EKMEK i. (esk. türk. ötmek>etmek’ten).
Çeşitli tahıl unundan yapılmış hamurun
ateşte, saç üzerinde, tandırda, fırında veya
tepside pişirilmesiyle hazırlanan yiyecek:
Suların ve dağların aydınlığında / Ekmek
yapmak isterim başaktan (F.H. Dağlarca).
Fırından ekmek aldım. ||— Teşm. yol.
Yiyecek, yemek: Geceyi hemen hemen uykusuz
geçirdik, gündüzü de hiç şüphe yok
ekmeksiz geçirecektik (Cenab Şâhabeddin).
|| Geçim sağlayacak iş, kazanç. I| Ekmek
içi, ekmeğin yumuşak iç kısmı. || Ekmek
fırını, ekmek pişirilen ve şehirlerde ekmek
satışı da yapılan fırın. || Ekmek kabuğu,
pişmiş ekmeğin sert, koyuca renkli kabuğu.
¡1 Ekmek teknesi, içinde ekmek hamuru
yoğurulan tekne. || Ekmek ufağı (kırıntısı),
ekmekten dökülen küçük kırıntılar. || Çarşı
ekmeği. Çavdar ekmeği. Bk.
çavdar. || Has ekmek, iyi undan yapılmış
beyaz ekmek. || Kuru (yavan) ekmek, yanında
katık olmaksızın yenen sade ekmek. ||
Mısır ekmeği. Şebit ekmeği.
| Yufka ekmeği. Bk. yufka.
— Ekmek aslan ağzında, geçinmek
için iş bulmanın ve para kazanmanın
çok zor olduğunu anlatır. || Ekmek
çarpsın! Karşısındakini söylediği şeye inandırmak
için edilen yemin. || Ekmek düşmanı.
Argo. Karı, eş. || Ekmek elden su
gölden, başkasının kesesinden yiyip içmeyi
anlatır. || Ekmek gibi aziz, çok değerli.
|| Ekmeğe el basmak. Bk. el. || (Birini)
Ekmeğinden etmek, birinin geçim kaynağını
yok etmek veya işinden atılmasına yol
açmak. || Ekmek kapısı, geçim sağlayan
iş yeri: Bu Altun Yaprak Şirketi
bizim son ekmek kapımızdı (R. N.
Güntekin). || Ekmek parası, geçinmek için
gerekli olan para: Gönül yarası desem /
Değil! / Ekmek parası 4esem / Değil! (O.
V. Kanık). || Ekmeği bütün, kazancı yerin de, kimseye muhtaç olmayan. || Ekmeği dizinde,
nankör. || Ekmeğinden olmak, kazanç
sağladığı işi kaybetmek: — Sarhoşluğundan
dolayı ekmeğinden olmuş (Ahmed
Rasim). || Ekmeğine koç, misafirperver, sofrası
herkese açık. || (Birinin) Ekmeğine
mâni olmak, birinin kazanç sağlama yolunu
engellemek. || (Birinin) Ekmeğine yağ
sürmek, farkında olmadan, istemediği halde
birinin işine yarayacak bir şey yapmak:
Bu cahlandırış, Mısırlı*nın ekmeğine yağ
sürdü (Vâ-NÛ). Bilerek yahut bilmiyerek
düşmanların ekmeğine yağ sürüyor ve
memleketi felâkete sürüklüyorsunuz (Atatürk).
|| Ekmeğini ayağıyle tepmek, kendi
beceriksizliği yüzünden iyi bir fırsatı değerlendirememek.
|| Ekmeğini çıkarmak,
çeşitli yollardan geçimini sağlamak: Zekiydi.
Aç kalmaz, her yerden ekmeğini çıkarabilirdi
(S. F. Abasıyanık). j| Ekmeğini
kana doğramak, eziyet çekmek, büyük bir
sıkıntıya katlanmak. || Ekmeğini kazanmak,
geçimini sağlamak: Görgüsünü, bilgisini
orada arttıracak, ekmeğini orada kazanacaktır
(Y. Z. Ortaç). || Ekmeğini tastan
çıkarmak, geçimini sağlamakta becerikli
olmak. || (Birinin) Ekmeğini yemek, birinin
sayesinde geçinmek: Karsısında duran,
ekmeğini yediğin büyük bir zatın kardeşi,
zevcenin de amcasıdır (H.R. Gürpınar), jj
(Birinin) Ekmeğiyle oynamak, birinin geçimini
sağladığı kaynağı tehlikeye düşürmek.
|| Eli ekmek tutmak, hayatını kazanmak,
geçimini kendisi sağlamak. || Kuru
ekmeğe muhtaç, çok fakir. || Peynir ekmek
gibi, çok kolay: Benim için o iş peynir ekmek
gibi. || Peynir ekmek hazır yemek, ayaküstü
hazırlanan hazır yemeklerden bahsedilirken
kullanılır. || Tuz ekmek hakkı,
şükran borcu.
EKMEK
26
Kas