Bugün üzerinde durulan mevzulardan en mühimi davet
metodudur. Zira bu mevzu yüzünden gerek iç gerekse dış
uyumsuzluklar zuhur etmiş, mü’minler haklı veya haksız
birbirine husumet etmeye başlamışlardır. Mü’minler kardeş
olmaları gerekirken birbirlerine bu denli muhalefet etmeleri
büyük bir hata veya yanlış olsa gerektir. Bu yanlış o kadar
büyük boyutlara vardı ki, metod farklılığından dolayı ortaya
çıkan bazı teferruat farkları sanki kıble ayrılığı gibi telâkki
edilmiş, neticede mü’minler birbirlerini tekfir etme gibi büyük
bir yanlışın içine saplanmışlardır. O halde asıl dava
nedir? Bize kalırsa asıl mesele yapılan hizmetlerde bir takım
metod farklılıklarının oluşudur. Bu farklılıklar, telâkkilere
göre maalesef bu büyük yanlışları vücuda getirmiştir. Şimdi
yapılması gereken iş şu olmalıdır: İslâm davetinin
temeline inilmeli hep beraber bu temelden mülhem
olarak hareket edilmelidir.
O halde bu temel davet nasıl bir organizeye maliktir.
Şimdi hep birlikte bunu görelim:
Şüphesiz İslâm’a daveti, Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v.) Efendimiz, Mekke devri ve Medine devri olmak
-100-
üzere iki ana bölümde ele alarak çeşitli tavırlara ve de
vasıtalara müracaat etmiştir. Dikkat edilirse görülür ki, Mekke’de
gelen âyetlerin içinde içtimâî, hukukî, İktisadî mevzularda
ahkâm-ı İlâhiye yer almamaktadır. Bu vadide nazil
olan nikâh, zekât, içki, talak, alışveriş hükümleriyle ilgili
âyetler, Medine devrinde nazil olmağa başlamıştır.
Mekke, İslâm’ı yaşayan samimi mü’min cemaatin
kadrolaştığı mekandır.
Mekke’de gece yarısı Beytullah’a girip ibadet eden Peygamber
(s.a.v.), orada bulunan putları kırabilirdi. Ama
yapmadı. O biliyordu ki, Haktan nasibini henüz alamamış
bir topluluk, yapılan bu hareket karşısında kızacak, kin
kusacaktı. Bu sebeple de dar olan imkânlar daha da daralacaktı.
Halbuki yapılacak olan iş, zemini yümıışak tutup o
putları evvela kalplerden çıkarmak, orada onlan yıkmaktı
ve de Resulullah (s.a.v.) bunu yaptı.
Resulullah’m (s.a.v.) hayatı tetkik edildiğinde görülür ki,
Peygamberimiz bir çok müşrikleri * idare ederek onların
tavassutu ile İslâm’ı yaymıştır. –
İbn-i Abbas’ın rivayetinde Abdurrahman bin Avf, gördüğü
hakaretten dolayı Peygamber’e gelerek: “Ya Resulellah,
biz müşrik iken izzet içinde idik. İslâm’la
şeref bulduk fakat müşrikler bizi zillete uğrattılar.
Artık izin ver de gerekeni yapalım”. Hz. Peygamber’in
cevabı: “Hayır ben af ile emrolundum. Sakın bir
çarpışma ve çatışmaya meydan vermeyiniz” 10.
Cenab-ı Peygamber, Mekke devrinde muazzez ve mükerrem
İslâm’ın fildişi kulesini Sahabe ile yapmıştır. O
muazzez binanın yapı taşları Sahabe-i Kiramdır. Bu yapı
taşlarının sağlamlığından olacak ki, Ezel ve Ebed’in Efendisinin
methiyesine mazhar olmuş, “Sahabem gökyüzündeki
yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız
Hakk’a gidersiniz” buyurmuştur.
-101 –
Hülâsa: Demek isteriz ki, Mekke, İslâm binasını vücuda
getiren Sahabe’nin yetiştiği yerdir. Burada ihtiyaçlar
gerekli kıldığı zaman müşrik bile olsa bir gayri müslimin
himayesine girilmiş ve ondan yardım talep edilmiştir.
Ve bu caizdir.
Medine, mu minlerin dışa açıldığı, dış tabiata müteallik
mevzuata ehemmiyet verildiği devirdir. Gerekirse bu mevzua
ileride girilir.
İSLÂM DAVETÇİSİNİN BAZI VASIFLARI
- Bugün İslâm’ı dava eden şahısların dikkat etmeleri
gereken en önemli husus şudur: Bütün maksadı, muhabbeti,
varlığı ve de gayreti İslâm olmalıdır. Hayatını sadece
İslâm’a hizmete adamalıdır. Esasen her mü’minin bu halde
olması zarurîdir. Heyhat ki bu cemaati bugün bulmak zor
olduğu için sadece davet edenlerin bu hal ile hallenmesini
şimdilik kâfi görüyoruz. - İslâm’a davet amelî olmalı. Davette nazariyeler pek
müessir olmaz. Gerçi nazariyelerin rolü yok değildir. Ama
amel, nazariyenin üstündedir. - İslâm’ın arzu ve isteklerini şahsî arzu ve isteklerin
üstünde tutmalı. Söylediğini bizzat kendi yaşamalıdır. - Kabiliyetli liderler yetiştirmeli. Her dava, liderlerin
omuzlarında yürür. - Liderleri itaata ve de tevhide alıştırmalı. Onları merkezî
bir otoriteye bağlılığa ikna etmeli. Davada böylece
merkezî bir lider zuhur etmelidir. - Yapılan çalışmalar gelişi güzel değil, plân ve program
dahilinde olmalıdır. - İktisadî organizasyonlar oluşturup Müellefe-i Kulub
müessesesi geliştirilmelidir. - Davetçinin sabırlı ve de metanetli olması şarttır.
-102- - Kesinlikle savunduğu ve de tebliğ ettiği davasını
bilmelidir; mukni delillerle işi ele almalıdır. Karşısındakini
ikna edemezse kızmamak, muhatabıyla ilgi ve alâkayı kesmemelidir. - İslâm’ın prensiplerinin varlık ve yokluğu münakaşa
edildiği topluluklarda iman, itikat konularında bir temel
oluşturmalı. Bilahare diğer mevzulara geçilmelidir. - Meselelere her an hazır olmalıdır. Gerekirse eğitilmelidir.
- Davette bütün vasıtalardan istifade etmelidir. Bu
vasıtalar söz ve sözleri aktaran radyo, televizyon, teyp v.s.
olabileceği gibi gazete, dergi, kitap, broşür, bildiri v.s. gibileri
de devreye konmalıdır. - Davetçi, işe yakınlarından başlamalı, yakınlarını
ikna etmelidir. Oluşan cemaate yakınlar destek olur. - Cemaatler arasındaki ittifak konularında mutlaka
bir araya gelinmeli, ihtilaf konulan geriye bırakılmalıdır. - Cemaatleri tenkide teşebbüs etmemeli ve de cemaatlerin
tenkidi önlenmelidir. - Antitezi değil, tezini anlatmalıdır; yani “Hak gelirse
batıl mutlaka zail olur” .•