaktaki tıkalı bölgede ince kılcal damarları 3-5 kat genişletir, yeni ince kılcal damarlar oluşturur. Dolasıyla oksijensiz, beslenmeyen bölgelere kan gider böylece iyileşmeyen yaralar iyileşir. Ağrı, şişlik ve kramplar azalır, hastalar geceleri rahatça uyurlar. 2 – 3 seans sonunda yaralarda iyileşmeler fark edilir, hastalar parmakları veya bacakları kesilmeden hayatlarına devam ederler.“
Tedavinin narkoz ve ameliyata gerek duymadan, hastanede yatmadan, poliklinik şartlarında ortalama 1 saatlik seanslar şeklinde uygulandığının altını çizen Op. Dr. Cafer Abbasoğlu, her seans sonrası hastaların normal yaşantılarına, çalışıyorlarsa işlerine rahatça devam edebilmelerinin hasta grubu için de ayrı bir memnuniyete vesile olduğunu da önemle vurguladı.