Genel

METİN ERKSAN kimdir filmleri sanatı sanatçılığı

METİN ERKSAN

METİN ERKSAN

METİN ERKSAN

İnsanı toplumsal koşullan ve psikolojik derinliği içinde ele alarak filmlerinde kendine özgü bir dünya ve buna uygun bir sinema dili yaratmış olan Metin Erksan, gerçekçilikten simgeciliğe, gerçeküstücülükten fantastik sinemaya dek uzanan anlatımıyla; kendine özgü bir yorumla işlediği tutku, umutsuz aşk ve saplantı gibi gözde temalarıyla, yer yer yadırgatıcı, ama her zaman etkileyici bir sinemanın temsilcisi olmuştur.
HAZIRLIK YILLARI

Metin Erksan, 1929’da Çanakkale’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, 1952’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin Sanat Tarihi bölümünü bitirdi. 1947’den itibaren çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı sinema yazıları ve film eleştirileriyle dikkati çekti.

1950’de Atlas Film yapım şirketine senaryo yazarı olarak giren Erksan, ilk senaryo çalışmasını Yusuf Ziya Ortaç’tan uyarladığı Binnaz ile yaptı ve iki yıl sonra ilk filmi olan Karanlık Dünya veya Aşık Veysel’in Hayatı’m (1952) yönetti. Senaryosu Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yazılan Karanlık Dünya, Aşık Veysel’in hayat hikâyesini gerçek mekânlarda, ozanın köyünde canlandırmak isteyen bir çalışmaydı. Film Erksan’ı sansürle karşı karşıya getirdi; filmin Türkiye içinde ve dışında gösterilmesi yasaklandı ve bir yıl sonra, çeşitli değişiklik ve eklemelerle gösterime girebildi.

Sinema yazarlığına dönen Metin Erksan 1954’te ikinci filmim çekti: Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla yazdığı bir polis romanından uyarlanan Beyaz Cehennem/Cingöz Recai. Bunu iki roman uyarlaması daha izledi: Halide Edip Adıvar’m Yolpalas Cinayeti (1955) ile Güzide Sabri Aygün’ün Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi (1956-1957).

Yedek subaylığını yaptığı 1956-1958 yıllarında Erksan, Ordu Foto-Film Merkezi’nde Dünya Havacıları Türkiye’de adlı bir belgesel çekti ve belgesel çalışmalarını Büyük Menderes Vadisi/Nehir ve Uygarlık (1958) ile sürdürdü. Aynı yıl, 11. Türk Filmleri Festiva-li’nde seçiciler kurulunun özel ödülünü kazanan, Dokuz Dağın Efesi filmi ile ilk başarısını elde etti. Ancak Osmanlı hükümetine isyan edip dağa çıkan Çakıcı Mehmed Efe’nin hikâyesini, alışılmış efe filmleri kalıplarını aşarak anlattığı bu film onu yeniden sansürle karşı karşıya getirdi.

Sonra ilginç bir melodram olan Hicran Yarast’m (1958-1959) ve senaryosunu Attila Ilhan ve Atıf Yılmaz ile birlikte yazdığı Şöför Nebahat’ı (1959-1960) yönetti. Yer yer bir gerçekçilik duygusunu Yılanların Öcü’nden bir sahne yansıttığı bu filmlerin ilkinde bir sokak şarkıcısını, İkincisinde (Fikret Hakan-Nurhan Nur). ise, bir şoför çevresi içinde erkekleşen bir kadını ele aldı.
AYKIRI BİR SİNEMACI

Kendisinden önce gelen sinemacılarla kıyaslandığında 1 yıllarda az sayıda film çeken Erksan, 1960’lara hazırlıklı, yimli ve ne istediğim çok iyi bilen bir yaratıcı sinemacı olar; di. 1959’da başlatıp 1960’ta tamamlanan, İstanbul Belediyt nat Festivali’nce düzenlenen Türk filmleri yarışmasında en rılı senaryo ödülünü kazanan ve 1961 Uluslararası Edin Film Festivali’ne katılan Gecelerin Ötesi ile Erksan bir başka ki» filmine imzasını attı. Bir soygun gerçekleştirmek amacı; araya gelen altı arkadaşı konu edinen Gecelerin Ötesi kişise ranış ve tutkulardan yola çıkıp, bir soygun olayının ötesind li bir toplumsal eleştiriye ulaşır.

Gecelerin Ötesi’ni gene bir çetenin hikâyesini anlatan A‘-Arkadaşları (1961), gecekondu sorunu etrafında dönen Oy I Farfara (1961), komik bir çocuk kaçırma olayını izleyer Kumrular (1962) ve Sahte Nikâh (1962) gibi zaman zaman faı nüşen güldürüler izledi.

1962’de Metin Erksan bir dizi kent hikâyesinden sonrc Baykurt’un aynı adlı romanından uyarladığı Yılanların Öcü f le gene köy gerçeklerine döndü. Etkili bir anlatımla cesaret koyma, direniş, tutku temalarım işledi. Sansür kurulunun rimini yasakladığı Yılanların Öcü yankıları genişleyen bir ol ratıp uzun süre basının ilgisini ayakta tuttu. Film ancak dö cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in özel olarak izledikten son diği emir üzerine gösterime girebildi.

Konut sorunu, sınıf değiştirme gibi toplumsal sorunları, masıyla ustalıkla birleştirdiği Acı Hayat’ta (1963) örnek sayı cek bir dram çeken Erksan bir sonraki filmi Susuz Yaz’la (19t niden olaylar yarattı. Necati Cumalı’nın romanından uya filmde yönetmen, bir üçlünün etrafında ve bir su anlaşmaz) şeninde mülkiyet, cinsellik, şiddet gibi insanlık sorunlarını tı; çarpıcı bir gerçeklik duygusu ve açıklayıcı simgeler, göne lerle bir tutkunun incelenmesini gerçekleştirdi. Susuz Yaz il sinemasının tarihinde ilk defa bir Türk yönetmeni, ulusl bir film şenliğinde (Uluslararası Berlin Film Festivali) ödül 1 dı (Altın Ayı Ödülü). Ancak Erksan’ın bu filmi de sansüre t yurtdışına çıkması yasaklandı. Berlin’e gizlice ulaştırıldı ve ödülü kazandıktan sonra kendi ülkesinde de ödüllendirild:

Susuz Yaz’ı izleyen Suçlular Aramızda (1964) çalınan sa. kolye etrafında dönen ve biçimsel kaygılar taşıyan bir çalı dı. Dönemin zengin ailelerinin hayat tarzlarına sert bir eleş tiren film, yönetmenin umduğu ilgiyi görmedi ve Susuz Y sonra biraz şaşırtıcı bir hayal kırıklığı oldu.

Erksan bir Zeki Müren filmi olan İstanbul Kaldırımlaı (1964) sonra bir «lanetli film» örneği sayılan, seyircisine ul; yan, gösterime giremeyen ve ancak yıllar sonra TV’de gös Sevmek Zamanı’m (1966) çekti. Yönetmenin ifadesi ile idramım anlatan bu film olağan insanı değil de bir tutkunun tutsağı olan, yabancılaşan, kendi kurduğu dünyanın içine kapanan ve kendi tutkusuna, kara sevdasına kurban olan bir insanı bazen şiddetle, bazen uçlara vararak, bazen de duyarlılıkla anlatır. O dönemde Halit Refiğ’le birlikte «ulusal sinema» anlayışına yönelmiş olan Erksan, kendi sözleriyle «tasavvuf! boyutlarıyla aşkı, katışıksız tutkuyu» ve bunun bir trajediye dönüşmesini özgün bir sinema diliyle vermeye çalışır. Sevmek Zamanı’nda görüntü, çerçeveleme, plastik malzemenin kullanılışı sürekli ön plandadır. Bazılarının bir şaheser, bazılarmınsa yalnızca bir özenti olarak nitelediği bu filmle, Erksan’m amacı ulusal nitelikleri yakalamaktı, sonuçta ortaya bir «lanetli film» çıktı.

Sevmek Zamanı’ndan bir yıl sonra Metin Erksan bir başka «çılgın aşk» hikâyesine girişti. Emily Bronte’nin gotik şaheseri Rüzgârlı Bayır’ı (Wuthering Heights) gerçeküstücülere yakın bir yaklaşımla yorumladığı Ölmeyen Aşk (1966), duyguların, karşıt duyguların aşk ve nefretin çatışması; patlayan, taşan bir nefretin ve kendini açıklamaktan korkan bir aşkın ifadesiydi.

Bir sonraki eseri Kuyu’da (1968) tutku motifini yeniden ele aldı. 1969 Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi stüdyo çalışması (Lale Film), en iyi yardımcı kadın oyuncu (Aliye Rona) ve en iyi yardımcı erkek oyuncu (Hayati Hamzaoğlu) ödüllerini alan Kuyu, bir kız kaçırma olayının dramatik yapısı içinde, Anadolu kadınının yüzyıllar boyu süren kurallara boyun eğme zorunluluğunu ele alır, Nisa suresinin 19. ayetini temel olarak kullanır ve sonuçta bir «erkek» tutkusunu dile getirir. Gerek anlatımı, gerekse zaman zaman neredeyse perdeden taşan tutku dalgaları ile Kuyu Erksan’m damgasını taşımaktadır.

SON FİLMLERİ

Bu eserinden sonra bir dizi ticarî çalışmalara girdi ve özellikle Emel Saym’m oynadığı müzikli filmler yönetti {Eyvah, 1970; Feride, 1971; Hicran, 1971; Makber, 1971). Bu arada Türkân Şoray ve Ediz Hun İkilisi için Erich von Stroheim’in «Paprika» adlı romanından uyarladığı Ateşli Çingene’yi (1969), Türk masal dünyasından Keloğlan ve Cankız’ı (1972) ve eğlenceli bir film olan Dağdan İnme’yi (1973) çekti.

1973’te Metin Erksan sinemadan televizyona geçti ve TRT için özgün anlatımını, gerçeküstücü yanlarını açıkça sergileyen ancak çok eleştirilen ve yanlış değerlendirilen bir kısa hikâye dizisi yönetti. Dizinin beş bölümünde Erksan, Sait Faik Abasıyanık’tan Müthiş Bir Tren, Kenan Hulusi Koray’dan Sazlık, Sabahattin Ali’den Hanende Melek, Samet Ağaoğlu’dan Bir intihar ve Ahmet Hamdi Tanpı-
nar’dan Geçmiş Zaman Elbiseleri adlı hikâyeleri uyarladı.

Sinemaya dönüşünde, Saner Film’in bir teklifini değerlendirerek William Peter Blatty’nin çok satan «Şeytan» (The Exorcist) romanını (Amerikalı meslektaşı William Friedkin’ı izleyerek) sinemaya uyarladı: Şeytan (1974). İki yıl sonra ve başka bir uyarlama için Erksan Shakespeare’in Hamlet’ini seçti: İntikam Meleği/Kadın Hamlet (1976). Başrolde Fatma Girik’i oynattığı bu filmde cinsiyet değişimine uğrayan Hamlet, çağdaş gibi görünen bir çevrede fakat belirsizliğini, zamansızlığını koruyan bir ortamda tragedyasını yaşar. Erksan’ın kadın Hamlet’i klasik çizgisinden ayrılmazsa da yönetmenin biçim atılımları ve gerçeküstücü göndermeleri i-çinde şaşırtıcı bir kimlik ve özgünlük kazanır.

Mekân olarak Kıbrıs’ı seçtiği Sensiz Yaşayamam’da (1977) bir kiralık katil ile öldürmek için görevlendirildiği kurbanı arasındaki tutkulu aşkı gerçekdışı ve stilize bir dünyada anlattı. Bir başka stilizasyon arayışım, 1982’de TRT için çektiği, Preveze Öncesi dizisinde, özde tarihî gerçeklere bağlı kalmasına rağmen anlatımı-
nı daha çok konuşmalara dayandırarak uyguladı.

Susuz Yaz. –

çektiği, mülkle: : ~S: temalarını öv*:, ~£-özgün bir an fa? ~ a ş; 1964 Berlin F1Şs~ ödül Altın Ayı /
Sevmek Zamam.

Başrollerini Muşt< ..£ f Özcanin paylaştğ ‘£*3 : içeren soyut bir ies-‘s r £” ■ Erksan’m en or.e^ * – e~ biri (1965).
AYRICA BAKINIZ

METİN ERKSAN FİLMLERİ
1952 Karanlık Dünya /
Aşık Veysel’in Hayan
1954 Beyaz Cehennem
1955 Yolyalas Cinayeti
1956 Ölmüş Bir Kadının
Evrak-ı Metrukesi
1958 Dokuz Dağın Efesi
1959 Hicran Yarası
1960 Gecelerin Ötesi
1960 Şöför Nebahat
1961 Mahalle Arkadaşları
1961 Oy Farfara Farfara
1962 Acı Hayat
1962 Çifte kumrular
1962 Sahte Nikâh
1962 Yılanların Öcü
1963 Susuz Yaz
1964 İstanbul Kaldırımları
1964 Suçlular Aramızda
1966 Sevmek Zamanı
1967 Ölmeyen Aşk
1967 Ayrılsak da Beraberiz
1968 Kuyu
1969 Ateşli Çingene
1969 Reyhan
1969 Yılın Kadım Değil
1970 Eyvah
1970 Sevenler Ölmez
1971 Feride
1971 Hicran
1971 Makber
1972 Keloğlan ve Cankız
1972 Süreyya
1973 Dağdan inme
1974 Şeytan
1976 İntikam Aieleği /
Kadın Hamlet
1977 Sensiz Yaşayamam

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir