GÖLLERİN İŞLEVİ

GÖLLERİN İŞLEVİ

Okyanuslar gibi göllerin de iklimi j muşatıcı bir etkisi vardır; göller ins coğrafyasında önemli rol oynarl En başta içme suyu depoları sayıl lar; aynca beyaz kömür depolan oluşturan göller, ırmakları düzen yen öğelerden biridir. Ulaşım alam da da yararlanılan göller, aynı 2 manda balıkçılık merkezleri sayı ve çevreleri genellikle dinlenme yt lerınin kurulmasına elverişlidir.
Az derin ve durgun sulu, çevrebilimsel önemi büyük su örtüsü.
Bir gölcüğün çeyrebilimsel önemini kavrayabilmekiçm, nasıl oluştuğunu ve ne gibi bir evrim geçirdiğini incelemek gerekir. Kil ya da başka bir geçirimsiz kayaç, bir arazi engebesi nedeniyle kendisine kadar ulaşan sel-lenme suyunu tutar. Bu su, hümüsten aldığı organik maddelerle dolar, bir başka deyişle, yaşam için vazgeçilmez olan öğelerle donanır. Üstelik, oluşmakta olan gölcüğün, çok derin olmaması, güneş ışınlarım kolayca almasına neden olur. Rüzgârın ya da kuşlafın getirdikleri birhücreli bitki-‘ ler, klorofil içerdiklerinden, sudaki kimyasal elementlerin bireşimini yapabilirler.
Diyatomelerden ve kamçılı suyosun-larından oluşan bu bitkiler, gölcükteki “besin zinciri”nin başlangıç noktası sayılır. Söz konusu bitkiler, birhücrelilerden (amipler, kirpikliler, güneş hayvancıkları), kabuklu hayvanlardan, rotatorlardan, vb. oluşan hayvan planktonların beslenmesini sağlarlar. Birbirlerini de yiyen bu küçük hayvanlar gölcüğün dibinde yaşayan bazı dip hayvanlarına (bö-
cekler [larvalar ve erişkinler], “tatlı su salyangozları” [yassı tatlı su salyangozları, sivri tatlı su salyangozları], halkalıkurtlar [tubifeksler]) yem olurlar.
EKOSİSTEM TİPİ
Planktonlar ve dip hayvanları^ ikiyaşayışlılar ve özellikle de balıklar tarafından aranırlar. Öte yandan birbirlerini yiyen balıklar da kıllı bedenli (susamuru, kokarca) ya da telekli (balıkçıllar) hayvanlar ve balıkçılar tarafından avlanırlar. Bazı balıklar otçul ya da hepçildir. Gölcüklerde yaşayan hayvanların çoğu, ister iri ister küçük olsunlar, sonunda burada ölürler; kalıntıları dibe çöker ve orada bakteriler tarafından kemirilerek mineral maddelere dönüştürülürler. Çevrim böylece tamamlanır: Bitkiler ve hayvanlar, sonunda gene toprağa dönerler. Demek ki, bir gölcük, kusursuz bir ekosistem örneği oluşturur; yani canlı varlık topluluklarıyla (biyose-noz), bunları konuk eden hareketsiz çevrenin (biyolop) denge içinde bulundukları bir bütündür. Çevrebi-
limciler için bitki-planktonlar üw organizmalardır, çünkü bunlar cı madde üretirler.Bitki-planktonli beslenen hayvan-planktonlar biri “tüketiciler”dir; hayvan-planktor yiyenlerse ikincil “tüketiciler”i o turur. Böyle bir beslenme zinciri, enerji aktarımı merkezidir. Geri ten de, güneş ışımasından ge enerji, belli bir oranda bitkilerin rofilleri tarafından soğurulur; “birincil üretkenlik” birincil tüke ler tarafından kullanılır; geri ka larsa bakteriler tarafından ayrış lir. Sonuç olarak, zincirin her ha sında enerjinin bir bölümü yitiı Gölcüğün “çevresel etkililiği’ buradan kaynaklanır.
Aynı zamanda, bir biyokütle p midi de oluşturulabilir. Bunun i gölcükte yaşayan çeşitli canlıl. ağırlığı (biyokütle) hesaplanm çalışılır. Sözgelimi Florida’daki küçük gölde, metrekareye di biyokütle 863 gramdır; bu biyoki nin dağılımıysa şöyledir: 809 gr tici; 37 gr birincil tüketici; 12,! ikincil tüketici; 4,5 grayrıştırıcı (1 teriler).
XVIII. yy. sonunda ve XIX. yy. başlarında, Ingiltere’nin kuzeybatısındaki göller bölgesinin güzelliklerini dile getiren İngiliz ozanlarına verilen ad.
En ünlüleri William Wordsworth
(1770-1850), Samuel Taylor Coleridge (1772-1834), Robert Southey (1774-1843) ve Walter Scott (1771-1832) şiire doğa sevgisini gelirdiler ve Fransız romantizmi üsliinde büyük etkileri oldu.
LİRİK BALADLAR
İngiliz romantizmi iki kuşak boyı siirdü. Birinci kuşakla,!770-1780 lan arasında doğmuş olan Göle ya da Cöleü ozanlar (Lakı’sls yi
William Wordsworth Samuel Taylor Colernlÿe Robert Southey
Lake PöetsJ yer alır. 1820’den başlayarak ortaya çıkan ikinci kuşak, büyük İngiliz ozanları George Byron (1788-1824), Percy Bysshe Shelley (1792-1822) ve John Keats’i (1795-1821) bir araya getirir.
En önemli üç Gölcü ozan,Words-worth, Coleridge ve Southey, 1798’ de bir araya gelerek,ortak bir derleme olan The Lyrical Ballads (Lirik Baladlar) dizisini yayımladılar, aralarında bir de Coleridge’in başyapıtı olan The Rime of t he Aıtcient Mariner (Yaşlı Denizcinin Şiiri) bulunuyordu. Bu yapıt, Fransız yazarı Lamartine’in Méditation s Poétique s’i (Şiirsel Düşünceler, 1820) gibi şiir tarihinde bir dönüm noktası oluşturdu.
Devrim patlak verdiğindeVVords-worth Orléans’daydi. Halk hareketi ozanda heyecan uyandırdı, ilk şiirlerinde “devrim dalgası”na ve “özgürlüğün yükselen dalgası”na övgüler yazdı. Annette Valton adında genç bir Fransız kızına tutulmasına karşın İngiltere’ye döndü. Coleridge’le yeniden karşılaştı, onun etkisiyle gizemci bir idealizme yôneldi.Words-worth bu düşünce biçimine ahlakçı
ve insancıl bir hava getirdi. İkisi birlikte Cumberland göllerinin kıyısında Somerset’da yerleşip Gölcü edebiyat öğretisini geliştirdiler, Lirik Baladlar da bunun bildirisi sayıldı.
ROMANTİZME DOĞRU
Wordsworth, doğaya ve yalınlığa olan sevgisini duyulur kılarak, gündelik yaşamı güzelleştiriyordu. Coleridge de gündelik gerçeği konu alarak bunu denetimli bir duyarlığın gücüyle yüceltip, hem görünürdeki dünyayı, hem de doğaüstü dünyayı duyulur hale getirmeyi amaçlıyordu. İki ozan görünürde çelişkili yollardan gerçekle ideali derinine kaynaştırmayı başarıyorlardı. Wordsworth kendinden önceki kuşakların yapay klişelerinden ve tumturaklı lirizminden sıyrılarak, insanı yeniden doğa çerçevesine, yalm, gündelik dünyaya yerleştirerek esin kaynağını yeniliyordu. Yapıtlarının ve şiirlerinin felsefi güzelliği ve beklenmedik ağırlığı (Tintern Abbey[TinternManastırı]] ile Wordsworth, romantik şiirin öncülüğünü yaptı.
Golcülerin yapıtlarının biçiı yeniliği çok geçmeden öğrenciler hayranların toplanmasına yol Yaşamının bir bölümünü Cun land’da geçiren yazar Thomaı Quincey de (1785-1859) bunla biridir. Robert Southey’in görk şiirleri (Thaiaba, 1801; flodericl Walter Scott’un destansı baladla yurt şiirleri de Gölcü temaların c< nişinin birer kanıtıdırlar. Coleridge ile Wordsworth’un y lan giderek birbirinden ayrılan rultulara yöneldiler: Coleridge getirilemeyen, gözle görüleme doğaüstü dünyaya kapıldı, k yüreğinin ses.ine kulak vererek bir öngörüyü dizelerine akt< Kubla Khan (Kubilay Han). Wc worth’sa sonunda özlemlerine k mış gibiydi, elejiye yönelerek Excursion (Gezi, 1814) ve The P de’ü (Prelüd, 1850) yazdı. Amahı ozan da sürekli birbirlerine bağlı dılar, birlikte bir süre Almanj yaşadılar, Schiller’in yapıtlarır büyülendiler, hatta Coleridge, S ler’in Wallenstein adlı yapıtını lizceye çevirdi.
gömlekliler
Yalnız denizde yaşayan ve ataları ilkelkordalıların (Prochordata) atalarına yakın olan hayvanlar. Gömleklilerin (Tunicata ya da Uro-chordata) bazılarında kuyruk bölgesinde gerçek bir sırtip-i (korda) vardır, ama kuyruk ve iplik yalnızca eklicelerde (Appendicuiaria) bütün yaşam, boyunca korunur; Thaliacea ve tulumlularda (Ascidiacea) yalnız kurtçuk evresinde bulunur, erişkinlerinde yoktur, başkalaşım sırasında kaybolur. Bazı gömlekliler, erişkin halde, denizdeki çeşitli cisimlere tutunurlar, bazılarıysa derin denizlerde serbest yüzerler.
Bunlar genellikle erdişi olan ve ya tek ya da koloni halinde yaşayan canlılardır. Gömlekliler adı, bedenlerini tespit eden türlerin saydamsız, derin denizlerde yaşayan bağımsız türlerinse saydam olan bir gömlekle (tunica) örtülü olmasından dolayı verilmiştir. Gömlek selüloza benzer bir maddeden yapılmıştır. Bütün denizlerde ve denizin, planktonlu bölgelerinden derin çukurlara kadar her bölgesinde bulunan gömlekliler üçe ayrılır.
1. EKLİCELER (APPENDİCULA-RİA). Sırtipi uzun bir kuyrukta yer alan derin deniz gömleklileridir.
Çok ince ve saydam olan, sık sil larak yerine yenisi oluşturulan j lek, “evcik” olarak adlandırılır. I ğin içinde, buraya süzgeçli bir deliğinden giren suyun içindeki t parçalarını yakalamaya yarayaı düzen vardır; besin parçacıkli (yani cüce planktonlar) içeren o: suyu, evcik içinde hayvanın kıı ğunun hareketiyle dalgalandırıl besin parçaları ağıza doğru yöne ve (oradan solungaç yarıkları t nan bir yutakta süzüldükten sc bir anüsle son bulan sindirim t suna gönderilir.
2. THALİACEA. Sürekli olarak c
1540
denizlerde yaşayan serbest gömleklilerdir; sırtipi başkalaşım sırasında kaybolduğundan, erişkin bireylerde görülmez. Bu sınıf, tomurcuklanmayla üreyen Salpidae, Döliolidae ve yüksük biçiminde koloniler oluşturan Pyrosomidae olmak üzere üç altsınıfa ayrılır.
3. TULUMLULAR (ASCÎDİACEA). Denizdeki cisimlere tutunarak ya yalnız ya da koloniler halinde yaşayan
gömleklilerdir: Öbür sınıflara oranla daha ilkel kabul edilirler; kurtçukları serbesttir. Bir kaya, bir suyosunu, ya da kuma gömülü bir canlıya tutunmuş olan basit bir tulumlu, tepesinde iki küçük delik bulunan küçük bir keseye benzer. Hayvana dokunu-lursa, içinden kuvvetle su fışkırır. Hareketsiz haldeyken, deliklerden biri besin parçacıklarını içeren suyun girmesine yarar; öbürü besin parça-
cıklarım bırakmış olan ama onla yerine metabolizma artıklarını ta yan suyun dışarı çıkmasını sağ! Her deliği kapayan bir kas varc dolaşımın yönü devirli olarak değiı Sinir sistemi, yutakla anüs araşır yer alan bir sinir düğümüne indirgı miştir: Duyu organları, varsa bile t lak halindedir.
i
Gereç, Ertem
» i
c

I
Türk film yönetmeni (Bursa, 1933-îs-tanbul, 1992). Ortaöğrenimini yanda
zanan Ertem Göreç, daha sonra Or-hon M. Arıbumu, Memduh Ün gibi birçok yönetmenin yardımcılığında bulundu,. bazı filmlerin senaryo çalışmalarına katıldı. 1948-1958 yıllan arasında sinemanın yanı sıra basket-bolla da ilgilenerek 15 kez milli oldu. Kartlı Sevda (1960) filmiyle yönetmenliğe başlayan Ertem Göreç, 1980 yıllarına kadar 100’e yakın film yaptı. Sanatım belli bir türde yoğunlaştır-madıysa da, özellikle senaryolanm Vedat Türkali’nin yazdığı, toplumsal gerçekçilik motifleri taşıyan Otobüs Yolculan (1961) ve işçi-işveren ilişkileriyle grev olgusuna değinen Karan-
lıkta Uyananlar (1965) adlı filmleriyle dikkati çekti.
iyi bir senaryo ile karşılaştığı zaman belli bir düzeyin altına düşmeyen Ertem Göreç’in filmleri arasında 2000 Yılının Sevgilisi gibi roman uyarlamalarından, Pamuk Prenses ve 7 Cüceler gibi masal uyarlamalarına, Rıfat Diye Biri gibi serüven filmlerinden, Biraz Kül, Biraz Duman gibi melodramlara, Nöri Gantar Ailesi gibi güldürülere kadar her türden nlm vardır.
Sinemadaki ilk yıllarında öz ve biçimi dengeleyerek kendine özgü bir anlatım geliştirmeye çalışan Ertem Göreç, daha sonraki yıllarda türler ve konular üstünde fazla durmadı, ama sinema tekniği bakımından nitelikli sayılabilecek filmler yaptı. 1977’de
sinemadan uzaklaşıp, Almanya yaşadı (1977-1985). Sonra Tül ye’ye dönüp (1985), yeni filmler ç ti.
BAŞLICA FİLMLERİ
Kanlı Sevda (1960); Otobüs Yolcı n (1961); Rifat Diye Biri (1962); 1 gın Delikanlı (1964); Karanlı Uyananlar (1965); Son Hal (1968); Bana Derler Fosforlu (191 Pamuk Prenses ve 7 Cüceler (19! 1001 Gece Masalları (1972); 2000 linin Sevgilisi (1973; Nöri Gar Ailesi (1975); Tövbekar (1977); 1 yak Cennetten Çıkma (1986); G dürme Beni (1986); Kader Kurbaı n (1986); Arabesk (1992).
t
% Görele, Hamit
Türk ressamı (Giresun, 1903-Îstan-bul, 1980).
Gümüşhane’de başladığı ortaöğrenimini İstanbul’da tamamlayan Hamit Görele, o zamanki adı Mühendis Mektebi olan Teknik Üniversite’ye babasımn isteği üzerine girdiyse de, üri yıl sonra bu okuldan ayrıldı. Askerliğini yaptıktan sonra, küçük yaştan beri ilgi duyduğu resim sanatının yöneltiri etkisiyle Güzel Sanatlar Akademisi’neyazıldı. Bir yandan burada okurken, bir yandan aa geçimim sağlamak içim Galatasaray Lise-si’nde ve Amerikan Koleji’nde öğretmen olarak çalıştı. Akademi’de İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerine devam etti. Buradaki öğrenimini tamamladıktan sonra, Milli Eğitim Bakanhğı’nm açtığı yarışmayı kazanarak, resim bilgisini geliştirmek için devlet bursuyla Paris’e gitti. Orada çağdaşı birçok ressam gibi Julian Akademisi’nde ve André Lhote atölyesinde çalıştı. Kendi deyişiyle Cézanne, Matisse ve Bonnard sevgisiyle gittiği Paris’ten, Picasso ve Braque gibi kübist ressamların hayranı olarak döndü. Uzun süre resim öğretmenliği yaptı. Müstakil Ressamlar ve Hey-keltraşlar Birliği’ne katılarak bu birli-
Hıtuıu i \da!;ıı\
ğin karma sergilerine resim ve: 1967’de Çağdaş Türk Ressamlar I neği tarafından yılm sanatçısı se di. 1941’deki Devlet Resim Hej Sergisi’nde ikincilik ödülü 1980’deki 41. sergideyse Portre ı tablosuyla başan ödülünü kazaı Ayrıca Kültür Bakanlığı tarafm< kendisine “Devlet Onur Belgesi” rildi. 12-29 Haziran 1967’de Gi Sanatlar Akademisi salonlarında tün dönemlerini içeren geniş bir: gisi düzenlendi. Ölümünden so özel koleksiyonlardan derlenen pıtlarıyla, 1983’te Ankara’da bir ı gisi daha açıldı.
SANATI
Hamit Görele, sanat anlayışım ö lediği bir yazısında, sanatçının, ğasal görüntüye katkısı bulund ölçüde, sanatçı adına hak kazana dişini savunmuştur. Ona göre, m gök ve deniz olduğu için değil, d< ve gök, mavi olduğu için güzel Sanatçının görevi, doğayı kendi nat anlayışı düzeyinde değiştim ona yaratıcı kişiliğinin damga vurmaktır. Özgür sanat, doğayı ğiştirmeden yanadır. Müziğin m matiğe dayanması gibi, resim de { metriye dayanmalıdır. Klasik san temelinde de bu ilke yatar.
l
«amil Görele nin sanatını oluşturan temel dinamik de, doğayı geometrinin sağlam disiplinine bağlamaktan kaynaklanır. Gerek figürlerinde, gerekse doğa konulu resimlerinde, bu sağlam geometrinin geniş payı görülebilir. Hacimsellik, üç boyutluluk ve yalın bir uzam duygusu, resimlerini .belirleyen başlıca plastik değerlerdir. Bu bakımdan, içinde bulunduğu ve
etkin bir üye olarak katıldığı 1930 kuşağı ressamlarının, Müstakiller Grubunun sanat anlayışını paylaşır; Türk resmine Zeki Kocamemi-Ali Avni Çelebi İkilisiyle gelmiş olan kübist eğilimi, içten bir sanatçı tavrıyla benimser. Temelde André Lhote estetiğinin bir izleyicisi olarak görünmekle birlikte, doğayı kişisel gözlemine konu yapmaktan geri kalmaz.
İstanbul peyzajlarında, katı v cı bir uygulamadan çok, koni sel denebilecek bir anlatıl bağdaştırdığı görülür.
Son dönem resimlerinde ge biçimlere indirgenmiş soyut 1 yışı kısa bir süre uygulam fazla ısrarlı davranmamıştır;
S Vu 3rafik sanatÇlsl (Kahire, 1898-Istanbul; 1988).
19?1. yıiında Almanya’ya giderek Münih’te, Kunstgevverbe Schule’de 1924 yılına kadar öğrenim gören İhap Hulusi Görey, daha sonra Heiman’ın atölyesinde bir yıl afiş alanında çalıştı. Öğrenciliği sırasında yaptığı afişler 1923 te İstanbul’da Galatasaray Lisesi salonlarında sergilendi ve sergiyi gezen Halife Mecid Efendinin beğenisini kazandı. 1925’te Türkiye’ ye dönen İhap Hulûsi Görey, kısa bir süre için dışişleri bakanlığında görev yaptı; 1926’da bu görevinden ayrılarak serbest çalışmaya başladı. Bir süre Akbaba dergisini resimledi, devlet kuruluşları için afiş ve etiket çalışmaları yaptı, Milli Piyango biletlerini resimledi, Kulüp rakısı için bir etiket gerçekleştirdi (bu, günümüzde de kullanılmaktadır).
SANATI
İlk afiş sanatçımız olan İhap Hulûsi Görey, genellikle fotoğraflardan yararlanarak bir-iki rengin tonlarıyla çalışır. Gerçekçi anlayıştaki yapıtlarında Alman sanatçısı Lud-wig Hohlvvein’m etkisigörülür.Sanat
yaşamına başladığı yıllarda, baskı tekniğinin gelişmemiş olması, yapıtlarında daha özgün arayışlara yönelmesini engellemişse de, İhap Hulûsi Gorey kişisel bir üslup yaratmasını bilmiştir.
1950 yıllarına kadar grafik ve afiş alanının Türkiye deki tek sanatçısı olarak çalışan İhap Hulûsi Görey, 1966’da Şişli Terakki Lisesi salonlarında, 1975’te Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda sergiler açtı; bu okulun Grafik Sanatlar Bolümü tarafından kendisine onur belgesi verildi. 1978’de de Grafikerler
Meslek Kuruluşu tarafında üyesi seçildi. 1982’deki eski ; rından oluşan sergisini, 1984’ Piyango Sanat Galerisinin”! girişi dolayısıyle açılan “Retrc ihap Hulûsi Sergisi” izledi.
0ISf&
kapa i foram
görgüllük Bkz. deneycilik ya da deneyimcilik
Gözler tarafından toplanan elektro-magnetik nitelikteki özgül izlenimlerin belirli sinir merkezleri düzeyinde algılanması (Bkz. GÖZ J,

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*