İNGİLTERE
Üstünlüğün ABD’ye geçtiği Birinci Dünya Savaşı’na kadar ilerlemenin ve gücün beşiği olan İngiltere, Sanayi Devrimi’nin büyük esin kaynağı olmuştur. Avrupa kıtasının kenarında kalan ülkenin halkı, artık egemen olmamakla birlikte, dış dünyaya kolayca yayılan özel bir kültür biçimlendirmiştir. İngilizler, birçok açıdan öncü bir halk olmalarına rağmen, ekonomik planda, özellikle bu son çeyrek yüzyıl içinde XX. yy’m en çok kaybeden ulusudur.
Resmî adı Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı olan İngiltere Büyük Britanya adası ile İrlanda’nın kuzeydoğusundaki topraklardan ve özellikle İskoçya’nın kuzeybatısındaki, çoğunluğu boş olan birçok adadan oluşur. Yakınlıkları veya tarihsel bağlar nedeniyle, bunların çoğu takımadalar biçiminde gruplandırılır: Shetland, Orcades, Scilly (veya Sorlingu-es), dış ve iç Hebridler. Wight ve Anglesey İngiliz kıyılarına komşu küçük adalardır. Taca bağlı diğer adalar çevreden daha kopuk (Man) veya uzaktır (Anglo-Norman adaları). Ekonomik faaliyetlerin ve nüfusun ağırlıklı bölümünün toplandığı, Büyük Britanya adası, Avrupa ölçeğinde çok küçük bir yüzölçümüne ve yüksek bir nüfus yoğunluğuna (km2’ye 235,8 kişi) sahiptir. Dahası, doğal koşulların sertliği, ülkenin dörtte birini kaplayan dağlık bölgelerde her tür yerleşmeyi fiilen imkânsızlaştırır.
XIX. yy’daki kömür çağının kapanmasından sonra ve XX. yy’m ilk yarısında, özellikle de 1970’Ierdeki petrol şoklarının neden olduğu dünya bunalımından ve kıtayla yakınlaşma sürecinin başlamasından beri, Kuzey Denizi’nin petrolü ve do-ğalgazı, İngiltere ekonomisi için bir can simidi olmuştur; ülkenin 1973’te Avrupa Topluluğu’na girmesiyle pekişen kıtayla yakınlaşma süreci, Manş Tüneli’nin açılmasıyla somutlaşmıştır. 1980’lerdeki ekonominin aşırı liberalleştirilmesiyle belirgin «Thatcherizm», 1970’Ierin sonunda Avrupa’nın «hasta adam»ı olarak kabul edilen ülkeye güven kazandırmaksızın, nüfusun önemli ölçüde yoksullaşmasına yol açmıştır. Politik planda, kraliyet ailesi içindeki karışıklıklar, İRA’run (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) Kuzey İrlanda’da (Ulster’de yirmi beş yıl içinde 3 000 kurban) ve Londra’da giriştiği şiddet eylemlerinin yol açtığı kaygılara eklenmektedir.
Kraliyet muhafızlarının nöbet değişimi,
Ingiliz saray kurumlannın süreklilik simgesidir.
^1
İNGİLTERE
Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı United Kingdom of Great Britain and Northern treland Uluslararası kod: GBR Yüzölçümü: 244 110 km2 Nüfus: 59 000 000 [1997]
Nüfus yoğunluğu: 241,6 kişi/km2
Başkent: Londra (2 700 000 nüf; Büyük Londra 7007 100 i
metropoliten alan 12 500 000 nüf.) [1990]
Resmî dil: İngilizce.
Dinler: Angİikan % 56,8, Katolik % 13,1, Presbiteriyen %’ % 4,3, Baptist % 1,4, Müslüman % 1,4, Musevî % 0,8, Hi: Sih % 0,4 [1980],
Para birimi: Sterlin (GBP)
[1 sterlin = 100 yeni peni]
Hükümet ve yönetim Anayasa: bir temel metinler bütünü (1215 tarihli Magna C tarihli Haklar Bildirgesi, 1701 tarihli Kuruluş Yasası) ve biı yen gelenek ve görenek yasaları anayasal monarşinin ten turur.
Kurumlar: ağırlıklı onursal görevleri olan bir hükümdar;: meclisinden oluşan bir parlamento: Avam Kamarası (doğrı oyla seçilen 651 üye) ve Lortlar Kamarası (unvanı verasetle ya ölene kadar geçerli olan 1 180 lort); çoğunluk partisinin li kümetin başı ve Avam Kamarası’na karşı sorumlu olan bir Yönetim birimleri: Ingiltere, îskoçya, Galler, Kuzey îrlanc
Ekonomi
GSMH: 1 144,24 milyar dolar [1996]
Kişi başına GSMH: 19 394 dolar [1996]
İthalat: 118 871 milyon sterlin [1991]
İhracat: 104 818 milyon sterlin [1991]
Eğitim ve sağlık Okuryazarlık oranı: yetişkin nüfusun % 99’u [1990] Ortalama ömür: kadın 78, erkek 72,4 [1987-1989]
Çocuk ölüm oram: %0 7,4 [1991]
m FİZİKÎ COĞRAFYA
İngiltere, Manş kıyılarından İskoçya’nın kuzeyine k, şık 1 000 km boyunca uzanır. Doğudan batıya olan uz; zaman 600 km’yi geçmez; bir dizi daralma, adanın yaklaşık 75 km’ye indirir (İskoçya’nın Lowlands Kori cashire ve Yorkshire kıyıları). Ülkede kıyıya 120 km’de: bir nokta yoktur. Çok sayıdaki derin haliç (Severn, Hı mise ve Clyde haliçleri gibi) kara ile deniz ortamları iç içe geçişi güçlendirir.
Jeolojik yapı ve yüzey şekilleri
İngiltere, kıta platformunun batısını işgal ettiği Avrı rılmaz parçasıdır. Ada haline görece yakm bir tarihte, ğazı’nın son buzul çağının sonunda (MÖ 6000’e doğr tında kalmasıyla gelmiştir; bu olay tarihöncesi göçlerir na da son vermiştir. Biraz daha eski olan İrlanda’nın su tılması, Dördüncü Zaman’da deniz düzeyinde meye değişikliklerden etkilenmemiştir.
Uzun bir evrim. İngiltere’deki dağ kütlelerini oluştun en azından Birinci Zaman’dan kalmadır. İskoçya’nın kuze
Lake Dlstrict. İskoçya’mn 50 km güneyindeki bu millî park, aralannda yeşilyansımalanyla Wijliam Wordsworth’a ve «Göller Ülkesi Şairlerine (XVIII. yy sonu) esin kaynağı olmuş göllerin yer aldığı görkemli bir tepeler dizisi sunar.
İÇİNDEKİLER
H FÎZlKÎ COĞRAFYA ■ BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA «TARİH I KÜLTÜR VE MEDENİYET
briyen döneme, yani 1 milyar yıldan eskiye uzanan küdeier rîer birini uzun aşınma dönemlerinin izlediği iki büyük tek-.Te ayırt edilir. Kaledonyen kadanmalar, İskoçya’daki High-Southem Uplands’i, Lake District’i ve Galler ülkesindeki jn küdesini oluşturan arazilerin yerleşmesine yol açmıştır, de var olan güneybatı-kuzeydoğu yönündeki yapısal doğrul-çızgisinde, belli başlı vadilerde (Fort William’dan İnverness’e zanan Glen More gibi) ve Iskoçya’daki Lovvlands çöküntüsü-ıdanru belirleyen kırık sisteminde kolaylıkla ayırt edilebilir, •en kıvrılmalar kömürlü katmanları etkilemiştir: kumtaşı, ki-
ATLANTİK
OKVANUSU
Maınland . +1 Lervvıck
Su-nburg bur =*a.^d Mc.Naily & Co.
Bafvas Scourıe-^^ Wıck
S,oMway^
= – Bani! -v Kırınaırd Btımu
‘ , f>aserbur9h
KUZEY DENİZİ
— stymoft»
^ras- <3%^,
Kıtruslrî
-SSoserâa” * -,vltoklow
. n ^Wr’i. Lughaqu*6ı*
i//>\ ;» 9» m •
) : Ca&pvtf,- Arklo*
Kınsale Burnu *«oyo
Sant-DavT» o|?marthens çf ^
PembroKç Swaflsfca ..
^Cardiff
■]: ^ Margate
„!HSaStill^^2Vın3eE>tr – r KmevForaland
«taidstone.-* ”—–*-
LrdFUlH Nji’s c.,3 -‘5*%^”-» …..”«i ı_ tynamgifr^ KmevMraıanfl
th–.k Battr^röMEi^BesinsjstöheMaidstone* ■■.Ram^gate
<vÂvv*. &
cfr f ‘ W
+~z. 4 i ^#^’^4sMiit^&)iAberdeen
Bara «-»«A.,, , – ^Sifî^-‘rS’C^Stonehaven
Dover yalıyarlan (Kent),
güney Ingiltere’nin en göz alıcı tortul arazilerini göz önüne serer.
£ s s
.. … sciar£ûioms v
İÜMaskt v\. / \angforö nDroghedâ.
• ÇbSeomftjo*^Ufcmn
^ ^ safa -■•Muliıogar
-r:<^5′.’>aâiway ^ .MMüefo
e^r%r’ •’ ’pPortartinsion:^î:r^,’*Dun Laosha^e
? ÎRLAN0Â *Bray Caerna
Lıstovvışl _ Tlpper9t^ / o”^y -V-^nmsıSrthy Tr^î^ûastl^ ‘NeJRoss
S3nun»ohıl \
– crs._J S&dsiai, ta&m&nm
‘ ‘ Yoüahal
^0r^ – £… You9halKoyu ‘Cork Körfezi
; I5IĞİLTERE
L\Jton x*C6t^hester
lesbyry. VSainfAIbans GfıeJfflSförd Mi , ’ tondra j^-sga0″-
‘Tunbridg^
j£*A
exmqor%->^ 4BrıdqwaKöı^^fâbuM/. Tunbndg^ ro^sstone^-
GUERNSEY
(Ino.)
CHANNEL
ADALARI
Saint Malo
^Guıngamp
İNGİLTERE
NCİLTERE VE KUZEY İRLANDA
=ş”îeler – *\olu
z veya suyolu .■”■attı
ra petrol alanları > serinlik
r”i:erin
B dekora1 •B-idB
Launcefcon. Weymo’ütt)<
– boomin o*#nnpoffi >
•*«.S – B“m”
. T“ro
Land’s End.j % Palmouth Edöystone
Scilly Adaları (Soflingues) 89m
Metre
2 000 1 000 500 200 0 200 2 000
Sumu
L -Chşrbourg UHavrei
SsntPeterPotj^sEY^ . s*’fflnto .
nHAMNPI flnnt 1 ‘ “ , ‘ 1 ^ v
Caen%, > ^
Saint-Helier r
c Drey,
Ölçek 1/5 479 000
50 75 100 125 150 km
reçtaşı, taşkömürü damarları bakımından zengin araziler. Bu oluşumlar Pennine sıradağlannı (İngiltere’nin kuzeyi), Wales küdesinin merkezini ve güneyini ve granit oluşumlu alanlarla (Devon, Com-wall) birleştikleri, İngiltere’nin güneybatısını oluşturur. Doğu-batı yönüne dönen egemen yapısal doğrultu, başlıca topografik öğelerin yönelimini belirler. Giderek sertleşen ve kınlganlaşan katmanlar, Üçüncü Zaman’da kmklarla parçalara ayrılmış, ardından da bugünkü dağlık kideleri oluşturmak üzere hafifçe yükselmiştir. Özellikle bazalt oluşumlu volkanik akıntılar (Antrim platosunda [Kuzey İrlanda] ve Hebridler’de olduğu gibi) yerel olarak malzeme çeşitliliğini artınr.
Westray ■ „
Rûusay ‘
Mamlud « ‘ Stronsay
Kirkto®*£. ORKNEY ”’ ADALARI
+ 65m Hoy •, » ‘ Güney Ronaldsay
VVrath Burnu Peoffap&boğ.
Lewis Burnu « ‘^Purnes^.,, Duncansby Burnu
r-, vThutso
Sunart Körfezi. İskoçya’nın kuzeybatı kıyı lan ndaki bu buzul vadileri, «körfez veya koy» adıyla anılmakla birlikte, yer yer gerçek fiyortlar oluşturur.
Galler Ulkesi’ne özgü bir maden manzarası. Snowdon’m (1 085 m) güneyindeki bu bölgenin taşkömürü zenginliği, uzun süre refah kaynağı olmuştur. Ama XXI. yy’ın eşiğinde, kömür ve demir çelik sektörlerinde yaşanan ağır bunalım yüzünden, bu iğreti parseller, terk edilmiş bir sanayi bölgesi görüntüsü vermektedir.
Dördüncü Zaman’da en yüksek kütleler (Iskoçya’daki High-lands [Ben Nevis’de 1 343 m], Snowdon [1 085 m], Lake District [Scafell’de 978 m]) güçlü bir buzul aşımmına uğramıştır; bunun kanıtları şu anki manzaraların özelliğini oluşturur: doruklar, Iskoç-ya’da corries, Galler’de cwms olarak anılan buzyalaklarıyla hilal veya V biçiminde oyulmuştur. Tekne vadiler (Iskoçya’da straths veya alens) sık sık buzultaşların tuttuğu göllerle kaplıdır: bunlar Gal-ler’in llyn’leri, ünlü iskoçya loch’lan ve Permine sıradağlannın kuzeybatısındaki, Lake District’e adım veren büyük göl alanlarıdır.
Pennine sıradağlarının güneyinde ve Bristol çevresinde bol olan kömür çağımn kireçtaşı katmanları, yeraltı şebekeleri ve mağara sistemleri oluşturmuştur. Bununla birlikte İngiltere’deki kütleler, genelinde maden kaynakları bakımından yoksuldur; Com-wall kalayı bile bugün hemen hemen tükenmiş durumdadır. Buna karşılık, özellikle kenarlarda madencilik potansiyeli önemlidir.
Yüzey şekillerindeki zıtlıklar. Plymouth yakınlarındaki Exe halicinden Newcasde’dan fazla uzak olmayan Tyne halicine kadar uzanan hattın iki yanında uzanan alanlar arasında temel bir farklılık vardır. Bu sınırın kuzeybatısında bulunan topraklar, orta İskoçya Koridoru gibi çöküntülerle kesintiye uğrayan az çok yüksek masiflerden oluşmuştur (Highlands ve Uplands). Güneydoğuda buna bakan ve yüksekliği ender olarak 300 m’yi geçen topraklar ise, ulaşıma ve çok çeşidi ekonomik kullanım tiplerine elverişli (Londra havzası) görece yumuşak topografik biçimlerle ayırt edilir.
Toplu olarak highlands (dağlık arazi) adıyla anılan Britanya kütleleri; İskoçya’nın, Galler ülkesinin ve İngiltere’nin kuzeyinin ağırlıklı bölümünü oluşturur. Yükseldikler fazla olmamakla birlikte, deniz ortamına yakın yüzey şekillerinin hızla yükselmesi ve (İskandinavya’da olduğu gibi) buzul aşınımının yoğunluğu, büyüklük izlenimi uyandırır.
Yüksekliği 230 m’yi geçmeyen tortul bölgeler (lovvlands denen ovalar) Midlans ve Güneydoğu Ingiltere’nin ağırlıklı bölümünü kaplayan geniş bir alan oluşturur. Görece düzgün bir kıyı şeridinde, sırayla kireçtaşı ve tebeşir oluşumlu yalıyar alanlarına ve bataklık veya kumlu kesimlere rasdanır. Topografya sadece Doğu Ang-lia’da, özellikle de sığ Wash körfezinin yavaş yavaş kurutulmasıyla kazanılmış geniş bir polder olan Fenland’da gerçekten düzdür. Diğer yerler tebeşir oluşumlu alanlardır; dalgalı ağır tebeşir katmanları, aşınmadıkları kesimlerde 250 m’nin üzerinde yükselir, tersi durumda ise orta büyüklükte şevler oluşturur: North ve South Dovvns, Chiltern. Pennine sıradağlarının çevresinde tortul araziler daha çeşididir; aşınım bunların eşitsiz direncini ortaya çıkarmıştır. Jura yapılı kireçtaşı oluşumlu bölgelere Cleveland Hills ve North York Moors’dan Costswolds’a kadar uzanan ve Pennineler’e bakan sert bir sarplık tekabül eder. Daha yumuşak olan killi arazilere ise Trent’in içinden aktığı çöküntü ve daha güneybatıdaki Evesham vadisi ve Gloucester vadisi gibi çöküntüler tekabül eder.
Ingiltere’nin bu tortul kesimi, buzul çağlarının dışında, genellikle tarımsal faaliyedere elverişli bazı toprakların oluşmasını kolaylaştırıcı ırmak buzul döküntüleriyle kaplanmıştır. Ama asitli ve tarıma elverişsiz topraklar üreten kumlu bölgelerde birkaç önemli istisnaya rasdanır (Breckland, New Forest ve Surrey County’nin büyük bölümü). Yaşlı kayaçlardan türemiş topraklar, çoğunlukla asitli ve tarıma çok az elverişlidir.
İklim
İngiltere adalarının ılıman iklimi, kendini yıl içinde lık farklarının olmamasıyla ve yağış biçimlerinin ve önemiyle belirgin, açık bir okyanus karakteri gösteri: lelerin toplulaşması, kuzeydoğuyu güneybatıdan : güçlü zıtlıklara kaynaklık eder. Ingiltere üzerinde birt hava türleri, ılıman enlemlere (50.- 60. enlemler arası bölgeler) özgü genel atmosfer dolaşımı tarafından b zeyde kutup kökenli, güneyde tropikal hava kideleri va durumları yaratır: yazın sıcak ve güneşli, kışın so: Hep kısa süren bu hava durumları, yerlerim çoğunluk buludu ve yağışlı hava türlerine bırakır; bu durum kab ğu doğrultusunu izleyen kararsız havaların geçişine t
İngiltere ikliminin özelliği; gün içinde olduğu kad de kendini gösteren değişkenliği olmakla birlikte, ba genel eğilimler saptamak mümkündür: birkaç dağlık ortalama sıcaklıklar kuzeydoğuda 8 °C ile güneybatıc sında değişir. Yazın genel ortalama 16 °C’yi ender geı okyanus sularının yumuşatıcı etkisi ovaların ve kıyın da hissedilir. Sürekli kar yağışı sadece yüksek İskoçy de görülür. Kıyılarda ortalama üç ay görülen don, iç beş ay boyunca ekinlere zarar verebilir.
Yaklaşık 200 güne dağılmış olan ve hiçbir zaman altına düşmeyen yıllık yağışlar, batı kıyılarında 800 n dedir ve tskoçya’daki doruklarda 2 100 mm’lik azar Doğuya doğru gidildikçe iklim kuraklaşır: Londra’da : ğılan toplam yağış miktarı 610 mm’dir. Yüksek nem c ni havanın sık sık buludu olması ve sislerin ve pusl; sıyla belli eder. Büyük metropollerin üzerindeki fab: larıyla ve kirletici ürünlerle birleşen sis, smog’a (smo man»] türemiştir) ve fog’a («sis») yol açar. 1956’dar lükte olan ve kömür tüketimini azaltmayı teşvik et (Clean Air Act) sorunu önemli ölçüde çözmüştür.
İngiltere Atlantik Okyanusu üzerindeki kararsız ir. çiş noktasındaki konumu nedeniyle, dönemsel olaral li rüzgârların yıkıcı etkilerine maruz kalır. 1987’de özellikle kıyı kesimini ve ormanları etkileyen fırtınala sarlara yol açmıştır.
İngiliz yargı alanına giren deniz suları zehirli olaral yanı sıra, güçlü hava bozulmalarının sıklığı nedeniy için de son derece tehlikelidir (özellikle İrlanda Der tehlike, Braer tankerinin ocak 1993’te Shedand adal yinde batmasıyla kendini bir kez daha hatırlatmıştır.
Bitki örtüsü
Ovalarda bitki örtüsü hemen hemen tamamen, iki dığı tarımsal faaliyeder tarafından belirlenmiştir (ge ve ekili alanlar). Güneyden kuzeye doğru gidildikçe, dından da arpa yerini yavaş yavaş patates ve yulafa 1 lık alanlarda çoğunlukla çalılardan oluşan fundalıklar Toprak sürekli nemli olduğunda, bunların yerini tur 600 m’nin üzerinde dağlık bitki tipi oluşumlar (çoba kenler, karayosunları) gelişir. Ormantavuğu gibi bazı leri korunmuştur.
Uzun süre tek yakıt kaynağı olan Ingiltere orman leşmenin başlarında büyük ölçüde yok edilmiştir, ağaçlandırma politikasının hayata geçirilmesi için b man idaresinin (Forestry Commission) kurulduğu 191 lemek gerekmiştir. Bugün hemen hemen tamamı reçi dan oluşan 800 000 ha’lık yapay orman alanı bu kuru timindedir; kuruluş, buna eşit büyüklükte bir alanın i tarafından ağaçlandırılmasını da teşvik etmiştir. Gene matik koşullar, esas olarak iskoçya ve Gallerdeki ; 300-600 m yükseklikte yer alan dikim alanlarını kısı (çok fazla rüzgâr alan yüksek kesimler dikime elveriş
Ingiltere doğal alanların korunmasına yönelik bir p< tiren ilk ülkelerden birisidir; bu yapılırken, halkın söz i lara girip çıkması da teşvik edilmiştir. İngiltere ve Gali yüzde 9’unu kaplayan on kadar milî park vardır; bu olarak dağlık bölgelerde bulunur. Bunlara, kuşkusuz bir ölçüde korunan kırk kadar doğal alanı (Areas of Out. tural Beauty) ve çok sayıdaki koruma alanını da ekler Özel bir yasa, simgesi kömür olan Iskoçya’da, bölgeni rini kaplayan koruma altında dinlenme alanlarının (/Vc Areas) oluşturulmasını sağlamıştır. Avrupa Topluluğ doğal tarım biçimlerine dönülmesini salık veren yöne rultusunda, yakında on sekiz Environmentaly Sensitive Bakımından Duyarlı Alan, ovalarda 800 000 ha) oluşt
YÖNETİM BİRİMLERİ
e iller Başkentler Yüzöl. Nüfus
ve merkezler (km2) (1991)
£ Londra 130 439 46 161 500
eshire Cambridge 3 409 640 700
Norwich 5 368 736 400
nds Ipsvvich 3 797 629 900
e Matlock 2 361 914 600
lire Leicester 2 553 860 500
re Lincoln 5 915 573 900
tonshire Northampton 2 367 572 900
mshire ınds nd Nottingham 2 164 980 600
Worcester 3 927 667 800
ands Birmingham 899 2 499 300
Shrewsbury 3 490 401 600
ire Stafford 2 716 1 020 300
lire Warwick 1 981 477 000
Middlesbrough 583 541 100
Carlisle 6 810 486 900
Durham 2 436 589 800
erland Newcastle 5 030 300 600
Wear Newcastle 540 1 087 000
Chester 2 329 937 300
r Manchester 1 287 2 454 800
Preston 3 064 1 365 1 00
e Liverpool 652 1 376 800
re Bedford 1 235 514 200
Reading 1 259 716 500
mshire Aylesbury 1 883 619 500
Chelmsford 3 672 1 495 600
ndon Londra 1 579 6 377 900
Winchester 3 777 1 511 900
tire Hertford 1 634 951 500
Maidstone 3 731 1 485 100
re Oxford 2 608 553 800
Kingston-upon- Thames 1 679 998 000
ÎX Chichester 1 989 692 800
K Lewes 1 795 670 600
sı Newport 381 126 600
Bristol 1 346 919 800
Truro 3 564 469 300
Exeter 6711 998 200
Dorchester 2 654 645 200
shire Gloucester 2 643 520 600
Taunton 3 451 459 100
nd Humberside Trowbridge 3 480 553 300
e Beverley 3 512 835 200
shire Wakefield 2 039 1 984 700
<shire Northallerton 8 309 698 700
eshire Barnsley 1 560 1 248 500
Edinburg 78 783 4 957 500
Newton Saint Boswells 4 698 102 600
nd Stirling 2 700 268 000
Dumfries 6 425 147 100
Glenroth.es 1 319 339 300
Aberdeen 8 752 493 200
Invemess 26137 209 400
Edinburg 1 770 723 7CÜ
Glasgovv 13 773 2 218 200
i bölgeleri Dundee 7 643 385 3G0
aları Stomoway 2 898 1
alan Kirkwall 675 > 70 700
daları Lervvick 1 425 J
Cardiff 20 768 2 798 500
Mold 2 427 401 900
Carmarthen 5 768 341 600
organ Swansea 817 357 800
srgan Cardiff 1 018 526 500
Cardiff 416 383 300
Cwmbran 1 376 432 300
Caernarvon 3 869 238 600
Landrindod Wells 5 077 116 500
.ANDA Belfast 14 120 1 570 000
M BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA
Uzun süre deniz, sömürge, ticaret ve sanayi gücü olarak dünyada birinci planda bir rol oynayan İngiltere, bugün üçüncü sektöre, özellikle de hizmet faaliyetlerine dayanan orta büyüklükte bir ekonomik güç olmuştur. 1920’li yıllarda başlayan ve artık hemen hemen tamamlanmış olan bu değişim, bölgesel dengeyi derinden değiştirmiştir. Ayrıca düşük bir ekonomik büyüme dönemine tekabül etmektedir. İngiltere 1973’ten beri Avrupa Topluluğu’nun üyesidir; bu üyelik mübadelelerde bir yön değişikliğiyle somudan-mıştır: ticarî akımların yarısından fazlası kıtaya yöneliktir buna karşılık, İngiliz yabancı yatırımlarının ayrıcalıklı bir alanı olmaya de vam eden Kuzey Amerika’nın payı yüzde 15’tir. 1979’dan itibaren muhafazakâr hükümetler, liberal ekonomik tercihlerde bulunarak, önceki on beş yıl boyunca uygulanan, bir tür welfare State-’e (refah devleti) özgü bölgesel ekonomik planlama yöntemlerinden vazgeçmişlerdir. Başta petrol, doğalgaz, çelik, elektrik, su, hava ulaşımı ve telekomünikasyon alanlan olmak üzere, kamu şirkede-rinin faaliyet gösterdiği sektörler özelleştirilmiştir.
Nüfus ve bölgeler
Yerleşmenin aşamaları. Güney İngiltere’ye Yenitaş Ça-ğı’ndan itibaren yerleşildiğini gösteren bol miktarda kanıt vardır. Romalılar Gloucester, York ve Londra gibi ilk kenderi kurdular.
V. ve VII. yy’lar arasında Anglosakson topluluklar ovalara yerleşerek Kelt gruplarını dağlık çevre bölgelere ve İrlanda’ya sürdüler. Ortaçağ’ın sonunda Ingiltere nüfusu, çoğunluğu köylü olan 2 milyon kişiden oluşuyordu: Londra’nın nüfusu sadece 50 000’di. XVIII. yy’ın sonunda Ingiltere’de, onda biri Londra’da olmak üzere 6 milyon kişi yaşıyordu. Bunların yüzde 80’ini oluşturan köylülerin çoğu, çok geniş arazilerin hayvan yetiştirmek üzere çitlerle çevrilmesinden büyük zarar gördüler. Kentlere ve ilk sanayi merkezlerine göç ettiler. Bundan sonra nüfus sürekli olarak yükseldi: 1831’de 16,5 milyon, 1911’de Kuzey İrlanda hariç 36,1 milyon. Bu artış, artan doğurganlığın ölüm oranlarındaki düşüşle birleşmesinin sonucuydu. Bununla birlikte bir yüzyıl içinde 16 milyon kadar Ingiliz’in Yeni Dünya’ya ve sömürgelere göç etmesi, güçlü demografik baskının hafiflemesini sağladı. 1850’ye doğru köylüler ile kendilerin sayısı dengelendi. Ama 1931’den itibaren kentsel nüfus kırsal nüfusu büyük ölçüde geçti (% 80); Londra’nın nüfusu 1939’da 8,6 milyon kişiye ulaştı. Kentsel nüfus, başkent dışında birkaç büyük sınaî yerleşme yerlerinde toplandı; bunların arasında yaşam ve barınma koşullarının ciddî bir sorun oluşturacağı bitişik kentsel yerleşmeler (Manchester, Le-eds-Bradford) yer alıyordu.
Demografik eğilimler. Bütün Batı Avrupa’da olduğu gibi, Ingiltere nüfusu da istikrara kavuşmuştur. 1960’lı yıllarda görece
Liverpool (ön planda en zengin Ingiliz müzelerinden biri olan Walker Sanat Galerisi). Ingiltere’nin bu beşinci limanı, zenginliğini zenci köle ticaretine (XVII.-XVIII. yy) borçludur. Beatles’ın kenti olan Liverpool, bugün, komşusu Manchester gibi sanayi devriminin en harap «temel direklerinden birisidir.
SANAYİ
(1993)
Metalürji
alüminyum çelik
dökme demir İmalat
çimento (90) eğrilmiş yün (90) gemi inşa özel araba 1 375 500 birim sentetik dokuma 231 7001 sentetik kauçuk 220 4001 taşıt 193 400 birim
MADEN VE ENERJİ KAYNAKLARI
(1993)
arıtılmış bakır 470001
çinko (dökümcülük) 105 000 t doğaigaz 65,5 Mdm3
elektrik 322,04 MdkWh kalay 2 000 t
petrol 100 100 0001
taşkömürü 67 511 0001
BAŞLICA İHRAÇ ÜRÜNLERİ
(1993)
(yüzde)
kimyasal ür. ve türevleri 14,0 kara taşıtları petrol ve petrol ürünleri bilişim donanımı metalürji ürünleri
yüksek olan doğum oram (1990’da %o 14) yeniden 1930’lu yılların düşük değerlerine inmiştir ve artık kuşakların yenilenmesini sağlayamamaktadır. Buna bağlı olarak nüfus yaşlanmaktadır: 1991’de 64 yaşm üzerindekiler nüfusun yüzde 16’sını, 15yaşın altındakiler ise yüzde 19’unu oluşturuyordu.
İngiltere, 1970’li yılların sonundan beri yabancı ülkelere (özellikle ABD, Kanada ve Avustralya) yurtdışmdan aldığından daha fazla göç vermesine rağmen, geçen yüzyılda olduğu gibi bir göçmen deposu olmaktan çıkmıştır. İngiltere uzun süre zulme uğrayan Avrupalı topluluklar ve sürgünler için bir sığmak olmuştur. İngiliz Uluslar Topluluğu ülkelerinden kaynaklanan (özellikle Antiller, Hindistan, Pakistan) 1950’lerin sonundaki güçlü göç akımı, 1963’ten beri yürürlükte olan kısıtlayıcı yasalarla durdurulmuştur. Bu göçmen grupları ve bunların İngiltere’de doğan çocukları, yüzde 32’si Hintli, yüzde 22’si Antilli ve yüzde 16’sı Pakistanlı olan yaklaşık 2,4 milyon kişilik bir topluluk oluşturmaktadır. Bunlar esas olarak, nüfusun onda birini oluşturdukları Londra bölgesinde yaşamaktadır; Birmingham’ın yanı sıra Leeds ve Bradford da (Pakistanlılar için) büyük bir yerleşim alanı olmuştur. Bu topluluklar çoğunlukla, konut koşullarının kötü olduğu merkezin çevresindeki eski mahallelere yerleşmişlerdir.
Bunların toplumsal ve meslekî açılardan toplumla bütünleşme düzeyleri son derece eşitsizdir. İngiliz hükümetlerinin bütünleştirme konusundaki pragmatizmi bazı azınlıklara özgünlüklerini koruma imkânı vermiş, özellikle Londra’da çokkültürlü bir toplumun doğmasına yol açmıştır.
Kentler ve şehircilik biçimleri. İngilizler’in yak 92’sinin kentsel bir yaşama tarzı olduğu tahmin ec büyük yığışımlar, elli yıldan beri yeni kırsal alanları ı yelerine katmaktadırlar. Bu çevre şehirleşme hareke lenmeyen alanlar, 350 m’nin üzerinde yer alan bölgı rın toplam nüfusu 700 000’i geçmemektedir) ve dağ le sınırlıdır. Kentlilerin kırsal çevre bölgelere göçü, n hailelerin yavaş yavaş boşaldığı Londra gibi büyü merkezlerinin çoğunda görülen nüfus azalmasını açıklamaktadır. Bununla birlikte işler aynı hızla çe^ madığından, her gün evi ile işyeri arasında yolculu sayısı sürekli artmaktadır.
İngiltere, mesela yüzyılın başında kurulan bahçe-1 hircilik alanında öncü bir ülke olmuştur. Devlet 1946-da, büyük yerleşmelerdeki sıkışıklığı azaltmak için, bı hemen tamamlanmış olan otuz kadar yeni kent ku: kentlerin çoğu, kimliklerini korumaya ve denetimsiz yayılmalarını önlemeye yönelik yeşil bir kuşakla çev
Yoksul ve savunmasız kesimleri barındıran eski m, daha varlıklı ailelerin yaşadığı çevre alanlar veya baı sındaki derin toplumsal eşitsizliklerin bilincine vara 1979’da kentsel bir canlandırma politikası (İnner Citk benimsemiştir. Docklands’in (rıhtımlar) yeniden şen doğrultusundaki çalışmaların büyük tartışmalara yol dra da dahil olmak üzere büyük kentlerin çoğunda u) politika, yeni iş imkânları yaratmayı, yaşam çevresini yi ve konut mahallelerinin toplumsal yapısını çeşi amaçlamaktadır.
Maden ve enerji kaynaklan
Taşkömürü havzalarının bolluğu, sanayileşme atılı olmutur. Enerji ihtiyacının üçte ikisinin hâlâ kömürle ğı 1964’ten beri, enerji kaynakları önemli ölçüde çe: 1975’ten beri Kuzey Denizi’nin kıta sahanlığından çı rolün üretim miktarı yılda 92 milyon tona yükselm üreticisi ülkeler sıralamasında 11.). Başlıca alanlar kuzeydoğusunda, 1964’te imzalanan bir anlaşmayl; Norveç sahasının sınırında bulunmaktadır. Petrol, de döşenmiş borularla Shetland ve Orkney adalarına al buralardan da tankerlerle İngiltere haliçlerinde (Hur mise gibi) bulunan arıtma tesislerine nakledilmekte! tüketimin tamamına yetecek miktarda olan üretimin Kuzey Denizi nden petrol çıkaran İngiliz şirketleri vs şirketler tarafından Avrupa Topluluğu ülkelerine ihr; tedir; öte yandan İngiliz şirketleri sanayinin özgül i karşılamak için farklı kalitede (daha yoğun) ham pe yapmaktadır.
1960’lı yıllardan beri üretilen doğaigaz ülkenin eı
Kuzey Denizi’nde petrol platformu. Geleneksel sanayilerin gerilen karşısında, kıta sahanlığında bulunan hidrokarbonlar, yüksek çıkan maliyetine rağmen, Ingiliz ekonomisine yeni bir güç sağlamıştır.
Edinburgh Şatosu (VII. yy).«Kuzeyin Atinası» sayılan Edinburgh özerklik taleplerinin fazlaca dile getirilmediği İskoçya’nın başkenti ve en büyük hizmet sektörü merkezidir.
239 0001 16 698 0001 11 610 0001
12 000 000 t 122 200 t 319 000 tjb
8,0
6,0
6,0
5,0
aklaşık dörtte birini karşılamaktadır; Ingiltere doğaigaz nde dünyada beşinci sıradadır. Yataklar Ingiliz kıyıları-man, Viking) yakınlarındadır. Bir diğer enerji kaynağı, ve Frigg gibi petrol yataklarından elde edilen doğalgaz-rveç yataklarından da ek bir gaz ithalatı yapılır. Doğaigaz e’nin dört bir yanına 5 400 km’lik bir yeraltı boru şebe-dağıtılır.
ür sanayii, en kolay işlenebilir yatakların tükenmesi ve it-rekabeti nedeniyle kırk yıldır sürekli bir gerileme içinde-büyük havzalardan (iskoçya, Galler, Durham, Lancashire) n kömür miktarı (% 20’si açık madenlerden) düşerken, ça-r ağırlıklı olarak makinelerin kullanıldığı en önemli rezerv-oğunlaştırılmaktadır. Tek başına Yorkshire ve Doğu Mid-avzası İngiliz kömürünün yüzde 65’ini üretmektedir; ama der Amerikalılar veya AvustralyalIlar tarafından çıkarılan jn üç beş kat üzerindedir. 1992 yılı sonunda, Ingiliz kömür [erinin yaklaşık yarısının özelleştirilmesini ve kapatılması-
30 000 kişi için işsizlik tehdidi oluşturuyordu) öngören bir uygulama ihtimali, kömür sektöründe yeniden bunalım ıştır.
cömürünün hemen hemen tamamı, ülkede tüketilen elek-‘üzde 70’ini sağlayan klasik termik santrallerde elektriğe ürülmek üzere yakılmaktadır; iskoçya ve Galler’deki dağ-ulunan hidroelektrik santrallar elektriğin yüzde l’ini, nük-ıtraller ise yüzde 22’sini üretmektedir.
3İ dışındaki mineral hammaddeler bakımından yoksul bir an İngiltere, Brezilya ve Kanada’dan önemli miktarlarda ;evheri ithal etmektedir. Buna karşılık toprak altı kille do-aaaktadır; tuğlanın en önemli inşaat malzemesi olmasının de budur. Kireçtaşı çimento fabrikalarının, Cornwall kase porselen fabrikalarının hammadde ihtiyacım karşıla-iır.
ım
n sektörü faal nüfusun yalnızca yüzde 22’sini istihdam et-ve GSYlH’ya yüzde 15’lik bir katkıda bulunmaktadır. Son verimli ve makineleşmiş olan tarım, gıda ihtiyaçlarının 57’sini (süt, et, yumurta, kümes hayvanları ve patateste ih-hemen hemen tamamını) karşılamaktadır, al koşullar oldukça kısıdayıcıdır: ekilebilir toprakların ora-jzca yüzde 55’tir; bu oran Galler’de yüzde 50’ye, İskoç-‘üzde 22’ye düşmektedir. Ingiliz hükümeti gıda bağımlılı-altmak için, 1930’lu yıllardan itibaren verimliliği artırmaya c garantili fiyat ve sübvansiyon sistemleri uygulamaya baş-r. Süt üretiminde, daha az yoğun üretim biçimlerine geri yi kabul eden işletmecilere sağlanan sübvansiyonlar aracı-kısıtlamalara gidilmekle birlikte, Avrupa Topluluğu’nun ta-litikasının uygulanması Ingiliz tarımcılarının yararlandık-rumayı tamamen tartışma konusu yapmamaktadır. Öte ı Güneydoğu İngiltere’nin su kaynaklarını kirleten kimya-ırelerin kullanımı sınırlandırılmıştır, m sektörü alabildiğine temerküz etmiştir. 255 000 işletme-üyük bölümü kırsal faaliyetlerinden ancak bir yan gelir el-lektedir. Üretimin yarısı, her biri yüzlerce hektar araziye ı0 000 büyük işletme tarafından gerçekleştirilmektedir. Söz j işletmeler, giderek işletmecinin mülkü haline gelmekte-çük ve orta büyüklükte aile işletmeleri sadece Kuzey Irlan-ığırlığını korumaktadır.
İz tarımına yem bitkileri üretimi egemendir (gelirlerin
i). Galler ve İskoçya dağlarında ağırlıkta olan, ama ovalar->esi odaklarına salman koyun sayısı artmaktadır. Süt ve süt ri üretimi, Batı bölgelerinde egemendir. Süt kotaları sığır
Küçük Mevagissey limanı. Güneydoğu Ingiltere’nin bir çeşit uzantısı olan Avrupa’daki kütlesinin kenar bölgelerinde olduğu gibi, Cornwall’ın ekonomisi de balıkçılıktan çok turizme dayanmaktadır.
sayısını dondurmayı teşvik etmekle birlikte, hereford ve aberde-en-angus gibi ıslah edilmiş ırklardan elde edilen et miktarı artmaktadır. Ekinler, tarımsal gelire yaklaşık üçte bir oranında katkıda bulunmaktadır. Üretilen tahılların (buğday, arpa) büyük bölümü hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Gerçekten tahıl üreticisi olan tek bölge Güneydoğu İngiltere, özellikle de Fenland’dır. Meyve ve sebze üretimi (tanmsal gelirin % 10’u) esas olarak Fen-land ve Kent’te gerçekleştirilir.
İmalat sanayii
Sanayi son yirmi-otuz yıl içinde eski önemini kaybetmiştir: 1990’ların başında GSYlH içindeki payı yüzde 25 olan sanayi sektörü, faal nüfusun sadece yüzde 18,5’ini istihdam ediyordu. Birbirini izleyen bunalımlar, uluslararası rekabetin darbe indirdiği veya modası geçmiş donanımların kurbanı olan sektörleri ağır bir biçimde etkilemiştir. Bu durum özellikle gemi inşa (Belfast, New-casde), demiryolu malzemeleri ve bir zamanlar Lancashire kentlerinin motoru olan pamuklu dokuma sanayileri için geçerlidir. Otomobil sanayii de büyük gerileme göstermiş, 1960’larda yılda
2,3 milyon olan araba üretimi, otuz yıl sonra 1,2 milyona düşmüştür. Özellikle Japon firmaları tarafından üç yeni fabrikanın inşasıyla sektörde bir toparlanma yaşanmaktadır.
Diğer sektörlerde sanayisizleşme, donanımların yeniden yapılandırılmasında ve modernleştirilmesinde dile gelmiştir. Bunların başında gelen çelik sanayiinde, üretim toplam 16,6 milyon ton çelik üreten beş entegre tesiste toplanmıştır. Yüksek fırınlar Galler ülkesinde olduğu gibi kıyının yakınlarında bulunmaktadır. Shef-field ili özel çelik ve alaşımlardaki uzmanlaşmasını güçlendirmiştir. Yün sanayii hâlâ dünyada ilk sıralardadır; eğirme, dokuma, konfeksiyon ve halı üretimi Yorkshire’da (Leeds, Bradford) çok yüksek bir yoğunlaşma göstermektedir. İskoçya tvidi gibi özel ürünlerin üretimi canlılığını korumaktadır, ilaç ve kimya sanayileri, tıpkı Bristol bölgesinde toplanmış olan havacılık ve uzay sanayii gibi dünya pazarında güçlü bir konuma sahiptir.
Yirmi yıldır sınaî büyüme, özellikle yüksek teknoloji sektörlerinden kaynaklanmaktadır; buna paralel olarak bilimsel parklar çoğalmış ve özellikle Cambridge çevresinde ve Londra ile Bristol arasındaki M4 otoyolu üzerinde teknolojik kutuplar doğmuştur. Iskoçya’da Glasgow ve Edinburgh arasına (Silicon Glen) önemli bir elektronik kompleks yerleşmiş ve bölgeyi Avrupa’mn en büyük entegre devre ve yarı iletken üretim merkezi durumuna getirmiştir.
BALIKÇILIK
Deniz balıkçılığı (1991’de 788 0001) zor durumda bir ekonomik faaliyettir. Comwall ve Devon’un sayısız küçük limanını terk edeli on yıllar olmuştur. Ringa balığının azalması, Yar-mouth gibi Kuzey Denizi limanlarının faaliyetini önemli ölçüde azaltmıştır. Hull’li ve Grimsby’lı sürtme ağı çeken balıkçıların yürüttükleri açık deniz balıkçıkğı 1975’ten itibaren gerilemeye başlamıştır. Bugün en etkili limanlar, İskoçya limanlarıdır (Aberdeen, Peterhe-ad ve Ulla-port).
17 000 Ingiliz balıkçısı, ülkenin deniz ürünleri tüketiminin üçte ikisini karşılamakta, talebin geri kalan bölümü başta Norveç’ten olmak üzere ithal edilmektedir. Somon üretimi, son birkaç yıldır İskoçya’nın batı kıyılarında çok ilgi gören bir faaliyet durumuna gelmiştir.
TARIM
(1991)
Ürünler ve üretim
(milyon ton)
arpa 6,24
buğday 12,80
et 3,31
kolza (tohumu) 1,33
patates 7,50
süt 14,70
şeker 1,45
şekerpancarı 8,12
tereyağı 0,09
yulaf 0,49
Hayvancılık
(milyon baş)
domuz 7,86
koyun 28,33
sığır 11,70
Balıkçılık 908 9001
Hadrianus duvarı, Tyne’ın ağzını (Kuzey Denizi) Solway Körfezi’ne (İrlanda Denizi) bağlayan bir surdur. Bu sur Romalılann Ingiltere adalannda fethettikleri topraklann kuzey sınınnı oluşturuyordu.
•m.
; tüneli 1994’te hizmete açıldı. Burada tünelin Ingiltere’deki terminal şantiyelerinin 1992’deki durumu görülüyor. Bu tünel Ingiltere ile kıta arasındaki yedi bin yıllık aynlığa son vermiştir. XX. yy’ın sonunda buradan geçecek olan üç kollu Avrupa Yüksek Hızlı Treni Londra, Paris ve Köln’ü birbirine bağlayacaktır.
AYRICA BAKINIZ
—►E® Atlantik Okyanusu
—►US Avrupa
—MB-anslI Avrupa Topluluğu
—►EMİ Fransa
—►te.ANsü İrlanda
—»‘iB.ANSLj Londra
—»-İB-ANsıl Norveç
Uluslararası planda, Londra’daki City’yi üstlenmiş olan malî hizmetler, ticaret açığım kapatmaya yarayan sürekli bir «görünmez kalemler» girişi sağlamaktadır. Malî güç araçları büyük mevduat ve ticaret bankalarından ve New York ve Tokyo borsaların-dan sonra dünyada üçüncü sırada gelen Londra Borsası’ndan (Stock Exchange) oluşmaktadır. Londra Borsası eurotahvil emisyonunda ve döviz işlemlerinde uzmanlaşmıştır. Aym zamanda maden, değerli maden, tropikal ürün, elmas, kürk ve gemi yükleriyle ilgili işlemlerin gerçekleştirildiği başlıca uluslararası merkezlerden birisidir.
İngiliz başkenti, ayrıca, önemli bir sigorta ve karşı sigorta ve sanat eserleri piyasası merkezidir. Bu yoğun malî faaliyet Ingiltere’yi, ABD’nin hemen arkasından başlıca uluslararası yatırımcı konumuna getirmektedir. Bununla birlikte ekonomik potansiyelin yüzde 20’si, yarısı Kuzey Amerika, üçte biri de Avrupa Topluluğu kökenli olan yabana firmaların elindedir.
Ulusal düzeyde, üçüncül sektörün gelişmesi, sınaî faaliyetteki
Avrupa’nın finans merkezi Londra. Thames’in kuzey yakasın XII. yy’da bir zanaatçılar loncasından doğmuştur, i İkinci Dünya Sa vaşı ’ndaki bombardımanlardan büyük i
Londra’nın taksileri ve iki katlı otobüsleri, XIX. yy’da dünyaya egemen olan bu şehrin taşıdığı klişelerden ikisidir.
gerilemeyi belli ölçüde telafi etmektedir. Çalışan sa’ tış, özellikle iletişim, haberleşme ve sağlık sektörleri lir düzeydedir. Yirmi otuz yıldır büro faaliyetlerind ilerleme gözlenmektedir. Daha yakın bir tarihlerde d sasında bir yeniden örgütlenme gerçekleşmiştir. Uzı merkezlerinde yoğunlaşmış olan bu faaliyetler, bugi gelerde atılım içindedir. Yerli ve yabancı turizm h; yoğunlaşması, otelcilik ve lokantacılık alanlarıy 75 000 kadar pub’da yeni işler yaratmaktadır. Bu alı, ğun bir hava taşımacılığı faaliyetini de destekleme dra’daki dört havaalanının toplam trafiği (1991’de 60 cu) İngiliz başkentini, Paris’ten ve Frankfurt’tan (sıras; milyon yolcu) büyük farkla Avrupa’da birinci sıraya y, tedir. Ülke içindeki yük ve yolcu taşımacılığı ağırlıklı yoluyla gerçekleştirilmektedir: çok gelişkin olan (3 0 yol ağı demiryollanyla sert bir rekabet içindedir.
Çok erken bir tarihte sanayileşen bölgelerin çoğ Galler, Kuzey Ingiltere) ekonomilerini dönüştürmec larmı faal halde tutmada büyük güçlüklerle karşıla: ralardaki işsizlik oranı, 1993’te 3 milyon eşiğini aşar sun % 10’u) ülke ortalamasından hâlâ yüksektir. Ex< bağlayan hattın güneydoğusunda ise, ekonomik ve < büyümenin dinamiği, kuşkusuz Londra’nın varlığır pa Topluluğu’na üye diğer ülkelerin yakınlığına be leyse Ingiltere’de Kuzey ile Güney arasındaki eşi güçlenerek devam etmesi beklenebilir. Yeni işlerin y na yönelik bölgesel yardımlar 1930’lardan beri yüı 1970’lerde daha da güçlendirilen bu yardımlar, önce mu kritik olarak değerlendirilen bölgelere (Develof?, kalkınma bölgeleri), daha sınırlı bir düzeyde de, işs: nın bu kadar aşırı olmadığı bölgelere (Intermediate Are geler) uygulanmaktadır. Bütün bu bölgeler Avrupa Bc kınma Fonları’ndan da yararlanmaktadır. Hüküme beri, eldeki imkânları iyice belirlenmiş alanlarda yoğ ekonomik büyümeyi teşvik edici araçlardan da yaraı dır: bunlar, sanayicilere çeşitli teşviklerin sağlandığı yatırım bölgesinden oluşmaktadır.
RİH
dalarının tarihi, bir bütün oluşturan farklı ülkelerin haller, İskoçya, İrlanda) zaman zaman çalkantılarla do-îmesidir. Avrupa kıtasının yakınındaki ada niteliği, bu ıcalıklı bir jeopolitik konum sağlar: 1066’dan sonra is-mayan İngiltere, Avrupa tarihine dik başlı bir katkıda ı, kendisinden kat be kat büyük bir dünyaya açılmayı zgün bir kader belirleyebilmiştir.
:re’nin yerleşime açılması
binyılda var olduğu bilinen İngiliz adalarında yaşayan dar konusunda çok az şey bilinmektedir. MÖ VIII. yy’-n Galya ve Belçika’dan gelen Keltler İngiltere ve İrlan-ettiler. Kelder beraberlerinde dillerini de getirip zorla [er; bu diller İskoçya (Gaelce) ve Galler’de (Britonca) kalıntı biçiminde konuşulmaktadır. Hıristiyanlığın ilk da İskoçya’da yaşayan Pikteler’in Kelt öncesi topluluk-rı sanılmaktadır.
ar. MÖ I. yy’da başlayan Roma akmları ve ardından ar bu eski mirası değiştirir. MS 43’te başlayan ilhak sü-oğru tamamlanır. Lejyonlar kuzeye doğru ilerlerken, arlığı yeni bir yönetimin oluşturulması, kentlerin, iyi un, hamamlar ve amfitiyatrolar gibi teknik donamm-yla İngiltere’ye nüfuz eder. Romalılar İngiltere’nin ku-kadar ilerlemezler ve hiçbir zaman İrlanda’nın içlerine ima kuzeyde Hadrianuns duvarıyla (limes) belirlenen ı nüfuz alanları (Britannia eyaleti) çok geçmeden zen-ristiyanlık Büyük İngiltere’ya yine Roma işgali döne-ıstantinus’un hükümdarlığı sırasında geçer, ır IV. yy’m sonundaki ve V. yy’m başındaki bir dizi bar-î kıyılardan uzaklaştırılır ve gitgide güçlenen bu baskı fonunda İngiliz adalarını terkederler (407). Böylece İniğim ve nüfusunu çeşitlendirecek olan bir karışıklık ve ıemi başlar.
kson yerleşimi. Germen sınırlarından ve Jylland’dan îakson halkların (Angıllar, Saksonlar, Juteler) akınları IV. .da başlar. V. yy’da daha da kalabalık gruplar halinde ge-ar, çok geçmeden Breton Kekler’in Comwall, İrlanda ve 5 çekilmelerine yol açar. Bu kargaşa dönemi, Yuvarlak /eleriyle birlikte, Kelder’in barbar Anglosaksonlara karşı iimgesi olan Kral Arthur efsanesine (aslında XII. yy’da bi-r) kaynaklık eder. Yeni gelenler Büyük İngiltere’ye kalıcı yerleşir ve ülkenin tam ortasında krallıklar kurar: mer-:ia, güneyde Wessex ve Sussex, doğuda Essex, Kent ve kuzeyde Northumbria. Üstünlüğü ele geçirmek için araşan bu Anglosakson prenslikleri V. ile IX. yy’lar arasında emeyecek bir politik, ekonomik ve kültürel gelişme gös-amanda, VI. yy’ın sonunda Papa Büyük Gregorius tara-vlendirilen misyonerlerin çalışmaları sonucunda Ingilte-yanlık yayılır; Aziz Patrick de aynı dönemde İrlanda, ts-ızey Ingiltere’de Hıristiyanlığı yayar: 597’de Canterbury ılır ve kuzey İngiltere’de büyük manastırlar kurulur.
:rm etkisi. IX. yy’dan itibaren, uzun teknelerle kıta-/ikingler (özellikle Danimarkalılar) akınlarını yoğun-;losakson Wessex hükümdarları bir süre için Viking
genişlemesini denetim altında tutmayı başarır: Danelaw (Danimarka yasalarına ve geleneklerine tabi topraklar) Ingiltere’nin kuzeydoğusuyla sınırlanır. Ama 871-899 arasında Wessex kralı olan Büyük Alfred’in ölmesinden sonra, harekedi DanimarkalI komşulara karşı direniş gitgide güçleşir. Danimarkalılar sonunda üstünlüğü ele geçirir: Kral Knud İngiltere topraklarım Danimarka’nın Kuzey Denizi İmparatorluğu’na (1016-1042) katar. Ama mirasçıları mücadeleyi kaybeder ve 1042’de İngiltere tahtına bir Anglosakson olan Dindar Aziz Edward çıkar.
Norman fethi. Dindar Aziz Edward 1066’da, ardında doğrudan bir varis bırakmadan ölür. Yerine kimin geçeceği sorunu Ingiltere’nin güçlü komşularımn iştahım kabartır. Taht üzerinde üç kişi hak iddia etmektedir: Norveç kralı, Wessex kontu ve Normandiya dükü William. Bu sonuncusu eylül 1066’da İngiltere’ye çıkar ve 14 ekim 1066’daki Hastings Savaşı’nda hasımlarım yenilgiye uğratır. Ardından, çok kısa bir süre içinde Anglosakson soyluların direncinin kırar: 1066 yılının Noel günü, Normandiyalı William Ingiltere kralı ilan edilir. Son istila olan Norman fethi, Ingiltere’yi kıta Avrupa’sıyla yakınlaştırır. Bu iki ülke, Ortaçağ boyunca aralanndaki bağlan pekiştirecek ve benzer gelişmeler yaşayacaklardır.
Normanlar ve Plantagenetler dönemi
Yeni hükümdarlar her yerde otoritelerini benimsetmeye çalışır. Eski Anglosakson aristokrasinin mülklerine el konur ve Anglo-saksonlar politik komuta görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine Normanlar geçirilir. Kral direniş girişimlerini, özellikle ülkenin kuzeyini etkileyen askerî seferlerle bastırır. Normanlar dev şatolar inşa eder. Düzen sağlandıktan sonra, ülkeyi yavaş yavaş yeniden birleştirerek yeni bir örgüdenme ve yönetim oluştururlar.
Normanların etkisiyle İngiltere, efendilerin ve kulların, dere-beylerin ve vasallann bir dizi karşılıklı ödevle birbirine bağlı oldukları son derece hiyerarşik bir toplumla, feodal bir ülke durumuna gelir. Bu piramit biçimli toplumun başında, sağladığı koruma ve bağışladığı topraklar ve yönetim görevleri karşılığında büyük soyluların sadakatini sağlayan kral bulunmaktadır. Bu dönemde başkent Londra güzelleştirilir ve Londra Kulesi gibi, merkezî yönetimi barındıran ve simgeleyen anıdarla donatılır. Kral ülkeyi, büyük baronları ve yüksek rütbeli papazları bir araya getiren Konsey yardımıyla yönetmektedir. Merkezî yönetim, özellikle Plantagenet hanedamndan II. Henry (1154-1189) ve I. Edward (1272-1307) dönemlerinde gelişir ve profesyonelleşir: bir derebeyi, yokluğunda kralın yerini almaktadır; bir başkası adalet işleriyle uğraşmaktadır. 1086’da tamamlanan gerçek bir genel kadastro olan Domesday Book’tan sonra koyulan vergiler sayesinde sürekli artan devlet gelirlerim yönetmek için maliye dairesi kurulur.
Özellikle konduklarda kraliyet otoritesini temsil eden şerif’le-
Fatih William’ın hüküm darlığı sırasında Ingiltere’de basılan bu
sikke, yeni Norman hükümdarlannın otoritesini göstermektedir.
TARİH
Ingiltere’nin yerleşime açılması Normanlar ve Plantagenetler döneminde Ingiltere Tudorlar dönemi Devrimler yüzyılı XVIII. yy’daki sanayi devrimi Victoria Çağı veya muzaffer Ingiltere
XX. yy: muzaffer ama gerileyen Ingiltere
Hastings Savaşı (1066), Ingiltere’deki Normanlann fetihlerine başlangıç oldu. (Bu savaşı canlandıran bir halı resmi; XI. yy; Kraliçe Mathilde Müzesi, Bayeux, Fransa).
Dört yüzyıl boyunca (XII.-XV. yy’lar) çatışan Ingiltere ve Fransa. Burada Fransız hükümdarıyla görüşmek için Fransa’da La Rochelle’e giden Plantagenet hanedanından II. Richard (1377-1399) görülüyor.
İNGİLTERE KRALLARI
anglosaksonlar
Alfred (Büyük) 871-899
Edward (Yaşlı) 899-924
Athelstan veya Athelstan 924-939
I. Edmund (Yaşlı) 939-946 Eadred veya Edred 946-955 Edwy (Güzel) 955-959 Edgar (Barışsever) 959-975 Edward the Maıtyr 975-978
II. /Ç.thelred (Kararsız) 978-1013 II. Edmund
(Demir Kaburgalı) nis.-kas. 1016 Anglosakson restorasyonu
Edward (itirafçı) 1042-oca. 1066 II. Harold oca.-eki. 1066
Edgar /Ethelıng eki.-ara. 1066
DANİMARKALILAR
Sven veya Svend 1013-1014
I. Knud 1016-1035
I. Harold (Harefoot) 1037-1040
Knud Herdeknud 1040-1042
NORMANLAR
I.William (Fatih) 1066-1087
II. William (Kızıl) 1087-1100
I. Henry (Beauclerc) 1100-1135 Stephen 1135-1154
rin etkisiyle yerel yönetimin etkinliği de artar. Kraliyet yasaları gelişir: daha türdeş bir yasa derlemesi olan Common Law’u (kelime karşılığı «ortak yasa», örf ve âdete dayalı hukuk kuralları) oluşturmak için, Glanvill gibi bilginlerin yardımıyla adalet gelenekleri ve en yaygın gelenek ve görenekler derlenir.
Ingiliz monarşisinin güçlenmesi, başta üstünlüğünü korumak isteyen Kilise olmak üzere, elbette direnişlere de yol açar: bu nüfuz mücadelesinin en trajik olayı, Başpiskopos Thomas Becket’in, 1170’te, Kilise hiyerarşisinin hak iddiaları nedeniyle çileden çıkan
II. Henry’nin emriyle öldürülmesidir. Hareket özgürlüklerini ve kralın kararlarını değiştirme olanağını korumak isteyen büyük baronlar da bir başka direniş odağıdır. Nazik bir veraset sorunu, kiliseyle bir bunalım veya zorlu bir savaş nedeniyle kraliyet otoritesinde herhangi bir zayıflama belirir belirmez, baronlar başkaldırır. Bu yolla aristokrasi ödünler elde eder ve kralların konumlarının az veya çok güçlü olmasına bağlı olarak şu veya bu ölçüde saygı gösterdikleri ayrıcalık belgelerinin verilmesini sağlar. Fransa ve papalıkla arasında birikmiş anlaşmazlıklar olan Yurtsuz Jean, 1215’te ölçüsüz hak iddiaları karşısında ayaklanmış olan baronlara Mag-na Carta (Büyük Ferman) olarak bilinen ayrıcalık belgesini vermek zorunda kalır: Magna Carta’yla ilk defa olarak kralın keyfiliğini sınırlama ilkesi getirilir. Aristokrasinin ve büyük kenderin temsilcilerini bir araya getiren Parlamento’nun rolünün büyümesi de aynı etkiyi yaratır. Baronların Kral III. Henry’ye karşı başkaldırdıkları 1265’te, önderleri Simon de Monfort Parlamento’nun bileşiminin ve rolünün genişletilmesini kabul ettirmeyi başarır. Toplumun en etkili seçkinlerini temsil eden Parlamento, bundan böyle daha sık toplanacak ve özellikle yeni bir verginin toplanmasını gerektiren her durumda kral Parlamento’nun görüşünü alacaktır; bu, hâzineyi kurutan savaş durumunda belirleyici bir yetkidir.
Ortaçağ toplumu. XI. ile XIII. yy’lar arasında, esas olarak köylülerden oluşan toplum, nakdî veya aynî vergilere ve angaryaya tabi olan köylüler üzerinde geniş hukuksal ve ekonomik yetkilere sahip olan bir lord’un otoritesi altındaki köyleri ve toprakları bir araya getiren derebeylikler veya malikâneler biçiminde örgütlenmiştir. Özgür küçük mülk sahipleri de vardır. Tarımsal faaliyet uzun süre, esas olarak tahıl üretimi ve koyun besiciliğinden oluşur; koyun besiciliğinin gelişmesi Ingiltere’yi çok geçmeden Avrupa’nın başlıca yün kaynağı durumuna getirir.
XII. yy’dan itibaren kentler büyük bir atılıma geçer. Küçük dokuma atölyelerinin hummalı faaliyeti ticarî faaliyetlere eklenir. Liman kentleri (Londra, Newcasde, Bristol) canlanır: sayıları artmış olan tacirler, ürünlerini satıp yün satın almak için Ingiltere’ye kadar gelen Hansa Birliği’nden veya İtalyan tüccarlarla iş yapmaktadır: tüccar ve zanaatçılar, meslek gruplarının çıkarlarını korumak üzere kurulan ve sonunda göz ardı edilemeyecek politik bir rol oynamaya başlayan loncalarda örgütlenir. Böylelikle, XIII. yy’dan sonra, daha çeşitlenmiş, daha etkili, dışa daha açık bir kent toplumu yavaş yavaş biçimlenir.
Bu sırada ulusal bir kültür de kendini ortaya koymaya başlar. XII.
ve XIII. yy’larda Oxford ve Cambridge üniversiteleri! lisbury, John Duns Scot, VVilliam of Occam ilahiyat düşünceyi yenilerken, Roger Bacon bilimsel bir yönt yi dener. Norman fethinden beri seçkinler tarafmdc yan (bunlar Fransızca konuşmaktadır) eski İngilizce (1 li), XIV. yy1 dan itibaren yeniden saygın bir dil dururr
Dinî yaşam da aynı ölçüde zengindir. XI. yy’d; başpiskoposu Lanfranc, piskoposlukları ve kilise ç zene sokar ve Gregoryen reformu başlatarak kiliseı ğını yükseltir. Manastırlar kültürel yaşamın merke Albans, Canterbury ve Winchester Benediktenleı kopyalama ve vakayinamecilik çalışması yürütürlı ileri bir tarihte Fransiskenlerle Dominikenler kıtade ihtiyaçlarına daha fazla önem veren yeni bir duyarl yaşamın ihtişamı, Roma üslubundaki Canterbury v ardından da gotik üsluptaki Lincoln ve Salisbur (XIII. yy) gibi büyük katedrallerin inşasıyla somutl;
Sınırların sağlamlaştırılması ve Fransa’yla ç« giltere kralları, topraklarını sağlamlaştırmaya, hatta ya krallıklarının aleyhine genişletmeye çalışırlar. B ülkesinin uç eyalederini denetim altına almayı baş alanları, I. Edward döneminde (1292-1307) Ingiltere menliği altına giren Iskoçya’ya doğru da genişler; 1: ğı çok geçmeden yeniden bağımsızlığını elde eder, tahta büyük İngiliz aileleriyle akraba olan Anglo-Nc li Stuart Ailesi’nin geçtiği 1371’den sonra Ingiltere içinde olur. İrlanda toprakları da İngiliz derebeylerin bartmaktadır; bunlar sonunda buradaki geniş araziL la ele geçirir. Adayı yöneten ve İngiltere krallarınır rindeki hak iddialarını körükleyen Norman-Kelt kı feodal aileler (Fitzgerald, Burke aileleri gibi) oluşur.
Ama Normandiya kökenli İngiltere hükümdarlarır
İSKOÇYA
KUZ,
DEN
İRLANDA
• Dublin
1 İNGİLTERE
GALLEg
KRALLIĞI
VVestmınster – •» ■
Londra
PONTHjJy
r
\ * *Caen NORMANDİYj
BRETAGNE DÜKLÜĞÜ (
Rennes rJMAİNE
,-MAİNE !.ANJOü\ ^
^ *’■ ] • – \
‘ToursN TOURAİNE Poitiers
^‘Saintas Ctermonpfi
C • .AngoulSnje • Pârigıro A™» IAKİTANYA *
L», ■ y-^Vrv
| Bordeaux S
GASKONYA \
Bo> nne Auch # Ç f Touİouse
XII. YY’IN SONUNDA PLANTAGENET HANEDANI
[ j X. yy’da Anjou Kontluğu
□ II. Henry’nin saltanatının _ F t ht
sonunda Plantagenet Hanedanı (1189) f ‘ ~ | bag|| fjefjeı
i-1 II. Henry’nin egemenliğine Fransa Kral
I-1 verilen ülkeler ………. sınırları
□ Akitanyalı Aliehor’la evlenme
sonucu elde edilen topraklar 9_
M* t*
ATLANTİK
OKYANUSU
ıer kıtadır. Plantagenet hanedanından II. Henry’yle (Poitou, ■e kansı Alienor aracılığıyla Akitanya’nm varisi) birlikte, İnle Fransa kralları arasında, Fransa’nın batısında üstünlüğü rmeye yönelik uzun bir çatışma başlar. 1216-1272 arasında süren III. Henry, Guyenne’i himayesi altına almayı başanr. :r ile Fransızlar arasındaki bu çekişmeler durmadan alevle-onunda Yüz Yıl Savaşı’na (1337-1450) yol açar. V. Henry tıdiya’da karaya çıkar, Fransızlar’ı Azincourt’da yener Paris’i işgal eder ve veliaht prensi (müstakbel VII. Charles) sürer. Böylece İngiltere kralı Fransa kralı naibi olur. Ama ırles’ın orduları tarafından püskürtülen ve Burgonyalılar ta-ı yalnız bırakılan Ingilizler yavaş yavaş geri çekilmek zo-alır ve sonunda Normandiya’yı bile terkederler (1450). jin yıkımlarına XIV. yy’daki büyük vebanın dehşet verici n eklenir: ülke, nüfusunun en az yüzde 20’sini kaybeder, ycliffe önderliğindeki lollard ayaklanması (1370-1380) ül-îıa da zayıf düşürür. Yüz Yıl Savaşı’nın yenilgileri ve Lan-rdanKralVI. Henry’nin yeteneksizliği, hanedanın Lancas-(bunların simgesi kırmızı güldür) ile York kolunu (simge-: gül) karşı karşıya getiren Güller Savaşı’nın (1455-1485) ısına da neden olur: bu zorlu hanedan savaşı, kırk yıl bo-:inayetlere, kralların sırayla tahta çıkarılıp indirilmesine ktan sonra, Lancaster kolundan gelen Henry Tudor’un ıry adıyla tahta çıkması ve York hanedanının varislerin-yle evlenerek barışı sağlamasıyla nihayet sona erer.
orlar dönemi
re XV. yy’lardaki büyük sarsıntılardan sonra ve hanedanın :Çtaki zayıflığına rağmen, Tudor dönemi, VII. Henry’nin [. Elizabeth’in 1603’te ölmesine kadar, İngiliz monarşisi î bunalımların ötesinde bir debdebe dönemi olur, ımdar daha fazla yönetsel araçla donatılmış bir özel Kon-ve sadık memurlarından güç almaktadır: VII. Henry dö-e Thomas Wolsey ve Thomas Cromvvell, Elizabeth döne-lecil ailesi. Yerel yönetim güçlendirilir: sulh yargıçları, ısilcileri ve şerifler ülkeyi denetim altında tutarlar. Krali-.kemeleri ayaklanmacıları ve direnişçileri sert bir biçimde Büyük baronların feodal ayaklanmaları kesinlikle bastı-
1, «resmî» adayları himayesine alarak ve etkili bir yandaş ulundurarak Parlamento’da denetimi sağlar. Ayrıca, Par-ı’yu fazla sık toplamaktan kaçınır, denizlere yelken açma dönemi. Hanedan büyük bir di-. döneminden yararlanmayı başarır. Kara vebadan beri ye-yan nüfus, XVI. yy’da yaklaşık iki katına çıkarak 1600’de na ulaşır. Devletin etkili bir merkantilizmle desteklediği avaşları ve denizlerdeki genişleme sayesinde madenî pa-llaşır, ticaret gelişir. Devlet Francis Drake gibi gözü pek ıların denizlerdeki keşiflerini destekler, ticaret şirkederine ; hakları verir, Kuzey Amerika’daki ilk sömürgeleri düzen-tere, İspanyol, Portekizli ve HollandalI rakipleri karşısm-:zlerin efendisi» olma yeteneğini ortaya koyar, rmlar dönemi. İngiliz Reformu’nun özgünlüğü, kralın n otoritesine meydan okumak için, Kilise’yi eleştiren hü-ıkımı kendine mal etme biçiminde yatar. 1530’lardaki ilk eformu, her şeyden önce, Katolik dininin ilkelerini tartış-n Kilise ile sivil otorite arasındaki ilişkileri ele alır; ki İkincisi ise gerçek bir öğretisel kopuş gerçekleştirir. 1534 arasında Kilise de yaşanan altüst oluş, aslında ma-devrimin ürünü değildir; kafasını yerine kimin geçeceği la takmış, oldukça megaloman bir kralın politik kaygıla-kilidir. VIII. Henry, canla başla mücadele ettiği Lutherci ;esinlikle yandaş değildir; ama karısı Catherine of Ara-cendisine veremediği bir erkek çocuk istemektedir. Cat-spanya kralının kızı, dolayısıyla da Şarlken’in halası ol-:dan boşanması işten bile değildir: bu boşanmaya karşı
olan ve Roma’yı egemenliği altında tutan İmparator Şarlken (Kral V), papaya boşanma kararını ilan etmeyi yasaklar. VIII. Henry olayın üzerine gitmeye karar verir: 1534’te Parlamen-to’nun kendisini Ingiltere Kilisesi’nin tek önderi ilan etmesini sağlar (Üstünlük Yasası); boşanma kararı ilan edilir ve hamile olan Anne Boleyn’le evlenir. İngiliz Katoliklerini yargılama yetkisi bundan böyle Roma’ya değil, papa tarafından afaroz edilen krallarına aittir. Bölünme tamamlanmıştır. VIII. Henry Roma’ya bağlı manastırları dağıtır, mallarına el koyar ve politik olduğu apaçık ortada olan bir amaçla,uygun fiyatlarla aristokrasiye ve ticaret burjuvazisine satar.
Ama VIII. Henry’nin evlilik maceraları burada noktalanmaz; tahtın varisini belirleme konusunda birçok güçlüğe ve bir dizi di-nî-politik bunalıma yol açar. Kralın tek oğlu olan VI. Edvvard’ın hükümdarlığı sırasında, Protestan danışmanlar, özellikle 1552’de Thomas Cranmer’in «Toplu Dua Kitabı»nı (Book of Common Pra-yer) zorla benimseterek, başlamış olan değişimlerin Kalvenci bir doğrultuda radikalleşmesinde etkili olurlar. Buna karşılık, kendisi gibi ateşli bir Katolik olan İspanya kralı II. Felipe’nin’in karısı
I. Mary’nin hükümdarlığı sırasında, Protestan dinî ve ibadet usulleri mahkûm edilir. Bu bir ara dönemdir; çünkü VIII. Henry ve Anne Boleyn’in kızı olan (dolayısıyla da Katoliklerin «piç» olarak gördükleri) I. Elizabeth, 1559’da, Parlamento’nun çıkardığı yeni bir üstünlük yasasıyla «İngiltere Kilisesi’nin yüce yöneticisi» unvanını alır: artık Roma’yla uzlaşma söz konusu değildir.
Ilımlı bir Protestan ve akılk bir politikacı olan Elizabeth, uyrukla-n arasında en az bölünme yaratacak bir uzlaşma arar. Anglikan kilisesi, VIII. Henry’nin iyice benimsenmiş olan ilkelerine yeniden kavuşur. Piskoposlar arası hiyerarşi ve’belli bir törensel şatafat korunur. Ne var ki 1552 tarihli dua kitabı yeniden benimsenir ve Anglikan dininin temel ilkelerim tanımlayan ve otuz dokuz maddeden oluşan «Dinin Esasları» (The Articles of Religion, 1563) Kalvencilik’ten güçlü bir etki taşır (kudas töreninde ekmek ve şarabın İsa peygamberin etine ve kamna dönüştüğü inancının reddi; Kitabı Mukaddes’in dinin tek temeli sayılması; din adamlanmn bekâr kalma zorunluluğunun kaldırılması) bu uzlaşma en sert reformculan hayal kmklığma uğratır: piskoposlann yetkilerine karşı olan bu kesimler, Iskoçya’da John Knox tarafından kurulan Presbiteriyen kilisesine ve tarikadarın devletten özerkliğini savunan Püritenler’e hayranlık duymaktadır. Bu uzlaşma ateşli Katoliklerin, sert bir biçimde bastmlacak olan «pa-pacı» muhalefete sürüklenmelerine de yol açar.
Avrupa’daki Protestanlığın kalesi durumuna gelen İngiltere, buna rağmen yıkıcı bir din savaşı yaşamaz çünkü yurtseverlik ve Yenilmez Armada’nın 1588’deki istila girişimiyle kamçılanan İspanya karşıtı duyguların derinliği, halkı kraliçenin arkasında birbirine kenetler. Bununla birlikte, Tudorlar’ın toplumda yarattığı bölünmeler bir sonraki yüzyılın en büyük sıkıntılarına temel oluşturur. Dahası, ülkenin sınır bölgelerindeki belirsizlik sür-
Aslan Yürekli Richard (1189-1199) III. Haçlı Seferi’nden dönüşünde. Richard, Kutsal Roma-Germen İmparatoru VI. Heinrich tarafından hapsettirilmiş ve kurtulmak için fidye ödemek zorunda kalmıştır.
INGİLTERE KRALLARI
(devam)
PLANTAGENETLER
II. Henry (Plantagenet) 1154-1189
(ana tarafından Fatih
William/ın torununun oğlu)
I. Richard (Aslan Yürekli) 1189-1199
John (Yurtsuz) 1199-1216
III. Henry (Winchester) 1216-1272
I. Edward (Longshanks) 1272-1307
II. £dward (Caemarvon) 1307-1327
III. Edward (Windsor) 1327-1377
II. Richard (Bordeaux) 1377-1399
Lancaster kolu
IV. Henry (Bolingbroke) 1399-1413
V. Henry (Monmouth) 1413-1422
VI. Hemy (Windsor) 1422-1461
1470-nis. 1471
York kolu
IV. Edward (Rouen) 1461-1470
1471-1483
V. Edward nis .-haz. 1483
III. Richard haz. – tem. 1483
TUDORLAR
Vn. Henry 1485-1509
(ana tarafından Lancaste/lam
san temsilcisi)
VIII. Henry 1509-1547
VI. Edward 1547-1553
I.Mary 15534558
I. Elizabeth 1558-1603
(1541’den itibaren Tudor hanedanından
gelen İngiltere hükümdarları aynı zamanda
İrlanda hükümdarları olmuşlardır.,
Canterbury başpiskoposu Thomas Beckett’in 1170’te öldürülmesi,
Ingiliz monarşisini XV. yy’a kadar Katolik hiyerarşisiyle kaşı karşıya getiren ve Anglikan reformuyla sonuçlanan çatışmanın başlangıcı olmuştur.
Kraliçe I. Elizabeth’in başkanlığında Westminster manastınnın eski kapellasında yapılan Parlamento oturumu. Sandalyaler bugünkü Avam Kamarası ’nda da aym biçimde yerleştirilmektedir.
İNGİLTERE, İRLANDA VE İSKOÇYA KRALLARI
STUARTLAR
I. James 1603-1625
(ana tarafından Tudor hanedanından VII. Henry’nin soyunda» gelir; 4$67’den itibaren VI. James adıyla iskoçya kralı olmuştur)
I, Charles 1625-1649
II. Charles (1649-) 1660-1685
II. James 1685-1688
II. Mary ve kocası
DI.Wiffiam 1689-1694 (William of Orange)
III. Wiüiam 1689-1702 Atine 1702-1707
Ingiliz Hindistan Kumpanyası ’nın gemilerinin denize açılışı
(XVII. yy’a ait bir resim). Denizlerdeki ve ticaretteki büyük atılım Ingiltere’ye sömürgecilik alanında üstünlüğünü kabul ettirme imkânı sağladı.
mektedir: Galler 1536’da resmen ilhak edilmiş olsa bile, İskoçya hâlâ bağımsızdır, İrlanda ise hakkından gelinemeyen Katolik bir bölgedir.
Devrimler yüzyılı
Elizabeth 1603’te çocuksuz olarak ölür: tahta önce İskoçya kralı olan kuzeni James Stuart, 1625’te ise James’in oğlu Charles geçer. Artık iki krallığın birliği güvence altındadır.
İlk Stuartlar’ın mutlakıyetçiliği. I. James ve I. Charles açıkça mudakıyetten yana olduklarını belli ederler ve monarşi tarafından sürdürülen sözde bir «Norman boyunduruğu» karşısında «Sakson» denen geleneksel İngiliz özgürlüklerinin savunucusu rolüne giren Parlamento’nun düşmanlığını kazanırlar. Bundan böyle kralı mülk sahibi seçkinlerle karşı karşıya getirecek olan otorite çatışması, hem politik, hem de malî bir içerik taşır: özellikle vergiler konusunda kralın haklarının sınırlarına, Parlamento tarafından hayata geçirilen denetim yetkisine ve eşrafın doldurduğu yerel yönetimlerin özerkliğine dokunmaktadır.
Bu zıdaşma, dinsel bir çatışmayla katmerlenir. Yüksek sosyete ve kent burjuvazisi içinde sıkıca tutunmuş olan Püritenler, gösterişçi ayinleri ve piskoposlarıyla Anglikan Kilisesi’nden daha yalın ve bireyciliğe daha saygılı bir dini savunmaktadırlar. Onlara karşı kovuşturmalar yürüten Başpiskopos William Laud’un politikasında (Pelition of Right) Katolik uygulamalara bir geri dönüş olduğunu savunmaktadırlar.
Kralın politik beceriksizliği bu karşıtiıkları yavaş yavaş pada-ma noktasına getirir. Parlamento üyesi John Pym’in «hak dilekçesine cevap olarak, I. Charles «uzun zorbalık dönemini» (on bir yıllık tiranlık) başlatır: 1629-1640 arasında Parlamento toplanmaz. Laud’un ihtiyatsızca yürüttüğü, Anglikan sistemini İskoç-ya’ya zorla yerleştirme girişimi, açık ayaklanmaya yol açar.
Büyük Ayaklanma (1640-1660). Bunalım 1640-1641’de, vergiyi onaylamak için toplantıya çağnlan Parlamento’ya krala birçok geri adım attırma imkânı verir: hükümdar, önde gelen danışmanlarından en çok nefret edilen Laud’un tutuklanmasını, Strafford’un ise idamım onaylamak zorunda kalır. Kısa bir süre önce benimsenen vergilendirme biçimleri (1635 tarihli gemi vergisi) ve adlî baskı organları (Yüksek Mahkeme ve Yüksek Komisyon) kaldırılır. 1 aralık 1641 tarihli Büyük Uyarı, kral için kabul edilmesi imkânsız olan denetimli bir parlamenter monarşi öğretisini savunmaktadır. Güney ve Doğu’da kalabalık olan «yuvarlak kafalılar» (Parlamento yanlılan) ile İngiltere’nin kuzeyinde ve batısında çoğunlukta olan kral yandaşı «kavalyeler» arasında iç savaş başlar. Çatışmanın ilk aşaması Parlamento yanlısı güçlerin haziran 1645’te Naseby’de elde ettikleri zafer ve kralın mayıs 1646’da tutuklanmasıyla noktalanır. 1646-1649 arasında devrim radikalleşir. «Bağımsızlar»dan oluşan Püriten tari-kadar, özellikle orduda çok sayıda yandaş kazamrlar. Gerçekten de, İreton, Fairfax ve Cromvvell tarafından yönetilen, İlahî iradenin aracı olduğuna inanmış bu Püriten ordu (New Model Army) ülkedeki başlıca güç haline gelmiştir. Ordu Kralın 1648’de kaçmaya kalkışması üzerine, Parlamento’yu kralı yargılamaya, sonra da idam ettirmeye zorlar: I. Charles 30 ocak 1649’da bütün Avrupa’nın şaşkın bakışlan altında kellesi uçurularak idam edilir.
Böylece doğan anayasal boşluktan yararlanarak «cumhuriyet» kurulur: aslında Cromvvell’in 1653’te «Lord Protector» (kral vekili) un-
vanını aldığı askerî bir kişisel diktatörlük rejimi söz koı riten cumhuriyet çok sıkı bir ahlakî düzen kurar. Tama vvell’in kişiliği üzerine kurulu olan rejim, ondan sonra çaktır. İktidann 1658’de oğluna aktarılması tam bir başa anayasal bir rejimi kurmaya güçlerinin yetmediğini gön ayakta kalan Parlamento yanlıları, 1660’ta idam ediler
II. Charles’ı tahta çıkararak monarşiyi yeniden kurarla
Restorasyon. II. Charles’la birlikte, kralın ayrıcalığı yemden sağlamr; eski rolüne kavuşan ve Tory partisini kı rasi, Parlamento’da buna destek olmaktadır. Kral öncel düzenine son verir; Anglikan Kilisesi’nin tekelim de ye Anglikan olmayan Püriten tarikadara, tıpkı Katolikler gil yapılır. Yeniden sağlanan istikrar, 1666’daki korkunç yar ra yemden inşa edilen Londra’yı zenginleştiren büyük b ma imkân verir. Ama çok geçmeden kralın ayrıcalığın; parlamenter bir muhalefet oluşur: Whig’[eı 1679’da bir lükleri savunan Habeas coryus’u Parlamento’dan geçil Fransa’ya gösterdiği hoşgörüye karşı çıkarlar.
1685’te kardeşinin yerine tahta çıkan York hanedar mes döneminde dinî sorun yeniden her an pariama’ politik çıban durumuna gelir; kral Katolik’tir ve Katt tün haklarını geri vermeyi amaçlayan «hoşgörü bildi yımlamaktadır. Üstelik mutlakıyetçi davranışları, sık: gıçlığı görevlerinden aldığı eşraf arasında hoşnutsu maktadır. Bundan soma Tory’ler ve Whig’ler, Anglik ritenler aynı davada birleşirler: haziran 1688’de bir v sin doğduğunun ilan edilmesi üzerine (prens doğar t tolik yapılır), parlamenterler, aristokradar ve piskopo: virmek için komplo hazırlıklarına başlarlar.
Şanlı Devrim. Komplocular kralın damadı olan prensten, William of Orange’dan yardım isterler. As rim» bir darbedir: William’ın birlikleri hiçbir direnişle dan adaya çıkar; II. James Fransa’ya kaçar. Parlan 1689’da, John Locke’un sözleşme kuramına dayanan Bildirgesi»ni (Biü of Rights) kabul eder: yasama ve yüı rini birbirinden ayıran bildirge, rejimin parlamenter r mel oluşturur ve meclislerin varlığım güvence altım mes’in kızı Mary ve kocası William of Orange’ı, II. J William adıyla İngiltere kralı ve kraliçesi ilan eder. Bel dinî sorun Anglikan olmayan Protestanlara (ama Katol din özgürlüğü Hoşgörü Yasası’yla çözülür. 1701 ’de i Kuruluş Yasası’yla hükümdann Protestan olması koşt
Şanlı Devrim böylece ülkenin Anayasası’nı oluşturul uluslararası yayılma ve genişleme dönemini başlatır: İri mamen fethedilmesi; 1707’de İskoçya’ya organik birli çok avantajlı Utrecht Andaşması’yla dış zaferler; 169^ Bankası’nın kurulmasıyla sömürgecilikte ve ticarette atı
XVIII. yy’daki Sanayi Devrimi
1714’te I. George tarafından kurulan Hanover han minde, İngiltere görülmemiş bir ekonomik atılım yaşar len arazilerin çoğalmasının, almaşık ekimlerin çeşidenrr lagillerin ve yem bitkilerinin ekimi), yoğun marnlama v yöntemlerinin uygulanmasının, daha iyi sonuç veren £
İNGİLTERE
İRLANDA-’İ
‘ r Bermuda adi.
Saint Christopher _ . – ,
1 / Cebebtarıfc
Bahama adi. //Domınıka . – * //, Saint Lucia JatnâlKa.//A Saint Vincent – ^Barbados GAMBİYA
İNGİLİZ^
H0NDURASI
(BELİZE)
İ^Trinidad SİERRA’.;, fflf -S, 80 LEONE i ALTIN KIYISI
; fj Tobago İNGİLİZ;
GUYANASI
‘ Ascensıon adi.
Saint Helena
SARAVAK
fChristrrîâ”s
Adaşı/’^ j*-
; AVUSTRALYA
Adi.———-
. (Tuvalu)
t N « Heorid adi.
Fiji®
Line adi.
«Tokelau t,*Cook adi. Niııe Tonga * . Adatan Pltcaım
Cocos adi. Adaları „JD ‘ »Maurikios SVAZİLAND ,_’5′ BASÜT0LAND GÜNEY AFRİKA (LESOTHO)
BİRLİĞİ
(G.AFR.)
Tristan da Cünha *
P|lkland Adaları QQney Georgia
“V – J adi * neV Sandwlch Adaları
BÜYÜK BRİTANYA VE İRLANDA KRALLARI
STUARTLAR
Anne
1707-1714
HANOVER
I. George 1714-1727
(ana tarafından, Stuart hanedanından
I. James’in torununun oğlu)
II. George 1727-1760 IU. George 1760-1820
IV. George 1820-1830 rV.William 1830-1837 Victoria 1837-1901
Saxe-Coburg ve Gotha
0857-186’! arasındaki Büyük İngiltere ve İrlanda kraliçesi Victoria mn kocası ve kuzeni Prens Albert’in sc\vndan gelenler)
VII. Edward 1901-1910
V. George 1910-1922
Kraliçe Victoria, kraliyet ailesinin üyeleriyle birlikte Birinci Dünya Sergısi’nın 1 mayıs 1851’de Londra ‘daki Crystal Palace’ta yapılan açılış törenine başkanlık ederken: Ingiltere gücünün ve şanının doruğundadır.
un ortak etkisiyle gerçek bir tarım devrimi gerçekleşir: Arthur Young’un yazılarıyla somutlaşan tarım tutkusu-Townshend’in şalgamının, yoncasının ve Jethro Tull’ın me makinesinin yüzyılıdır. Tarımsal verimlilik ve berabe-ıs artar; ülke nüfusu 1760-1831 arasında iki katına çıkarak .a yükselir (1798’de Malthus’u kaygılandıran da budur). îralel olarak sınai faaliyet yoğunlaşır: dokuma sanayiin-d Arkvvright ve Samuel Crompton eğirme işini makine-etalürjide kok (yüksek fırınlarda odunun yerini alır), Ja-tarafından geliştirilen buhar makinesi ve demirin kali-:seltmek için eritip arıtma tekniği kullanılmaya başlar, ma, özellikle madencilik bölgelerinde büyük imalatha-Dplanır. Manchester, Birmingham, Leeds ve Glasgow erkezleri durumuna gelir. Üretim başta pamukta olmak lanarak artar; pamuklu sanayiinin hammadde ithalatı, ’00-1790 arasında, ardından 1790-1810 arasında ikinci :i katına çıkar. 1700’de 20 000 ton olan demir üretimi 150 000 tona yükselir. Kanalların ve yolların inşasıyla sayesinde) bu atılıma gerçek bir taşımacılık devrimi eş-)oğmakta olan yeni dünya, iktisatçılar tarafından inceni Smith, Jeremy Bentham, David Ricardo parlak İngi-geleneğinin temellerini atarlar.
ırge’un hükümdarlık dönemine (1760-1820) dış politika i tartışılmaz başarılar damgasını vurur. 1763’te imzala-Antlaşması’yla İngiltere, Kanada ve Hindistan’ı elde liz sömürge imparatorluğu, Amerika’nın 1783’te tanısızlığıyla bir yenilgi yaşar ama, bu tarihten sonra top-ıişler ve İngiliz tüccar dünyada pazarlar ele geçirir. Dev-paratorluk Savaşları’ndan zaferle çıkan İngiltere, Water-mra uluslararası sahneye egemen olur, er Hanedanı rejimi. Fransız Devrimi’ne ilk sempati çtikten sonra, İngiltere’de yurtseverlik ve muhafazakâr-iyice kaynaşarak her tür reformun önünü keser. Soylu : burjuva kökenli seçkinlere dayanan politik sistem, bir iktidarı oluşturmaktadır: oy hakkını belli bir miktarın vergi ödeyenlerle sınırlayan seçim sistemi nedeniyle er-adece yüzde 5’i oy verebilmektedir; rüşvet her yere ya-1832 tarihli reform, büyük burjuvaziyi egemen sınıflar kmaktan başka bir işe yaramaz. Katolikler ile Protestan-ia medeni eşitlik ancak 1828’de sağlanır, î ticarî atılımın nimetlerinden herkes yararlanmaz. Za-özellikle 1811-1813 arasındaki makineleşme düşmanlı-nı sırasında, vasıflarından kazanç elde etme imkânını makinelere karşı ayaklanırlar. Yeni proleterler sefil ve /aroşlara yığılırlar. İsyanlarını, zaman zaman başgöste-t bir biçimde bastırılan kent ayaklanmalarıyla dile geti-9’da Manchester’da yaşanan «Peterloo katliamı»), politik iktidarı 1793-1794’teki İskoç ayaklanmalarına ve rm milliyetçi başkaldırılarına (özellikle 1798’de) karşı dalaşız davranır. Başbakan William Pitt, İrlanda’nın ayrılma-ıek için 1800’de Anayasal Birliğin ilanım sağlar: bundan ıda ve Büyük Britanya Birleşik Krallığı oluşturacaklardır.
ria Çağı veya muzaffer İngiltere
î’nın uzun hükümdarlık dönemiyle (1837-1901) özdeş-. yy İngiltere’si tarihinin en güzel yıllarım yaşar. Deniz-disi, dünyanın gelmiş geçmiş en geniş imparatorluğumdaki karaların ve nüfusun dörtte biri) sahibi olan İngii-‘adaki birinci güçtür; p>ax Britannica dünyaya kendini ka-Kraliçenin 1897’deki tahta çıkış yıldönümü kutlamala-amı bu hegemonyayı ortaya koyar.
‘anın atölyesi». İngiltere’nin sanayiye dayanan gücü, ) arasında demiryolunun atılımıyla doruk noktasına ula-
şır. İlk Dünya Fuarı 1851 ‘de Londra’da açılır. 1800-1870 arasında dokuma üretimi 14 kat, kömür üretimi 10 kat artar. Dünya mamul mal üretiminin üçte birini ve kömür ve dökme demir üretiminin yarısını gerçekleştiren Birleşik Krallık «dünyanın atölyesi» olmuştur. İngiltere nüfusu 1831-1902 arasında 16 milyondan 37 milyona yükselir. «Bırakınız yapsınlar» ve serbest ticaret öğretisi (1846 ve 1860 tarihli andaşmalarla), sanayi ve ticaret burjuvazisinin altın çağı olan dönemin ekonomi politikasına egemen olur. Aristokrasi toplumsal saygınlığından hiçbir şey kaybetmemiştir ama Victoria çağına damgasını vuran burjuva değerleridir: bireysel çaba ve saygınlık ahlakı, güçlü bir görev ve aile duygusu, azizlere özgü bir cinsellik tiksintisi. Monarşiye duyulan güçlü sadakat, çok sıkı ahlakî kuralları olan koyu dindar bir toplumda, yaşlı kraliçenin bu erdem modelinin en yüksek noktadaki canlı simgesi olmasından kaynaklanmaktadır.
Sınıf farklılıkları ve bu farklılıkların bilinci son derece belirgindir: proleter kasketinden, burjuva ise giyiminden tanınmaktadır. Sanayi kentleri bu zıtlıkların aynasıdır: örneğin piyasa ekonomisinin ve Victoria çağının sınaî dinamizminin simgesi olan Manchester, aynı zamanda yoksulların cehennemidir.
Politik planda rejim yavaş bir demokratikleşme yaşar. Özellikle 1838-1848 dönemindeki Çartizm hareketinin baskısıyla, seçim sistemi daha az eşitsiz hale gelir ve oy hakkının kapsamı genişletilir (Disraeli’nin 1867’deki reformu). Ama kadınlara oy hakkı verilmesini isteyenlerin çabalarına rağmen, kadınlar hâlâ oy hakkından yoksundur. Döneme, Whig’lerin ve Torry’lerin mirasçısı olan biri liberal diğeri muhafazakâr iki büyük partinin kuruluşu ve Palmers-ton, Disraeli ve Gladstone gibi çaplı başbakanlar damgasını vurur.
Yüzyıl sonundaki kaygılar. Victoria’nın hükümdarlık döneminin sonlarında daha büyük güçlükler yaşanır. 1873-1895 arasındaki büyük bunalım ekonomiye ağır bir darbe indirir. «Rantiye» niteliği kazanmış, daha az yenilikçileşmiş ve yurtdışına malî yatırım tercihleriyle nazikleşmiş olan sanayide işsizlik başgösterir. Avrupa’nın ve Amerika’nın rekabeti tehlikeli bir hal alır. Trnde Union Congress (TUC, 1868) önderliğindeki sendikacılık, reformcu ve ılımlı çizgisini korumakla birlikte, işçi hareketi, sosyalist düşüncelerin gelişmesi {Fabian Society) ve ilk işçi partisinin doğuşuyla güçlenir. Uluslararası planda, barışçı «görkemli yalıtılmışlık» stratejisi, gitgide güçlenen Almanya’nın emelleri karşısında sınırlarına ulaşır.
Başta yabancılarla ekonomik rekabet olmak üzere, bütün bu kaygı unsurları, sömürgelere olan ilgide büyük bir artışa yol açar. Avustralya, Hindistan, Malezya, Kanada, Antiller ve Afrika’daki sömürgeler sanayiye pazar ve büyük bir güç için gerekli kaynakları sağlamak zorundadır. 1858’de Hindistan’da padak veren ayaklanmanın (sipahiler ayaklanması) yarattığı şok, «Tahtın incisi» üzerindeki denetimin güçlendirilmesine yol açar: Victoria 1876’da simgesel olarak Hindistan kraliçesi ilan edilir. Mısır (1882) ve Sudan (1898) işgal edilir; Güney Afrika’yı ele geçirmek için Boerler’le savaşa girilir. Rudyard Kipling’in «beyaz adamın zorunlu yükü» olarak yücelttiği sömürgecilik ve emperyal büyüklük teması ulusal düzeyde, neredeyse üzerinde tam bir uzlaşmaya varılmış konulardır.
■ftbriiK l ■’
ÇİN
tîHofigkong
– SUDAN
° F’^C,°^I«’,zey bo™“ sGJ!omondalan
VİCTORİA SALTANATI SONUNDA İNGİLİZ İMPARATORLUĞU (1901)
[ l Koloniler | j Dominyonlar KM Protektoralar | [ Kondaminyumlar
Tasmanya [r
vcuj
Auckland Adaları Jr“m ZELAN0A
Macquarie Adalan , Campbell
-A Maldivler Singap^ft ^Zanzibar „.Seyşeller |SAIAND Amirante ‘
Sancılı değişimler: Tyne Irmağı üzerinde, Newcastle yakınlarında yer alan tersanenin 1987’de kapatılmasından hemen sonraki görüntüsü.
Kraliçe II. Elizabeth tahta çıkış yıldönümü töreninde (7 haziran 1977): Ingiliz monarşisinin saygınlığını korumayı amaçlayan bir debdebe.
BÜYÜK BRİTANYA VE KUZEY İRLANDA KRALLARI
HANOVER
Windsor
(İngiliz Hanovet-Saxe-Coburg ve Cotha hanedanı 47haziran <9*!7‘de Windsor adını almıştır.)
V. George 1922-1936 VIII. Edward oca.-ara. 1936
VI. George 1936-1952
II. Elizabeth 1952’den beri
Nihayet İrlanda sorunu İngiliz politikası üzerinde ağır bir yük oluşturmaya devam etmektedir. İrlandalılar’ı göçe iten 1840’larda-ki büyük kıtlık ve sefalede radikalleşen İrlanda milliyetçi ve Katolik hareketi, Home Rule yani özerklik talebinde bulunmaktadır. Sırayla bir havuç, bir sopa gösteren hükümeder ise tereddüt içindedir. Liberal Parti bölünür. Milliyetçiliklerin çatışması dinmez bir hal alır.
XX. yy: muzaffer ama gerileyen İngiltere
Ahlakçı yaşlı kraliçenin yerine, ne eğlenceyi, ne de zevki hor gören VII. Edvvard geçer. Büyük İngiltere Lale Devri’ne girer: müzikhollerin ve kide sporlarının yanı sıra popüler sansasyon basını gelişir; otomobil ve bisiklet sayısı artar. Parlamento’yla ilgili 1911 tarihli yasa lordların yetkilerini azaltır, ama 1911-1913 arasında taşımacılık sektöründe yaşanan büyük grevlerden sonra da işçi sınıfının talepleri karşılanmaz. Ülke politaksmdaki başlıca gelişme, 1904’te Fransa’yla imzalanan Dosduk Antiaşması’yla yalıtılmış-lık politikasının terk edilmesi olur: dev deniz gücü artık ittifakların uzağında kalamamaktadır. Büyük İngiltere, 1914’te Almanların Belçika’nın tarafsızlığım çiğnemelerinden sonra, kendini Fransızların ve Rusların yanında bulur.
sim ve SSCB’yle her tür antifaşist ittifakın reddini simge^ Ama İngiltere savaşa girdikten sonra cesur ve kararlı dara ulus «Aslan» lakabıyla amlan Winston Churchill’in canlı s duğu yurtsever atılım içinde birleşerek, İngiltere savaşın: dımanlannın ateşi altında büyük bir disiplin ve sebat gös sa’mn ateşkes istediği haziran 1940 ile ABD’nin savaşa g. 1941 arasında, tek başına direnmiş olmaktan gurur duya:
Esirgeyici devlet. Savaş sırasında Beveridge’in örn rultusunda, kamu gücünün genel refaha ve toplumsal hizmet etmek için daha fazla müdahalede bulunması y konsensüs oluşmuştur. 1945’te Clement Adee önderliği olan İşçi Partisi, Welfare State’m (sosyal devlet) habercisi c toplumsal reform kararları alır: ülke çapında parasız sağ leri, sosyal sigorta, eğitimin demokratikleştirilmesi. Bv olarak büyük üretim araçları kamulaştırılır. Böylece dai yeni bir bolluk toplumunun temelleri atılır ve 1950’li y sintilerin (stop-and-go) ötesinde yüksek bir büyüme yaş ülkenin yeniden inşası ve soğuk savaş ortamının dayattı silahlanma pahalıya mal olur: vergilerin yükselmesi İşçi 1951 seçimlerinde yenilgiye uğramasına neden olur.
Gerileyen bir güç. İngiltere uluslararası planda, t ABD’yle dayamşma içinde olduğunu gösterir ve askerî itt bul ederken (Batı Avrupa Birliği, 1948; NATO, 1949), \
Savaş, bunalım, savaş. Birinci Dünya Savaşı’na İngiltere’den 5 milyon asker katılır; sömürgelerden gelenlerle birlikte 1,4 milyı İngiliz askeri ölür. Savaşın çok yüksek olan ekonomik ve malî be deli ve donanmada yarattığı kayıplar, Lloyd George’un Versa illes’da elde ettiği avantajlarla telafi edilir: İngiltere, Alman sömürge imparatorluğunun ardından bıraktıklarını ve eski Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli bir bölümünü ele geçirir; böylece Ortadoğu’da başrol oyuncularından biri durumuna gelir. Savaşın bir diğer sonucu, 21 yaşın üzerindeki erkeklere ve 30 yaşındaki kadınlara (kadınlara tam eşidik 1928’de verilecektir) genel oy hakkının tanınması olur.
Diğer Avrupa ülkeleri gibi İngiltere’de «çılgın yılların» keyfini yaşar, ama 1921-1922 yıllarındaki toplumsal harekederin ve mayıs 1926’daki genel grevin hatırlattığı gibi, ekonomik canlanmanın nimetleri eşitsiz bir biçimde dağılmaktadır. Kesin biçimine 1926’da kavuşan İşçi Partisi, solda Liberal Parti’nin yerini alarak, Ramsay MacDonald’la iktidara bile gelir. Alabildiğine savaş karşıtı olan kamuoyuyla tam bir uyuşum içinde olan İngiliz diplomasisi, yatıştırıcı bir politika izleyerek, Milleder Cemiyeti’nde kilit bir rol oynar, Fransızların intikamda ayak diremesine karşı, Almanya’nın tazminadarının düzenlenmesiyle ilgili görüşmeleri yürütür. 1918-1921 arasındaki padamalardan sonra İrlanda’da da göreli bir yatışma olur: adanın taksimi Güney’e yarı özerk dominyon statüsü verirken, Ulster diye anılan Kuzey, İngiliz egemenliği altında kalır. Ama bu eksik düzenleme çok geçmeden sınırlarını gösterecektir.
1930’lardaki bunalım ülkeyi doğrudan etkiler; 1932’de sterlin devalüe edilir ve işsiz sayısı 3 milyona ulaşır. 1934 ve 1936’daki büyük açlık yürüyüşleri, toplumsal bunalımın boyudarını gösterirken, komünist ve faşist eğilimli radikal muhalefet harekederi gelişir. Toplumsal ve politik karışıklık içinde monarşinin saygınlığı azalır ve VIII. Edvvard 1936’da tahttan çekilir. Muhafazakâr Parti ise tam tersine bir istikrar unsuru olarak belirir ve güçlenir.
Bununla birlikte ülke uluslararası planda çok geçmeden savaş kar-şıdığından vazgeçip köşesine çekilerek Avrupa’da faşizmin önünü kesmeye yönelik her çeşit girişimi reddeder. 1938’de Münih’in adamı olan Neville Chamberlain, Hider’le olası bir uzlaşma yanılsama-
ırlıklı büyük bir güç olma hayalleri kurmaktadır: î Birüği’ne ve 1957’de kurulan AET’ye girmeyi ritanya İmparatorluğu sallanmaktadır: milliyetçi le Hindistan ve Pakistan 1947’de bağımsızlığını larda Commonwealth (İngiliz Milleder Topluluğu) ı kaybetme şokunu önlemek ve ayrıcalıklı eko-umak amacıyla, daha büyük bir özerklik yönün-\frika’da, özellikle de Kenya’da (Mau-Mau sava-;ok sıkıntı ortaya çıkar. Nasır’ın Süveyş Kanalı’nı ı sonra düzenlenen 1952’deki yıkıcı Süveyş sefe->ızlığı, orta büyüklükte bir güç durumuna gelmiş luslararası zayıflama sürecine damgasını vurur, bilincine varan ve diğer Avrupa ülkelerinin bü-ıızlı olduğunu saptayan Başbakan Macmillan rüzgârı»nı estirmek ister. İngiltere AET’ye üye-bulunur ama iki kez, bu ülkeyi ABD’ye fazla ’nın uzlaşmaz tutumu ve vetosuyla karşı karşı-KET’ye ancak 1973’te girecektir.
[ar, ülkenin yoksul kenar bölgelerinde protesto ini teşvik eder. Kuzey İrlanda’da Katolik mede-sert bir biçimde bastırılır ve çok geçmeden ye-la Cumhuriyet Ordusu) şiddet eylemlerine bı-dönmüş şiddet-acımasız baskı döngüsünün içicini. Bu karışıklık ortamında, Muhafazakâr rgaret Thatcher 1979’da başbakan olur. Thatc-jdele inanmaktadır; Reagancılık ile popülizmin ‘Oİitika izleyecektir. Güçlü para, deflasyon, üc-ıırlaması, toplumsal yardımların azaltılması, hatcher muhafazakâr değerler, kişisel çaba ve na halkın hisse senetlerine sahip olmasını sa-dikal hareketin gücünü kırmak istemektedir. :un madenci grevinin başansızlığa uğraması, c gibi kararlılığım ortaya koyar. 1982’de Arjan-and Savaşı, Ingilizlerin ulusal gururun okşar ve ı yeniden seçilmesine katkıda bulunurken, ülke ı güçlükler için bir çıkış yolu da oiur. Thatcher ki poll tax (baş parası) denen yerel vergi refor->i çok sert toplumsal politikası nedeniyle, so-ini tamamen yitirir: «demir leydi» 1990’da ken-,n istifaya zorlanır ve yerini John Majör alır. :azakârlar 1992’de yeni bir zafer kazanır. Yeni->r İngiltere’nin AET içindeki yerini belirlemek, sta bir ekonomiyi ayağa kaldırmak gibi güç sorundadır. Bir düşmanlık uçurumuyla bölünmüş ;enin bağrında kanayan bir yara olarak durmak-}’te IRA’nın ilan ettiği ateşkes, mart 1996’da bo-bu ciddi sorunu varlığını sürdürmüştür, ırti içindeki Avrupa ile entegrasyon sürecine dilli olması, John Majör hükümetinin ekonomiyi eye getiriyor olmasına rağmen (1977 enflasyc-ledir), mayıs 1997’de yapılan seçimleri kaybet-luştur. Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi, bu ı yüzde 44,4’ünü alarak 651 sandalyeli parla -ik kazanmış ve tek başına iktidara gelmiştir, ırti döneminde sendikalara kısıtlamalar getiren i bir değişiklik yapmayan Tony Blair, ülke için-lemeyi, vergileri yükselterek değil, sosyal har-:arak sağlamayı planlamaktadır. Blair, 25 yılda .üyle sonuçlanan teröre son vermek üzere İRA ılatmıştır. İngiltere, İrlanda Cumhuriyeti ve Ku-atolik ve Protestan grupların siyasî temsilcileri-Selfast Barış Anlaşması 31 ağustos 1998’de yü-
İNGİLİZ KURUMLARI
İngiltere aslında yazılı bir anayasası olmayan anayasal bir monarşidir. Dünyanın en eski politik sistemlerinden biri olan rejimi, sadece birkaç eski yasaya (1215 tarihli Magna Carta, 1679 tarihli Habeas corpus, 1689 tarihli Haklar Bildirgesi), mahkemelerin görüşüne (kazai içtihat) ve göreneklere dayalı uzlaşmalara dayanmaktadır: tamamen istisnaî bir durum olan biçimsel bir anayasanın olmayışı, ülkenin erkler arası bir denge ve istikrar modeli durumuna gelmesini engellememiştir. Uzlaşmacı, reformcu ve prag-matik politik kültürü İngiltere’yi XVIII. ve XIX. yy’larda Avrupa’yı saran büyük devrimci hareketlerin uzağında tutmuştur.
«God save the Queen» («Tann kraliçeyi korusun»). Monarşi en eski İngiliz kurumudur ve hükümdann şahsına simgesel bağlılık, rejimin temel dayanaklanndan birisidir. Genç Kraliçe Elizabeth’in 1953’te taç giymesi, halk arasında bugün de canlı olan bir bağlılığın son parlak gösterisi olmuştur. Ama hükümdann kişiliği artık tabu değildir; kraliyet ailesi içinde patlak veren olaylar, anlaşmazlıklar ve duygusal düş kınklıklan, sansasyon basınında birinci sayfaya çıkarak sarayın manevî saygınlığım zedelemektedir. Oysa onun gücü sadece ve sadece bu saygınlığa dayanmaktadır: benimsenen biçimiyle hükümdar hüküm sürer, ülkeyi yönetmez. Ülkenin ve ulusun simgesi olan hükümdar, kuramsal olarak savaş açabilmesine veya bir yasayı veto edebilmesine rağmen, salt simgesel yetkilere sahiptir.
Parlamenter bir rejim. Parlamento’nun üstünlüğü, rejimin köşe taşıdır. Hükümran olan Parlamento, her konuda yasa koyabilir. İki meclisten oluşur: Lordlar Kamarası, unvanları veraset yoluyla geçen yaklaşık 800 soylu ile «yaşam boyu»soylu yapılmış 350 kadar ünlü kişiden (bunların unvanlan aktarılmaz) ve yüksek rütbeli 26 din adamından oluşur. Lordlar Kamarası’run sürekli azalan yetkileri, aslında, yasaları teknik bir incelemeden geçirmekle sınırlıdır. Yaş ortalaması yüksek olan bu meclis fazla etkili değildir. Parlamento gücünün esası, doğrudan genel oyla beş yıllığına göreve seçilen 651 milletvekilinden oluşan Avam Kamarası’na aittir. Speaker’m (Meclis Başkam) başkanlığı altında yapılan oturumlar bazen canlı geçmekle birlikte, her zaman, sınırlayıcı törenlere uyulmasıyla güvence altına alınmış büyük bir ağırbaşlılığın damgasını taşır. Konumu resmen tanınmış olan muhalefet (HerMajesty’s oppositiori) hükümeti eleştirir, ama sistemli bir engellemeye başvurmaz: fairplay (tarafsızlık) sorunu! Avam Kamarası, Londra’da Dovvning Street’deki
10 numaralı küçük evde oturan başbakam ve kabine üyelerim seçer: hükümetin tamamı milletvekillerine karşı sorumludur.
Kuramların liberal karakteri. Rule of Law («hukukun üstünlüğü») bütün iktidar örgüdenmesine nüfuz etmiş ve XVIII. yy’da Voltaire ve Montesquieu’nün hayranlığım kazanmış olan bir anlayışı tanımlar. İngiliz hukuk sistemi tek tipleştirilmiş bir yasaya veya Roma hukukunun mirası olan devlet ilkelerine değil, kişi haklarına büyük yer veren örf ve âdet hukukuna ve kazaî içtihada dayamr; yazılı yasalar bunların eksiklerini gidermekten başka bir işe yaramaz. Aym şekilde, adaletin yönetimi büyük ölçüde ademi merkezileştirilmiş olup sulh yargıçları gibi çok sayıda mahkeme ve yargıç içerir. Aym anlayış, kuşkusuz seçkinci ama kendim kamu yararına adamış ve yurttaş haklarına saygıya büyük önem veren bir yönetimin esin kaynağıdır; devletin radyosu BBC bunun bir örneğidir.
İngiliz özgürlüklerinin üçüncü aracı, yerel yönetimlere güçlü bir özerklik tanıyan Loca! Government («yerel yönetim») ilkesidir. Gene de İngiliz yönetimi Birleşik Krallık içindeki ulusal sorunlara bir çözüm bulmayı başaramamıştır: 1920’de Kuzey İrlanda’ya tanınan göreli özerklik statüsü tam bir başansızlık olmuştur. Ama sorun gerçekte, kurumsal olmaktan çok politiktir.
Toplumsal hiyerarşilerin katılığı. Yasaya saygı, fair play (tarafsızlık) ve pragmatizm, düzen ve istikrar kaygısıyla atbaşı gider. İngiliz toplumu, yönetici sınıfın otoritesini ve toplumsal hiyerarşilere saygıyı meşrulaştıran çok güçlü bir «saygı kültürü»ne dayamr.
Kilise bu konformizmi teşvik eder. Yüce önderi kraliçenin yönetimine verilmiş olan kilise establishment’a («kurulu düzen»), aristokrasiye ve ileri gelenlere çok bağlıdır ve devlet okullarında bile, katı ve zorlayıcı bir Hıristiyan ahlakı yayarak etkisini korur.
Fazla demokratik olmayan eğitim sistemi, seçkinlerin damgasın; taşır. Yüksek düzeyli özel orta öğrenim kurumlan olan ünlü pnbit: schools (Rugby ve Eaton gibi) ve Cambridge ve Oxford üniversiteleri, establishment’ı yeniden üretmenin ayrıcalıklı merkezleri, devlet okullarından ayrılmış yerlerdir.
Bu noktada Ingiliz toplumundaki liberalizmin hâlâ önemli ölçüde aristokratlığın kadar etkisi altında olduğu görülmektedir. Ingiliz kütürü ve kurumlan ne kadar esnek ve pragmatik olurlarsa olsunlar, bunların XXI. yy’ın demokratik taleplerine cevap verip veremeyeceği kesin değildir.
Margaret Thatcher, haziran 1987 seçimlerinde üçüncü kez ezici bir çoğunlukla seçimleri kazandı. Buna rağmen, toplumsal politikasının halk arasında yarattığı hoşnutsuzluğun kurbanı olan «Demir Leydi», 1990’da kendi partisinin dayatması üzerine görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
AYRICA BAKINIZ
—►EMH Amerika Birleşik Devletleri —► İb,B] Avustralya —*-ihh demokrasi —«-Bas Dünya Savaşı (Birinci) —1►ib.msu Dünya Savaşı (İkinci) —►EMg Elizabeth I —►KES Fransa —Güney Afrika Cumhuriyeti —►.3^ Henry VIII —-^–ı Hindistan —»SSB İngiliz devrimleri —►HHffl İrlanda —►3352] Kanada —».EB3 Keltler ve Germenler —►üHSD korsanlık —►:B.ansu monarşi —»-İB.ANSLI parlamento —»H1D sanayi devrimleri —►mı sömürgecilik —►İB.ansli Vikingler —►Kus Viyana Kongresi -♦BS5 Yüz Yıl Savaşları
Avam Kamarası ’nın bir oturumu:
karşı karşıya dizilmiş sıralar, peruklar ve törensel hava.
Windsor Şatosu, Thames kıyısında, başkente 36 km uzaklıkta yer alır ve Fatih William’dan beri Ingiliz hükümdarlannm ikametgâhıdır.
Saint John’sCollege,
1511‘de kurulmuş olup büyüklük ve saygınlık bakımından Cambridge Ûniversitesi’nin ikinci okuludur.
KULTUR VE MEDENİYET
FELSEFE SANAT VE MİMARLIK
müzik
sinema
BİLİM VE TEKNİK TOPLUM
KULTUR VE MEDENİYET
Yeryüzündeki karaların yüzde 0,16’sını ve dünya nüfusunun yüzde 1,06’sım temsil eden bir ülkenin dili, XX. yy’ın sonunda, uluslararası diplomatik ve ticarî ilişkilerin taşıyıcısı ve bilim topluluğunun özel dili durumuna gelmiştir. Gezegen çapındaki bu zafer, çelişkili bir biçimde, hem ağır bir ekonomik bunalımın, hem de insani ve kurumsal İngiliz geleneklerinin; kıtanın egemen olduğu bir Avrupa Topluluğu içinde eriyip gitmesini görme kaygısının neden olduğu politik ve kültürel bölgecilik sıçramalarının damgasını taşıyan derin bir ulusal kimlik bunalımına tekabül etmektedir.
İngiltere bir ilkeler ülkesi değil bir refleksler ülkesidir. Bu kendiliğinden tepkiler, İnsanî ve toplumsal ilişkilerini, sosyolojik bir kuramın veya politik bir programın uygulanması gibi değil, bir adabı muaşeret yasasına göre düzenleyen «centilmen»in tepkileridir. İşin tuhafı bu biraz kibar model, ödünleyici bir düşün değil, bir gerçekliğin ürünüdür: Victoria’nın Hindistan imparatoriçesi tacını taktığı yıl, dünyada üretilen çeliğin, pamuğun ve gemilerin yarısı İngiltere şantiyelerinden ve fabrikalarından çıkıyordu. Üzerinde güneş batmayan bir imparatorluğun başında olduğunu, Şarlken’den çok, o söyleyebilirdi: Union Jack (İngiliz Bandırası) dünya yüzeyinin dörtte birinden geniş bir alanda dalgalanıyordu. İngiliz gururu sadece Eton veya Harrow gibi public schooi’larda eğitilmiş lordu değil, zaman zaman Hindistan ordusunda boy göstermek için ayaktakımırun arasından çıkan Marylebone’lu cockney’yi (asıl Londralı) de ayağa kaldırıyordu. Bir kast toplu-munun zirvesindeki establishment, bir kulüp gibi düzenlenmiş ve Tanrı tarafından uygar halkların başına yerleştirilmiş bir ulusun vicdan rahatlığını ve etkinliğim sağlıyordu.
Çok yüksek bir bedelle sağlanan iki savaş bütün bunları paramparça etti. Bugün İngiltere’yi simgeleyen figür, çoğunlukla, işsizlik nedeniyle yıkıma uğramış eski sanayi kenderinden fışkıran ve «İngiltere’ye puan kazandıracak» son şampiyonlar olan futbol takımlarına veya tapındığı şarkıcılara vahşi bir destek veren hooligan figürüdür: İngiliz hükümetinin artık Süveyş’in doğusuyla doğrudan bir ilgisi kalmadığım kabul etmesinden kısa bir süre sonradır ki Be-ades, Britanya İmparatorluğu nişanıyla ödüllendirilmiştir.
Kopuş, düş kırıklığı, şiddet: İngiltere’mn «muhteşem yalnızlığına artık özellikle yaşadığı güçlükler neden olmaktadır. Ama iyi bakıldığında bu durum yeni değildir ve İngiliz tarihinin parlaklığı, kalın karanlıklarda belirdiği için bu kadar kalımlıdır. Elizabeth dönemi İngiltere’si, ayı dövüşleri ve intikam trajedileriyle gönül eğlendiriyordu; genç Rugby aristokratları oval topla, demirden kramponları olan ayakkabılar giyerek oynuyorlardı. Bir zıdıklar diyarı olan İngiltere kendi egzotizmim içinde barındırmaktadır: Victoria dönemi korsesinin ülkesi, mini eteği icat etmiştir.
Gerçek olan İngiltere’nin her şeyi herkesten önce denemiş, modern dünya deneyim başkalarından önce yapmış olmasıdır. Ülkenin işçileri, sanayi devriminin makinelerini ilk işleten, ama aynı zamanda bunları ilk kıranlardır. Bir ahtapot gibi çevreye yayılan
ilk kent olan Londra, Dickens’in romanlarına vs uzun öykülerine konu olmadan çok önce, den ve doklarım sefil ve kaygılandırıcı bir insanlı^ görmüştür. Ve bütün ırklara ve bütün iklimler* ve bunları sömürmeye girişen bir ülkede, ins kendi ruhu, tek ufkunun ise kardeşlik olması geı sesler erkenden yükselmiştir: Blake’in ve Worı ridge’in ilk yıllarının İngiliz romantizmi, kem ağacım kökünden sökme»yi amaç edinmiştir. I lerinin Napolyon’un Büyük Ordusu tarafından a dığını görmeden önce Fransız Devrimi’ni selan lar ve aydınlar artık devrimci olmasalar bile (1950’lerde Angry Young Men [Öfkeli Gençler] olarak benimsenmiştir) ve aşağılama olan isyan züppeler olarak kalacaklardır. Günlük yaşamın arzuları ile toplumun baskıları arasındaki onuln liz bilinçlerini ve duyarlılıklarını ikili bir sürgün kmtılarını Akdeniz havzasının klasik tarihsel k geçiren XVIII. yy’m genç soylularının «Büyük T tirerek ayrıksı turisderi Kuzey Kutbu’ndan Gün vuran yolculuk sürgünü ve afyon veya esrarın ne sığınılan iç sürgün. Fabrikaların kapısında la bir ilaç) satılmayacak mıdır? Bundan böyle Ingi marjinalleri taşıyacaktır. Etablishment teriminin t Ortodoksluğuyla bir anlaşmazlık sonucu doğrr men devlet kurumu olarak oluşturulan Anglikaı lanıldığını saptamak da ilginçtir («konformist yanlar» da yeni aygıtın yasalarına körü körüne dedenler olmuştur. Modem İngiltere’nin kaderi üzerindeki aydınlık, bu mekânsal veya kültür maktadır: Amerikalı James ve Polonyalı Conrad: ce ve Beckett’a, ama aym zamanda V. S. Naipaul Derek Walcott gibi Karayiblilere kadar.
Yalnız Victoria dönemi argosununTom Jones smda değil, kendim yeryüzünün en uygar insanı maskesinin altında da, William Golding’den Aj kadar, barbarlığın geri dönüşünü kudayan, ar kahkaha patlamaktadır. İngiltere’nin yüzü c ugh’nun portrelerindeki parlak rengi değil, Frar çimsizleştirmeler»inin işkence çeken görünümi
Iskoçya’da viski fabrikası. Tahıldan üretilen bu içkinin 3 50
Kriket. Ingiltere’nin Commonwealth takımlanyla (altta Avusı geldiği karşılaşmalar ülke çapında olaylardır.
258
Alcoek Kapellası
(1488), yapımına XI. yy’da başlanmış olan Ely Katedrali’ndedir ve Tudor üslubunun habercisi ve son Ingiliz gotiği sayılan dikey gotik üslubuna özgü yelpaze bir tonoz taşır.
SANAT VE MİMARÎ
Anglosakson donem Norman dönemi îngiliz gotiği Rönesans Barok çağ Rokokodan yeniklasikçiliğe Romantizm ve Victoria Çağı Zor XX. yy
SANAT VE MİMARÎ
İngiliz sanatımn ve mimarlığının birbirini izleyen sıçramaları, genellikle kıta Avrupası’ndaki sanat yaşamının yansıması (yerel özgünlükleriyle) olmuştur. VIII. ile XIII. yy’lar arasında ve XVIII. ve XIX. yy’larda özellikle özgün bir katkıda bulunan İngiliz okulu, diğer Avrupa okullarından, üçboyut etkeninden çok çizgiyi ve atmosferi tercih etmesi, XVI. yy’dan beri de özel sanat koruyuculuğunun kamu karşısındaki üstünlüğüyle ayırt edilir.
Anglosakson dönem
Büyük Britanya’da Kelt ve Roma sanat merkezleri bulunmakla birlikte, gerçek anlamıyla İngiliz sanat ve mimarlık tarihi, V. ve
VI. yy’larda Almanya’nın kuzeyinden ayrılarak Ingiltere’ye yerleşen (bugünkü Galİer ve iskoçya sınırlarına kadar) Anglosakson-larla başlar. İlk büyük olay Hıristiyanlığın eski konumuna getirilmesidir (ilk Hıristiyan topluluklar Roma işgali sırasında belirmişti): VII. yy’dan itibaren, Roma ve İrlanda’dan gelen misyonerler, yanlarında dinî kitaplar, papaz kıyafederi ve süsleriyle Ingiltere’ye yönelirler. Bunlar beraberlerinde taş mimarî tekniklerini de getirirler. VII. yy’dan itibaren Anglosakson İngiltere, bugün çoğu yok olmuş veya köklü değişikliklere uğramış manastırlar, katedraller ve kiliselerle donanır. Küçük salonlara açılan merkez bir salondan oluşan Anglosakson Kilise (VIII. yy’da inşa edilen ve X. yy’da muhtemelen değiştirilen Bradford-on-Avon’daki [Wiltshi-re] gibi) dışarıya sıkıca kapanmış bir sığınak görümündedir.
Taştan yontulmuş haçlar ve tezhipli elyazmaları Anglosakson dönemin en güzel sanat eserlerini oluşturur. Bu eserlerin ilk örnekleri esas olarak Kuzey’de, özellikle de VII. yy’m sonunda ve VIII. yy’ın başında Avrupa’nın en gelişmiş bölgeleri arasında yer alan Kuzey İrlanda’da üretilmiştir. trlanda-Sakson okulunun şaheserleri arasında Ruthwell (Dumfries) ve Bewcastle (Cumbrie) haçlarıyla iki olağanüstü tezhipli elyazması yer alır: 700’e doğru Northumberland açıklarındaki Holy Island keşişleri tarafından tasarlanan Lindisfame Kitabı ve 800’e doğru İona adasında başlanıp İrlanda’nın kuzeyindeki Kells’te tamamlanan Kels Kitabı. Eğrili biçimlerin kullanılması Akdeniz etkisini ortaya koymakla birlikte, İngiltere’de XIII. yy’a kadar üretilecek olan bu tezhiplerin özgünlüğü, üsluplaştırılmış biçimleri olan harflerinde ve kıtada taklit edilecek olan karmaşık bezeyici motiflerinde yatmaktadır.
X. yy’daki bir manastır reformu sanat merkezlerinin güneye kaymasına ve Canterbury ve diğer kentlerde de gelişmesine rağmen Winchester okulu olarak anılan bir tezhip okulunun doğma-
sına yol açar. «Aziz Aethelwold’ün Ayin Kitabı»(975-98I maları, geniş yapraklı bezemeleri ve İrlanda Sakson e den daha cesurca harfleriyle Karolenj sanatının etkis
Norman dönemi
Norman fethiyle (1066) birlikte artık Ortaçağ Avn. rılmaz parçası olan İngiltere, bir kralın otoritesi alt ama kilise, yönetime katılmayan başlıca ortak olarai likle mimarlık yeni yönetimden etkilenir; piskopos] yük ve daha iyi tasarlanmış tapınaklar istediklerinde min katedralleri ilk biçimleriyle yüzyıllara ayak d önemli İngiliz yapıları olacaklardır. Yapımına 1080’e < nan Saint Albans katedrali hâlâ Norman modelini sık se de, otuz yıl içinde Anglonorman üslubu biçimleı katedrali (1093-1133) Roma tapınakları gibi Latin haı bir plana, yuvarlatılmış tonozlara ve genelde kütlev sahiptir; ama zengin bir biçimde bezenmiş içi, sıra k görkemi, özellikle de, önceden ahşap yapılarla örtüle rindeki taştan tonozlarıyla Roma tapınaklarından ay:
Normanlar çoğu yok olmuş veya beceriksizce oı geçirilmiş iki başka yapı türü daha geliştirirler: bir y< cien’lerin etkisiyle XII. yy’da yayılan yeni tür bir maı de Yorkshire’da bulunan Fountains [1135’e doğru b; Reivaulx ([1132’ye doğru başlanmıştır]) ve Kirkstall [ ru başlanmıştır] manastırları); diğer yanda başlangıç; minde basit burçlar olan (Fatih William tarafından 10 ru yaptırılan, Londra Kalesi’ndeki Beyaz Kule gibi) Galler’in kuzeyindeki Caemarvon’daki gibi (XIII. yı çek müstahkem kalelere dönüşecek olan hisarlar.
XI. ve XII. yy’larda heykel hâlâ mütevazı bir yere s; tezhip sanatı Güney’de gelişmeye devam eder: Winc mukaddesi gibi (XII. yy ortası) görkemli kitabı muka lak renkli ilk harfler ve canlı kişi tasvirleriyle bezenir.
İngiliz gotiği
Fransız Guillaume de Sens 1175’ten itibaren, Ingilı gotik eser olan Canterbury Katedrali’nin koro yerini şa eder. Bir kez daha ulusal özellikler son derece hızlı kendim gösterir. Genel olarak İngiliz katedralleri Frans lerinden daha geniş, daha uzun ve daha alçaktır. Frans lerinde bazen bulunmayan bir çapraz sahmları (bazeı Buna karşılık yuvarlatılmış bir mihrap bölümü ve g sundurmalarıyla bezenmiş bir batı cephesi olan Frans lerinden farklı olarak, çoğunlukla olağanüstü vitrayle mış kare biçimli bir mihrap bölümüne, düz bir batı ce hiptir ve çapraz şahının cephelerinde taçkapı bulurun
Ingiliz gotiği üç evreye ayrılır. Net ve yalın bir tasaı XII. yy’ın sonundan XIII. yy’ın sonuna kadar uzanan \ de (veya early english) Lincoln (1192-1235) ve Salisbu başlanmıştır) katedralleri ve Londra’da Westminste (1245’te başlanmıştır) inşa edilir, izleyen dönem, zen lerin, kemerlerin ve sivri tepeliklerin kullanılması, k; noz motifleri ve Exeter (1280’e doğru başlanmıştı (1290’a doğru) katedrallerinde olduğu gibi gelişkin do vitrayların kullanımının yaygınlaşmasıyla ayırt ediler gotik» dönemidir.
«Dikey gotik» denen üçüncü evre, Reform’a kadar ı çektir. İlk örneğini Gloucester Katedrali’nin (1337-135 rinin oluşturduğu bu üslup, üzerinden geniş aralıklarl; gilerin geçtiği dikey şerider veya çubuklardan oluşan c tif geliştirir; bu kafes, duvarların bezenmesine veya bü ların tramlanmasma yaramaktadır. Doruk noktasına 1 ru yelpaze tonozla ulaşan dikey gotik, Cambridge’ı College’ın şapeli gibi (yapımına 1446’da başlanmış ve arasında tonozlanmıştır), çoğu kralın desteğiyle inşa gösterişli yapıları bezer.
Katedrallerin altın çağı XIV. yy’m sonunda biter. X\ rel kiliselerin ve birkaç kraliyet şapelinin dışında, kan rımları olan ahşap çatılı sivil yapılar (saraylar, ünivers konaklar) inşa edilir. Özel evler Flaman modasına uy tuğladan veya hımış olarak yapılmaktadır veya büyü’ ve cumbalı üst kadarla donatılmışlardır.
İngiliz gotik heykeli oldukça taşralı bir anlayıştadır.! iyi direnmiş heykeller Wells Katedrali’nin (XIII. yy orta: hesini bezeyen ayaktaki heykellerdir, insan tasvirlerin ğı vitrayların çoğu gibi, çok sayıda dinî heykel de Refc da veya Püritenler’in yönetiminde olduğu XVII. yy’de miştir; York’taki Five Sisters Window’un (XIII. yy) gri vit
motiflerle bezeli olanları ise yok olmaktan kurtulmuştur.
.m alanında Historia Anglorum’un (XIII. yy ortaları) yaratıcı-dıew Paris gibi sayısız tezhipçi ün kazanır. Paris XIII. yy’m ia Avrupa’nın tezhip merkezi durumuna gelirse de, Ingil-zgilerinin kalitesiyle olduğu kadar, Luttrell Mezamiri’nde ı doğru) olduğu gibi sayfa kenarlarını bezeyen kişilerin ve ılarm doğallığı ve renkliliğiyle de kendini göstermeye deler. Duvar bezemeleri Chichester Katedrali’ni ve diğer yer-iler. Wilton İkikanatlısı (1400’e doğru) pano üzerine ilk reden birisidir (zaten uluslararası gotik üsluptaki bu eserin ;iliz sanatçısının elinden çıktığım doğrulayan hiçbir şey )■
yy’da Ingiliz sanat yaşamı önemli bir durgunluk yaşar; /’m başında, Michelangelo’nun Vatikan’daki Sistina Kilise-:sklerle bezediği sırada inşa edilen King’s Chapel’in gotik e tonozu, İngiltere’nin yaşadığı gecikmeye tanıklık eder.
rıesans
yy’ın, Norman fethini izleyenler kadar görkemli dinî ve
1 dönüşümler getirir ama, genelde bunların sanat yaşamı ü-: olumsuz bir etkisi olur. Her şeyden önce, Ingiltere’de üre-rkaç Rönesans eserinin hepsinin (anlamlı bir olay) tasarımı ;in kaynağı yabancıdır. Bunların başında İtalyan heykeltraş [brrigiano tarafından hazırlanan, VII. Henry’nin Westmins-nastırı’ndaki mezarı ve 1526-1528 arasında Genç Holbein lan yapılan Sir Thomas More’un Ailesi adlı bir grup portresi u portrenin orijinali kaybolmuş, ama sanatçımn taslakları yalar sayesinde günümüze ulaşmıştır. Reform hareketi rda, sekiz yüzyıldan beri resim ve heykel üretim merkez-n manastırların kapatılmasına ve kiliselerde dinî tablo ve bulundurulmasının yasaklanmasına yol açar. Öte yandan, :nry’nin sarayı, kıtadaki sarayların tersine dünyevî sanatla ırak hiçbir koruyucu rol oynamamaktadır. XVIII. yy’da bü-sanat meraklısı olan I. Charles bu eğilimi tersine çevirme-ışacak, ama bunun halk arasında yarattığı büyük tepki ne-ardılları örneğini izlemede ihtiyatlı davranacaktır, ıçta, yerini Rönesans üslubuna bırakmaya hazır olan gotik [VI. yy’ın ortasında kesin olarak tahtından indirilecektir, a birlikte, İngiliz sanatçılar kutsal veya mitolojik resim ve-3etli sarayların ve kiliselerin inşası gibi en soylu sanat dal-jğraşamadıklarından, yeni bir ulusal gelenek oluşturmak ia az görkemli türlerle (portreler, mezar heykelleri veya zı konaklar) yetinmek zorunda kalacaklardır. Bereket vermemde belli bir toplumsal saygınlığı olan bu türler XVIII. ınatsal bir önem kazanacaktır. XVI. yy’ın sonunda ve XVII. ışında mimarlık ve heykel, özellikle de mezarlar ve konak-eysel olarak da olsa, yavaş yavaş Rönesans’ın etkisi altına olbein’ın 1532-1543 arasında İngitere’de ikinci bir kez kal-rağmen, portre sanatı önem kazanmaz. Gene de, İngiliz inin incelmesine paralel olarak, dönemin sonlarına doğru ıllandalı ve Flaman sanatçıları ağırlamaya başlar; bu gele-
III. yy’ın başına kadar devam edecektir. Bununla birlikte essamlar özel bir alanda yetkinleşir: bu, Ortaçağ tezhibi-ı zarif çizgisel geleneği sürdüren ve özellikle Elizabeth dö-natçılardan Nicholas Hilliard tarafından saydam renklerin masıyla ayırt edilen minyatür türüdür.
Barok çağ
Hükümdar I. Charles, o sırada Batı Avrupa’nın en yetenekli ve en gelişmiş portre sanatçısı olan Anton Van Dyck’ın 1632-1641 arasında İngiltere’de kalmasına yardımcı olur; Van Dyck Ingiliz aristokrasisini olduğundan güzel gösteren eserler verecek ve XX. yy’ın başına kadar sanatçıları, belki de daha da çok model seçimleri etkilemeye devam edecektir. Kral Charles, mimarlık alamnda benzer bir rol oynayacak olan İnigo Jones’u da himaye edecektir. 1613-1614 yıllarım İtalya’da geçiren Jones, Palladio’nun eserleri tarafından somudandığma inandığı İtalyan Rönesans mimarlığının ilkelerini kavrayan ilk İngiliz olur. Jones Whitehall Şölen Salonu’nda (1619-1622) [sonradan Rubens tarafından Stuart-lar’ın şerefine Barok tavanlarla bezenecektir] üç düzenin yanı sıra klasik oran kurallarım bilinçli olarak kullanır. John Webb ve İsaac de Caux’un (Saiisbury yakınlarındaki Wilton House, 1650’ye doğru) yam sıra Sir Roger Pratt (Berkshire’daki Coleshill House, 1650’ye doğru yapılmış, 1952’de yıkılmıştır) tarafından inşa edilen konaklar İnigo Jones’un sanatım yansıtır.
Bu iki evin iç bezemesinde Barok öğeler kullanılmış olmakla birlikte, bu üslup, cimrilikle kullanılacağı İngiltere’de gerçek anlamıyla ancak XVII. yy’ın sonuyla XVIII. yy’ın başı arasında benimsenecektir. Bu dönemin başlıca mimarı olan Sir Christopher Wren, Londra katedralini (1675-1709) inşa eder: Saint Paul kubbesi, gösterişli iç mekânı ve inceden inceye işlenmiş olan aynntılanyla, XVIII. ve XIX. yy’larda Thames’in iki yakasında genişleyen dev modem kentin ünlü merkezi durumuna gelir. Wren yardımcısı Nicholas Havvksmo-or’un yardımıyla 1666’daki büyük Londra yangım sırasında harap olan elli kadar Londra kilisesini yeniden inşa edecektir. Sanatçı, yapımına 1698’de başlanan Londra’daki Greenwich Hastanesi gibi, sarayın çok sayıda sivil bina siparişini de, kısmen veya tamemen yerine getirir. Bu arada, öğrencileri ve çağdaşları dev konudar tasarlar; bunlara örnek olarak, yapımına 1686’da başlanan ve inşaat çalışmalarım Wılliam Talman’ın denedediği Derbyshire’daki Chatsworth konutu ve Sir John Vanbrugh tarafından 1705-1724 arasında gerçekleştirilen Oxfordshire’daki Blenheim konutu verilebilir. Bunlara ek olarak, başta James Gıbbs tarafından 1721-1726 arasında inşa edilen Saint Mar-tin-in-the-Fields olmak üzere birçok yeni Londra kilisesi yapılır. Bu yapılardan birçoğu Sir James Thomhill veya yabancı sanatçılar tarafından Barok tavanlarla donatılmıştır. Barok heykelcilik, Fransız Louis François Roubiliac tarafından gerçekleştirilen, Argyll dükünün Westminster manastırındaki mezarım bezeyen kabartmaların (1745-1749) da tanıklık ettiği gibi doruk noktasına bir süre sonra ulaşır.
I. Elizabeth’in portresi (1575’e doğru): ayrıntıların inceliği, Ingiliz minyatür ustası Nicholas Hillard’ın titiz üslubunu ortaya koyar.
Saint Paul Katedrali, gotik üslupta inşa edilmiş, sonradan İnigo Jones tarafından Palladyen bir revakla donatılmış ama 1666’daki büyük yangın sırasında tahrip olmuştur. Katedrali yeniden inşa etmekle görevlendirilen astronomi bilgini, matematikçi ve mühendis Christopher Wren, iki kolun kesişme noktasının üzerinde bir kubbenin yer aldığı, Latin hap planından bir yapı tasarlamıştır. Barok üsluptan etkiler taşıyan iki çan kulesine rağmen, yeni kilise, Wren’in, City’deki şantiyelerde özelliklerinin tanımlanmasına katkıda bulunduğu, klasik Ingiliz mimarlığının bir şaheseridir.
177S’da East Bergholt’ta (Suffolk) doğan ve 1837’de Londra’da ölen John Constable İngiliz resim okulunun en önemli ilk ressamlarından birisidir. Dedkarn Vadisi (1811), Flatford Değirmeni (1817), Beyaz At (1819), Saman Arabası (1821), Hadleigh Şatosu (1829) ve Saiisbury Katedrali (1830, üstte) gibi tablolarıyla, hem romantik, hem de gerçekçi ve modem manzara resminin ilk örneklerini oluşturan eserler vermiştir, Turner’ın rakibi olan sanatçı, eserlerinin gravürcü David Lucas tarafından çoğaltılmasını denetledikten sonra, Kraliyet Akademisi’nde manzara resminin tarihi üzerine bir ders verir. Ama eserleri Fransa’da, ülkesinde olduğundan daha coşkulu bir ilgi görür: tablolan Gericault ve Delacroix’da hayranlık yaratacak ve özellikle Barbizo» okulundan ressamları etkileyecektir.
JOHN CONSTABLE
DAVİD HOCKNEY
1937’de Bradford’da doğan Hockney, henüz Londra’daki Kraliyet Sanat Yüksekokulumda öğrenci iken Pop Art’ın doğuşuna katılır. «Yüzme havuzları» dizisindekiler gibi (burada Yüzme Havuzunda îki Delikanlı /Two Boys in a Swimming Pool, 1965]); özel koleksiyon), naif bir görünümü olan tablolan, aslında, aşırı gerçekçiliği ilgiyle gözleyen ve Picasso’ya hayranlık duyan, desende, gravürde (The Rake’s Progress, [1961-1963], William Hogarth’tan esinlenen dizi) ve yakınlarının şaşırtıcı portrelerinde (bunlar çoğunlukla çifttir) son derece başarılı olan, bunlarda modelleri arasındaki ilişkilerin yoğunluğunu kavramaya çalışan (Christopher îsher-wood ve Don Bachardy, [1968]) ama aym zamanda kolaj ve fotomontajın, bilgisayarın ve grafik paletlerin sunduğu olanakları keşfeden bir ressamın son derece gelişkin tekniğini hayata geçirir.
Kral ve Kraliçe (bronz, 1952-1953): Gerçeküstücülüğün heykel alanında somutlanışmtn ender örneklerinden birisi; eser, yaratıcı yöntemi figürasyondan soyuta ve anıtsallığa doğru giden Henry Moore’a aittir
Llyod’s: City’de (Londra) sınaî estetiğin fışkırması.
AYRICA BAKINIZ
►EMİ Bacon (Francis) ►ESÜl bahçeler
ve peyzaj mimarîsi »imnsu barok -MU Gainsborough (Thomas)
► EMS gotik sanat ►ES3D Reynolds Qosh.ua) »[SânsD romantizm
► tnşşD Rönesans ►EmşD şatolar ►ES3 tezhip sanatı ►EME Turner (William)
Rokokodan yenildasikçiliğe
XVII. yy’m sonu ve XVIII. yy’ın başında bilim, felsefe, politika kuramı ve savaş alanlarında ulusal bir canlanma yaşanır. İngiltere uzun süre kıtanın peşinde sürüklendikten sonra, Avrupa sanat yaşamına yemden özgün bir biçimde katkıda bulunur. 1715’e doğru üçüncü Burlington kontu Richard Boyle’un etkisiyle gelişen palladyen üslup, Avrupa’da benzeri olmayan, görece katışıksız bir Barok sonrası klasikçiliği başlatır. Bu üslup, başta yapımına 1734’te William Kent tarafından başlanan Norfolk’taki Holkham Hail olmak üzere, kır evlerinin tasarımında kullanılır, XVIII. yy’m ortalarında Capability Brown, gerçek bir peyzaj mimarı olarak yeni bir bahçe tipi geliştirir; bu dönemin İngiliz bahçeleri bütün Avrupa’da taklit edilecektir. Yağlıboya resim alanında, William Hogarth, dinî tablolar ve gravürlerle uluslararası bir ün kazanır; bunlara örnek olarak, dönemin ayırt edici özelliği olan, ahlakî ama yergici ve materyalist yeni atmosfere tanıklık eden altı tablodan oluşan Moda Evlilik (1743-1745) verilebilir.
XVIII. yy’m ikinci yarısında, servet birikimi sanatçı sayısındaki artışa yansır. İtalyan sanatı çok moda olduğundan, birçok İngiliz sanatçısı Roma’ya gidip gelir. Portre sanatı Sir Joshua Reynolds ve Thomas Gainsborough’nun eserleriyle doruğuna ulaşır. Özellikle George Stubbs’m eserleriyle, tamamen İngiltere’ye özgü yeni bir tür olan hayvan resmi gelişir. Bu dönemde manzara resmi de, Gainsborough ve Richard Wilson’ın yağlıboyalarından Co-zens ve Sandby ailelerinin suluboyalarına kadar atılım içine girer. İtalyan Rönesansı’nın örneği, Kitabı Mukaddes, klasik mitoloji veya tarihten alınmış temaları son derece görkemli bir üslupla işleyen tarihî resim alanında bir yenilenme girişimine yol açar. Bu tür sahnelerde uzmanlaşan Gavin Hamilton gibi bazı ressamlar uluslararası Yeniklasikçilik akımının öncüleri arasında yer alır. Robert Adam ve Sir William Chambers gibi mimarların yanı sıra John Flaxman gibi heykeltraşlar bu akıma katkıda bulunur. Ortaçağ sonrası İngiliz sanatının olgunlaşması süreci, 1768’de, ilk başkanı Reynolds olan Kraliyet Akademisi’nin kurulmasıyla tamamlanır.
İlkçağ örneklerinden esinlenen Yeniklasikçilik kendini özellikle mimarlık ve heykel sanatıyla ifade eder. Yeniklasikçi İngiliz mimarlığının en etkileyici örneği, hiç kuşkusuz İngiltere Bankası’dır (1792-1823); John Soane tarafından inşa edilen bu yapı, 1924-1939 arasındaki beceriksizce eklemeler nedeniyle ne yazık ki bozulmuştur. On sekizinci Mansfield kontunun, Flaxman tarafından yapılan Westminster manastırındaki mezarı (1795-1801)Ye-niklasikçi İngiliz heykelinin güzel bir örneğidir.
Romantizm ve Victoria Çağı
1790’dan sonra resim sanatı, özellikle manzara alanında romantizme yönelir ve Turner, Constable ve başka birçok ressamın tablolarında bulunan cesur üslup ve yoğun doğa duygusu İngiliz okulunu Avrupa’nın en önemli manzara okulu durumuna getirir. William Blake’in tuhaf sanatı romantizmin bir başka dışavurumudur. Thomas Lavvrence’m muzaffer hükümdarların, generallerin ve devlet adamlarının resmini yapmak için kıtaya yaptığı yolculuk sırasında gördüğü itibar, İngiliz sanatının Napolyon’un 1815’te devrilmesinden sonra kavuştuğu üne tanıklık etmektedir.
Benzersiz bir ekonomik bolluk ve burjuvazinin gücündeki ar-
tışla desteklenen Victoria Çağı sanatı, kıtaya daha ; la birlikte, neredeyse XVIII. yy sanatı kadar güçlü şar. Mimarlık alanında, başlıca ifadesini yeni gotik bu üslupta kiliseler, belediye binaları, yapımına İS ge Gilbert Scott tarafından başlanan Saint Pancras garları ve yapımına 1836’da Charles Barry ve Augı rafından başlanan Parlamento Binaları inşa edilir, i ton’ın 1851 Dünya Fuarı için Hyde Park’ta inşa eti mirden dev bir saray olan Crystal Palace dönemin gerçek bir devrim oluşturur.
Victoria Çağı’nda popüler resim esas olarak ev ) ve tarihî sahneleri, çoğunlukla duygu yüklü bir üsi ama 1848’de HolmanHunt, Sir John Millais ve Dant setti’nin girişimiyle Önrafaellocu bir demeğin kurul natını daha iddialı hedeflerle donatır. Bu sanatçılar si İtalyan ressamlarının arılık anlayışım ve doğallığı ran bir gerçekçilikle birleştirme girişiminde bulunu locu akım 1860’tan sonra Ortaçağ nostaljisiyle ren düşçü bir tarza bürünecek, daha sonra da kıtada ge ve Bauhaus hareketlerini belli ölçüde etkileyecek Morris’in kurduğu Arts and Crafts adlı yenilenme he tirecektir. XIX. yy sonu, uluslararası ölçekte bir baş İskoçyalı mimarın ve dekoratör Charles Rennie Mac adını duyurduğu dönemdir; Mackintosh’un elindedı gow Sanat Okulu (1898-1899) belki de İngiltere’de iı önemli yapıdır. Günümüzün eklektik mimarî beğeni Landseer Lutyens’in eserlerinin, özellikle de Romaı kır evlerine ve 1913-1931 arasında Yeni Delhi’de inşa gün başkanlık sarayı olarak kullanılan Yeniklasikçi genel vali sarayının yeniden ilgi merkezi olmasına y
Zor XX. yy
XX. yy’ın ilk yılları belli bir sanatsal gerilemeye iş giliz sanatçıları o tarihten beri uluslararası sanatın ev li bir biçimde, ama hep birkaç yıl geriden ve ayrıntıl, tarzda izlemeye çalışmışlardır. Fovizm’den Kübizm’e pa sanatının büyük hareketleri, yüzyılın başında, A kavramımn yaratıcısı ressam ve eleştirmen Roger Fr deki Bloomsbury grubu tarafından ülkeye taşınmıştır ya Savaşı’ndan sonra Gerçeküstücülük Roland Penrc ham Sutherland, Soyut ise ressam Ben Nicholson \ Barbara Hepvvorth gibi sanatçılar tarafından temsil e yut akım savaştan sonra da devam ederken, Francis landmlması mümkün olmayan bir sanat geliştirmiş, çeküstücülüğün çekiciliğine kapılan heykeltraş Henr yavaş yavaş, insan figürünün her zaman bulunduğu soyuta ve anıtsallığa yönelmiştir. Çağdaş İngiliz sana lardan itibaren, David Hockney’in Pop Art’ından Bri Op Art’ma, Barry Flanagan’ın Yoksul Sanatı’ndan Ricl Land Art’ma veya Sanat-Dil grubunun Kavramsal Saı uluslararası eğilimleri giderek daha fazla izlemektedi
Mimarlık alanında, yapımına 1955’te Sir Basil Spe dığı Coventry’deki Saint Michael Katedrali, birçok tereddütlerine rağmen, halkın desteğini kazanmıştır, son Smithson’m Brütalizm’i, James Fraser Stirling vı grubunun arayışlarına ve Sir Ove Arup ve İtalyan Ren birlikte Paris’teki George Pompidou Ulusal Sanat ve kezi’ni (1971) gerçekleştiren Richard Rogers’ın sınaî r layışına zemin oluşturacaklardır; bu yapının meka Lloyd’s merkez binasında da (1979-1986) gözlenmekt
rfT
&“*« !! ji ; .i 1«!-r
□Ilı «i
astı
li!
ZİK
Batı çoksesliliğinin kökeninde, biri kıta okulu, diğeri Ang-ı okul olmak üzere iki okul vardır. Bu okullar XIII. yy’dan î kadar karşılıklı verimli alışverişlerle zenginleşeceklerdir, gelenekten türemiş olan gymel (farklı sesler arasında veya s aralıkların olduğu paralel üç veya altı perde aralıklı şarkı) paralel organum’un Ingiltere’deki karşılığıdır, ıs gemellus (ikiz şarkı) ilkesine dayanan Sümer is icumen in ad-lun yazılışı, İngiliz müzisyenlerin Fransa’da Notre-Dame un (1270-1280’e doğru) şaheserlerini keşfederlerken ne ka-de olduklarını gösterir. Yüz Yıl Savaşı, Manş ötesi bestecile-ry’ın ikinci yarısında kıtanın etkisinden uzaklaştırır. Armoni ğüne tutkun olan İngiliz müziği, John Dunstable’ın eşritim un Fransız-Flaman etkilemesine kadar geçen süre içinde Ars Nova’sımn biçimciliğinin uzağında gelişir. Onun Quam ■s motetinin dengesi Rönesans estetiğinin habercisidir.
■m (1530-1560) olayları İngiliz adaları ile kıta arasındaki . koparır. Devlet dini yapılan Anglikanizm davasına bağ-ıgiliz bestecileri Ortaçağ müzik bilimini derinleştirir. Mi-î geç gotik gelişirken, İngiltere’de müzik estetiği kıtada olmayan bir kusursuzluk düzeyine erişir: Taverner, Tye s’le son derece özgün bir okul doğar.
liz müziğinin altın çağı
k sanatı Elizabeth döneminde benzersiz bir gelişme gös-inemin Avrupa’sında ender bir zenginliğe sahip olan oda ve klavye besteleri tamamen ulusal özellikler geliştirir. z müziği Virginalistler sayesinde, yüksek bir ifade kusursuz-ıyan geniş bir repertuvarla zenginleşir (William Byrd veya s’un fantezileri, dansları ve çeşitlemeleri). Usta bir çalgıcı
11 klavye tekniğini ilerletir. Toplumun bütün sınıflan lavta /e oda konserleriyle ilgilenir. Danyel, Jones ve Dowland lav-mu doruk noktasına ulaştırır. Yüzyılın en ünlü lavtacısı olan id Fransız sarayımn havalarım, çoksesli şarkılarım ve dansla-mler. Alman kontrpuamm ve İtalyan ustaların kromatik ar-li benimsemiş olan sanatçının lavta eşliğindeki havalan İngi-iğine özgü bir yumuşaklık ve melankoli sergiler, dönemin en büyük çoksesli bestecilerinden birisidir. Dinî ın aşarak, eserlerini İngilizce-Latince ayrımı yapmadan ya-iltere’de konsertan üslubun ilk ve özgün örneği olan dinî •da (metni İngilizce olan çoksesli dinî parçalar) eşlik görevi, ’iyolalara verilmiştir. Elizabeth dönemi müzik sanatının en başarısı, vokal müzik alanına aittir. Byrd, Famaby, Benett lirizmi olan bir İngiliz madrigali yaratırlar; Morley ve We-; İtalyan canzonetta tarzını ve baletta tarzım ulusal çizgile-:arlar. Wilbye’m ince armonisinin üslubu Monteverdi’nin-;rabadır.
aes ve I. Charles’ın hükümdarlıkları sırasında vokal mü-k arasındaki köklerinden kopmasına yol açan bir özenti-
ciliğe teslim olur. Püritenler tiyatroların kapatılmasını şart koşarlar ve müzisyenleri kiliselerden kovarlar ama consorts of viols (viyola toplulukları) amatörler tarafından ilgiyle izlenmeye devam eder. Ama İngiltere’nin altın çağındaki müzikal parlaklığına yeniden kavuşması için yüzyıl beklemek gerekecektir.
Purcell’den Hândel’e
Fransız beğenisine göre yetiştirilmiş bir hükümdar olan II. Char-les’ın hükümdarlığı sırasında, görünürde koşulların yaratıcılığa elverişli olmasına rağmen (halka açık konserlerin, yayınlann doğması), hiçbir müzisyen giderek büyüyen İtalyan etkisinden kurtulma gücünü gösteremez. Blow, Purcell ve Locke’ın pek az dengi vardır.
İtalya’dan gelen yeni konsertan üsluba duyulan hayranlık, dinî parçalarda viyolaların yerini, sürekli basla bir keman eşliğine bırakmasına yol açar. Üçlü sonat, artık çok eskimiş olan çoksesli fantezinin yerini alır. Bu sırada halkın bütün ilgisi operedere yönelmiş olduğundan, ilgiye değer lirik yapıtlar (Blovv’un Venüs ve Adonis’ı veya Purcell’in Dido ve Aeneas’ı) enderdir.
Yaylı çalgılar fantezileri ve dinî parçalar Purcell’i geçmişin İngiliz ustalarına bağlar ama dehasımn özgünlüğü ona en çeşidi ulusal üslupları özümleme imkâm da verir. Lullyste dile özgü öğeler, «Fransızvari» uvertürler, koreografik aralar, renkli orkestra paleti, İtalyan üslubunun kazanımlarıyla bütünleşir: konsertan üslup, anlatımcı kromatizm, öykünün dramatikleştirilmesi ve da cap>o arya. Purcell’in çoksesli yazım bilgisi, modernliği hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bir müzik ve şiir evreni oluşturur.
Purcell’in ölümünden sonra Manş ötesi müzik kesin olarak İtal-yancılığa teslim olur. Hândel’in Rinaldo’su 1711’de Londra’daki ilk temsilinde büyük bir başarı elde eder. 1736’da İngiliz yurttaşlığına geçen Hândel İngiliz müzik yaşamına egemen olur ve İtalyan tarzı tiyatronun konvansiyonlarım Londra’nın ayak takımının bağlamına oturtur. Hândel’in oratoryosu ulusal sanat için bir yüz akıdır.
İngiliz müziğinin geciken rönesansı
Victoria çağının müzikal yaşamı, îngilizlerin yerli müzisyen yokluğunu yabancı sanatçıları ülkeye kabul ederek kapattığı
XVIII. yy’daki kadar canlıdır. Stanford Anglikan ve Roma kiliselerine yaşam verir, ama İngiltere’yi yeniden müzikçi ülkeler arasına sokma onuru Edvvard Elgar’a aittir.
XX. yy’ın şafağında her ulusal okul Avusturya-Alman estetiğinin karşısına özgün çözümler çıkarma arayışı içindedir. Ülkesinin koral geleneğine bağlı olan Williams, halkın ortak kültür mirasım bulmak için İngiliz kırlarım baştan sona dolaşır. Folklora ve mad-rigalciliğe aynı bağlılık, Gezegenler’in (the Planets) bestecisi Holst’ta Wagner etkisini yumuşatır. Stanford’un öğrencisi ve Brit-ten’ın hocası olan Bridge son eserlerinde atonal kromatizme uyar. Bliss’ten Berkeley’e kadar bir somaki kuşak, Altı Fransız grubunun çekiciliğine ve Stravinski ve Hindemith’in ortak etkisine kapılır. Tippett Çağımızın Bir Çocuğu (A Child of our Time) adlı oratoryosunda geleneksel koralin yerine zengi spiritualini kullanır.
Tippett gibi Britten da altın çağın çoksesli bilimine karşı saygılıdır. İngiliz dilinin müzikalitesine duyarlı besteci, ulusal operamn gerçek bir yenilenme yaşamasına öncülük eder. Webern’in izleyicisi Searle İngiliz onikitoncularımn önderidir. Usta bir mimar olan besteci, her tür tonaliteden kurtulmuş büyük boyutlu senfoniler geçrekleştirmeyi başarır. Fricker gibi bir müzisyen tercihini bağnaz olmayan ve coşku yüklü bir diziselcilikten yana yapar.
Zengin geçmişlerini yeniden canlandıran İngiliz bestecileri XX. yy’ın bütün akımlarına özgün bir katkıda bulunmaktadırlar.
«Georg Friedrieh Hândel’in Julius Caeser Mısır’da» adi eserinden bir sahne (Paris Operası, 1987).
Henry Purcell. Asla duygusallığa teslim olmayan bu Ingiliz besteci, aşkı gerçekçi olduğu kadar neşeli bir tarzda ele alan hafit ironik bir üslup benimsemiştir.
Beatles hiç duyulmamış elektronik seslerin yanı sıra senfoni orkestrasından alınmış çalgıları kullanarak, pop müzikte yeni bir üslup geliştirmiştir.
AYRICA BAKINIZ
—»IB-ANsıl Beatles —►BhD Hândel
(Georg Friedrieh) —►ESB rock
SİNEMA
İngiliz sineması yüzyıl boyunca yaşadığı sayısız bunalımla, ulusal bir sinemanın varlığı sorununu ortaya atmaktadır. İngiliz sineması daha başından itibaren yabancı sinemaların rekabetinden (1914’e kadar Fransız, sonra Amerikan sineması) olumsuz yönde etkilenmiştir; Amerikan sinemasının rekabetinde dil birliğinin ve Hollywood’un 1920’li yıllardan beri başarıyla geliştirdiği ekonomik gücün rolü esastır.
Önemli görüntü açığı. 1950’li yıllarda François Truffaut şunları yazmakta tereddüt etmiyordu: «İngiliz sinemasının öldüğünü söylemek aşırıya kaçmak olur, çünkü zaten hiçbir zaman var olmamıştır. Şu anki İngiliz filmi renksiz, kokusuz ve özel bir lezzeti olmayan bir filmdir.» Gene de bundan on yıl sonra, 1966’da, Fahrenheit45’l adlı filmim Londra’da ve İngilizce olarak çevirecektir. Bu arada «öfkeli gençler» kuşağımn, lezzetsiz demenin güç olduğu filmler yaptığı (Karel Reisz’m Sevişme Günleri [Saturday Night and Sunday Morning, 1960]; Tony Richardson’ın Bir Parmak Bal, [ATaste of Honey, 1961]) doğrudur. Ve 1980’li yıllarda televizyondan gelen yapımcıların (Peter Greenaway, Kenneth Lo-ach, Stephen Frears, Terence Davies ve daha birçoğu) uzun metrajlı filmleri İngiliz sinemasım gözalıcı bir biçimde yenilemiştir.
İngiliz aydınları tarafından fazla önemsenmeyen bir ifade aracı olmakla birlikte (bunlar tiyatroyu veya edebiyatı sinemaya tercih ederler), İngiliz sineması, egemen akademizm eğilimine ve Amerikan stüdyolarının korkunç rekabetine rağmen, düzenli aralıklarla güçlü ve özgün eserler üretilmesine imkân vermiştir.
İngiliz sineması ve edebiyat. İngiliz yapımlarında edebiyatın çekiciliği hep var olmuştur. 1910’lu yıllardan itibaren Oliver Tvist (Thomas Bentley [1912]) ve Hamlet (John Forbes Robertson tarafından uyarlanmıştır [1913]) sinemaya uyarlanmıştır; bu iki eser 1940’larda yemden filme çekilecektir (Oliver Twist, David Lean [1948]; Hamlet, Laurence Olivier [1948]). Charles Dickens ve Wil-liam Shakespeare de düzenli olarak sinemaya uyarlanacaktır; David Lean 1946’da Charles Dickens’m dünyaca ünlü Büyük Umut-lar’mm (Great Expectations) bir versiyonuna imzasını atmıştır.
Belgesel bir okul. İngiliz sinemasının büyük gücü, hangi dönem olursa olsun, belgesel esininde ve toplumla olan güçlü bağlarında yatar. Bu özellik İngiliz sinemasının başından itibaren, Brighton okulunun öncülerinin eserleriyle (James Williamson’ın «Ateş»i [Fire], 1902; Cecil Hepworth’un «Korsanın Kurtardığı»nı [Rescued by Rover], 1905: bu iki filmin doğal dekorlarda çekilmesi yüzyılın başında istisnaî bir olaydır) kendini gösterir. Sesli sinemanın başlarında büyük belgeselci ve sinema kuramcısı John Gri-erson’ın sanatıyla güçlenir (Drifters, 1929). Grierson çevresinde Basil Wright (Barbados Yeldeğirmenleri [Windmil 1in Barbadoes], 1933), Paul Rotha (Shipyard1934) ve belgesel filmin tartışmasız şaheserlerinden biri olan Sanayileşen İngiltere’yi (Moana [1926]) gerçekleştirmesine imkân sağladığı Amerikalı Robert Flaherty gibi birkaç önemli yönetmen toplar. Başta David Lean’in Kısa Karşılaşma’ sı olmak üzere (1945), 1940’lı ve 1950’li yılların romantik filmleri bile bu gerçekçi damgayı taşıyacaktır.
1960’lı yılların free cinema’smın kişisel eserleri de bu belgesel akım içinde yer alır: Tony Richardson’ın Uzun Mesafe Koşucusunun Yalnızlığı (The Loneliness of the Long Distance Runner [1962]) ve Lindsay Anderson’ın Sporcunun Hayatı (This Sporting Life [1963]) gibi. Nihayet Kenneth Loach’un (Aile Yaşamı [Family
«Monty Python, yaşamın anlamı» (1983). Monty Python kornet 1969’dan beri Ingiliz sinemasının ayırdedici özelliklerinden biri o kaba güldürü ve absürd geleneğini sürdürmektedir.
Life], 1971; «Bakışlar ve Gülümsemeler» [Looks and Sr. ve Stephen Fears’in (Kulaklarını Dikin [1986]) filmleı giltere’nin son derece eleştirel bir toplumsal görünür Bir tür sineması. Ingiliz sineması tarihsel ortaı oluşturulması (yapımcı ve yönetmen Alexandre Korı les Laughton’la birlikte gerçekleştirdiği Kadınlar Celi vate Life of Henry VIII], 1933), savaş filmleri (David I Köprüsü [The Bridge on the River Kwai], 1957; Jack ’ son’m Navaron’un Topları [The Guns of Navarone], 1 yıllarda Hammer stüdyolarının özel ürünü olan fant (Terence Fisher’ın Frankeştayn Kaçtı’ sı [1957] ve Drakı, su [1958] gibi filmleri) ve elbette bütün tarihi boyu filmlerle (özellikle Alfred Hitchcock’un Hollywood önceki, Şantaj’dan [Blackmail, 1929] Bir Kadın Kayh Lady Vanishes, 1938] kadarki İngiltere dönemi) ünleı Ingiliz sineması, mizah filmi denen özel bir tür de bu tür savaş sonrası yıllarda Henry Cornelius’un Pim port’u (Passport to Pimlico [1949]), Alexandre Ma< Whisky Galore\ (1948) ve türün şaheseri olan Robe: Kalpler ve Taçlar (Kind Hearts and Coronets [1949]) g çok sayıda ürün verir. Aym çizgide kaba güldürü ■ Monty Python’m (Kutsal Kâse [HolyGrail], 1975; Bri, [Life of Brian], 1979) daha çağdaş filmlerine damgası okulun en ünlü filmi Terry Gilliam’ın «Bras/7»idir (19i Londra-Hollywood ve geri dönüş. İngiltere çok: (Vivian Leigh, Richard Burton, Sean Connery, Michaı remy Jones) ve sadece en ünlülerini saymak gere! Hitchcock ve Charlie Chaplin gibi yönetmenler verdıj od sinemasımn bütün tarihine damgasını vurmuştur. î rikan süperyapımı İngiliz yapımcılar tarafından sahne; tur (Ridley Scott’un Bıçaksırtı [Blade Runner], 1982) ve filmleri izleyiciler nezdinde kazandıkları başarıyla filmlerim geride bırakmıştır: David Lean’in Arabistam (Lavvrence of Arabia [1962]), Guy Hamilton’ın Gökler lar’ı (The Battle of Britain [1969]) ve Richard Attenbı Gandhi’si (1982) gibi. Bu olgu bazen, özellikle James B le casusluk filmleri gibi tür filmlerini de etkilemiştir. Job (Dönüşü Olmayan Nokta [Point Blank], 1967; Kurtuluş [ ce], 1972) ve John Schlesinger (Geceyarısı Kovboyu [Midi boy], 1969; Vahşi Koşu [Marathon Man], 1976) gibi Inj
Kalpler ve Taçlar
(Kınd Hearts and Coronets): Robert Hamer’in bu filmi (1949), Alec Guinness’in göz kamaştırıcı oyunuyla, Ingiliz güldürü sinemasının şaheseridir.
AYRICA BAKINIZ
—►İEMI Chaplin (Charlie)
. —hb-anslI Hitchcock (Alfred)
Mukavemet Yarışçısının Yalnızlığı
(The Lonelinessof the Long Distance Runner): Tony Richardson’ın bu filmi (1962) 1950’liyıllann Free Cinema akımının öncü eserlerinden birisidir.
Mimann Karnı (The of an Architect): Peter Greenaway’in bu filmi (1987) 1980’lerdeki yeni Ingiliz sinemasının örneklerinden birisidir.
rika’da daha kişisel bir meslek yaşamı sürmektedirler, lan Amerikan kökenli yönetmenler önemli filmler n Londra’ya gelmektedir. Örneğin 1950’li yıllarda iliğin kıyımlarından kaçan Joseph Losey İngiltere’de, an’dan (Time Without Pity [1956]) Arubulucu’ya (The ı [1971]) kadar uzanan çok parlak bir meslek yaşamı ür; bu, Dr. Garipaşk’tan (Dr. Strangelove [1957], Barry >75) kadar uzanan önemli filmlere imzasını atan Stan-için daha da geçerlidir.
rihine damgasını vuran bilim kurgu filmleri İngiliz ılar, Stanley Kubrick’in 1968’de gerçekleştirdiği 2001 ası [A Space Odyssey] gibi Londra’daki çok başarılı Pi-ıdyolarmda çevrilmiş filmlerdir) veya Ridley Scott’un ‘irdiği Yaratık (Alien) gibi Ingiliz yönetmenler tarafın-eştirilmiş filmlerdir. Ingiliz sineması böylece Amerikan ayiine belli bir özgünlüğü yeniden bulma ve esin sıkın-iönemlerde ikinci bir soluk alma imkânı vermektedir.
I VE TEKNİK
bilimi İngiltere’de Fransa modeline göre örgütlenir, curulan ve ilk Ingiliz üniversitesi olan Oxford Üniver-ransiskenler Kutsal Kitaplar konusunda ders verirler, t okutmanı Robert Grosseteste XIII. yy’ın başında ma-doğa bilimlerini dersleri arasına alan ilk hocalardan bi-m kırınımı yasasını bir mercek aracılığıyla inceler ama tam olarak anlamayı başaramaz. Öğrencisi Roger Bade Opus majus (Büyük Eserj adlı eserinde yer verdiği, apışı ve optiği üzerine bir inceleme gerçekleştirir. Mo-in öncüleri olan bu isimler, Ortaçağ’da, Rönesans’a ka-edecek ve gelişecek olan deneye dayalı bir bilimsel hatırlar.
/ bilimi İngiltere’de, Colchesterlı William Gilbert’ın na üzerine çalışmalarıyla başlar. 1600’de De tnagnete nda basılan bu çalışmaları Rönesans’ın bu alandaki en ışmaları olacaktır. William Gilbert XII. yy’da denizci-dan kullanılan pusulanın işleyiş mekanizmasını açık-e bilim bundan böyle tekniğe yaklaşır. İngiltere’de ge-ilim dalı fizik değildir. Matematik, kimya, botanik, tıp a da birçok çalışma başarıyla yürütülür: William Har-ie kan dolaşımının mekanizmasını ve kalbin temel ro-:lar. XVII. yy’da hükümetlerin bilime ilgisi artar: bilim ;ri, Paris ve Greenwich rasathaneleri kurulur. Ingilte-ıdra Kraliyet Doğal Bilgiyi Geliştirme Derneği 1660’ta in tekrar kurulması sırasında Kraliyet Derneği’ne dö-ncis Bacon’ınyeni deneysel bilim üzerine düşünceleri im College’m ruhu, genç akademide gerçekleştirilen sel keşifleri tartışıp yayımlayan bilim adamlarını bira-ir. Robert Böyle ve Robert Hooke İ661’de kimya ala-urur ve birlikte The Sceptical Chvtnist ve Certain Psyco-Issays’i yayımlarlar. Hooke basınç ile bir gazın hacmi :i ilişkinin belirlenmesine katkıda bulunur ve Böyle elementlerin yeni bir tanımının gerekli olduğunu vur-ıa İngiltere’nin en ünlü bilim adamı İsaac Newton’dır. evrensel çekim yasalarını keşfeder ve Prınctpia da ya-ı bu keşfi sayesinde, iki bin yıllık bir sorun olan, geze-ıareketi sorununu çözer. Aynı dönemde, Edmund Hal-ı adını taşıyan kuyrukluyıldızın geri dönüş tarihini ön-için (1758 yılının sonu) Newton’m çekim yasalarına . Gerçekten de kuyrukluyıldız bu yılın 25 aralığında gö-Halley böylece Newton’ın kuramının ilk muzaffer doğru gerçekleştirmiş olur.
yenler ve mühendisler bakımından da zengin bir ülke tere, ilk buhar makinelerinin geliştirilmesine etkin bir bitilir. Uygulama alanında, 1698’de su buharının ve ha va ba-ırtak etkisiyle çalışan, hava makinesi denen bir makinenin alan İngiliz Thomas Savery, Deniş Papin’i geride bırakır, en önemli iyileştirmeler, on bir yıllık çabalardan sonra ki buhar makinesini çalıştırmayı başaran James Watt tara-:rçekleştirilir. Bu yeni bir çağın başlangıcıdır: Adam Smith, Malthus ve David Ricardo zenginliklerin kökenine ilişkin îl anlayışlan değiştirirler (çalışmaları ticaretin gelişmesi ü-ierin bir etkide bulunur); araştırmalar (gizli ısı üzerine bil-
2]) durmadan çoğalır. 1770-1830 arasında durmadan yeni yapılır: Joseph Black’in magneziyi, Herschel’in Uranüs’ü lumphrey Davy’nin alkali metalleri, Jenner’in insanda çi-alığma karşı bağışıklığı keşfetmesi gibi…
. yy’m sonunda özel nitelikli bilim demekleri çoğalır: Lin-meği, Jeoloji Demeği, Ay Derneği vb, bilim adamlarını ve
kendini kan basıncı ve bitkilerin özsuyu üzerine deneylere veren Stephen Hales gibi aydın amatörleri biraraya getirir. «Bilimsel» sıfatı ilk kez 1840’ta Glasgow’da, dokuz yıl önce çalışmalarının öneminin ve bunları tanıtma gereğinin bilincinde olan bütün bilim adamlarına yıllık bir forum sunmak üzere kurulmuş olan İngiliz Bilimi ilerletme Birliği’nin düzenlediği bir oturum sırasında kullanılır. Bilimin statüsü gelişir ve bu faaliyet Kimya Birliği, Metalürji Birliği veya Ingiliz Tıp Birliği gibi birlikler aracılığıyla profesyonel bir boyut kazanır. XVIII. yy’da geniş kitlelere yönelik eserlerle başlamış olan bilimi halka yayma hareketi 1835’e doğru hızlanır. Ve kasım 1859’da çıkan Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabının ilk baskısı aynı gün içinde tükenir. Darvvin’in evrim alanında ilk olan kuramı, doğal ayıklanma ve yaşam mücadelesine dayanmaktadır.
Fizik alanında, James Joule termodinamik adını alacak olan bilim dalına ilk hareketini verir; William Thomson (Lord Kelvin) 1872’de mutlak sıcaklık derecesini (Kelvin) tanımlar. Öte yandan Faraday 1830’lu yılların başında elektrik ve manyetizmayı inceler. Çalışmaları, elli yıl sonra sanayide ve evlerde kullanılacak elektriğin üretilmesini sağlayacaktır. James Clerck Maxwell, 1864’te Kraliyet Derneği’ne dinamik elektromanyetik alan kuramını sunar. Matematik alanında Charles Babbage 1834’te, XX. yy’m bilgisayarlarının gerçek öncüsü olan analitik bir makine icat eder. Ama Ingiltere önemli keşiflerle sivrilse de, bazı alanlar bu kadar parlak değildir.
Mesela Birinci Dünya Savaşı öncesine kadar îngilizler kimya öğrenimlerini tamamlamak için Almanya’ya giderler. Kuramsal incelemeler ve muhtemel uygulamaları, bireylerin inisiyatifine bırakılmıştır. Ülkede 1898’e kadar neredeyse hiçbir tıp ve biyoloji laboratuvarı yoktur. Radyoaktivite üzerine araştırmalarıyla XX. yy’da Ingiltere’nin en ünlüsü durumuna gelecek olan Cambrid-ge’deki Cavendish Laboratuvarı gibi laboratuvarlar bilim koruyucuları tarafından kurulur.
Toplumsal ilerlemeyi savunan müstakbel kral VII. Edward, 1900’de Ulusal Fizik Laboratuvarı’nı açar. 1909’da Lloyd George tarafından geniş bir yapısal örgüdenme programı yürürlüğe konur. Bu sistematik plan Alman modelini izlemekte, ama sadece birkaç alan resmi yardımlardan yararlanmakta ve uygulamalı bilimler göz ardı edilmektedir.
1916’da hükümet, yeni araştırma alanları örgüdemek ve sanayiyle ilişkileri geliştirmek için bir bilimsel ve sınaî araştırma dairesi kurar. 1901’den beri temel araştırma alanında İngiliz bilim adamlarına çok sayıda Nobel Ödülü verilmiştir.
Büyük buluşlar yapmış olan Ingiliz bilim adamları XIX. yy’a ait bu
çerçevede yer almıştır. Ingiltere ’de denizcilik, ulaşım ve aydınlatma alanlarında önemli ilerlemeler birbirini izlemiştir.
Roger Bacan. Bu XIII. yy filozofu ve bilgini, deneysel yöntemlerin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Sir A. Fleming,
1928’de, rastlantı sonucu, PeniciHium cinsinden bir küf mantarının salgılandığı bakterisit bir madde keşfetti. 1945 Nobel Tıp Odu i. ru kazanmasını sağlayan bukeşıf k antibiyotiğin gelışt r ’vesıni sağlamıştır.
AYRICA BAKINIZ
► Ibjhsu Darvvin (Charles) ►PSI Newton (İsaac)
Punkçular, marjinal bir yaşam tarzına (kamuoyu buna bir şiddet geleneği atfetmektedir) bağlı bir müzik üslubu yaratan kişiler olup, yaşadığı hoyrat evrimi ağır ağır sindiren bir toplumun belirsizliklerinin temsilcileridir. Ingilizlerin yüzde 67’si kendilerini gerilemekte olan bir sınıfla (işçi sınıfı) özdeşleştirme eğiliminde olmakla birlikte, sadece yüzde 617 nesnel olarak bu sınıfa aidiyetini ileri sürebilmektedir.
Belfast’ta sokak çatışmasından bir sahne veAscot’ta at yatışları.
1972’den beri doğrudan merkezî yönetime bağlı olan Kuzey İrlanda’da iç savaş yirmi beş yılda 3 OOO’in üzerinde kişinin ölmesine yol açmıştır. Ama toplum yaşadığı şiddete rağmen değerlerini ve geleneklerini de korumaktadır.
TOPLUM
On yıllık «Thatcherizm»den sonra, 1990’ların başındaki İngiltere, Muhafazakârların yeniden iktidar oldukları 1979’dakinden çok farklıdır. «Kişiyi sorumlu kılmak», piyasa güçlerinin çalışmasını teşvik etmek (ve dolayısıyla tercih olanaklarını artırarak gelişmenin yollarını açmak için tekelleri alaşağı etmek), toplumsal konsensüsü bozmaktan çekinmeyen Margaret Thatcher’ın amentüsü işte buydu. Devlet o tarihe kadar kamu hizmeti adına yönetilen bazı sektörlerden (enerji, telekomünikasyon, havacılık) çekildi, işin tuhafı, devletin ekonomiden çekilmesine, özellikle medya ve eğitim alanlarında devlet denetiminin güçlendirilmesi eşlik etti. Muhafazakârlar tarafından geliştirilen «kişiyi sorumlu kılma» politikası işletme dünyasıyla sınırlı kalmadı: konut sektöründe de uygulandı. Kamu güçleri 1980’den itibaren sosyal konutlarda kiracı olarak oturanları kendi dairelerini satın almaya teşvik ettiler. Sunulan kredi koşulları çok sayıda Ingiliz’i bu fırsattan yararlanmaya teşvik ettiğinden, 1957’de yüzde 57 olan kendi evlerinde oturanların oram 1989’da yüzde 67’ye yükseldi; ama borçlarını vadesinde ödeyemeyenlerin sayısı çok yüksektir.
Büyümedeki eşitsizlikler
Özellikle 1988’den beri vergi oranlarının düşürülmesinin orta gelirli ve varlıklı kesimlerin yaşam koşullarında yarattığı iyileşmeye rağmen, en yoksul kesimler yoksulluk içinde yüzmektedir. 1992’de İngiltere’de yaklaşık 440 000 homeless (evsiz) vardı. Her yıl 16-19 yaş arasındaki yaklaşık 160 000 genç Ingiliz kentlerinde sokağa atılmaktadır. İşsizlikle birlikte aile bağlarımn zayıflaması, sürekli yoksullaşmadaki bu artışı büyük ölçüde açıklamaktadır. Çok sınırlı olanaklara sahip olan sosyal güvenlik sistemi soruna çözüm getirememektedir.
Thatcherizm eşitsizlikleri artırmış olsa da, İngiliz toplumu genelinde on yıl öncesine göre daha varlıklıdır. National Health Ser-vice’in (Ulusal Sağlık Hizmetleri) sorumluluğunda etkili bir sağlık sistemi olmasına rağmen, donanımlar ihtiyaçları karşılamaya yetmemektedir; bu nedenle ameliyat için bekleyenlerin listesi her yıl uzamaktadır. Devlet yardımlarının azaltılması, toplumun farklı tabakaları arasındaki eşitsizlikleri güçlendirmiş olmakla birlikte, toplumsal yapıların kendi evrimleri de bu olguya yabancı değildir. Devlet yardımına tamamen bağımlı hane sayısı yaklaşık yüzde 9 olarak tahmin edilmektedir. Özgün bir kültür tarafından meşrulaştırılmış olan sımf kavramı, Ingiltere’de belki de her yerden daha canlı olmaya devam etmektedir.
İngiltere’de yabancı kökenli 3 milyon yurttaşın bulunmasından kaynaklanan çokkültürlülük özelliği, 1981 ‘de Londra ve Liverpo-ol’da yaşanan sokak çatışmaları ve 1990’da poll tax’a (bütün Ingiliz yurttaşlarının «baş parası» adıyla yerel bir vergiye tabi tutulması) karşı düzenlenen gösteriler sırasında olduğu gibi, artık, anlaşmazlıklarım şiddet yoluyla çözmekte duraksamayan bir toplumun parçalara ayrılmasını güçlendirmeten başka bir etki yaratamamakta-dır. Bu şiddete ÎRA’mn Ingiltere topraklarında, özellikle de Belfast ve Londra’da gerçekletirdiği şiddet eylemleri eklenmektedir.
Kiliseler ve dinler
Ingiltere kilisesi, «dinin savunucusu» olarak kabul kümdarm yüce otoritesini kabul eder. Kral, kilisenin zeyli görevlilerini (başpiskoposlar, piskoposlar, başpa] bakamn önerisiyle belirler; ama başbakanın Anglika olması zorunlu değildir. Ücretleri devlet tarafından < adamları, tahta bağlılık yemini etmek zorundadırlar, fi lisesinin ruhanî lideri aynı zamanda İngiltere’nin piskc gıcı olan Canterbury başpiskoposudur; kendisine Yorl posu yardım eder. Kilisenin İdarî ve ruhanî işleri 19( lis’in yerine kurulan Genel Sinod’un yetkisindedir. Si turan üç meclis (piskoposlar, din adamları ve laikler mı üç kez aynı tarihlerde toplanır. İngiltere Kilisesi’ni 19 dan beri bölen kadınların papazlığa kabulü soru 1992’de çözülmüştür: sinod çok az bir çoğunlukla kac paz olmasını onaylamış ve böylece Anglikan Kilises ABD olmak üzere yurtdışmdaki bazı kollarında zater leşmiş olan bir uygulamaya kendini uydurmuştur.
Hıristiyan kiliseler, dinin gereklerini yerine getiren k daki azalma sorunuyla karşı karşıyadır: bu kiliseler 199
7,3 milyonun üzerinde inananı bir araya getiriyorlard yüzde 68’i Anglikan Kilise’ye, yüzde 13’ü ise Katolik bağlıydı. Buna karşılık, başta İslam (yaklaşık 1 milyon hizm olmak üzere, Hıristiyanlık dışı dinlere bağlanan! giderek artmaktadır.
Eğitim sistemi
İngiltere ve Galler’in (İskoçya’nın özerk bir eğitim si dır) 5-15 (1973’ten itibaren 16) yaş arası bütün çocukla]
siz olarak üstlenen eğitsel yapılarla donanmaları .944’e kadar, yetmiş yıldan uzun bir süreni geçme-tarihli Buder Yasası, çocukların 11 yaşında girdik-on bir yaş üstü) sınavında elde ettikleri sonuçlara dikleri üç tür ortaöğrenim kurumunun oluşturul-anmıştı. En iyi öğrenciler üniversiteye devam et->lu olan grammar schools’a (üniversiteye öğrenci ha-ğretim okulu) alınıyor, diğerleri ise secondary mo-odern orta öğretim okulları) ve teknik okullar ara-jrdu. Bu sistemin adaletsizliğinin bilincinde olan 64’te yeniden iktidar olduktan sonra, değişik orta-ılarım tek bir okul çerçevesinde birleştirerek refor-ışta grammar schools olmak üzere eski tip kurumla-k etmeyen bu yeni örgütienme, 1976’dan itibaren ere kabul ettirildi. 1990’da İngiliz ve Galli gençle-:ek bir okula devam ediyordu, dn reformları, özellikle verilen eğitimin kalitesi ian kurumlar olan seçkin özel okulların (public ı bu okullar için bağımsız okullar adlandırması tedir]) ayrı bir yere sahip olduğu özel eğitim ala-dı. 1869‘da oluşturulan Müdürler Kurulu’na (He-erence) bağlı 228 seçkin özel okulda öğrencilerin li ülkedeki 2 500 özel eğitim kurumundan birine ençlerin dörtte birinden biraz azı öğrenim gör-dn özel okul ücrederinin yüksekliğine rağmen ortalama 8 000 sterlin) bu okullara olan talep sü-iır; en saygın okullara (Westminster, Winchester, çin bekleyenlerin listesi her yıl biraz daha uza-
000 kadar öğrencinin öğrenim gördüğü 30 poli-;ü, rekabet içinde oldukları üniversitelerle benzer tmişlerdir. Oxford ve Cambridge üniversiteleriyle r geriye giden uzun bir geleneğin mirasçısı olan yılda (1990) yaklaşık 300 000 öğrenci (% 45’i ka-örmektedir; ülkede elli kadar üniversite vardır. Bu yarısından fazlası 1963’ten sonra kurulmuştur, se açık olan ve uzaktan öğrenime dayanan Op>en A.çık Öğretim Üniversitesi) kurulması yükseköğre-jde demokratikleşmesini sağlamıştır.
çarşı iktidar
n gösterdiği gelişmeye rağmen, Ingiliz gazete ve a’nın en güçlüleri arasında yer almaktadır. 15 yaşın lerin yaklaşık yüzde 65’i ülkede yayımlanan gün-:n birini okumaktadır. Bunların yüzde 70’inden bile birlikte bir pazar gazetesi almaktadır. Tirajlar et-lük gazeteler için 14 800 000, pazar gazeteleri için ıkın. En popüler gazeteler arasıda. Sun ve Daily Mir-yakın satmakta, en çok satan pazar gazetesi olan rld’ün tirajı ise 5 milyona yaklaşmaktadır. Düzeyli emsilcileri Times, Guardian, Daily Tetegraph ve Inde-nda sürekli «sansasyon» peşinde olan popüler bası-deş okur kidesinin beklentilerine cevap vermeye çabandan toplum ve ekonomi konularına giderek da-ırmaktadır. Kraliyet ailesi, Ingiliz yurttaşlarının bü-nun gözünde hâlâ büyük bir önem taşımasına rağ-n basınına malzeme olmaktan kurtulamamaktadır. ın rekabeti (ve buna bağlı olarak reklam gelirlerinin luyla karşı karşıya olan Ingiliz basını, yaklaşık on ce görülmedik bir toplulaşma süreci yaşamaktadır; rdoch «imparatorluğu»nun da bulunduğu üç grup, ı toplam tirajının dörtte üçünü sağlamaktadır. Bu :I basında daha az belirgindir (89 gazete); 1980’den lar gazetenin kapanmasına rağmen, bölgesel basın sorumaktadır. En çok satan bölge gazetesi olan nirıg News 240 000 adede ancak ulaşmaktadır, oikselen başarısı, BBC’nin istasyonlarından oluşan bekesini tamamlayan yerel istasyonların çoğalma-danmaktadır; BBC’nin iki istasyonu (Radyo 1 ve lere ve araya haberlerin ve birkaç programın girdi-ıüzik yayım arayan kişilere seslenmektedir. Radyo ; ve edebiyat programlarına, Radyo 4 ise haberlere irel gelişmelere yer vermektedir. BBC 1991’de spor nlarım yeni bir istasyonda (Radyo 5) toplayarak ya-i tamamlamıştır.
izyon izleyicisi, televizyon izlemeye ayırdığı za-ı iki kanalı ile özel kanallar arasında aşağı yukarı (özel kanalların hafif bir ağırlığı vardır) bölüştür-
mektedir. 1982’de yayına başlayan en yeni kanal Channel 4, ulusal izleyici kidesinin yüzde 11 ’ine seslenmektedir. Hükümdar tarafından başbakanın tavsiyesi üzerine göreve atanan bir yönetim kurulu tarafından yönetilen BBC, rekabet karşısında, esas olarak vergilerden oluşan kaynak yetersizliğine rağmen, iki kanalla hizmet kalitesini korumaya çalışmaktadır. Sık sık bir model olarak kabul edilen BBC, bugün faaliyederini çeşitlendirmek (1992’de BBC World Television’m yayına başlaması) ve yönetim yöntemlerini rasyonalize etmek zorundadır. İngiltere’de kablolu televizyon Margaret Thatcher hükümetinin girişimiyle doğmuştur. Devlet altyapıların finansmanını özel işletmecilere bıraktığından kablolu televizyonun yaygınlaşması yavaş olmuştur. Öte yandan, başta Kuzey Amerika sermayesi olmak üzere yabancı sermayenin sektöre girmesine geç bir tarihte izin verilmiştir.
Spor
Ingiltere’yi kriket sporuyla bir tutma alışkanlığı vardır; oysa bu en popüler spor değildir. Aslında en fazla tutkunu olan spor dalı Angloamerikan versiyonlarıyla (yool, snooker) bilardodur.
Ingiltere’de spor yılına bazı değişmez büyük randevular damgasını vurur: Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasındaki kürek yarışı (mart veya nisan aylannda Thames ırmağında yapılır); Grand National (1837’den beri her yıl Liverpool yakınlarındaki Aintree’de yapılan, muhteşem düşüşleriyle ünlü, engelli at yarışı), Epsom derbi-si, Ascot yarışı, Wembley’deki Kupa (futbol) finali, Beş Ulus ragbi turnuvası, Wimbledon tenis turnuvası ve Saint Andrevvs açık tenis turnuvası. Ingiliz kriket takımı ile İngiliz Milleder Topluluğu ülkelerinden birinin takımını her yıl karşı karşıya getiren test matches (deneme karşılaşmaları) Londra’daki Lord’s ve Oval sahalarında kalabalık kideler tarafından izlenir. Televizyondan naklen yayınlanan bu gösteriler, bu noktada ulusal kültür varlığının parçasını oluşturduğundan, yayın haklarının, bunları sadece abonelerine izlettirecek olan özel bir kanala bırakılması söz konusu olmaz.
Yüksek düzeyli futbol geleneği, 1864’te kurulan Football Fe-derasyonu’na bağlı 40 000 kulüp tarafından sürdürülmektedir. Bu spor önemli paraların konuştuğu bir gösteri durumuna gelmiş olmakla birlikte, kendim sık sık kıtaya ihraç edilen belli bir şiddet biçimiyle ifade eden toplumsal gerilimi savuşturmaya da yaramaktadır. □
Futbol ve ragbi. Yanda, iki Giasgow takımı arasındaki futbol maçı «kiasik»tir: mavi formalı Ranger’in taraftarian Protestan’dır; Celtic ise Katolikler arasında taraftar bulmaktadır. Altta, Beş Ulus turnuvasında İrlanda ile karşı karşıya gelen Galler Ülkesi.
Londra pubları. Türünde benzeri olmayan sosyal yaşam yerleri olan publar (ülkedeki toplam sayılan 75 000’dir), toplumsal aynm yapmadan bütün yaş gruplannı kendine çekmektedir.
AYRICA BAKINIZ
—*-[JHS Protestanlık —►BSE1 spor
siz olarak üstlenen eğitsel yapılarla donanmaları .944’e kadar, yetmiş yıldan uzun bir süreni geçme-tarihli Buder Yasası, çocukların 11 yaşında girdik-on bir yaş üstü) sınavında elde ettikleri sonuçlara dikleri üç tür ortaöğrenim kurumunun oluşturul-anmıştı. En iyi öğrenciler üniversiteye devam et->lu olan grammar schools’a (üniversiteye öğrenci ha-ğretim okulu) alınıyor, diğerleri ise secondary mo-odern orta öğretim okulları) ve teknik okullar ara-jrdu. Bu sistemin adaletsizliğinin bilincinde olan 64’te yeniden iktidar olduktan sonra, değişik orta-ılarım tek bir okul çerçevesinde birleştirerek refor-ışta grammar schools olmak üzere eski tip kurumla-k etmeyen bu yeni örgütienme, 1976’dan itibaren ere kabul ettirildi. 1990’da İngiliz ve Galli gençle-:ek bir okula devam ediyordu, dn reformları, özellikle verilen eğitimin kalitesi ian kurumlar olan seçkin özel okulların (public ı bu okullar için bağımsız okullar adlandırması tedir]) ayrı bir yere sahip olduğu özel eğitim ala-dı. 1869‘da oluşturulan Müdürler Kurulu’na (He-erence) bağlı 228 seçkin özel okulda öğrencilerin li ülkedeki 2 500 özel eğitim kurumundan birine ençlerin dörtte birinden biraz azı öğrenim gör-dn özel okul ücrederinin yüksekliğine rağmen ortalama 8 000 sterlin) bu okullara olan talep sü-iır; en saygın okullara (Westminster, Winchester, çin bekleyenlerin listesi her yıl biraz daha uza-
000 kadar öğrencinin öğrenim gördüğü 30 poli-;ü, rekabet içinde oldukları üniversitelerle benzer tmişlerdir. Oxford ve Cambridge üniversiteleriyle r geriye giden uzun bir geleneğin mirasçısı olan yılda (1990) yaklaşık 300 000 öğrenci (% 45’i ka-örmektedir; ülkede elli kadar üniversite vardır. Bu yarısından fazlası 1963’ten sonra kurulmuştur, se açık olan ve uzaktan öğrenime dayanan Op>en A.çık Öğretim Üniversitesi) kurulması yükseköğre-jde demokratikleşmesini sağlamıştır.
çarşı iktidar
n gösterdiği gelişmeye rağmen, Ingiliz gazete ve a’nın en güçlüleri arasında yer almaktadır. 15 yaşın lerin yaklaşık yüzde 65’i ülkede yayımlanan gün-:n birini okumaktadır. Bunların yüzde 70’inden bile birlikte bir pazar gazetesi almaktadır. Tirajlar et-lük gazeteler için 14 800 000, pazar gazeteleri için ıkın. En popüler gazeteler arasıda. Sun ve Daily Mir-yakın satmakta, en çok satan pazar gazetesi olan rld’ün tirajı ise 5 milyona yaklaşmaktadır. Düzeyli emsilcileri Times, Guardian, Daily Tetegraph ve Inde-nda sürekli «sansasyon» peşinde olan popüler bası-deş okur kidesinin beklentilerine cevap vermeye çabandan toplum ve ekonomi konularına giderek da-ırmaktadır. Kraliyet ailesi, Ingiliz yurttaşlarının bü-nun gözünde hâlâ büyük bir önem taşımasına rağ-n basınına malzeme olmaktan kurtulamamaktadır. ın rekabeti (ve buna bağlı olarak reklam gelirlerinin luyla karşı karşıya olan Ingiliz basını, yaklaşık on ce görülmedik bir toplulaşma süreci yaşamaktadır; rdoch «imparatorluğu»nun da bulunduğu üç grup, ı toplam tirajının dörtte üçünü sağlamaktadır. Bu :I basında daha az belirgindir (89 gazete); 1980’den lar gazetenin kapanmasına rağmen, bölgesel basın sorumaktadır. En çok satan bölge gazetesi olan nirıg News 240 000 adede ancak ulaşmaktadır, oikselen başarısı, BBC’nin istasyonlarından oluşan bekesini tamamlayan yerel istasyonların çoğalma-danmaktadır; BBC’nin iki istasyonu (Radyo 1 ve lere ve araya haberlerin ve birkaç programın girdi-ıüzik yayım arayan kişilere seslenmektedir. Radyo ; ve edebiyat programlarına, Radyo 4 ise haberlere irel gelişmelere yer vermektedir. BBC 1991’de spor nlarım yeni bir istasyonda (Radyo 5) toplayarak ya-i tamamlamıştır.
izyon izleyicisi, televizyon izlemeye ayırdığı za-ı iki kanalı ile özel kanallar arasında aşağı yukarı (özel kanalların hafif bir ağırlığı vardır) bölüştür-
mektedir. 1982’de yayına başlayan en yeni kanal Channel 4, ulusal izleyici kidesinin yüzde 11 ’ine seslenmektedir. Hükümdar tarafından başbakanın tavsiyesi üzerine göreve atanan bir yönetim kurulu tarafından yönetilen BBC, rekabet karşısında, esas olarak vergilerden oluşan kaynak yetersizliğine rağmen, iki kanalla hizmet kalitesini korumaya çalışmaktadır. Sık sık bir model olarak kabul edilen BBC, bugün faaliyederini çeşitlendirmek (1992’de BBC World Television’m yayına başlaması) ve yönetim yöntemlerini rasyonalize etmek zorundadır. İngiltere’de kablolu televizyon Margaret Thatcher hükümetinin girişimiyle doğmuştur. Devlet altyapıların finansmanını özel işletmecilere bıraktığından kablolu televizyonun yaygınlaşması yavaş olmuştur. Öte yandan, başta Kuzey Amerika sermayesi olmak üzere yabancı sermayenin sektöre girmesine geç bir tarihte izin verilmiştir.
Spor
Ingiltere’yi kriket sporuyla bir tutma alışkanlığı vardır; oysa bu en popüler spor değildir. Aslında en fazla tutkunu olan spor dalı Angloamerikan versiyonlarıyla (yool, snooker) bilardodur.
Ingiltere’de spor yılına bazı değişmez büyük randevular damgasını vurur: Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasındaki kürek yarışı (mart veya nisan aylannda Thames ırmağında yapılır); Grand National (1837’den beri her yıl Liverpool yakınlarındaki Aintree’de yapılan, muhteşem düşüşleriyle ünlü, engelli at yarışı), Epsom derbi-si, Ascot yarışı, Wembley’deki Kupa (futbol) finali, Beş Ulus ragbi turnuvası, Wimbledon tenis turnuvası ve Saint Andrevvs açık tenis turnuvası. Ingiliz kriket takımı ile İngiliz Milleder Topluluğu ülkelerinden birinin takımını her yıl karşı karşıya getiren test matches (deneme karşılaşmaları) Londra’daki Lord’s ve Oval sahalarında kalabalık kideler tarafından izlenir. Televizyondan naklen yayınlanan bu gösteriler, bu noktada ulusal kültür varlığının parçasını oluşturduğundan, yayın haklarının, bunları sadece abonelerine izlettirecek olan özel bir kanala bırakılması söz konusu olmaz.
Yüksek düzeyli futbol geleneği, 1864’te kurulan Football Fe-derasyonu’na bağlı 40 000 kulüp tarafından sürdürülmektedir. Bu spor önemli paraların konuştuğu bir gösteri durumuna gelmiş olmakla birlikte, kendim sık sık kıtaya ihraç edilen belli bir şiddet biçimiyle ifade eden toplumsal gerilimi savuşturmaya da yaramaktadır. □
Futbol ve ragbi. Yanda, iki Giasgow takımı arasındaki futbol maçı «kiasik»tir: mavi formalı Ranger’in taraftarian Protestan’dır; Celtic ise Katolikler arasında taraftar bulmaktadır. Altta, Beş Ulus turnuvasında İrlanda ile karşı karşıya gelen Galler Ülkesi.
Londra pubları. Türünde benzeri olmayan sosyal yaşam yerleri olan publar (ülkedeki toplam sayılan 75 000’dir), toplumsal aynm yapmadan bütün yaş gruplannı kendine çekmektedir.
AYRICA BAKINIZ