Fourneyron, Benoît
(d. 31 Ekim 1802, Saint-Étienne – ö. 31 Temmuz 1867, Paris, Fransa), su türbinini geliştiren Fransız mucit.
Bir matematikçinin oğlu olan Fourneyron, 1816’da Saint-Étienne mühendislik okulundan mezun olduktan sonra Le Creusot’daki demir fabrikasında çalışmaya başladı. Bu dönemde, hocası Claude Burdin’in “türbin” olarak adlandırdığı yeni bir tür su çarkı üzerinde araştırmalara girişti. Burdin’in konuya ilişkin makalesi Bilimler Akademisi ve Sanayi Teşvik Derneği tarafından reddedilmişti ama Fourneyron, çalışmalarını sürdürdü ve 1827’de 6 BG’lik bir türbin geliştirdi. Bu donanımda akış halindeki su, bir rotorun çevresine belirli açılarda yerleştirilen kanatlara çarparak, rotorun dönmesini sağlıyordu.
Fourneyron 1837’de dakikada 2.300 devir yapabilen, yüzde 80 verimli, 60 BG’lik, çapı 30,4 cm olan ve yalnızca 18 kg ağırlığında bir türbin yaptı. Fourneyron’un, su çarkından çok daha etkili ve verimli olan türbini, dikey bir şaftla, yatay bir çark gibi kurula-biliyordu. Türbin, kısa sürede Avrupa ve ABD’deki dokuma sanayisinde yaygın olarak kullanılmaya başladı. Ama Fourneyron’un su türbininin gerçek önemi, aygıtın 1895’te Niyagara Çavlanındaki elektrik üreteçlerine yerleştirilmesiyle daha iyi anlaşıldı.
Fourneyron, buhar türbinlerinin de son derece önemli olduğuna inanıyordu, ama o dönemdeki malzemeler ve teknik bilgiler, bu tür bir türbinin geliştirilebilmesine olanak tanımadı.
Fournier, Pierre Léon Marie (d. 24
Haziran 1906, Paris, Fransa – ö. 8 Ocak 1986, Cenevre, İsviçre), Fransız viyolonselci. Paris Konservatuvan’nda Paul Bazelaire ve André Hekking’in öğrencisi oldu. Daha sonra aynı kurumda ders verdi. Paris’te ilk kez 1928’de dinleyici önüne çıktı. Ünlü orkestralarla solo viyolonsel çaldı. 1943’te Jacques Thibaud ve Alfred Cortot’nun da yer aldığı ünlü üçlüde Pablo Casals’m yerine geçti. Çeşitli oda müziği toplulukları ile konserler verdi. Dvorak, Strauss ve Beethoven’in bestelerinden oluşan plaklar yaptı. Albert Roussel’in bir konçertosu ile Honegger, Poulenc ve Martinu’nun kendisi için yazdığı yapıtları ilk kez seslendirdi. 1956’da Cenevre’ye yerleşti. 1981’de Mstislav Rostropovich onun onuruna Zürich’te bir konser düzenledi. Son kez 1985’te, İngiltere’de Aldeburg Festivali’nde çaldı.
Fouta Djallon, futa jallon olarak da yazılır, Batı Afrika’da, Gine’nin ortabatı kesiminde dağlık bölge. Basamaklı kumtaşı platolarından oluşan, güzel görünümlü sayısız çukur ve vadisi bulunan bölge, Batı Afrika’nın bazı büyük ırmaklarının su bölümü çizgisini oluşturur. Bölgenin yüzölçümü
77.000 km2, ortalama yüksekliği 914 m’dir. En yüksek tepesi Loura Dağı (1.515 m) Mali kenti dolaylarında, Gambia Irmağı kaynağının çok yakınlarında yer alır. Ba-
fing, Koliba (Corubal), Büyük Scarcies (Kolente), Küçük Scarcies (Kaba) ve Kon-koure ırmaklarının kaynak suları Fouta Djallon’un orta platosundan doğar. Fouta’ nin doğu yamaçları Nijer Irmağının çeşitli kollarını (örn. Tinkisso) besler. Fouta Djallon’un Gine Platosu adıyla bilinen güney ucundaki uzantısında Nijer Irmağının kaynağı bulunur.
Fouta Djallon adı, bölgede eskiden yaşayan Dyalonkelerden gelir. 1720’lerin sonlarında Karamoko Alfa ve İbrahima Sori’nin önderlik ettiği Fulani ve Malinke savaşları sonucunda ayrı bir siyasal birim olarak örgütlendi. Dine dayalı bir İslam devleti olan Fouta Djallon, Gine’nin orta ve kıyı kesimlerinde egemendi; bu kesimler daha sonra Gine’de kurulan Fransız kolonisine geçti. Mamou’nun 42 km kuzeydoğusundaki Timbo 1896’da Fransız birliklerince işgal edilinceye değin Fulani (Peul) emirlerinin (ıalmami) merkezi olarak kaldı.
Orta Gine bölgesinde ağırlıklı olarak Müslüman Fulani köylüleri yaşar. Bunlar çeçe sineğine dayanıklı Ndama sığırı yetiştirirler. Labe, bölgenin merkezi ve başta gelen ticaret kentidir.
Fouta-Toro, Senegal’de, Dakar’ın kuzeydoğusunda yarı çöl. Senegal Irmağının Moritanya ve Senegal kıyıları bu bölgede sulak ve verimlidir. Bölgenin engebesiz düzlüklerinin toprağı kumlu kilden oluşur; bu topraklar verimsiz ve gözeneklidir. Ancak derin olmayan birkaç çöküntü alanının yüzeye yakın yerlerinde su bulunur. Burada pek çok Fulani (Peul) devleti kurulmuştur. Fulani halkının büyük bölümü göçebedir.
fovizm (Fransızca fauve: “yabanıl hayvan”), Fransa’da, 1898-1908 arasında etkili olan dışavurumcu resim üslubu. Saf ve parlak renkli boyaların doğrudan tüpten çıktığı gibi resim yüzeyine uygulanmasıyla.
“Bayan Matisse’in Portresi”, Henri Matisse’in fovist bir yağlıboya çalışması, 1905;
Devlet Sanat Müzesi, Kopenhag
Royal Museum of Fine Arts, Kopenhag
yaratılan patlama duygusu bu üslubun özelliğini oluşturur. Fovist ressamlar da izlenimciler gibi doğrudan doğayı betimlemekle birlikte, yapıtlarında yoğun bir dışavurumcu tepki izlenir. 1905’te Paris’teki Salon d’Au-tomne’da (Güz Salonu) açtıkları ilk resmî sergilerini gezenler büyük bir şaşkınlığa uğramış, eleştirmen Louis Vauxcelles sergide yer alan resimlerdeki şiddet öğesinden ötürü sanatçılara “fovist” adını takmıştır.
Fovistlerin önderi Heryi Matisse’ti. Matisse, Paul Gauguin, Vincent van Gogh ve Georges Seurat gibi ard izlenimci ustaların resimlerini inceledikten sonra bu üsluba yönelmişti. Yaptığı düzenli çalışmalar onu, üç boyutlu mekânın geleneksel yorumunu reddetmeye ve renklerin hareketiyle tanımlanan yeni bir resim mekânı aramaya yöneltti.
Matisse’in 1905 sergisinde yer alan “Şapkalı Kadın” (Walter A. Haas Koleksiyonu, San Francisco) adlı yapıtı canlı mavi, yeşil ve kırmızı renkler içeriyordu. Hızlı fırça vuruşları portreye anlatımcı bir ifade ve hareket kazandırmıştı. Matisse’in fovist üsluptaki resimlerinin tümünde olduğu gibi bunda da biçimsel düzen anlayışı sezgiyle biçimlenmişti.
Öbür fovistler arasında Fransa’nın Chatou bölgesinden gelen André Derain ve Maurice de Vlaminck vardı. Bu iki ressam Matisse’le birlikte topluluğunun çekirdeğini oluşturuyordu. Derain’in yapıtlarında manzaradaki her ton kesik ve güçlü fırça vuruşlarıyla saf renklere dönüşüyordu. Vla-minck’in resimlerinde görülen güçlü renk sarmalları ise büyük ölçüde van Gogh’un anlatım gücünden izler taşıyordu. Le Havre bölgesinden üç genç ressam da, Matisse’in güçlü kişiliğinden etkilenerek topluluğa katıldı. Othon Friesz parlak fovist renklerin uyandırdığı duygusal çağrışımlara yönelerek, daha önce uyguladığı sıradan izlenimcilikten uzaklaştı. Çalışma arkadaşı Raoul Dufy ise kendi estetik yapısına uygun olarak fovizmin bezemesel bir çeşitlemesini yarattı. Ote yandan Georges Braque küçük renk benekçikleriyle belirli bir ritim ve strüktür duygusu geliştirdi. Bunlar onun kübist üslubunun ilk belirtileriydi. 1890’ larda Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda Matisse’in öğrencisi olan Albert Marquet ile yapıtlarında Parislileri betimleyen HollandalI Kees van Dongen de topluluğun üyesiydi. Fovist üslupta çalışan başka ressamlar arasında Georges Rouault, Henri Manguin, Charles Camoin ve Jean Puy de vardı.
Bu sanatçıların birçoğu için fovizm bir öğrenme ve geçiş dönemi oldu. 1908’e gelindiğinde, Paul Cézanne’in doğanın düzeni ve yapısına ilişkin görüş ve gözlemlerine duyulan ilgi yeniden canlanmış ve fovizmin fırtınalı duygusallığına karşı kübizmin mantık düzeni daha çok yandaş bulmaya başlamıştı. Matisse, öncüsü olduğu fovizmi tek başına sürdürdü ve betimlediği dünya ile kişisel duygulan arasında olgun ve incelmiş bir denge kurmayı başardı.