HAYATA NASIL HAKİM OLUNU

HAYATA NASIL HAKİM OLUNU*

Bilinçaltı, duygulara karşılık verir. Birçok emri duygularımızla veririz. Hayatımı^3 ilgili duyguları­mızla. Kararlılık da bir duygu melesidir. Kendinizi huzursuz ve güvensiz hissetmekten vazgeçin. Her prob­lemin bir çözümü olduğunu ve bu çözümleri, yanıtları bu­labileceğinizi bilin. Hayat, sabah kalığımız andan gece uykuya dalıncaya kadar yaptığımız seçimlerden ibaret­tir. Yumurtayı nasıl yiyeceğimize, hangi kravatı taka­cağımıza, ne tip tavırlar takınacağ1123 karar veririz. Gördüğümüz ve yaşadığımız her şey seçimlerin, kendi­mizle ilgili inançlarımızın sonucudı)r– Kendimize güven duyup duymayacağımız bize bağlıda- Hayata nasıl yak­laşacağımız bize bağlıdır. Şairin gediği gibi, “kaderi­mizin efendisi, ruhumuzun kaptan’y12-‘ Bunu anladı­ğımız zaman, Tanrı tarafından biz* verilen hakimiyete sahip oluruz. Sadece kendini-yönetme yoluyla hayatımıza hakim olabiliriz. Bir kez kontrolü e*e geçirdik mi, artık karar vermek kolaylaşır.

Bir gemi Doğu ‘ya giAer> Batı ‘ya.

Esen aynı rüzgârla;

Hangi yöne gidileceğibelirleyen Rüzgâr değil, yelkendir.

□la VVheeler Wilcox

Yelkeni biz ayarlarız ve gitme^ istediğimiz yere yöneliriz. İşsiz bir adamı düşünün Bir yol ayrımında olduğunu düşünüyor, ama ne yöne gideceğini bilemiyor. “Bir iş bulana kadar karar veremer)1 diyor. Her düşün­cesi, işsizliğine ve her şeyin boş oWu8Tu. hissine katkıda bulunuyor. Atması gereken ilk adın1 iyi bir iş bulmaya karar vermek. Bilinçaltına, “Gelecek bir tarihte iş bula­cağım” emrini vermeyi sürdürürse, bilinçaltı onun için hiçbir şey yapamaz. Yarın asla gelmez, yarın daima

 

yarındır. “îş sahibiyim. Benim için uygun bir iş var. Çalışmaya karar verdim ve işi nerede bulabileceğim gös­terildi bana” demeye başlaması gerekiyor. Şimdi bilinç­altının üstünde çalışacak bir şeyleri oldu ve tüm Hayat bu kararı gerçekleştirmek için çalışmaya başlayacaktır. Kendimiz hakkındaki inancımız, bilinçaltına verdiği­miz emirdir. Bir insan, işsiz olduğunu düşündüğü sürece işsizlikten kurtulamaz.

Sağlık, arkadaşlık, bellek ve hayatımızın diğer yönleri için de aynı şey geçerlidir. Başkalarına ve kendi­sine sürekli olarak hasta olduğunu, acı çektiğini, mikrop­lara karşı hassas olduğunu söyleyen insan kendisini her zaman rahatsız, halsiz hisseder. Öte yandan çok sağlıklı olduğunu, hayatında bir kez bile hastalanmadığını söyle­yip övünen insan sağlık ve kuvvet abidesi olur. Bazıları aradıkları arkadaşı bulurken neden diğerleri yalnız bir hayat sürerler? Bazıları istedikleri her şeyi hatırlarken neden diğerlerinin belleği kötüdür? Hayat insanlara farklı muamele etmez; biz bilinçaltımıza verdiğimiz yanlış emirlerle başarısızlığı, mutsuzluğu seçeriz. Ka­rarlı bir şekilde hayatımıza hakim olmak kendi elleri- mizdedir.

KARAR VERME KONUSUNDA KENDİNİ – YÖNETME

Ben kararlı bir insanım, içimdeki Bilgelik saye­sinde akıllıca seçimler yapabilirim. İçimdeki zekâ be­nim için doğru olanı bilir ve seçim yapmamda bana yol gösterir. Bilinçaltım Evrensel Akıl’la bütünleşmiş du­rumda, o yüzden tüm Hayatın benimle çalıştığından emi­nim. Evrensel Akıl’da benim için mükemmel bir plân var, almak için aklımı açarsam bana verilecek. Şu anda içimden gelen kusursuz yanıtı kabul ediyorum. İçimdeki Bilgelik benim için karar veriyor. Bu kararlara güveni­yorum. Doğru yolda sakin ve güvenle ilerliyorum.

 

KENDİNİ – YÖNETME REFAH GETİRİR

Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz

her şey mutlaka gerçekleşir.

Gerçek refah, Hayatın Bolluğunu fark etmektir. Böyle bir idrak göreceli olarak her şeyi kapsar. İngiliz­ce’de zenginleşmek anlamına gelen prosper kelimesi aynı zamanda ilerlemek, başarmak, yolunda gitmek, olumlu ve arzulanan sonuçları deneyimlemek anlamına gelir. Her insanın kendine has bir refah, zenginlik ölçüsü vardır. Bu yüzden, para kazanmak refah bilinci­nin yan ürünlerinden biri olmasına rağmen, refah sahibi olmak illaki büyük bir servete sahip olmak demek değil­dir. Gerçek zenginlik, refah Mutlak’tır; oysa parayla il­gili zenginliğin dereceleri vardır. Gerçek refah içsel hak- imeyetle başlar ki bu yaşamın her alanında zenginlik getirir. Doğru hareketi ve tam bir doyumu içerir. O za­man, aradığımız şey, içimizdeki Mutlak Güç’ün varlığı­nın bilincinde olarak sahip olacağımız gerçek refah bi­linci ve içsel hakimiyettir. Bu bilinci geliştirirken beş temel prensibi dikkate almalıyız.

GERÇEK REFAHIN BEŞ TEMEL PRENSİBİ

  1. Tanrı’nın bize duyduğu Sevgi kişiye, yere, şarta ve ortama bağlı değildir.
  2. Kendi kendimize koyduğumuz sınırlamaları orta-

 

 

 

eder. Çizdiğiniz dairenin büyüklüğü şimdi ilginç gele­cektir. Bazıları küçücük bir daire çizerken bazıları tüm kâğıdı doldururlar.

Şimdi daireyi silin. Artık büyük ya da küçük olma­sının hiçbir önemi yok. Geriye sadece nokta kaldı. Şimdi sınırı olmayan bir dairenin merkezindesiniz. Bu Sok- rat’ın insan tanımıdır: Sınırı olmayan bir dairenin mer­kezi. Daireyi silerek dünyanızın sınırlarından kurtuldu­nuz ve Düşüncenin Sonsuz Hayatı’na girdiniz.

Sildiğiniz dairenin izine bakarak kendinize sorun: “Kendime koyduğum sınırlar nelerdi?”, “Kendi kendime sürekli olarak ‘olmaz’ mı diyordum?”, “Kendim için sınırlı bir geliri mi kabullenmiştim?”,”Bazı şeyleri başarmak için kendimi yaşlı mı hissediyorum?” “Eğitim eksikliği, sınıf farklılığı, ırk ve çevre farklılığıyla ilgili sınırlamalarım, saplantılarım var mı?”

Şimdi daireyi silerken bu sınırlamaları da sildiniz. Noktaya bakarken, hayatın başka bir bölümünü artırıp eksiltmeden sonsuz hayata bağlanabileceğinizi anlıyor­sunuz. Her zaman hatırlayın, merkezdeki nokta sizi tem­sil ediyor. Çevresindeki sınırlar yüzünden sınırsız doğa­sını ifade edemeyen, ama şu anda bu sınırlardan kurtul­muş olan sınırsız bir varlıksınız. Kâğıttaki daireyi sil­diğiniz gibi kendinizle ilgili düşünce ve inançlarınızı sınırlayan aklınızdaki daireyi de silebilirsiniz. Büyük ya da küçük, o sizin dairenizdi. Çevrenizdeki o sınırları siz çizdiniz. Yalnızca siz o daireyi yıllarca, “Yapamam” gibi yargılarla kendinizi mahkûm ederek, sınırlayarak orada muhafaza ettiniz.

Ama şimdi daireyi sildiniz. Eski bir şarkıdaki gibi, “Beni içeri hapsetme!” diyorsunuz artık. Daireyi sildikçe sonsuzluğu görüyorsunuz. Sizin göreviniz refahınızın eski sınırlamalarını ortadan kaldırarak daireyi silmek­ti. Şimdi sınırsız amaçlara doğru ilerleyebilirsiniz.

 

Kendini – Yönetme Refah Getirir

SONSUZLUK BİZİ SINIRLAMAZ

Sonsuzluk bizi asla sınırlamaz. “Her Şey Sevgi’dir ve her şey yasadır” diye yazmış Robert Browning. Sonsuz­luk, istediğimiz her şeyi bize vermeye hazır ve isteklidir. Düşünebildiğiniz, inanabildiğiniz ve güvenle bekleyebil­diğiniz her şey mutlaka gerçekleşir. Unutmayın, hayatın yasasıdır bu. Şimdiye kadar sınırlı, mutsuz bir hayatınız olduysa kendinizi gerçekten sevmediğinizden, kendinize ve sınırsız gücünüze inanmadığmızdandır.

Hayatımızı değiştirmek istiyorsak kendimizle ilgili alışkanlık haline gelmiş düşüncelerimizi değiştirmek yine kendi elimizde. Kendimizle ilgili düşüncelerimizi değiştirdiğimizde hayatımızın da değişeceği kanıtlanmış bir gerçektir. Dünya bizim düşüncemize uymak için değişecektir. Bu kadar basit.

O ZAMAN BİZİ SINIRLAYAN NEDİR?

Sonsuzluk zaten var. Onu yaratmak zorunda değiliz. Sonsuzlukla bir bütünüz. Sadece yanlış düşüncelerimizi değiştirmemiz gerekiyor.

Çadırının yerini genişlet ve oturduğun yerin sınırları genişlesin; esirgeme iplerini uzat, kazıklarını sağlamlaştır.

isaiah 54: 2

Çadır geçici bir ikâmet yeri. Herkes geçici düşün­celerin sınırlarını zorlamalı. Sınırlama, Gerçek değil­dir; onu sürekli ikâmetimiz haline getirmemeliyiz. Ora­da zihinsel olarak kamp kurmuş olabiliriz ama aslında bize göre değil o. Bizi hapseden eski sınırlamaları silip yeni, genişletilmiş bir düşünce yolu izlememiz gerekiyor.

Jules Verne, içinde insanla aya gönderilen bir uzay

 

gemisi hayal etti. Wernher Von Braun ve arkadaşı Hans Friedrich aynı şeyi düşündüler ve bu fikrin gerçekleş­tirilebilmesi için plânlar hazırladılar. Dr. Von Braun, Dr. Friedrich ve diğerlerinin yardımıyla 1952’de uzay platformu, roket veya modülü için gerekli olan matema­tiksel denklemler, havalanma ve iniş için gerekli ayrın­tılarla tüm projeyi ortaya koydu. Şimdi bu proje gerçek­leşmiş durumda. Gereken adımlar kafada plânlandığı şekilde atıldı. Dr. Von Braun ve yardımcıları çadırları­nın (bilinçlerinin) sınırlarını genişlettiler ve bunun son­ucundan bütün dünya yararlandı. Dr. Friedrich 1953’de projeyi bana kişisel olarak açıkladı ve aynı yıl Dr. Von Braun ve yardımcıları projeyi kâğıda dökerek “Mars Pro­jesi” adı altında Illinois Üniversitesi Yıyınları’na bas­tırdılar. Evet, proje yalnızca aya gitmekle sınırlan­mamıştı.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*