Tellerle Bağlanır Beldeler, Cihanın Merkezine
Adem evladı hemen her hadiseden tez vakitte haberdar olmak ister. Muhitine süratle varan bir haber padişahımızı canından ve tahtından olmaktan kurtaracağı gibi bir ordunun zafer kazanmasına vesile yahut hezimetine sebep olabilir. Sizler bilmezsiniz efendiler… Vakt ü zamanında haberler, hızlı koşan atların çevik binicileri ulaklar vasıtasıyla günler ve dahi geceler, hatta haftalar ve hiç şüpheniz olmasın, aylar süren yolculuklar sonunda yerine varabilirdi ancak. Amma bazen haber menzile varamadan ulak ölür, habersiz kalırdı ahali, ordu veya payitaht… Bir düşünün efendiler, sultanımız Hakk’m rahmetine kavuşmuş, kendisine taht nasip olmuş şehzade efendilerimizden biri ise yeni
sultanımız, halifemiz olmuş, hem de aylar önce… Bir haberci gelmese yahut bir ulak yeni bir ferman getirmese kimin, nereden haberi olacak?..
cevap verebilirim: Şam-ı Şerifin orta yerinde, Hicaz Demiryolu’nun Şam İstasyonu karşısında garip bir telgraf abidesiyim ve şu günlerde belirsizdir akıbetim.
İnşa hikâyem eskilere dayanır. Morse denen ecnebi, icadını geliştirmiş, artık dünyanın her yerine haberler tellerden geçerek gitmektedir. Şam’dan Mekke-i Mükerreme’ye teller sultanımız, Cennetanekân efendimiz İkinci Abdülhamid Han zamanında ulaştırılmıştır. Bundan gayrı payitaht, mübarek beldelerde olan her hadiseden anında haberdar olabilecektir.
Sultanımız Abdülmecid Han Beylerbeyi Sarayı’nda. Huzurunda Avrupai giyimli birkaç kimse ve devlet erkânı. Amerika tebaasından ressam Morse ve Chamberlain yeni bir âlet icat etmişler. Telgraf isimli bu nev-zuhur icad, haberleri en hızlı ulaktan daha hızlı bir şekilde dünyanın en uzak beldelerine ulaştırabilecekmiş. Sultanımız Abdülmecid Han, ki Cenab-ı RabbüTâlemîn ondan razı ve memnun olsun, bu iki ecnebinin çalışmalarını yakından takip etmekteymiş. O esnada İstanbul’da bulunan ve sultanımızın bu icada olan alakasını keşfeden Amerikalı ilim erbabı Lawrence Smith, Morse’a hemen bir mektup yazarak bu acayip âletin bir numunesini istemiş. İşte efendiler, meğer Beylerbeyi Sarayı’nda sultanımızın huzurunda bu telgraf denen icat tecrübe ediliyormuş. Düvel-i Muazzama’dan hiçbir kral yahut hükümdar bu icada itibar etmezken padişahımız, Smith vasıtasıyla Morse’a bir nişan armağan etmiş.
Şimdi efendiler, eğer sen de kimsin, kimlerdensin diye soracak olursanız, ancak şöyle cevap verebilirim: Şam-ı Şerifin orta yerinde, Hicaz Demiryolu’nun Şam İstasyonu karşısında garip bir telgraf abidesiyim ve şu günlerde belirsizdir akıbetim.İnşa hikâyem eskilere dayanır. Morse denen ecnebi, icadını geliştirmiş, artık dünyanın her yerine haberler tellerden geçerek gitmektedir. Şam’dan Mekke-i Mükerreme’ye teller sultanımız, Cennetanekân efendimiz İkinci Abdülhamid Han zamanında ulaştırılmıştır. Bundan gayrı payitaht, mübarek beldelerde olan her hadiseden anında haberdar olabilecektir. Bu mühim hadisenin hatırasına bir abide dikmek isteyen sultanımız bu iş için, sarayının mimarı ecnebi Raymondo d’Aranco efendiyi vazifelendirir. 1905 yılında cihanda bir nesne haline geldiğimde, sultanımızın adını taşıyan Yıldız Hamidiye Camii’nin bir maketinin taç gibi başıma yerleştirildiğini gördüm. Ve dört bir yanımda celî ta‘lik hat ile “Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın armağanıdır” yazmaktaydı.
Bir cihan harbi adattık» Ardından Osmanlı yı yitirdik, gurbet elde sahipsiz kaldık. Hasık kelâm çok zor günler geçirdik. Amma elhamdülillah yüz küsur sene kadar sağ salim yaşadık. Bu yaşlı gözler daha ne görebilir ki derken kendimizi yine savaşın ortasında bulduk. Bu asrın savaşının ne menem bir kötülük olduğunu da gördük. Son sözüm şudur ki efendiler; Rabb’im bu ateşten bütün Müslümanları ve dahi bizi korusun, âmin…