İslam

FÂSIKLARI SEVMEK

FÂSIKLARI SEVMEK
27—Harâm işliyen kimseye (fâsık) denir. Fışkın, en kötüsü,
zulm yapmakdır. Çünki, açıkça yapılmakda ve kul hakkı da karışmakdadır. Çünki, açıkça yapılmakda ve kul hakkı da karışmakdadır. Âl-i
İmrân sûresi, elliyedinci ve yüzkırkıncı âyetlerinin meâl-i âlîleri, (Allahü teâlâ, zâlimleri sevmez) dir. Hadîs-i şerîfde, (Zâlimin çok yaşamasına
düâ etmek, Allahü teâlâya isyân olunmasını istemekdir) buyuruldu.
Süfyân-ı Sevrîye “rahime-hullahü teâlâ”, (Çölde bir zâlim susuzlukdan helâk oluyor. Ona su verelim mi? denildikde, hayır vermeyin, buyurdu. Zâlim, oturduğu evi gasb yolu ile almış ise, o eve girmek harâm

olur. Zâlim olmıyan fâsık kimseye tevâdu’ edenin dîninin üçde ikisi gider. Zâlime tevâdu’ edenin hâlinin nasıl olacağını buradan anlamalıdır. Zâlimin elini öpmek, karşısında eğilmek, günâhdır. Âdilin
ise, câiz olur. Ebû Ubeyde bin Cerrah, Hazret-i Ömerin elini
öpmüşdür «radıyallahü anhümâ». Kazancının çoğu harâmdan
olan kimsenin evine gidip oturmak, câiz değildir. Onu, söz ile
veyâ bir hareket ile medh etmek, harâmdır. Ancak, kendini
veyâ başkasını, onun zulmünden kurtarmak için, yanına gitmek câiz olur. Yanında iken, yalan söylememek ve kendisini
medh ve senâ etmemek lâzımdır. Kabûl etmesi zan olunursa,
nasîhat verilir. Zâlim, sana gelirse kalkmak, ayakda karşılamak câiz olur. Dînin izzetini ve zulmün kötülüğünü bildirmek
için kalkmamak, iyi olur. Mümkin ise, nasîhat yapılır. Zâlimden her zeman uzak kalmak dahâ iyidir. Hadîs-i şerîfde,
(Mönâfık ile konuşurken, efendim, demeyiniz!) buyuruldu.
Zâlime, kâfire hürmet etmek, saygı ile selâm vermek, üstâdım
demek, küfr olur.
Allahü teâlâya isyân edene (Fâsık) denir. Harâm işlediği
bilinen fâsık sevilmez. Bid’ati yayanları ve zâlimleri sevmek,
günâhdır. Hadîs-i şerîfde, (Fâsıkm fışkına mâni’ olmağa kudret
varken, kimse mâni’ olmazsa, Allahü teâlâ, bunların hepsine, dünyâda ve âhıretde azâb yapar) buyuruldu. Ömer bin Abdülazîz “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki, (Allahü teâlâ, bir kimse günâh işlediği için,
başkalarına da azâb yapmaz ise de, açıkça günâh işliyenler görülüp de,
görebilenler mâni’ olmadığı zeman, hepsine azâb yapar). Allahü teâlâ,
Yûşa’ peygambere “aleyhissalatü vesselâm” vahy eyledi ki, (Kavminden kırkbin sâlih kimseye ve altmış bin fâsık kimseye azâb yapacağım). Yâ Rabbî! Fâsıklar, azâbı hak etmişdir. Sâlihlere azâb
yapmanın sebebi nedir? dedikde, (Benim gadab etdiklerime,
onlar gadab etmedi. Birlikde yidiler, içdiler) buyurdu. Mâlına,
canına, evlâdına ve müslimânlara zarar geleceği, ya’nî fitneye
sebeb olacağı zeman, bid’at sâhiblerine ve zâlimlere Emr-i
ma’rûf yapmak lâzım olmaz. Bu ikisini ve açıkça günâh işliyen
fâsıkları, yalnız kalb ile sevmemek kâfidir. Tatlı ve yumuşak
sözlerle nasîhat vermek lâzım olur.
Bir kimse, hem ibâdet yapar, hem de fısk yaparsa, dahâ
çok yapdığının ismi verilir, ikisi müsâvi ise, ibâdeti bakımından sevilir. Fışkı bakımından sevilmez. Başkalarının da fışkına
sebeb olan kimse, görevliler tarafından men’edilir.

tek kullanımlık tulumlar 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir