İBN-İ HAFÎF
Önüme pişirilmiş, fakat tadı tuhaf bir et getirdi. Onu yemekten tiksinip yiyemedim. Bu halden o zât mahcûb oldu, bun de utandım. Sonra bir cemâatla yola çıktım. Bir ara yolumuzu kaybettik. Yaramızda yiyecek bir şey kalmamıştı. Birkaç gün açlığa sabrettikten sonra dayanamaz duruma geldik. En sonunda yiyemiyeceğim bir şey temin ettim. Tam bir lokma alacağım sırada, o zâtın evindeki yemek aklıma geldi. Kendi kendime; “Bu, o zâtın mahcûb olmasına sebep oluşumun cezasıdır.” dedim. Derhâl tövbe edip geri döndüm ve o zâttan özür diledim.”
Kendisi şöyle anlatır: “Horasanlı bir genç, hacılara yoldaşlık ediyordu. Şirâz’a gelince hastalandı. Yanımızda sâlih bir zât ile hanımı vardı. O genci, bakmaları için onların evine gönderdim. O zât, bir gün ansızın geldi. Rengi değişmişti. Bana; “Allahü teâlâ ecrini yükseltsin. O genç vefât etti.” deyince, ben; “Senin rengin niye böyle değişti?1‘ diye sordum. “Genç dün gece bize, benim yanımdan ayrılmayınız. Bu gece benim işim tamamdır.” dedi. Ben de evde bulunan yakınıma; “Gecenin ilk yarısı sen başında bekle, gecenin ikinci yarısı ben bekleyeyim.” dedim. Nöbet sırası bana geldiğinde seher vaktine kadar gencin durumunu kontrol ettim. Birara uyuya kalmışım. Âniden bir ses; “Uyuyor musun? Halbuki Allahü teâlâ senin evine, akıl almaz şeyler göndermiştir.” dedi. Titreyerek uyandım. Evimde bir takıfl sesler ve muazzam nûrânî bir i dınlık vardı. O genç, son nefes vermek üzereydi. Elini ayağııi uzattım. Genç, rûhunu teslim ti.” diye anlattı. Bunun üzerine zâta; “Bunları kimseye söyleme.1 dedim. Sonra teçhiz ve defin iş(< riyle uğraştık.”
Şöyle naklederler: “Bir gün ı kişi uzak bir yerden İbn-i Hafîf ziyâret için dergâhına geldik Dergâhda bulamayınca nered<{ olduğunu sorup, Adudüddev le’nin sarayına gittiğini öğrendik Böyle bir evliyânın sultanların rayında ne işi yar? Ne yazık ki, zât hakkındaki kanâatimiz çok .i idi.” dedikten sonra; “Çarşıyı: le bir dolaşalım.” diye gittilei Çarşıya vardıklarında, yırtık elfc ” selerini diktirmek için bir terziy gittiler. O sırada terzinin maka kaybolmuştu. Onlara, siz çaldım* dedi. Daha sonra onları zâbıtayâ teslim etti. Adudüddevlenin şarabi yına getirdi. Ellerinin kesilmesi! için Adudüddevle emir verdi. Fa-J kat orada bulunan İbn-i Hafîf*f bunlar o işi yapmamıştır, diyen onları kurtardı ve o zâtlara dön rek; “Sizin kanâatiniz doğrudı Fakat benim saraya gelmem,’ böyle işler içindir.” dedi. O iki zâtj sonra İbn-i Hafîf’in talebesi oldu-j lar.
Ebû Abdullah Muhammet bin Ber’a hazretleri diyor ki: Bâ-İ bam ile Mekke’de parasız kaldık»! Ebû Abdullah bin Hafîf de yarit-Jj mızdaydı. Güç hâl ile Medîne’]