Tâbiînin meşhûr hadîs âlimlerinden. Aslen Iranhdır. Kendisine Tâvûs-i Himyeri de denir. Kendisi” Eshâb-ı kirâmdan yetmiş kişiyi gördüğünü söylerdi. Hz. Tâvûs bin Keysân, büyük bir hadis âlimi olup, aynı zamanda da fıkıh ve tefsîr ilminde pek ileri dereceye sâhipti. Sika (güvenilir, sağlam) olduğunda, hadis-i şerîf âlimleri söz birliği etmişlerdir. Hadîs-i şerîf ilmini; Hz. Âişe, Hz. Abdullah Ibn-i Ömer, Hz. Ebû Hüreyre, Hz. Abdullah bin Amr, Hz. Zeyd bin Erkam gibi güzîde Sahâbe-i kirâm1
“aleyhimümdvan” dan öğrendi. Kırâat ilmini Hz. Ibn-i Abbâs’dan tâlim etti. Bu hususta eşine çok az raslanan bir bilgiye sâhipti. Hz. Tâvûs’dan da oğlu Hz. Abdullah, Hz. Zühri, Hz. îbrâhim bin Meysere, Hz. Amr, Hz. Mücâhid gibi büyük zâtlar hadîs-i şerîf rivâyet ettiler. Hz. Tâvûs bin Keysân, Allahü teâlâya yalvarmaktan zevk alan bir zât idi. ibâdet,
bedenleri için gıdâ, kalbleri için hayat idi. Uzun zaman ayakta , ibâdet etmekten yorulmazdı. Çok namaz kıldığı için, alnında secde yeri iz olmuştu. Bir kimse bir şey sorarsa bütün teferruatıyla anlatır, başka bir kimseye sormaya lüzum bırakmazdı. Hz. Tâvûs bin Keysân, yatağına yattığı zaman, sağa sola döner rahat edemez, bunun üzerine kalkar sabaha kadar namaz kılar ve “Âbidlerin uykusu, Cehennemi hatırlamaktır” derdi. Böyle kırk sene yatsı namazının abdesiyle sabah namazını kılmıştır. Kırk defa hacca gitti. Duâsı kabûl olan zâtlardandı. O derece cesur ve kuvvetli kalbe sâhipti ki, öldürüleceğini bilse bile gayrimeşru bir işi aslâ yapmaz ve dalkavukluğa kaçacak bir sözü hiç kullanmazdı. Hz. Tâvûs ateşten çok korkar, gördüğü yerde aklım kaybedecek gibi olurdu. Çünkü ateşi görünce Cehennemi hatırlardı. Bir defa, ocaktan çıkan alevi görünce bayıldı. Hz. Tâvûs bin Keysân hacca gitmelerinden birini şöyle anlatır: Hacca gitmiştim. Yammda bir de çocuk vardı. Binecek bir hayvam ve yiyecek bir şeyi yoktu. “Ey çocuk, senin yiyeceğin var mı?” dedim. Çocuk: “En iyi yiyecek takvâdır. Kerîmlerin evine giderken yiyecek götürmek uygun değildir” dedi, ihram kuşandığımızda hepimiz “Lebbeyk” dediğimiz halde, çocuk söylemiyordu. “Niçin söylemiyorsun” dedim. “Red cevâbım duymamak için” dedi. Bu söz üzerine çok ağladım ve dedim ki: “Bu çocuk red olunmaktan korkarsa, biz red olunur, kabûl edilmezsek hâlimiz nice olur?” Mina’ya kurban kesmek için geldik. Kurbanlarımızı kestik, fakat çocuk kesmedi. O, “Ey benim Allahım! Herkes kurbanlarını kesiyor. Benim kurban kesecek hiç bir mahm yok. Ancak, bu küçük vücûdumu senin nzân için kurban etmek istiyorum, lütfen kabûl buyurur musun Allahım?” diyerek ağlıyordu. Şiir: Canım kurbân ederek, sana kavuşmak isterim. Bir can için söz etmeğe senden hayâ ederim. Bir değil yüz canımı sana fedâ ederim. Allahım nzân için, cammı terk ederim. Çocuk, kelime-i şehâdet getirerek canını, cânâna teslim etti. Annesi hâdiseyi öğrenince, çok üzülüp ağladı. Bir ses duydu: “Ey Hâtûn! Senin çocuğun, benim rızâma kavuşmak için canını fedâ etmek istedi Kabûl ettim. Eğer istersen şeninkini dç kabûl ederim” diyordu. Doğruyu söylemekten hiç çekinmezdi Zamanının devlet adamlarına gide*, onlara nasîhat verirdi. Sultânın açtırdığı kuyudan hayvanını sulamazdı. Yaptığı
doğru olan işler için ayıplanmaktan korkmaz, ayıplanma ile, hak bildiği yoldan ayrılmazdı. Halife Hz. Ömer bin Abdülazîz’e bir nasihat mektubunda: “Kendi amelinin hayırlı olmasını istiyorsan, halkın işlerini de hayırlı insanlara yaptır” buyurdu. Ömer bin Abdülazîz (r.a.) bunu okuyunca, “Bu nasihat bana kâfidir” demiştir. Hz. Tâvûs, bütün işlerini ve hattâ konuşmasını iyi niyet ederek yapardı. Kendisine konuş dediklerinde konuşmadığı gibi, kendiliğinden konuşmaya başladığı da olurdu. Niçin böyle yapıyorsun diye soranlara: “Niyetimi yapmışsam konuşurum” derdi. Hz. Tâvûs, Mekhûl’e (r.a.) gönderdiği bir nasihat mektubunda: “Selâmün aley- küm, kardeşim Mekhûl, sakın yaptığın ibâdetlerin çokluğu sebebiyle, kendini Allahü teâlânın yanında büyük bir makam sâhibi sanmayasın. Çünkü, kendisini böyle bir zanna kaptıranlar âhırete hep eli boş gitmişlerdir. Eğer, yaptığım ibâdetlerin çokluğunu insanlar görsün, beni öğsünler düşünüyorsan, insanlar seni öğerler ve maksadın hâsıl olur. Fakat âhı- rete sen de eli boş dönersin” diye yazdı. Bir gün Şuayb bin Harb, Hz. Tâvûs’un yanında ağlamaya başladı. Orada bulunanlar da ağladılar. Kendisinin büyük bir şey yaptığı zannedilince Hz. Tâvûs ona dönerek, “Ey kardeşim! Yaptığın bir günah için yerdekiler ve gökdekilerin hepsi de seninle beraber ağlasalar yine de azdır” dedi. Hz. Tâvûs’a “Evinizden hiç çıkmıyorsunuz, hikmeti nedir?” diye sorduklarında: “Idâreciler adâletten ayrıldı, halk fesada uğradı. Peygamberimizin (s.a.v.) yolu unutuldu. Bunun için dışan çıkamıyorum. Bir kimse, kölesiyle evlâdına aynı
muâmeleyi yapamıyorsa, adâletten ayrılmıştır” dedi. Hasen-i Basrî (r.a.), bir gün, Kâ’be’de büyük bir topluluğa hadîs-i şerîf yazdırmakta olan Hz. Tâvûs’un yanma gelip kulağına eğilerek; “Eğer, kendini beğenme duygusu geliyorsa, burayı terket” dedi. Hz. Tâvûs da dersi bıraktı, oradan derhal ayrıldı. Hz. Tâvûs “Hastanın, hastalığı hâlindeki inlemesi defterine yazılır” diyerek hastanın inlemesini hoş görmezdi. “Burada bir nev’î şikâyeti açıklamak vardır” derdi. Hz. Tâvûs 108 (m. 724) yılında 90 yaşında Hac yaparken, Terviye gününden bir gün önce vefât etti. Halîfe Hişâm bin Abdülmelik cenâze namazını kıldırdı. Rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte Resûlul- lah buyurdu ki: “Ben kimin sevgilisi isem, Ali de Oynun sevgilisidir.” Hz. Tâvûs anlattı: îsâ aleyhisselâma sordular: “Ey Allahın Peygamberi bize neyi tavsiye edersiniz? ” îsâ Aleyhisselâm da “Sözünüz zikir, sükûtunuz fikir, bakışınız ibret olsun” buyurdu Hz. Tâvûs buyurdu ki: “Dilim bir yırtıcı hayvandır ki, onu bırakırsam beni hemen helâk eder.” Çok defa kendi kendine: “Keşke ilmi yalnız kendin için öğrenseydin. Çünkü insanlardaki emânet duygusu kalktı. Bilgi ile amel yok oldu” derdi. “İbâdetlerin en değerlisi, gizliliğine en çok riâyet edilendir.” “Müslümanda ümid ve korku aynı olmalıdır. Eğer tartılırsa eşit gelmelidir.” “Yâ Rabbi! Bana çok mal ve evlâd yerine, çok ilim ve amel ihsân et” diye duâ ederdi. Evine bir hırsız girmişti. Hz. Tâvûs, hırsızı yakaladı. Nasîhat etti, biraz da para verdikten sonra serbest bıraktı. “İnsanların başına gelen musibetler, ya malından ya şöhretindendir. Bunların hâricinde insana zarar gelmez.”