ERGENLİK

ERGENLİK

ergenlik dönemi

ergenlik dönemi

BAĞIMSIZLIĞA GEÇİŞ
İnsan yaşamında yeni ufuklar açan bir geçiş evresi olan ergenlik, bir kesin seçim ve tercih dönemidir. Bedende ve ruhsal tasarımlarda derin değişimlerin damgasını taşıyan buluğ çağı, kaçınılmaz kimlik kazanma süreci boyunca bireyin sosyal ve kişisel geleceğini belirler.
Ergenlik çağımla bir grup genç. Aile ve sosyal çevreye karşı yalnızlığa düşmüş bu kuşağın üyeleri, hayallerini ve gelecekle ilgili projelerini seve seve birbirleriyle paylaşırlar.
Ergenlik çağındaki genç, gerek zihinsel evrenini, gerekse aile ve toplum içindeki yerini yeniden değerlendirmek durumunda kalır. Yaşamın bu dönemindeki olayların hepsi doğrudan doğruya fizyolojik değişikliklere bağlı değildir, ama onların ortaya çıkışı, köklü bir gelişmeyi başlatır ve bireyi çevresiyle yeni ilişkiler kurmak zorunda bırakır.

BULUĞ OLGUSU

Buluğ çağı, iç salgı bezlerindeki değişikliklerin bir sonucudur ve bu değişiklikler daha embriyon ve dölütte cinsel farklılaşma başlarken programlanır. Buluğ çağı bireyoluş sürecinde, yaşamın ilk on yılında nisbeten sessiz kalan hormon düzeneğinin birdenbire harekete geçerek, iki büyük değişim türünü belirleyeceği bir devreyi oluşturur. Birinci değişim, cinsel organın üreme fonksiyonunu yerine getirmesine olanak tanıyan birincil cinsel özelliklerin olgunlaşmasıdır. İkinci değişimse, ikincil cinsel özelliklerin belirmesidir: bunlar, yapısal değişimlere eşlik ederek erkek veya dişi kimliğinin ortaya konmasım sağlar. Bunlar, mesela, kızlarda göğüslerin büyümesi veya erkeklerde kıllanma, yağların cinsiyete göre farklı olarak dağılımıdır. Buluğ çağındaki değişimler, insanoğlunun artık doğurma ve üreme yeteneğini kazanmış olduğu anlamına gelir.

Buluğ çağı, kızlarda, ilk âdet kanamalarının görüldüğü zaman dilimi olarak tanımlanır; erkeklerdeyse, meni boşalımıdır. Bu olay öncesinde meydana gelen bedensel değişimler, buluğ öncesi dönemini oluşturur.

Genelde buluğ çağı 10-13 yaşlarında başlar. Fakat, buna rağmen, buluğ çağının başlamasından sonra da süregelen yapısal değişikliklerin (büyüme, kıllanmada değişim, vb.) başladığı ortalama yaşta gözardı edilemeyecek farklılıklar görülür. Patolojik bakımdan bir anlam ifade etmese de, bu değişimlerin süresi kişiden kişiye önemli farklılıklar gösterebilir; ancak izlediği sıra genelde aynıdır.
Ergenin sosyal statüsü ve onun, kişiliğin belirginleşmese ran ruhsal plandaki evrimi, sosyal bilimlerin incelediği koR–Demografi, ergenlik çağını, bireyleri evlilik veya iş ha; atılma yoluyla aktif yaşama henüz girmemiş, çocuklukla ; kinlik arasında bir yaş kesimi olarak kabul etmektedir. Derr fik araştırmalara göre, sanayi toplumlarındaki sosyoekcr: gelişmeye bağlı olarak, ergenlik çağını belirleyen üst yaş sürekli yükselmektedir: geçmişte, 14-18 yaş grubu olarak 2 lanırken, günümüzde, 14-20 yaş grubunu kapsama eğilimin;

Sosyoloji, bu yaş grubunu, özel statüsüyle bağımlılıkta ğımsızlığa geçiş şeklinde tanımlamaktadır. Yapılan nüfus ar maları, sosyologların şu saptamasını doğrulamaktadır: ge ailenin ekonomik sistemiyle olan bağlarını, eğitim süresir. meslekî formasyonun uzaması ve yanı sıra, iş piyasasındaki rarsızlıklar nedeniyle giderek daha uzun süre korumaktadır Psikoloji, kendi açısından, ergenlik çağını görünür ve : edilebilir karakteristiklere indirgemez. Psikologlar ve psikanal bu çağı, çocukluktan olgunluğa zorunlu bir geçiş olarak kabul < lerinin yanı sıra, çocukluk çağında içselleştirilmiş ebe imajıyla kurulan bağlann koparılmasına yönelik ruhsal bir ça tanımlamaktadır. Artık, cinsiyeti belirlenmiş bir kimliğin kazar sı da, aynı içsel çabanın ürünüdür. Kendisi de buluğ çağı değiş riyle sarsılan ruhsal alanın yeniden düzenlenmesine yönelik bu cin dış belirtileri, ergenlik olarak nitelenir. Bu krizle beraber, gf ruhsal açıdan anababadan kopması ve bundan böyle, anaba1 yaptığı seçime teorik olarak bağımlı olmayan ideallerin olgunle sı süreci başlar. Özede, psikolojik açıdan bu dönem, cinsel yc olgunlaşmış bir bedenle yeni bir ilişkinin başladığı, başkalanyl; ilişkilerin ve cinsel ve sevilen nesne seçiminin değiştiği bir döne Philippe Aries ve Margaret Mead gibi tarihçi ve antropologl. genliğin modernlikle beraber ortaya çıktığı tezini savundular, kim, Fransa’da XIX. yy’a kadar, çocukluktan olgunluğa geçiş sı nin yetişkinler topluluğu tarafından üstlenildiği sanılmaktaydı, şekilde, geleneksel toplumlarda buluğ çağma ermiş gençler, toj ğa kabul ayinlerine katılarak, çoğunlukla bağımsız yaş gruplan rerler: bu yolla kendilerine verilen sosyal kimliklerine, ergenlıl kriziyle belirlenen bir geçiş dönemi yaşamadan kavuşurlar.

Günümüzde, ergenlik çağındaki gençlerin yetişkinlerle ayı şam koşullarını paylaşmaları için özel durumlar gerekmekted özel durumlara, işgücüne ve silahlandırılacak insana gereksinir yulan bazı gelişmekte olan ülkelerde rasdanmaktadır. İran, 13 ) daki çocukları Irak’a karşı savaşa sürüklemiş ve birçok Afrika sinde süregelen içsavaşlardaysa, çok daha küçük yaştaki çocukl ferber edilmiştir. Bu gibi hallerde, tamamen sosyolojik açıda alındığında, ergenlik çağındaki gençlerden söz edilemez. Buı birlikte , buluğ çağının ruhsal çabası ve kişinin kendi bedeniyle kalarıyla ve toplumla olan ilişkisini yeniden düzenlemesi olar; nımladığmda ergenlik, her çağda karşılaşılan evrensel bir olguc
EDEBÎ BİR KİŞİLİK

Duygularının uyanması, Longus’ün pastoral idiline Dafnis ve Hloe’t (Poimenika Fa Kata Daphnin Kai Khloen) gibi esin kaynağı olan erge çağındaki gencin modem edebiyata girmesi, Beaumarchais’nin f ro’nun Düğünü’nde (Le Mariage de Figaro) hem kendinden geçmiş bir: güi, hem de «sevimli bir yumurcak» olarak tanımladığı, Cherubin s; sinde olmuştur. Fakat, ilk arzuların uyandığı çağdaki kişilik oluşumu psikolojik incelenmesi, gerçek anlamda İtirafları (Confessions) ya Rousseau ile başladı ve melankolinin ve yaşamı sürdürmenin zorluğ ilişkin çarpıcı tasvirlerin yer aldığı Goethe’nin romansı Genç Wertk Adları (Die Leiden des Jungen Werthers) ile Chateaubriand’m ise yoieon Bonaparie: Mezar Ötesinden Anılar (Memoires d’Outre-Tombe bi otobiyografik yazılarıyla devam etti; bu psikolojik inceleme, Alain umier’nin nostaljik peri oyunu Fitzgeraldla, «Cennetin Bu Yakası» (1 Side of Paradise) gibi eğitici romanların gelişmesine kadar devam Balzac, Stendhal ve Maupassant’ın yarattığı hırslı kişilerin psikolojik ] tresi, ergenlik çağı konusunu genişleterek, davranışın sosyolojik açı incelenmesine zemin hazırladı. Turgenyev’de, kuşaklatın birbiriyle tışması Babalar ve Oğullardaki (Otkıy i Deti) gibi ideolojik bir çatı; çerçevesinde incelenirken, Martin du Gard’ın genç kahramanı Jacqı büyük bir istekle siyasî bir görev üstlenmeyi hayal eder. Musil Genç fes’inde (Die Werwirrungen des Zöglings Törless) ve Sartre’ın Bir Öı rin Çocukluğu’nda (L’Enfance d’un Chef) çift taraflı ilişkiler içinde boc yan ve kişiliklerinin, büyüklerin saldırgan tacizleri altında ezilme: izin veren ergenlik çağındaki gençler, faşizmin politik parabolleri başlıca karakterler konumundadır. Thomas Mann (Tonio Kroger) ve main Rolland (Jean-Ckristophe) kendilerine benzeyen roman kahrarr. lannın kimlik arayışına, sanatçı kimliğinin sorgulanmasını da ekli) lardı. «Gigi» ile Colette ve Bir Genç Kızın Anıları (Memoires d’une Je Fille Rangee) ile Simone de Beauvoir, çağdaş dönemde, genç kızların tişkinliğe geçişlerini tasvir eden ilk kadın yazarlardır.
ŞİFLER ÇAĞI

snin, o döneme kadar ki doğrusal gelişiminde ortaya çıkan eksen, ergenlik çağının belirleyici özelliğini tanımlamaya sağlar: cinsellik, öznenin sınırlanmışlığı ve bu iki keşfin so-arak ortaya çıkan yabancılık duygusu, lelliğe girme. Buluğ çağma bağlı olarak bireyin bedenin-ya çıkan değişiklikler, genci, birdenbire, kimliği hakkında la başbaşa bırakır. O bir erkek, o bir kadındır: cinsiyeti el-eğiştirilemez. Erkek ve dişi kimlik modelleri (kökeni ço-dönemine dayalı örnekler) artık gencin ilgi alanının odak ını oluşturmaktadır. Anatomik verilere rağmen, gencin hâ-soruya cevap bulması gerekmektedir: bir erkek veya bir ıasıl olunur, yeni ve yabancı bir beden nasıl benimsenir, ıasıl erişilir? Sorun en basit deyimiyle mekanik bir olgu de-;ünkü bir erkek veya bir kadın olmak aktif ve pasif güdü-bunların temelinde yatan olgulara uyum sağlamak demek-ıı zamanda, artık, gencin kendini anababasıyla özdeşleştir-lanaklı değildir ve geçiş süresi, gencin arzusuna bağlı ola-büyük bir yalnızlık içinde gerçekleşmelidir. nlik çağındaki genç, cinselliğe geçişi, kaygıyla ve karşısm-duyduğu korkuyla yaşar. Üstelik, aktif veya pasif anatomikleri kendi istekleri doğrultusunda olmayabilir ve genç, umda, bunları aykırı, diğer bir deyişle, kendi örneklerine arak algılayabilir. Bu nedenle, cinsel kimlik, buluğ çağma iş bir armağan değildir: birçok ödün ve güçlüklerin sonun-; edilen bir zaferdir.

ıenin sınırlılığı. Ergenlik çağındaki gencin, «gerçeklik ilke-eşfetme deneyimini yaşamasıyla birlikte, mudak güce sahip ı hayali yıkılır. Artık, daha önceleri aile çevresiyle sınırlı olan ıyanın merkezi olmaktan çıkmıştır. «Her şeyin mümkün ol-bir yetişkinler dünyasını hayal ettikten sonra, çocukluk dö-deki isteklerinin gerçekleşmesini sınırlayan bir gerçekle karıya kalmıştır. Buna bağlı olarak ölüm korkusu ortaya çıkar, kaygılar, öznenin duyumsadığı sınırlılık duygusu, sadece, ıdaki yeriyle değil, fakat kendi öz bedeniyle de ilgili olduğu îha da yoğun bir şekilde algılanır. Bu kendini kaybetme duy-»adece, zaman ve benin oluşumuyla aşılabilecektir.

>ancılık duygusu. Ergenlik çağındaki genç, kendine ve ba-: çocukluk düşleriyle çakışan acı verici bir nesne olarak gör-/eni bedenine, yabancı bir insandır. Ayrıca, cinsel heyecanlar musu olduğunda duygularını ifade edecek kelimeleri bula-3unun sonucunda, tedirginlik veren bir yabancılık hali orta-ar ve genç bunu çeşidi stratejiler geliştirerek önlemeye çalışa-bende varılan uzlaşmaların yönlendirdiği bu stratejilerin so-çocukluk döneminin niteliğine ve içsel gelişmeye olduğu ka-encin bu derin kaygılar döneminde rasdayacağı «objelere» ler anlamında) de bağlı olacaktır. Kimlik arayışı, tüm ergenlik laki gençlere özgü bir olgudur: kendini tümüyle mensup gör-yerel veya millî topluluğun dışında kaldığı takdirde, gencin nluk duygusu iki kat daha da artar. Bu nedenle, banliyölerde an ergenlik çağındaki gençlerin isyanı sadece sosyoekono-ıktörlere değil, aynı zamanda, özellikle kişide güvensizlik ya-bu toplumsal kimliğin yokluğuna bağlı olarak da gelişir.
Rimbaud (Henri Fantin-Latour, 1872; Orsay Müzesi, Paris).

•nda kusursuz bir şair olan Rimbaud, ilk olarak XIX. yy’da saygın bir yer ‘irdiği gençlik döneminin saf ideallerini temsil eder.
KESİN SEÇİM VE TERCİHLER DÖNEMİ

Buluğ sürecinin sonunda devreye giren ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi, düşünce ve hareketin çifte bağımsızlığı üzerine kurulmuştur. Böylece, 1) sevme, yeni ilişkiler kurma; 2) genelde ailesel modellerle çatışan bir doğrultuda olmak üzere, düşünme; 3) çalışma, bir nesneye, verdiği tatmin dolayısıyla seçilen bir iş alanına yatırım yapma yeteneklerine zarar vermeden, gerçek hayatın zorluklarına uyum sağlama yeteneği de ortaya çıkar.

Yaşam tarzının seçimi. Ergenlik çağındaki gencin «ben kimim» sorusu, anababaya karşı bağlılığı, sürekli tartışma konusu haline getirir. İdeallerin oluşması, bilinçsizce de olsa, onlara olan borcunu ödeme zorunluluğu hisseden gencin bu sorusunun bir uzantısı olarak gerçekleşir. Sosyolojik incelemeler, çocukların anababa-larının mesleğine ve yaşam tarzına yöneldiğini doğrular görünmektedir; fakat aslında onlara bağlı kalma isteği, yaşam tarzının seçimi sırasında çok daha karmaşık düzeneklerle kendini gösterir. Bundan dolayı, ergenlik çağındaki çok sayıdaki gencin marjinal konumu, babaya ve anneye (çocukluklarında onları algıladıkları gibi) duydukları sevgiye ihanet etmemek için bulunan bir yoldur; bazı durumlarda, marjinallik bizzat anababamn bastırdığı bir isyan duygusunun ifadesidir: frenledikleri kendi aykırı davranış isteklerim, günlük hayattaki kendilerine özgü tatminsizlikleri belirtir. Fakat, marjinallik, aynı zamanda, gencin anababaya rakip olmada, bilinçaltında onları «aşmak», onlardan daha iyisini yapmak için kendi kendine izin vermede düştüğü imkânsızlığı da yansıtabilir.

Karakter seçimi. Kendisine bir meslek ve bir yaşam tarzı düşünmeden ve dış dünyadaki gerçeğin zorunluluklarıyla, yaşam tarzının seçimi sırasında edindiği ideal ben arasında dengeyi sağlamadan önce ergenlik çağındaki gencin, aile ve sosyal çevreyle olan ilişkilerden doğan örnekleri özümsemesi gerekir. Böylece, «karakter seçimi» içsel bir dinamiğe uyar. Bu işlem sayesinde belirlenen ve bireyin uymaya çalışacağı idealler yaşam içinde değişebilir; fakat bunlar kendilerine göre, erişilen olgunluk döneminde gerçekleştirilenle-rin tümünün uyarlanacağı bir nişan çizgisi gibi kalacaktır.

Karakter seçimi, ergenlik çağındaki gencin kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkilerini çoğunlukla bilinçsiz olan yürütme tarzının bir sonucudur. Genci, haberi olmadan yönlendiren ilke, büyük çapta bir içsel gerginlikten veya heyecandan tasarruf sağlamaktır. Dengeyi korumak için düşünce mekanizmalarına (hayal, yaratma, mantıkî düşünce) olduğu kadar eyleme (ölçülü veya aşırı s-por, sosyal faaliyet, vb.) de başvurur. Karakter seçimi, ergenlik çağındaki gencin başkaları tarafından görülmeyi ve aynı zamanda kendini görmeyi arzu ettiği tarzla, yaşam tarzıyla bağlantılıdır. Şüphesiz, bu, yaşamın ilk yıllarında meydana gelmiş olaylarla bağlantılıdır (ergenlik çağındaki gencin çocuksu narsisizmi bunun kanıtıdır); fakat ilk çocukluk döneminin de bunu önceden belirlediği söylenemez. Ergenlik çağındaki gençlerin yoğrulabilirliği ve son derece kararlılıkla kendilerine örnek oluşturacak bireyler aradıklarını göz önünde bulundurmak, bu durumu anlamak için ye-terlidir. Elde edemedikleri ve fakat aslında kendilerinde var olanın peşindedirler; bir başka deyişle, var olduklarım hissetme arzusu, aym zamanda, anababalarının kişilikleriyle farklılaştıktan sonra, onlarla beraber barış içinde yaşamak. □
Tiirk Odası (Balthus, 1966; Modern Sanat Müzesi, Paris). Buluğ çağının duygusallığı, birçok sanatçının hayal dünyasını ve nostaljik duygulannı besler.
ERİŞİLMEK İSTENEN TÜKETİCİ

Tüm ergenlik çağındaki gençlerin, potansiyel bir tüketici olmalarından dolayı, 14-20 yaş arasındaki gençler, kendilerinin zevklerini ve yaşam tarzlarını ön plana çıkarmaya çalışan üreticilerin büyük bir titizlikle ele geçirmeye çalıştıkları ticarî bir hedef oluştururlar. Böylece yaratılan ve sürekli olarak genişleyen moda olayları çoğunlukla, büyük çapta ticarî başarı kazanır. Mesela, büyük uluslararası fast-food zincirleri (McDo-nalds, Guick) dünya çapında, 1984-1987 yılları arasında, restoranlarında sundukları yemek sayısını iki katma çıkardılar; kimi Batılı ülkelerde 25 yaşından küçüklerin yüzde 50?si bu restoranlara gitmektedir. Tüm kuşakların simgesi haline gelen büyük giysi markaları (Levrs, Chevignon) ve spor eşyaları (Adidas, Nike), 50’li yılların rock dalgasından beri kendilerini kabul ettirdi. Televizyonlar, özellikle bu yaş kesimine hitap eden programlar hazırlamakta ve bazı radyo istasyonları da hemen hemen Özel olarak bu kesime seslenmektedir. Ergenlik çağındaki gençlerin bir kısmı bir volkmene sahiptir ve müzik kasetlerinin satışı durmadan yükselmektedir.
AYRICA BAKINIZ

*- [B.ANJL1 cinsiyet ve cinsellik çocuk *■ IB.ANSU Freud (Sigmund) *-[b.anşD psikanaliz »HB.ANSL1 psikolojiKEŞİFLER ÇAĞI

Öznenin, o döneme kadar ki doğrusal gelişiminde ortaya çıkan üç yeni eksen, ergenlik çağının belirleyici özelliğini tanımlamaya olanak sağlar: cinsellik, öznenin sımrlanmışlığı ve bu iki keşfin sonucu olarak ortaya çıkan yabancılık duygusu.

Cinselliğe girme. Buluğ çağma bağlı olarak bireyin bedeninde ortaya çıkan değişiklikler, genci, birdenbire, kimliği hakkında sorularla başbaşa bırakır. O bir erkek, o bir kadındır: cinsiyeti elbette değiştirilemez. Erkek ve dişi kimlik modelleri (kökeni çocukluk dönemine dayalı örnekler) artık gencin ilgi alanının odak noktasını oluşturmaktadır. Anatomik verilere rağmen, gencin hâlâ esas soruya cevap bulması gerekmektedir: bir erkek veya bir kadın nasıl olunur, yeni ve yabancı bir beden nasıl benimsenir, zevke nasıl erişilir? Sorun en basit deyimiyle mekanik bir olgu değildir; çünkü bir erkek veya bir kadın olmak aktif ve pasif güdülere ve bunların temelinde yatan olgulara uyum sağlamak demektir. Aynı zamanda, artık, gencin kendini anababasıyla özdeşleştirmesi olanaklı değildir ve geçiş süresi, gencin arzusuna bağlı olarak ve büyük bir yalnızlık içinde gerçekleşmelidir.

Ergenlik çağındaki genç, cinselliğe geçişi, kaygıyla ve karşısındakine duyduğu korkuyla yaşar. Üstelik, aktif veya pasif anatomik özellikleri kendi istekleri doğrultusunda olmayabilir ve genç, bu durumda, bunları aykırı, diğer bir deyişle, kendi örneklerine ters olarak algılayabilir. Bu nedenle, cinsel kimlik, buluğ çağma verilmiş bir armağan değildir: birçok ödün ve güçlüklerin sonunda elde edilen bir zaferdir.

Öznenin sınırlılığı. Ergenlik çağındaki gencin, «gerçeklik ilkesini keşfetme deneyimini yaşamasıyla birlikte, mudak güce sahip olduğu hayali yıkılır. Artık, daha önceleri aile çevresiyle sınırlı olan bir dünyanın merkezi olmaktan çıkmıştır. «Her şeyin mümkün olduğu» bir yetişkinler dünyasını hayal ettikten sonra, çocukluk dönemindeki isteklerinin gerçekleşmesini sınırlayan bir gerçekle karşı karşıya kalmıştır. Buna bağlı olarak ölüm korkusu ortaya çıkar. Bu tür kaygılar, öznenin duyumsadığı sınırlılık duygusu, sadece, toplumdaki yeriyle değil, fakat kendi öz bedeniyle de ilgili olduğu için, daha da yoğun bir şekilde algılanır. Bu kendini kaybetme duygusu, sadece, zaman ve benin oluşumuyla aşılabilecektir.

Yabancılık duygusu. Ergenlik çağındaki genç, kendine ve bazen de çocukluk düşleriyle çakışan acı verici bir nesne olarak gördüğü yeni bedenine, yabancı bir insandır. Ayrıca, cinsel heyecanlar söz konusu olduğunda duygularını ifade edecek kelimeleri bulamaz. Bunun sonucunda, tedirginlik veren bir yabancılık hali ortaya çıkar ve genç bunu çeşidi stratejiler geliştirerek önlemeye çalışacaktır; bende, varılan uzlaşmaların yönlendirdiği bu stratejilerin sonucu, çocukluk döneminin niteliğine ve içsel gelişmeye olduğu kadar, gencin bu derin kaygılar döneminde rasdayacağı «objelere» (bireyler anlamında) de bağlı olacaktır. Kimlik arayışı, tüm ergenlik çağındaki gençlere özgü bir olgudur: kendini tümüyle mensup gördüğü yerel veya millî topluluğun dışında kaldığı takdirde, gencin yoksunluk duygusu iki kat daha da artar. Bu nedenle, banliyölerde yaşayan ergenlik çağındaki gençlerin isyanı sadece sosyoekonomik faktörlere değil, aynı zamanda, özellikle kişide güvensizlik yaratan, bu toplumsal kimliğin yokluğuna bağlı olarak da gelişir.
Arthur Rimbaud (Henri Fantin-Latour, 1872; Orsay Müzesi, Paris).

16 yaşında kusursuz bir şair olan Rimbaud, ilk olarak XIX. yy’da saygın bir yer kazandırdığı gençlik döneminin saf ideallerini temsil eder.

KESİN SEÇİM VE TERCİHLER DÖNEMİ

Buluğ sürecinin sonunda devreye giren ekonomik bağımsızlığın elde edilmesi, düşünce ve hareketin çifte bağımsızlığı üzerine kurulmuştur. Böylece, 1) sevme, yeni ilişkiler kurma; 2) genelde ailesel modellerle çatışan bir doğrultuda olmak üzere, düşünme; 3) çalışma, bir nesneye, verdiği tatmin dolayısıyla seçilen bir iş alanına yatırım yapma yeteneklerine zarar vermeden, gerçek hayatın zorluklarına uyum sağlama yeteneği de ortaya çıkar.

Yaşam tarzının seçimi. Ergenlik çağındaki gencin «ben kimim» sorusu, anababaya karşı bağlılığı, sürekli tartışma konusu haline getirir, ideallerin oluşması, bilinçsizce de olsa, onlara olan borcunu ödeme zorunluluğu hisseden gencin bu sorusunun bir uzantısı olarak gerçekleşir. Sosyolojik incelemeler, çocukların anababa-larımn mesleğine ve yaşam tarzına yöneldiğini doğrular görünmektedir; fakat aslında onlara bağlı kalma isteği, yaşam tarzının seçimi sırasında çok daha karmaşık düzeneklerle kendini gösterir. Bundan dolayı, ergenlik çağındaki çok sayıdaki gencin marjinal konumu, babaya ve anneye (çocukluklarında onları algıladıkları gibi) duydukları sevgiye ihanet etmemek için bulunan bir yoldur; bazı durumlarda, marjinallik bizzat anababanın bastırdığı bir isyan duygusunun ifadesidir: frenledikleri kendi aykırı davranış isteklerini, günlük hayattaki kendilerine özgü tatminsizlikleri belirtir. Fakat, marjinallik, aynı zamanda, gencin anababaya rakip olmada, bilinçaltında onlan «aşmak», onlardan daha iyisini yapmak için kendi kendine izin vermede düştüğü imkânsızlığı da yansıtabilir.

Karakter seçimi. Kendisine bir meslek ve bir yaşam tarzı düşünmeden ve dış dünyadaki gerçeğin zorunluluklarıyla, yaşam tarzının seçimi sırasında edindiği ideal ben arasında dengeyi sağlamadan önce ergenlik çağındaki gencin, aile ve sosyal çevreyle olan ilişkilerden doğan örnekleri özümsemesi gerekir. Böylece, «karakter seçimi» içsel bir dinamiğe uyar. Bu işlem sayesinde belirlenen ve bireyin uymaya çalışacağı idealler yaşam içinde değişebilir; fakat bunlar kendilerine göre, erişilen olgunluk döneminde gerçekleştirilenle-rin tümünün uyarlanacağı bir nişan çizgisi gibi kalacaktır.

Karakter seçimi, ergenlik çağındaki gencin kendisiyle ve başkalarıyla olan ilişkilerini çoğunlukla bilinçsiz olan yürütme tarzının bir sonucudur. Genci, haberi olmadan yönlendiren ilke, büyük çapta bir içsel gerginlikten veya heyecandan tasarruf sağlamaktır. Dengeyi korumak için düşünce mekanizmalarına (hayal, yaratma, mantıkî düşünce) olduğu kadar eyleme (ölçülü veya aşın s-por, sosyal faaliyet, vb.) de başvurur. Karakter seçimi, ergenlik çağındaki gencin başkaları tarafından görülmeyi ve aynı zamanda kendini görmeyi arzu ettiği tarzla, yaşam tarzıyla bağlantılıdır. Şüphesiz, bu, yaşamın ilk yıllarında meydana gelmiş olaylarla bağlantılıdır (ergenlik çağındaki gencin çocuksu narsisizmi bunun kanıtıdır); fakat ilk çocukluk döneminin de bunu önceden belirlediği söylenemez. Ergenlik çağındaki gençlerin yoğrulabilirliği ve son derece kararlılıkla kendilerine örnek oluşturacak bireyler aradıklarını göz önünde bulundurmak, bu durumu anlamak için ye-terlidir. Elde edemedikleri ve fakat aslmda kendilerinde var olanın peşindedirler; bir başka deyişle, var olduklarım hissetme arzusu, aym zamanda, anababalarımn kişilikleriyle farklılaştıktan sonra, onlarla beraber barış içinde yaşamak. □
Türk Odası rSs. r _= ‘jff Sanat Müzes =_ duygusai::ğ r srrz hayal dün, as -duygulanıl’ css î’
ERİŞİLMEK İSTEME TÜKETİCİ

 

 

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*