İŞLER KÖTÜ GİTTİĞİNDE NE YAPMALI

İŞLER KÖTÜ GİTTİĞİNDE NE YAPMALI

Bugün, ördüğümüz kader ağına şekil veriyoruz.

WHlTTlER

Hepimizin hayatında her şeyin kötüye gittiği zaman­lar vardır; plânlar ters gider, umutla beklenen kârlar gerçekleşmez, hastalık ve kazalar günlük hayatın akışı­nı aksatır. Böyle zamanlarda hepimiz dayanacak bir şey­ler ararız, güvenebileceğimiz iç kaynaklar bulmaya çalı­şırız.

Geçen gün radyoda Kay Stevens’la yapılan bir röpor­tajı dinledim. Şimdi, Kay Stevens’ı tanımıyorum ama tanımak isterdim. Hepimizin tanımak isteyeceği tipte biri bu kadın. Hikâyesi de çok ilgimi çekti. Kay Stevens bir şarkıcı. Röportajda, daha önce Las Vegas’taki büyük otel­lerden birinde salon programları yaptığını söyledi. Bü­yük yıldızların program yaptığı büyük salonda sahneye çıkma şansına sahip olacağı günün hayalini kuruyormuş bir yandan da. Her gece kendi programını bitirdikten sonra büyük salonun temizlenmesini bekliyor, sonra da sahneye çıkıp şarkı söylüyordu. Dinleyicileri temizlikçi­lerdi ve onu dinlemekten hoşlanıyorlardı, o da onlardan hoşlanıyordu tabii. Her gece sesi büyük salonu doldurur­ken o da, salonun insanlarla dolu olduğunu hayal ediyor­du. Programın yıldızı olduğunu düşlüyordu hep. Sonunda kontratı bitti ve Los Angeles’a geri döndü.

Bir akşam üzeri 5.45’de Las Vegas’taki aynı otelden telefon geldi; programın yıldızı Debbie Reynolds’un hasta

olduğu, onun yerine 8.30’da büyük sahneye çıkması ge­rektiği söylendi. “Orada olacağım” diye cevapladı. Tele­fon geldiğinde saat altıya geliyordu ve Hollyvvood’daydı. Çabucak işlerini halletmeye çalıştı. Önce kuaförünü ara­dı ve kendisini havaalanında karşılamasını istedi. Evi­ni arayıp valizlerini hazırlamalarını, gelip alacağını söyledi; programda kendisine piyanoda eşlik edecek müzisyeni aradı ve durumu bildirdi. Kısacık sürede her şeyi ayarlamıştı. Ancak hava alanına gittiğinde Las Ve- gas’a tüm uçak seferlerinin fırtına yüzünden iptal edil­diğini öğrendi. Birkaç dakika olduğu yerde kalakaldı. Dua ettiğini söylemedi röportaj sırasında, ama eminim etmiştir. Bir yolunu bulup oraya gideceğinden emindi ve asıl bu düşüncenin kendisi bir duaydı. Az sonra Bonanza Hava Yolları’ndan bir görevli bir uçak kaldıracaklarını bildirdi. Uçağa bindiler. Kay hâlâ huzursuzdu. Bagajı­nın uçakta olduğunu düşünüyordu Kuaförü onun arkası­na oturdu ve saçını yapmaya başladı. Sonra hostes geldi ve uçağın Las Vegas’a fırtınada güvenli bir iniş yapabilmesi için fazla ağırlık olmaması gerektiğini, bu yüzden bavul­ların uçağa alınmadığını bildirdi.

Elbiseleri, müzik aleti, güzel tuvaleti hava alanında kalmıştı; büyük salona girdiğinde olması gerektiği gö­rüntüyü sağlayacak hiçbir şeyi yoktu. Evet her şey kötü gi­diyordu ama bu onu yıldırmadı. Birden uzanıp uçak tutan yolcular için hazırlanmış kesekâğıdını aldı, çanta­sından bir kalem çıkardı ve söyleyebileceği şarkılarla il­gili bir program hazırlamaya başladı. Las Vegas’a 8.15 civarında vardılar. Polis refakatindeki bir araba onu bekliyordu. Çabucak otele götürdüler onu ve oraya vardık­larında “Senin sıran!” dediler, işte oradaydı, saçında bu- gidiler, program için giyinmemiş. Siz ne yapardınız? Aslında söyleyecek fazla bir şeyi yoktu. Plânları bir anda değişmişti.

Röportajı dinlerken bir yandan da düşünüyordum. Evet başımıza ne geldiği değil, ona nasıl tepki göster-

 

cLiğimizdi önemli olan. Hayatın sorunlarını nasıl karşılamalıyız? Karşılaştığımız problemlerden ders alı­yor muyuz? Hepsinden önemlisi, Tanrıya ve kendimize güvenimizi oluşturmaya yardımcı oluyorlar mı? İşler yo­lunda gitmediği zamanlar kendi kendime şu telkinde bu­lunurum. Bu her duruma uyar. İçimdeki çok güçlü Tan­rı’ nın Mükemmellik derecesinde doğru kararlarına en­gel olabilecek hiç kimse, hiçbir yer, hiçbir şart ve durum yoktur.

Kay Stevens biliyordu ki gerçek benliğini ortaya koy­masını engelleyebilecek hiçbir şey yoktu. Sahneye çıktı, orkestra şefine gitti ve “İşte numaralarım” dedi ve üze­rinde numaralar yazılı kahverengi kesekâğıdını uzattı. Programa başladılar. Birkaç parçadan sonra piyanistin yanına oturdu ve o çalarken şarkı söylemeye başladı; bu arada kuaför de saçındaki bigudileri çıkarmaya başladı. Kay de sonunda hepsini birden seyircilere doğru fırlattı. Orada dokuz yüz kişi olduğunu ve hiçbirinin parasını geri istemediğini söylüyordu röportajda. Herkes memnun kalmıştı. Neden? Farklıydı, alışılmışın dışındaydı; gerçek benliğinin ifadesiydi. İnsanlar işin gösterişini değil özünü hissettiler ve bu cesur şarkıcıyla işbirliği yaptılar. Onu sevdiler.

HER ŞEY İŞBİRLİĞİ YAPAR

Aziz Paul Tanrı’yı (iyiliği) sevenler için iyi olan her şey işbirliği yapar demiş. Kendi içimizdeki ve birbi­rimizin içindeki iyiliği sevdiğimiz zaman, iyiyi karşı­mıza çıktığında tanır, anlarız. Başka birisi hayatın ken­disini onda spontan bir biçimde ifadesine izin verdiğinde iyiyi tanırız. Herkes iyi için işbirliği yapar, her şey iyi için birlikte çalışır. Kay hayatın kendisi vasıtasıyla akıp gitmesine izin verdi, plânlarındaki değişikliği güzel­likle kabullendi ve herkes memnun kaldı. Hatta, prog­ram öylesine beğenildiki bunu her programda tekrarla­ması istendi. Hit oldu, çünkü panik yapmadı, egosunun ortaya çıkmasına izin vermedi. Hayatla birlikte aktı ve hayat ona güzel bir şekilde karşılık verdi. Kötü gidiyor­muş gibi görünen şeyler gerektiği gibi karşılanırsa pe­kâlâ tebdil-i kıyafet etmiş nimetlere dönüşebilirler.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*