H er nimetin kendine göre bir külfeti vardır. Zenginlik de bir nimet-i İlâhidir ki, bunun külfeti ve mükellefiyeti de, muhtaçlara yardım etmek, perişan kimselerin dertlerine deva olmaktır. Şunu kat’i olarak ifade edebiliriz ki, eğer zenginler îslâmın kendilerini mecbur tkıttujğu mükellefiyetlerini yerine getirmiş olsalar, memlekette; ne sosyal adâlet işetiyoruz, teraneleri kalır, ne de sosyalizm palavrası ile fakirler aldatılabilirDinî mükellefiyetlerini yerine getirmedikleri için fakir tabakanın husûmet ve hasedini celbeden maneviyattan malınım zenginler, yalnız dünyada değil, âhirette de huzur bulamıyacak, muhtaç mü’minlerin dertleriyle hemdert olmadıkları için Resulüllah’m nezdinde de itibar görmeyeceklerdir. Büyük İslâm âlimi İmam-ı Gazali, mü’minlerin perişanlığına karşı bigâne kalan bir Müslüman zenginle, muhtaçlann ihtiyacım karşılayan bir Mecusi’nin misali” ni eserinde şöyle nakleder: — Vaktiyle kocası vefat edip, beş çocukla yalnız kalmış olan bir mü’mine hanım, henüz çalışıp kazanacak duruma gelmemiş olan öksüzlerle perişan bir hale düşmüş. İffetini muhafaza ettiği için kimseye halini açamamış, içinde bulunduğu ızdırabmı yine kendi içine gömüp, dört duvar arasında hâlini ve istikbâlini düşünmeye başlamış. Nihayet bir gün kendisine tavsiye ettikleri bir zenginin kapısını çalmış, kocasının vefatı üzerine be.Ş öksüzle başbaşa kaldığım, kimseye halini açamadığını, perişan bir halde bulunduğunu ağlayarak anlatmış. Kadın mâruzâtını bildirdikten sonra sıra kendisine gelen zengin, işlerinin yolunda gitmediğini, alacaklarını toplayamadığını yana yakıla anlatarak, istenilen yardımı yapacak durumda olmadığını söylemiş. Derin bir teessür içinde ayrılan kadın; yakınlarındaki bir Mecusi’ye gitmiş. Evvelki zengine anlattıklarının aynını ona da anlatmış. Mecusi derhal alâka gösterip, bu kadına, başkalarına da yüz suyu döktürmeyecek kadar bir yardımda bulunmuş, öksüzler iş güç ‘ sahibi oluncaya kadar yaşlıma devam .edeceğini de ilâve etmiş. O gece rüyasında Resulüllahı gören evvelki zengin, bulutlar arasında bir köşk görerek, bunun kime âit olduğunu, sormuş. Resulüllah Hazretleri de, bunun bir mü,- mine âit olduğunu ifade buyurmuşlar. Bunun üzerine kendinin de mü’min olduğunu söyleyen adam: — Yâ Resulüllah, müsâade buyurun da, mü’mine âit olan o köşke gireyim, demiş. Resulüllah Hazretleri bu sefer adama şunları söylemişleri — Burası mü’minlere aittir, ama, senin gibi muhtaçların, perişanların sefaletine seyirci kalan mü’mirr lere âit değildir. Burasını mahallenizdeki Mecusi almıştır! Sana müracaat eden fakirlerin derdine derman olan o Mecusi’ye git, verirse ondan al. Sabah olunca ilk iş olarak Mecusi’nin kapısını çalan zengin, öksüzlere anneleri ile birlikte ölünceye kadar bakacağını söylemişse de Mecusi zengini, şu mukabelede bulunmuş: ■— Senin gördüğün rüyayı bu gece biz de gördük. , Fakire yardımımız sebebiyle bizi huzuruna kabul eden Âhir zaman Peygamberini müşahede ettikten sonra Müslüman olduk, öksüzlere de iş-güç sahibi oluncaya kadar bakmaya Resulüllah’a söz verdik. Boşuna ısrar etme. Fırsatı kaçırdın.. Muhtaçların, dertlerine derman olan zengin mü’mine âit o köşkü elimizden alamazsın.. Kendisine müracaat eden muhtaç kadmı, işlerinin bozukluğu bahanesiyle boş çeviren zengin, bundan sonra nice fakirlerin ihtiyaçlarım karşılamışsa da Resu- lüllahı bir daha rüyasında görememiştir.
MÜSLÜMAN ZENGİNLE MEOÛSÎ ZENGİN
02
Haz