wiki

EHL-İ SUFFA

EHL-İ SUFFA; hicretten sonra Medine’de Peygamber
efendimizin yaptırdığı mescidin suffa denilen
bölümünde barınan fakir ve kimsesiz sahâbîler.
Bunlar Medine’ye başka yerlerden hicret
edip gelenlerdi. Sayılan on ile dört yüz arasında değişen
bu sahâbîler, Peygamber efendimizin yanından
hiç ayrılmazlar ve sohbetlerinden aslâ geri
kalmazlardı. Gece-gündüz Kur’ân-ı kerîm okurlar,
ilim öğrenirler, hadîs-i şerîf ezberlerlerdi.
Günlerini hep ibâdetle geçirirlerdi. Namazlannı devamlı
Peygamber efendimizle kılarlardı.
Ehl-i Suffanın azaldığı ve çoğaldığı olurdu. İçlerinden
evlenen, vefât eden, sefere çıkan olduğuzaman sayıları azalırdı. Bunların kaldıkları, üzeri
hurma dalları ile örtülü “suffa” denilen yerde,
Medine’de evi barkı olmayan fakir talebelerle, İslâmiyeti
öğrenmek için başka memleketlerden gelen
Müslümanlar da kalırdı. Ehl-i Suffaya Ensâr’dan
Ubâde bin Sâbit yazı yazmayı ve Kur’ânı
kerîm okumayı öğretirdi. Peygamber efendimiz,
güzel yazı yazan muhâcirlerden Abdullah bin
Sa’id’i de Ehl-i Suffaya muallim tâyin etti. Abdullah
bin Mes’ûd, Muâz bin Cebel, Ubey bin Ka’b
da Kur’ân-ı kerîm öğretmekle vazifelendirildiler.
Peygamber efendimiz; “Benim bu mescidime
gelen, ancak hayrı öğrenmek veya öğretmek
için gelir. O, Allah yolunda cihâd eden kimse gibidir/
1 buyurunca, Mescid-i Nebevî ve Suffa kısmı
bir ilim yuvası hâline geldi.
Ehl-i Suffaya “kurrâ” da denilirdi. Burada yetişenler,
yeni Müslüman olan kabîlelere muallim
olarak gönderilirdi. Ehl-i Suffa gönderildikleri
yerlerde Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri, yâni
İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretirlerdi. Üstün
meziyetlere sâhib olan bu mübârek sahâbîler, büyük
bir irfân ordusuydu. Peygamber efendimiz
onları çok sever, oturup sohbet eder ve birlikte
yemek yerdi. Onlarla dizdize oturur, onlar dağılmayınca,
kalkıp gitmezdi. Geceleri onların bir
kısmını çağırıp kendisi doyurur, bir kısmını da, hâli
vakti yerinde olan Eshâbm evlerine gönderirdi.
“Bir kişinin yiyeceği, iki kişiye, iki kişinin
yiyeceği, dört kişiye, dört kişinin yiyeceği, sekiz
kişiye yeter.” buyururlardı. Yine bir hadîs-i şerîfte;
“İki kişilik yiyeceği olan, Ehl-i Suffadan üçüncüyü,
dört kişilik yiyeceği olan, onlardan beşinciyi
yâhut altmcıyı götürsün.” buyurmuştur.
Mescitte Resûlullah efendimizin hiçbir sohbetini
kaçırmadan ilim öğrenen bu seçkin sahâbîleri,
Medîneli sahâbîler benzeri görülmemiş şekilde
muhabbetle severler ve ikrâmda bulunurlardı.
İslâmiyetin ve ilmin yayılmasında büyük hizmetler
yapmış olan Ehl-i Suffadan bâzıları şu sahâbîlerdir:
Evs bin Evs es-Sakafı, Berâ bin Mâlik,
Sâbit bin Dahhâk, Sâbit bin Vedia, Sekîf bin Amr,
Hârise bin Nu’mân, Hanzala bin Ebî Amir, Haccac
bin Amr, El-Hakîm bin Umeyr, Harmele bin Iyâs,
Huneys bin Huzâfe, Hâlid bin Yezîd, Harîm bin
Evs, Dekîn bin Sa’îd, Rüfâa, Ebû Lübâbe, Ebû
Rezîn, Zeyd bin el-Hattâb, Sa’d bin Mâlik, Sâlim
bin Umeyr, Sâib bin Hallad, Saddad bin Üseyd,
Safvan bin Beyda, Talha bin Amr, Ebû Hureyre (radıyallahü
anhüm).
Eshâb-ı Suffadan Ebû Hureyre radıyallahü
anh şöyle anlatmıştır: “Bâzan açlıktan öyle kıvranırdım
ki, mîdem üzerine taş ile bastırırdım. Yine
böyle bir gün Peygamber efendimiz hâlimi görüp;
“Benimle gel.” buyurarak beni evlerine götürdü.
Evde bir bardak süt vardı. “Haydi Ehl-iSuffa’ya git onları bana çağır.” buyurdu. Çağırmaya
giderken; “Bir bardak süt hepsine nasıl yeter?
Bana da bir yudum düşer mi ki?” diye düşünüyordum.
Onları çağırıp gelince; “Yâ Ebâ Hüreyre!
Bu sütü al, onlara ver.” buyurdu. Bardaktaki
sütü sırayla hepsine verdim. Herbiri doyuncaya
kadar içiyor, fakat süt hiç eksilmiyordu.
Hepsi içip doydu. Sonra Resûlullah efendimiz
bardağı alıp bana gülümsedi; “Süt içmeyen bir
ben kaldım, bir de sen. Haydi sen de otur iç!”
buyurdu. Ben de içtim. Birkaç defâ iç buyurdu.
Tekrar tekrar içtim. Süt hiç eksilmedi. Artık içemeyecek
derecede doydum deyince, Resûlullah
efendimiz; “Öyleyse bardağı bana ver.” buyurdu.
Verdim. Allahü teâlâya hamd ve senâ ettikten
sonra Besmele çekerek sütü içtiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir