İslamiyet Kadını Küçültürmü
İslâm hukukuna göre, erkeklerin kadınlardan fazla miras almasına ve birden fazla kadınla evlenebilmesine müsaade edilmiş olması, kadını küçültücü bir hareket olmadığı gibi, bir eşitsizlik de değildir. Bilindiği gibi, haklar ve mesuliyetler karşılıklı olmadığı takdirde bir adaletsizlik bahis konusudur. Kadın hiçbir konuda erkekle aynı derecede mesûl tutulmamıştır. Erkeğe, her bakımdan kadından daha çok mesûliyet yüklendiği gibi, kadının şahsından ve ihtiyaçlarından da mesûl tutulmuştur. Kadının bütün ihtiyaçları evlenmeden önce baba, evlendikten sonra da kocaya aittir. Mirasta kadın, mesûliyetiyle uygun bir hakka sahip kılınmıştır.
Ayrıca İslâmiyet, kadını İktisadî hayatın olumsuz şartlarının dışında
tutmak ve servetin ka tmın /sık ,
din elinde birikmesine
mâni olmak için kadına daha az hisse vermiştir. Kadının şahsî ihtiyaçları için sarfedilecek para erkekten çıktığına göre, mirasta kadını erkekle aynı ve eşit hakka sahip kılma, büyük karışıklıklara yol açacaktı. Çünkü kadının serveti harcanmaktan ve tüketilmekten korunduğu için, servet daima, kadın elinde birikmiş olacaktı. Kadın elinde birikmiş olan servetin âtıl bir değer olarak kalması, erkeğin elindeki servete oranla çok daha mümkündür. Halbuki servetin iş ha
vatında dönüp dolaşması gerekir Bu bakımdan servetin, iş hayatının için de olan erkek tarafından kullanılma sıyla. İktisadî hayata daha fazla bir canlılık kazandıracağı muhakkaktır Mirasta kadını erkekle eşit tutmak, mutlaka şu iki neticeden birini doğu racaktır: Ya servet tedavülden uzakta ve işlettirilmekten mahrum kalacak, yahut kadın da erkek gibi is hayatına iştirak edecektir. Görülüyor ki. birin cisi is hayatı için. İkincisi de aile ha vatı için zararlıdır. Kadının, erkeğin işini yapmak için yaratılmış olduğunu düşünmek, büyük bir yanlışlıktır. Eğer kadınla erkek aynı şey için yaratılmış olsaydı, birinden birine ne lüzum vardı?
İslâm dini, kadının iş hayatına iştirakini yasaklamış değildir, fakat meydana koyduğu sosyal şartlar ile kadının, yeni nesiller yetiştirmekte başarılı olmasına çalışmış, kadını daima iyi ve başarılı bir anne olarak görmek istemiştir.
Hiç şüphe yok ki, her cinsin kendi yaratılış gayesinde tekamül edebilmesine çalışmak ve sosyal şartları bu ideale götürecek şekilde hazırlamak, en doğru harekettir. İslâmiyet her cinsi kendi gayesinde tekamül ettirmeyi ve ideal bir hale getirmeyi hedeflemiştir. Kadınların erkekleşmesini ve erkeklerin kadınlaşmasını netice verecek bütün hareketlerden insanları uzak tutar. Her türlü homoseksüel davranışların şiddetle yasaklanması, cinslerin dejenere olmasına mâni olmak içindir. O dereceye kadar ki, Peygamberimiz: “Kadın gibi giyinen
erkeklere ve erkek gibi giyinen kadınlara Allah’ın lânet edeceğini” söylemiştir. Kadınların ağır ve sert işlerde çalıştırılmaması, sadece bünye itibariyle zayıf ve nazik olmaları yüzünden değil, daha çok onların erkekleşmesine mâni olmak ve kadınlıklarını korumak endişesinden dolayıdır.
İslâmiyet, kadını, erkeğin ne aynı, ne de rakibi kabul etmiştir. Onu erkeğin bir parçası ve tamamlayıcısı saymıştır. Din kitaplarında Havva’nın, Adem’in bedeninden yaratılmış olduğunu bildiren kayıtlar, sadece maddî ölçüleri içinde basit bir hilkât hadisesini anlatmaz, aynı zamanda iki cinsin birbirlerine olan ruhî yakınlığını ve mânen birbirlerini tamamladıklarını izah eder. Kur’an-ı Kerim de: ‘Onlar sizin elbiseleriniz, siz de onların elbiselerisiniz.” (Bakara: 187) buyurul-muştur.