Güney Afrika’nın Efendisi
Güney Afrikalı Müslümanlar, İstanbul ile ilk kez 1853’te, ülkelerinde bir Osmanlı konsolosluğunun açılması talebiyle irtibat kurmuşlardı. 1857’de Cape Townli 13 bin Müslüman İstanbul’a bir mektup yazarak; hem varlıklarından Halife’yi haberdar etmişler, hem de kendilerine yardımcı olan Cape Town Mahkeme Başkanı İngiliz Hâkim Roubaix’in Osmanlı konsolosu olarak şehirlerinde görevlendirilmesini istemişlerdi. Onların bu istekleri uzun araştırma ve yazışmalardan sonra 18 Şubat 1861’de Roubaix’in “Fahrî Konsolos” olarak Ümit Burnu’na tayini ile neticelenecekti.
1860’ların başında hacca giden bir Güney Afrikalı, orada kendilerinin yaşadığı İslâm’dan daha farklı bir İslâm’la karşılaşmıştı. Bu durum, asırlar sonra “kitabî İslâm’la ilk kez tanışmış” bazı Güney Afrikalı Müslümanlar ile yıllardır onlara kitabî olmayan, bidatlerle dolu bir dinî hayat öğreten yerli ulema arasında sözlü hatta fiilî çatışmalara sebep oldu. Bunun üzerine kalıcı bir çözüm için Cape Town Müslümanları; İngiliz sömürge yönetiminin de tavsiyesi ve aracılığı ile 1862’de İstanbul’dan dinî kitaplar istediler.
Güney Afrika’ya Giden Canlı Kitap
Bu talep kendilerine ulaşınca Osmanlı Hükümeti, sultanın emri ile toplandı. Fakat gönderilecek kitapların orada yeni tartışmalara sebep olabileceğinden ve İngilizler tarafından da siyasî olarak istismar edilebileceğinden endişe duyuluyordu. Bu yüzden, kitaplarla birlikte “dinî hüküm ve akîdeleri Ümit Burnu Müslümanlarma öğretecek, aralarında olan görüş ayrılığı ve tartışmaları giderecek muktedir âlimlerden bir zatın münasip miktar harcırahla Güney Afrika’ya gönderilmesi” kararlaştırıldı. Bir başka ifade ile oraya canlı kitap da gönderilecekti.
Bu canlı kitabı bulma işi kendisine verilen Ahmed Cevdet Paşa, o yıllarda Erzurum’da müderris olan, Bağdat (Şehrizor) ulemasından Ebubekir Efendi’yi bulur, o sırada bir iş için İstanbul’da bulunan Ebubekir Efendi, Şafii geleneği içinde yetişmesi, $e^id oluşu, Arapça ve dinî bilgisinin çok iyi olması ile biçilmiş kaftandır.
Kendisine yapılan teklifi kabul ederek 1 Ekim 1862’de i^anbul’؟lan ayrılan Ebubekir Efendi, 13 yaşındaki yeğeni Omer Lütfi ile birlikte önce Paris üzerinden Londra ve Liverpool’؛! gitmişti. Yolda her hangi bir sıkıntı çıkmaması için Omer Lütfi Efendi pasaportta Ebubekir Efendi’nin oğlu olarak gösterilmişti.
Bir İngiliz yük gemisi ile 42 gün süren maceralı bir yolculuktan sonra 13 Ocak 1863’te Cape Town’a varan Ebubekir Efendi’nin gelişi, ingilizler tarafından büyük bir karşılama merasimi yapılmasın diye gizlenmişti. Ancak haber kısa sürede duyuldu ve Ümit Burnu Müslümanları onu, büyük bir merasim ile kalacağı yere götürdüler. Ebubekir Efendi, bir gün sonra, İstanbul’dan getirdiği yazıyı İngiltere’nin Cape Eyalet Valisi Philip Edmond Wodehouse’a takdim etmiş, vali de ona “Cape Town Mülümanlarmı istediği gibi eğitme” izni vermişti.
Afrika’da Osmanlı Usulü Ders
Ebubekir Efendi işe Mülümanlarm arasındaki ayrılığın sebebi olan cehalet ve taassupla mücadele ederek başladı, ihtilâfların üzerine gitmekte acele etmiyordu ama eğitim söz konusu olunca hiç beklememiş, gelişinin 15. gününde, ikamet ettiği konakta acilen bir mektep açmıştı.
Ebubekir Efendi ve yeğeni burada toplanan 300 talebeye, Elif-Bâ, Kur’ân-1 Kerîm, akâid ve fıkıh dersleri okutuyorlardı. Ayrıca 5-6 kişilik bir de hafız grubu vardı.
Cape Town’da mevcut camiler gruplar arasında paylaşıldığı için Ebubekir Efendi, okulun ardından ikinci iş olarak yeni bir cami yaptırmış ve bütün grupları halife adına oraya davet ederek birliği sağlamaya çalışmıştı. Böylece o, halkı aldatan ve Müslümanları yirmi firkaya ayıran sahte şeyh ve âlimlerle, fakir halkı kendileri için bir “kavurma ambarı” olarak gören sözde imam ve müezzinlerle çok ciddi bir mücadeleye girişmiş oluyordu.
İstanbul’da yayınlanan Vakit gazetesine abone olan Ebubekir Efendi, Osmanlı Devleti ve halkı hakkmdaki haberlerden Cape Town Müslümanlarını da haberdar ediyordu. Vakit gazetesinin bu nüshaları günümüzde Cape Town’da Güney Afrika’nın en mühim İslâmî kuruluşlarından biri olan Müslüman Adalet Kongresi’nin özel kütüphanesindedir. Kongre başkanı Şeyh Nâzım Muhammed, 6-10 Aralık 1996’da Güney Afrika’yı ziyaret eden Türk iş adamlarına, Vakit’in bu nüshalarını, “Türkiye ile kültürel münasebetlerin en mühim delillerinden biri” olarak göstermişti.
Ümit Burnu Müslümanları; Ebubekir Efendi’nin şehirlerine gönderilmesinden çok memnun kalmışlar ve bu memnuniyetlerini, Sultan Abdülaziz’e teşekkür mektubu taşıyan üç kişilik bir heyeti 1863 yılı sonlarında İstanbul’a göndererek göstermişlerdi. Sultan Abdülaziz bu heyet vasıtası ile yapılmakta olan Port-Elizabeth Camii’ne de 400 Osmanlı lirası yardım göndermişti. Ayrıca Sultan Abdülaziz, 1876’da Ümit Burnu’nda meydana gelen tabiî âfet sebebiyle hemen harekete geçmişti.
3 Temmuz 1876’da Times gazetesinde “bir İngiliz Parlamenter” imzası ile yazılan bir mektupta “Sultan Abdülaziz’in uçan kuştan bile yardım bekleyen Güney Afrikalılara külliyetli miktarda para ve eşya yardımında bulunduğu” belirtilmişti.
“Vazifem Hilafet Makamını Temsildir”
Ebubekir Efendi’nin nüfuzunun gittikçe artması hem Konsolos Roubaix’i, hem de nüfuzunu kaybeden bazı yerli imamları çok rahatsız etmişti. Bu sebeple Ebubekir Efendi zaman zaman fiili saldırıya bile uğramış, hatta bu yolda bir kere mektebi bile basılmıştı. Bu arada düşmanları, İstanbul’dan gelen bir geminin kaptanını onun aleyhinde epeyce doldurmuşlardı. Hatta bir dilencinin herkesin içinde ona saldırması ve küfretmesini sağlayarak Ebubekir Efendiyi itibarsızlaştırmak istemişlerdi. Fakat bütün bunları sineye çeken ve “benim tek vazifem İslâmiyet’i öğretmek ve Hilafet makamını temsil etmektir.
“Çok Faide Az Zamanda Olmaz”
Ebubekir Efendi Cape Town’a vardığı ilk günlerde küçük de olsa bir tereddüt yaşanmıştı. Muhtemelen ilk defa yabancı bir ülkede bulunması, bazı maddî sıkıntılar yaşaması, bölge insanının dil ve âdetlerine yabancı oluşu, farklı iklim şartlarının tesiri, İstanbul ile haberleşmenin zorluğu vb. sebepler ااآآم bu tereddüde sevk etmişti. Oyle ki, Cape Town’a vardığı 13 Ocak 1863 günü İstanbul’a, “ümit Burnu’ndaki görevinin Osmanlı Devleti’ne hiç bir fayda sağlayamayacağını” yazmıştı. Kendisine İstanbul’dan 10 Nisan 1863’te cevap yazan Dâhiliye Nezareti Kâtibi Seyyid Mustafa Sâib Efendi; ona “Daha önce size söylendiği üzere böyle işlerde çok fâide az zamanda olmaz. Biraz üzerinden zaman geçilesi gerekir. Allahü Teâlâ’mn yardımıyla, işbu faziletli m^uriyetinizin din ve milletimiz hakkında ileride mutlaka faydalı olacağı şüphesizdir. Sizin memuriyetinizde sadâkat ve ihtimam göstermeniz gerektiğinden, bu sebeplerle en ufak bir şüphe ve tereddüde düşmemenizi ihtar ederim..٠ Siz sadece şunu düşünün؛ Şurada bulunan din kardeşlerimizin dinî muamelelerinin müskil duruma düşmemesi için Saltanata Seniyye, bunca külfet üstlenerek bu mahalle beni tayin etti ve gönderdi. Bu vazife, Devleti Aliyye-i islâmiyenin. Hilâfet”! Kübrâ olması gereği bütün İslâm milletleri için yapması zarurî olan bir vazifedir.” daha da artırmış, onun evi ve okulu, Ümit Burnu ve çevresindeki Müslümanlar için birer başvuru merkezi, dertlerini anlatacakları birer sığınak haline gelmişti. Osmanlı Devleti de onun arkasında durarak Konsolos Roubaix’i görevden almış ve Ebubekir Efendi ye siyasî ve diplomatik iki yeni görev daha yüklemişti.
Ebubekir Efendi’nin faaliyetleri sadece Cape Town ile sınırlı kalmamış, sağlığında bu hizmetler öğrencileri vasıtası ile Port Elizabeth, Johannesburg ve Port Natal gibi Güney Afrika şehirleri ve bölgeleri yanında Mozambik, Zengibar, Madagaskar, Hinduan ve Mauritius gibi Afrika ülkelerine de götürülmüştü. Natal Eyaleti’nde cenaze namazı kıldırabilecek ilk hocaları o yetiştirmişti.
Cape Townfda “Osmanlı Kız Mektebi”
Ebubekir Efendi Güney Afrika’ya geldiğinde 40 yaşındaydı. Oraya gitmeden önce Erzurum’da evlenmişti ve bu evlilikten Mustafa adlı bir oğlu ve Fehime adlı bir kızı vardı. Adını bilmediğimiz bu ilk eşi muhtemelen vefat etmişti. Ebubekir Efendi, iki küçük çocuğunu Erzurum’daki akrabalarına bırakarak Ümit Burnu’na gitmişti.
Ebubekir Efendi, Cape Town’a vardıktan yaklaşık 2 ay sonra Cape Town’ll Rukea (Rukiye) Maker adlı bir hanımla evlenmiş ve Ahmed Ataullah adında bir oğlu olmuştu. Ancak henüz İngilizce ve Afrikans dilini iyi bilmediği için sözlük yardımı ile konuştuğu bu eşinden iki yıl sonra ayrıldı.
30 Aralık 1866’da bu kez Tahora (Tahire) Şaban adlı başka bir hanımla evlenmişti. Tahora Şaban’m babası Jeromia Şaban; Hollanda asıllı Müslüman, zengin ve meşhur bir gemi ustası idi. Ev hanımı olan annesi Elizabeth Cook ise Avustralya ve Yeni Zelanda’yı keşfeden meşhur gezgin James Cook’un öz yeğeni idi. Tahora Şaban Hanım, Cape Town’da “Osmanlı Kız Mektebi” adı ile İslâm dünyasının ilk kız mekteplerinden birini açmış ve Ebubekir Efendi’nin vefatı sonrası bütün ömrünü çocuklarına ve bu mektebe vakfederek kocasının İslâmî hizmetini devam ettirmişti. Ebubekir Efendi’nin; bu evlilikten Hişam Nimetullah, Muhammed Alâeddin, Ömer Celâleddin ve Hüseyin Fevzi adlı dört oğlu olmuştu.
29 Haziran 1880’de 57 yaşında Cape Town’da vefat eden Ebubekir Efendi, bugün Cape Town’daTana Baru’da medfundur. Hayırlı evlariarından Ahmed Ataullah, Hişam Nimetullah, Muhammed Alâeddin, Ömer Celâleddin ve Damadı Abdürrezzak İlmî Efendi bir yazıya değil, birkaç kitaba konu olabilecek şekilde onun yolundan gitmişler, talebeleri ve torunları onun adını Güney Afrika’da yıllarca yaşatmışlardır.
İslâmiyet’e Aile Boyu Hizmet
Bugün Güney Afrika’da güzel sesli hafızlar Damat Abdürrezzak Efendi’nin ekolündendir. Çünkü Ebubekir Efendi, damadı Nakibü’l- Eşraf Abdürrezzak İlmî Efendi’yi Güney Afrika’ya götürerek kısa bir süre de olsa orada Kur’ân-ı Kerîm talimi ile meşgul olmasını sağlamıştı. Abdürrezzak İlmî Efendi aynı zamanda, meşhur İslâm âlimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen’in amcası ve ilk medrese hocasıdır. Soyundan gelen aile Nakipoğlu, Celebcigil soyadları ile İstanbul ve özellikle Almanya’da ve Eskişehir’de devam etmektedir.
Ahmed Ataullah Efendi ise iyi bir dinî tahsilden sonra, önce Kimberley’de bir Osmanlı mektebi kurarak müdürlük ve müderrisliğini yapmış, İstanbul’a gelerek Sultan İkinci Abdülhamid’le de yakınlık kurmuştu. Cape milletvekili olması İngilizlerce engellen Ataullah Efendi, Cape Town’da da müderrislikten sonra Singapur’da konsolosluk yapmış, orada iken bir araba kazası ile 11 Kasım 1903’te İngilizlerce 40 yaşında şehit edilmiştir.
Babasının en önemli ilmî vârisi olan Hişam Nimetullah Efendi, Osmanlı medreselerinde ve Ezher’de okumuş, babası gibi Afrikansca kitaplar yazmış, Ahmed Cevdet Paşa tarafından Sultan Abdülhamid’e takdim edilmiş, sultan ile bizzat görüşerek yazdığı kitapların basımını sağlamış,Paarl şehri Nûr-ı Osmaniye Camii’nde ve Cape Town’da Osmanlı mektebinde imamlık ve müderrislik yapmış, Ümit Burnu İslâm Cemiyeti ve Güney Afrikalı Müslümanlar Cemiyeti’ni kurarak başkanlıklarını yapmış, Güney Afrika’da şehir şehir gezerek Hicaz Demiryolu kampanyasını yönetmiş, Simons Town, Cape Town, Port Elizabeth ve Johannesburg’ta İslâmî okullar açarak eğitim vermiştir.
Kitaplarını Yazarak Çoğaltmıştı
Ebubekir Efendi, açtığı mektepte okutmak üzere 8 dinî kitabı Afrikans diline çevirmişti. Bu kitaplar Arap alfabesi ile Afrikans dilinde elle yazılmış ve bizzat onun tarafından el yazısı ile çoğaltılmıştı. Bunlar arasında fıkıh ilminden bahseden, meşhur İslâm âlimi İbrahim Halebî ye ait Mülteka’l-Ebhur adlı kitap da vardı. Sultan Abdülaziz, bu kitabı “Beyânü’d-Din fi’l-Fıkh ve’l- Hadîs” adı ile tercüme etmesinden dolayı Ebubekir Efendiye 7 Ekim 1869’da dördüncü rütbeden Mecidiye nişanı vermişti. Bu tercüme ile birlikte Efendi’nin bir başka kitabının Osmanlı Maarif Nezareti tarafından “Beyânü’d- Dîn” ve “Mirsâdü’d-Dîn” adı ile Kasım 1876’da 1.500’er adet İstanbul’da basılması da kararlaştırılmıştı. Ancak 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sebebiyle çekilen maddi sıkıntılar yüzünden sadece “Beyânü’d- Dîn” 1.500 adet basılabilmişti. Baskı sırasında İstanbul’da bulunan ve baskı ile yakından ilgilenen Ebubekir Efendi, basılan 1.500 adet kitabı o günün şartlarında gemi ile Güney Afrika’ya bizzat götürmüştü. Bu kitapların nakliye ücretleri ise bizzat Sultan İkinci Abdülhamid tarafından,şahsi parasından ödenmişti. Bu kitap, Afrikans dilinde Arap alfabesi ile dünyada basılan ilk kitap olduğundan çok önemli idi.
Ebubekir Efendi’nin oğullarından Muhammed Alâeddin Efendi Cape Town’m o dönemde kasabası -bugün mahallesi olan- Claremont’taki Osmanlı mektebinde; müderrislik maaşı Osmanlı Devleti’nce ödenen Ömer Celâleddin Efendi ise Cape Town ve çevresindeki mekteplerde müderrislik yapmıştı.
Ebubekir Efendi’nin çocukları ve talebelerinin yaktığı ışık 150 yıldır Güney Afrika’yı aydınlatmaktadır. Özellikle Cape Town, Johannesburg ve Durban’da Osmanlı konsoloslukları açılmışsa, 1892 Kimberley ve 1904 Cape Town fuarlarında Türk ürünleri görücüye çıkmışsa, Hicaz Demiryolu, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda; Hicaz İane Komisyonu’na, Donanma Cemiyeti’ne, Hilal-i Ahmer’e (Kızılay’a) yahut doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı emrine çoğunun adını bile bilmediğimiz Durban, Paarl, Estcourt, Cape Town, Pietersburg, Pietermaritzburg,Lady Smith, Charlestown, Newcastle, Dundee, Etshowe, Standerton, Pretoria, Mafeking, Rotburg, Krugersdrop, Potchefstroom, Klerksdorp, Salisbury, Kimberley, Vryburg, Delegado, Lorançe Marcues gibi Güney Afrika şehirlerinden binlerce dolar gelmişse, gençler Türkiye için cihada katılmak üzere fotoğraf ve kimlik bilgilerini İstanbul veya Ankara’daki askerî yetkililere göndermişlerse, babalar kızlarının cenazelerini Türkiye’ye saldıranları protesto etmek için bir gün tabutlarda bekletmişlere bunda elbette Ebubekir Efendi’nin attığı sağlam temellerin çok önemli rolü vardır.
Son dönemde, Ebubekir Efendi’nin öğrencilerinden birinin torunu Cape Eyalet Başbakanlığı yapmıştır. Evlerinde hâlâ Türk bayrağı asılı, gönülleri hâlâ Türkiye sevgisi ile dolu, çocuklarını Türkiye’de okutabilmek ve bizim kültürümüzle yetiştirebilmek için çırpman, hatta yıllar önce gemi ve uçağa güçleri yetmediği için Türkiye’ye dönebilmek ümidi ile bir otobüs satın alacak kadar Türkiye’ye sevdalı Efendi yahut Emcedî ailesini selamlıyor, ahirete gidenleri de rahmetle anıyoruz.