İDDİA DEĞİL, YAŞAMAK LAZIM!

E skiden Islâm büyükleri, bir araya toplandıkları zaman, kendi kendilerini tenkit yağmuruna tutarlar, işledikleri kusurları, kabahatları yüzünden, bizzat nefislerini şiddetle itham ederek, Resu- lüllah’ın sünnetine uymayan fiillerinden dolayı —başkalarından evvel— kendi şahıslarını ayıplarlarmış!
Şimdi ise, yine aym şey yapılıyor, üç beş insan kahve köşelerinde bir araya geliyor, hemen hepsi de müthiş bir tenkit ve takbihe başlıyorlar. Ancak bunun eski” sinden bir farkı var. Eskiler kendi nefislerini tenkit ediyorlardı. Bunlar ise sadece başkalarını tenkit ediyorlar. Kendi nefislerini hiç hatırlarına getirmiyorlarHalbuki, asıl mes’ele İslâmiyet! evvelâ kendi nefsimizde yaşamamız, sonra da yaşadığımız bir sünnet-i seniyyenin başkalarında da olmasını temenni etmemiz- dir. — Söz sırasında müfrit bir Müslüman, yaşamak sırasında en geride kalan bir insan! Bunun ne derece kıymeti olur bilmem? Ama isterseniz sözü, Hüccet-ül-îslâm îmam-ı Gazali’ye verelim. O, bu mevzuda «Mükâşefet-ül Kulûb» adlı eserinde naklet’ tiği bir hâdise ile bize ikaz edici bir fikir vermiş, olsun! Söz sırasında müfrit bir Müslüman göründüğü halde, yaşayışı ile bu görünüşüne münasip aile hayatı devam ettirmeyenlerden biri, rüyasında Resulüllah Hazretlerini görür- ve Allah’ın Resulünden iltifatlar bekler. Resulüllah Hazretleri ise, bu adama dönüp de bakmaz bile.Adam, der ki: — Yâ Resulüllah! Bana kırgın mısınız? Resulüllah Hazretleri: • — Hayır kırgın değilim. — Q halde ni§in bana bakmıydrsunuz? — Ben seni tanımıyorum ki? — Nasıl olur, yâ Resulüllah! Senin vârisîerin olân âlimler, bir annenin evlâdını tanıdığı gibi, Resulüllah da ümmetini tanıyacaktır, dediler. Ben de senin ümmetin- denimResuHillah Hazretleri bu defa adama şöyle cevap verirleri — Benim vârislerim olan âlimler doğru söylemiş- lerdir. Ben ümmetimi, annenin çocuğunu tanıdığı gibi tanırım, ama, seni tanıyamayışım, sende ümmet alâmeti; götemeyişimden ileri gelmektedir. Benim koskoca bir Peygamberlik hayatım vardı; Bu” hayatımı ben numûne olarak yaşadım, Bana inananlar, benim sünnetime sahip çıkacak, işi kupkuru ¡bir iddiadan ibaret zannetaıeyip, ..îslâmı bizzat yaşayacaklardır! Sen ise. sadece konuşmakla iktifa ettin, bizzat yaşamak hususunda aynı samimiyeti, sebâtı göstermedin. Ümmetime lâyık otan bir sıfatı şahsın da taşıyamadığm için seni tanıyamadım. Ben ümmetimi,/ sünnetimi yaşamaları nisbetinde, tanırım.» îmam-ı Gazali Hazretleri naklettiği bu. hâdisenin sonunda şunları ilâve ediyor:
Sadece tenkit eden, takbihte bulunan, başkalarına akü verdiği’ halde kencjisini unutan adam, bundan sonra hiç konuşmamaya, âncâk şahsında îslâmiyeti yaşama’ ya başladı. Hiç kimseye bir şey söylemeden Reşulüllah- ’ın sünnetlerini yapmaya gayret gösterdi. Çok sürmedi. Yine bir gün Reaulüllah’ı rüyada gördü:
t-’- Şimdi, seni tanıyorum, yaşadığın hayatınla şefaatimi kendine lâyık kıldın, cevâbını aldıDemek oluyor ki: Dindarlığı bir çene kalabalığından, başkalarını tenkit ve takbihten ibaret sananlar yanılmaktadırlar. Tenkit ederken kendi nefislerimizi mutlaka düşünmeliyiz! Tenkit ettiğimiz hususta biz ne safhadayız, hatırdan çıkarmamalıyız. Yaşanmadık bir İslâmiyet, sahibini kurtarmaz. Kupkuru bir iddia sahibi, Gazali’nin de naklettiği gibi şefaata lâyık olmaz.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*