İnsanlığın Korkulu Rüyası SALGIN HASTALIKLAR
Her devirde binlerce insan grip, veba, kolera, tifüs gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Her ne kadar asırlar, devirler değişse de hastalıklar tarih boyunca hep kendinden söz ettirmeyi başarmıştır.
Uzun zam andır dünya gündemini H İN İ virüsü meşgul etmektedir. İlk ölüme Meksika’da sebep olan ve oradan dünyaya yayılmıştır. Salgın hastalıkların geçmişi, insanlık tarihi kadar eski. Salgınlar yüzünden, bugüne kadar milyonlarca insan hayatını kaybetmiş durumda.
Savaşlarda ve tabiî afetlerde ölenlerden çok daha fazla insan, salgın hastalıkların pençesinden kurtulamamıştır. Doğrudan doğruya, bir insandan diğerine geçebilecek virüslerin yayılması kolay ve çabuk olmuştur. Büyük istilalar, Haçlı seferleri gibi büyük savaşlar, yani insan topluluklarının geniş ölçüde bir araya gelmesi ve yer değiştirmesi nasıl Orta- çağ’da korkunç salgınların görülmesine sebep olduysa, 19. Yüzyıldan sonra da deniz yolculuklarında hızlı buhar gemilerinin kullanılmaya başlanması ve Süveyş Kanalı’nın açılması, malların yanı sıra mikropların da bir limandan ötekine kolayca taşınmasına imkan vermiştir. Günümüzde farklı ülkelere gi- riş-çıkışların artması hastalıkların yayılmasını iyice kolaylaştırmıştır.
Hastalıklar her devirde olmuş, binlerce insan veba, kolera, tifüs, cüzzam, frengi, sıtma gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatım kaybetmiştir. İşte tarih boyunca en çok can alan hastalıklardan bazıları…
Kara Ölüm (Veba)
İlk veba salgını olarak kabul edilen, Filistin’deki Betsemeş salgını 50 bin kişinin ölümüne sebep olmuştur. Taun adı verilen veba, tarih boyunca milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş, kimi zaman kıtalarda egemenlik kurmuş ve büyük göçlerle toplulukları sağa-sola dağıtmıştır. En korkunç veba salgını 1346-1353 yılları arasında meydana gelmiştir. Çin kaynaklı bu salgının bütün Asya kıtasını kaplamasıyla 25 milyon insan ölmüştür. Öyle ki, İpek Yolu boyunca dolaşan ve Kırım ’dan bütün Avrupa’ya yayılan ،Kara ölüm’, 75 milyonluk nüfusunun üçte biri yok olan Avrupa’nın yapısını değiştirmiştir.
Veba, Anadolu topraklarında da şiddetli salgınlar şeklinde ortaya çıkmıştır. Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde veba salgınları olmuştur. 1429’da Bursa’da meydana gelen salgında çok sayıda insanla birlikte şehrin önemli şahsiyetleri, Emir Muhammed Buharı, Mevlânâ Şemseddin Feııârî ve Hacı İvaz Paşa da hayatlarını kaybetmişlerdir.
“Beter bir felaket şu veba!” dedirtecek olan bu hastalıktan, 1750 yılında İstanbul’da günde bin, bin iki yüz kişi ölmüştür. 1762’de de Diyarbakır’da 50 bin kişi yine vebadan hayatım kaybetmiştir.
1817 yılından sonra dünyada yayılmaya başlayan kolera salgım, Türkiye’ye de sıçramış ve büyük kayıplara sebep olmuştu. 1830-1831 tarihlerinde ilk kolera salgınında İstanbul’da 5-6 bin kişi can vermişti.
Kolera Galibiyeti (!)
Tarih nelere şahit. Oyle gözüküyor ki insanların birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışmaları gibi hastalıklar da daha çok ne kadar insan öldürebiliriz onun hesabını yapmışlar adeta. Dünya çapında yüzyıllar bo
Hastalıklar yunca diğer salgın hastalıklara galip olan “Kara Ölüm” vebanın saltanatı, 19. yüzyıl sonlarında sarsılmış; tahtını koleraya bırakmaya başlamıştır. 1817 yılından sonra dünyada yayılmaya başlayan kolera salgını, Türkiye’ye de sirayet etmiş ve büyük kayıplara sebep olmuştur. Türkiye’de ilk kolera salgını 1830-1831 tarihlerinde görülmüş ve İstanbul’da 5-6 bin kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. 9 Eylül 1847’ de Trabzon’da ortaya çıkan salgın, alınan bütün karantina önlemlerine rağmen İstanbul’da görülmüş, daha sonraları ise Karadeniz sahili ve bütün İstanbul’u kuşatmış, oradan Rumeli’ye, Balkan- lar’a ve Anadolu’ya yayılmıştır. Ortaya çıkmasıyla kısa sürede dünyaya yayılan kolera, 1910 yılında neredeyse Osmanlı topraklarının tamamında görülmüş, 5688 hasta vakası ve 5377 ölüm gerçekleşmiştir.
Orduların Sinsi Düşmanı:
Tifüs Genellikle temiz olmayan ve aşırı kalabalık yerlerde yaşamaktan, açlık ve yorgunluktan kaynaklanan tifüs, orduların sinsi düşmanı ve korkulu rüyası olmuştur. 1489’da Gra- nada’da İspanya Kralı Ferdinand’ın ordusunda 17 bin asker tifüsten ölmüştür. Çok enteresandır ki savaşta ölen askerlerin sayısı sadece ve sade- ce 4 bindir. 1528 yılında Fransızlar, Napoli’yi kuşattıklarında tifüs salgı- nı çıkmış ve 30 bin asker tifiîsten telef olmuştur. Temizliğe son derece dikkat edilen Osmanlı ordusunda ise, son dönem hariç, bu tür salgınlara rastlamak hemen hemen mümkün değildir.
Çiçek hastalığı Çin’den Japonya’ya ve Kuzey Afri- ka’ya, oradan da ülkeleri- ne dönen Haçlı orduları ile Avrupa’ya yayılmıştı. Hastalık, Amerika’da milyonlarca yerlinin ölümüne neden olmuştu. Avru- pa’ya yerleşen hastalık 60 milyon kişinin ölümüne sebep olmuştu. Aynı tarihlerde Osmanlı topraklarında çiçek aşısı çok yaygın olarak bilinmekte ve uygulanmaktaydı.
Cüzzam Korkusu
Cüzzam hastalığının ilk kez ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak bilinemezken, ilgili ilk yazılı kayıtlar M.O. 600’lü yıllara dayandırılmaktadır. Hastalık yaygınlaşmaya başladıkça cüzzamlılar, halk arasından dışlanmışlar, tedavisinin bilinmediği dönemlerde yerleşim birimlerinden uzak yerlere hatta ıssız adalara sürülerek, buralarda kendi hallerine terk edilmişlerdir.
Diğer Salgın Hastalıklar
1465 yılında Sultan Mesut, ordusuyla birlikte Kilikya’ya girdiğinde – muhtemelen- sıtma salgınına uğramış; Napolyon’un Mısır seferinde Fransız ordusu Nil Nehri’nin hastalıklı sularından içerek dizanteri olmuş, 30 bin askerden 8.915’i ölmüştür. 1849 vılında ise İstanbul’daki hastanelerde tüberküloz vakalan hızla yayılan bir hale gelmiştir. Çiçek hastalığı; Çin’den Japonya’ya, buradan Kuzey Afrika’ya, oradan da ülkelerine dönen Haçlı orduları ile Avrupa’ya yayılmıştır. Bu hastalığın Amerika’da milyonlarca yerlinin ölümüne sebep olduğu bilinir. 1719-1723 tarihlerinde Avrupa’da çok şiddetli çiçek hastalığı hüküm sürmüştür. 18. Yüzyılda 60 milyon kişi çiçek salgınlarından ölmüştür. Aynı tarihlerde Osmanlı topraklarında ise çiçek aşısı çok yaygın olarak bilinmekte ve uygulanmaktadır. Nitekim Avrupa, çiçek aşısını OsmanlI’dan öğrenmiştir. Anadolu’ya frengi bilhassa 1829’da Rus orduları tarafından bulaştırılmış, ordunun savunmada kaldığı yerlerde hastalık mahallî olarak kalmış, fakat bunların yer değiştirme ve terhislerinde yurda yayılmıştır.
Kış Aylarının Yaygın Hastalığı:
Grip Çok eski tarihlerde, M.O. 415 senesinde, Sicilya’daki Yunan ordusunda görülen bir grip salgım kayıtlara geçmiştir. Bundan sonra her yüzyılda 2-3 influenza (grip) salgını dünyayı sarmış ve milyonlarca insanı öldürmüştür. 1729’dan beri dünyada şiddetli salgınlar görülmüş ve bunların çoğu Asya’da başlamış, oradan Avrupa ve Amerika’ya yayılarak 1-2 yıl sürmüştür. Bir başka grip salgını da 1889-1890 yıllarında Rusya’da ortaya çıkmıştır. “Rus Gribi” olarak adlandırılan hastalık, kısa sürede Avrupa, Kuzey Amerika ve As- ya’ya yayılmış, 1 milyondan fazla in- sanın ölmesine sebep olmuştur.
Grip, tarihin yakın dönemlerin- de de yüz biııleree kişinin hayatını yitirmesine sebep oldu. Birinci Dünya Savaşı sonunda başlayan sal- gın, öncekiler gibi Uzak D oğu’dan gelmişti. Çin’de, 1917 yılının son aylarında başlayan grip, Çin’i aşarak laponya’ya gelmiş, sonra Güney ve Güney D oğu’ya yönelerek Hindis- tan, Türkiye ve Yakın D oğu’ya ulaş- mıştır. Sibirya’dan başlayan diğer bir kol ise Rusya’ya ve Baltık sahil- lerinden de ticaret gemileriyle ٨٥١،- rika’ya sıçramıştır.
1918’de Avrupa’da ve öteki kıtalarda yaygın olarak hüküm süren grip salgınlarının yol açtığı ölümler inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Dünya tarihinde bilinen en büyük salgın olan ve İspanyol gribi (Influ- enza A H İN İ) diye adlandırılan bu salgında 20 milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Dünyayı silip süpüren hastalık daha sonraki tarihlerde ise Asya’da 70 bin (1957), H ong Kong’da 700 bin (1968), İngiltere’de 30 bin kişinin ölümüne yol açmıştır. İspanyol gribi olarak isimlendirilen bu salgın domuzdan insana bulaşıyordu.
OsmanlI’da salgm hastalıkların yayılmasını önlemek için okullarda bulunan talebelerin hususi doktorlar tarafından düzenli sağlık muayenesinden geçirilmesi, çevre temizliğine ehemmiyet verilmesi, hastalığa yakalanan fakir ve aciz kimselerin tedavisi için devlet tarafından hekim gönderilmesi, çocuklar için aşı kampanyaları düzenlenmesi, dış ülkelerden gelen bütün gemilere karantina uygulanması gibi tedbirler alınmıştı.
Bakkalların da denetlenmesi…
Osmanlı Hükümeti, bazı bulaşıcı hastalıkların mekteplerde baş göstermesi ve gittikçe yayılması endişesiyle daha ciddî tedbirler almak zorunda kalmıştı. Bu sebeple bütün mekteplerde bulunan talebeler özel olarak tayin edilen doktorlar tarafından düzenli bir şekilde sağlık muayenesinden geçirilmiş ve -daha da önemlisi- talebeye yiyecek satan bakkallar da denetim den geçirilmişti. Şehremaneti bünyesinde toplanan “Umumî Hıfzıssıhlıa Komisyonu “nun 11 Kasım 1894’te yaptığı toplantıda, eğitim ve öğretimden verimli sonuç alınabilmesi ve öğrencinin başarılı olabilmesi için kamu olarak bazı şartların yerine getirilmesi gerektiği, bu şartlardan en önemlisinin -hatta birincisinin- ise, talebelerin sağlığının muntazam olarak kontrol altında tutulması olduğu vurgulanmıştır. Mektepler, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına müsait olduğundan, salgınlarla mücadeleden iyi sonuç alınabilmesinin, mekteplerdeki sağlıkla ilgili kontrol ve tedbirlerin arttırılmasına bağlı olduğu belirtilmiştir.
Salgın hastalığın yayılmasını önlemek için belediyelerce tedbirler alınması, çevre temizliğine ehemmiyet verilmesi, hastalığa yakalanan fakir ve aciz kimselerin tedavisi için devlet tarafından hekim gönderilmesi, çocuklar için aşı kampanyaları düzenlenmesi, dış ülkelerden gelen bütün gemilere karantina uygulanması, salgın hastalık çıkan yerlere tedavi amaçlı giden doktorların kordon dışına çıkmadan kendilerini dezenfekte etmeleri, hac mevsiminde Hicaz bölgesinde salgın hastalıkların yayılmasını önlemek için hastanelerin ıslahı, yeniden inşası, eczane, eczacı ve doktor temini ile su yollarının ıslahı ve diğer gerekli tesislerin ihtiyaca cevap verecek surette donatılması, okulların temizlenmek üzere tatil edilmesi, gibi birçok önlem alınmış ve Eczahâne-i Âmire eczacıları tarafından bitki özlerinden ilaçlar yapılmıştır.
BİYOLOJİK TEHDİT
Devletler arası savaşlar tarih boyunca çok çeşitli şekillerde cereyan etmiştir. Bilhassa 19. yüzyıldan itibaren kimyasal maddelerden üretilen silahların kullanılmasıyla savaşlar daha yıkıcı bir hâl almıştır. Bunun yanında siyasî rekabet ve hâkimiyet mücadelesine biyolojik silahlar da eklenmiştir. Son derece gelişmiş laboratuarlarda üretilen virüsler bu asırda insanlığı tehdit etmektedir. Bugün yaşananlar böyle bir tehdidin neticesi olmaktan uzak değildir. Bugün tabii olarak yayılan salgın hastalıkların yanında bir de hususi olarak üretilen virüslerin yol açtığı hastalıklar vardır. Bu hastalıklara karşı üretildiği söylenen ilaçların ve aşıların da ne derece faydalı olduğu ve kimlere çıkar sağladığı da ayrı bir tartışma konusudur.
Kaynaklar: Başbakanlık Osmanlı Arşiv¡, A.MKT MHM. 596/3; 347/17; 386/42; Y.PRK.ASK. 179/47; DH.HMŞ. 14/26; A.MKT.UM. 90/59; DH.MKT. 72/39; 284/58; 57/34; Y.PRK.ŞH. 14/47; Hikmet özdemir, Salgın Hastalıklardan ölümler, 1914- 1918, TTK, Ankara ,ه 5 0 2 s.15-45; Necdet Saka, “OsmanlI’da Salgınlar”, Toplumsal Tarih, 22. (Ekim 1995), s. 23; Osman Şevki Uludağ, “Son Kapitülâsyonlardan Biri: Karantina”, Belle- ten, (1938), cilt ١١, S.445; Orhan ,؟ılıK Genel Hatlarıyla Dünyada ve OsmanlI Devleti’nde Salgın Hastalıklar, (Elazığ, Fırat Un^er- sitesi Yayınları, 2004); Richard Horton, “Küresel Tehdit: Bulaşı- cılık”, (Çev. H. Erdem Çıpa), Toplumsal Tarih, 22, (Ekim 1995); Fatma ürekli, “Okullarda Sağlık Kontrolü Yapılması”, Tarih ve Top^m, 193, (Ocak 2000), s. 39, Osman Doğan, Son Devir OsmanlI Hastaneleri, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2007; Ebul Faruk önal, “Aşılar Nasıl Korunuyord□?”, Yedikıta Dergisi, s.3,