İSTENMEYEN SONUÇLARLA KARŞILAŞMA KORKUSU
istenmeyen sonuçlarla karşılaşma ve bunların üstesinden gelememe korkusu yüzünden riskli işlere girmeye cesaret edemeyen birçok insan tanıdım.
San Francisco’da çok büyük bir firmanın yöneticisi olan birini tanımıştım; çok başarılı bir yönetici ve herkes tarafından sevilen bir insandı. Şirket yeni bir işe gireceği zaman büyük bir panik yaşardı. Üzücü olan şey, şirket zaten o kadar zengindi ki panik yapmaya hiç gerek yoktu. Yeni bir iş daha almalarının da hiç önemi yoktu bu yüzden. Buna rağmen dikkatini yeni bir iş almaya çevirdiği zaman farklı bir insan oluyor, kendisine güvenini yitiriyordu. Ondan ona gidip, “Bunun nasıl yapılması gerektiğini düşünüyorsun?” diye soruyordu. Onlar da, kendilerinden önce on-onbeş kişiye aynı şeyi sorduğunu ve aynı belirsizlik duygusuyla daha nicelerine soracağını bilmeden iyi niyetle tavsiyelerde bulunuyorlardı. Bir gün tam böyle bir işin ortasında canına kıydı. İstenmeyen sonuçlarla karşılaşma korkusu bu kez onu intihara sürükleyecek kadar yenik düşürmüştü.
NEYE GÜVENİYORUZ?
Buraya kadar, kendine güvenin eksikliğinden söz ettik. Gördük ki kendine güvensizlik, her şeyin sınırlı insan benliğine bağlı olduğunu düşünmekten kaynaklanıyor. Peki bunun zıddı nedir? Bu, “Kişiliğinize mi yoksa Ben’e mi inanıyorsunuz” sorusuna vereceğiniz yanıta bağlı. Güvenimizi neye bağlıyoruz? Güvenin insanın sonradan edindiği kimlikte veya küçük benliğinde nasıl bulunacağını söyleyemem. Bu, insanlarla mümkün değildir ama Tanrıyla her şey mümkündür (Matthevv 19 :26). Gerçek kendine güven Tanrıya, Ben’e güvendir, içimizdeki Mutlak Güç’e güvendir.
Güvenmemiz gereken bu Ben nedir? Tüm yanıtları bilen, karşılaşacağımız her sorunla yüzleşebilecek olan Sınırsız Zekâ’dır bu. Bizi korumasız, savunmasız bırakmayacak Sevgi’dir; her seferinde bizi kurtarmaya gelen ve zarar görmemize izin vermeyendir. Yapmamız gereken her şeyi yapacak güç olarak hayatımıza giren, Her Şeye Kadir Güç’tür.
Ben’e güveni oluşturmak için atılması gereken ilk adım kendi küçük benliğimizi yoldan çekmektir. İsa bu gerçeği idrak ettiği için Ben kendim hiçbir şey yapamam demişti. O, Ben’e gerçekten güvenen bir varlıktı. Şeytanlara meydan okuma cesaretini gösteren, hastalıklara şifa veren, bir sürü insanı doyuran, ölüyü bile dirilten bu adam kendi başına hiçbir şey yapamayacağını kabul ediyor. İsa içindeki, kendisinden daha büyük bir Güç un tüm bunları yaptığını biliyordu. İsa, Ben’e güveniyordu; çünkü içindeki Güç için imkânsız diye bir şey olmadığını biliyordu. İnsanlar için imkânsız vardır. Kendi gücümüz ve zekâmız mücadele etmek için yeterli değil; tüm Güç ve Zekâ’nın Kaynağı olan Tanrıya gitmeliyiz. Evet, . ben insan benliğimle hiçbir şey yapacak güçte değilim; içimdeki Zekâ yapar her şeyi.
GÜVEN KAZANMANIN BİR YOLU VAR
Nasıl güven oluşturabilirsiniz? İlk ve en önemli şey: Her şeyin içimizden geldiğini bilmek zorundayız. Güç ve Fazilet Tanrının’dır. Bizler bu Güçten ayrı değiliz. İsa’nın dediği gibi, cennette (içimizdeki) ve dünyada (dışsal tezahür) gerekli olan Tüm Güç bana verilmiştir. Cennetteki (hayatın görünmeyen yanı) ve dünyadaki (dışsal tezahür) her şey, İsa’nın Baba dediği tek Kay- nak’tan gelir. Yediğimiz her şey, görünen tezahüre dönüşmüş Öz’dür. (Frekansı düşürülerek katı maddeye dönüşmüş Düşünce.) Ciğerlerimize çektiğimiz hava, bizi saran ve güç veren Öz’dür. Yaşamamızı ve hareket etmemizi sağlayan Öz’dür.
KENDİNE GÜVEN BİRÇOK ALANDA UYGULANABİLİR
Topluluk önünde konuşmayı ele alalım; hitabet, kayda değer bir Ben’e güven gerektiren bir sanattır. İsa havarilerine, İncil den vaazlar vermek ve hastalara şifa götürmek için gittikleri yerlerde konuşmacı kürsüsüne çıkmadan önce ne söyleyecekleri üzerine derin derin düşünmelerine gerek olmadığını, Öz’e güvenirlerse Öz’ün onlara ne anlatmaları gerektiğini söyleyeceğini
belirtti. Böyle düşününce benlik-bilinci ortadan kalkar ve gerçek Ben’e güven onun yerini alır, insanın iyi teknikler öğrenmek için çalışması ve pratik yapması gerektiği doğrudur. Konuşulmak istenen konular hakkında araştırma yapıp hazırlanmak gerekir. Bunlar atılması gereken insani adımlardır; fakat endişeye kapılmamak gerekir. İlham, Güç ve Zekâ içinizde saklıdır.
İşte, evde, okulda, nerede olursa olsun yaptığımız her şeyde Hayat’ı ifade ettiğimizi ve bu Hayat’ın Sonsuz ve Mükemmel olduğunu anlamalıyız. İfade ettiğimiz bu Hayat tüm Hayat’la birdir; bundan dolayı insanla Tanrı arasında veya insanla insan arasında ayırım yoktur.
Parmaklarından müzik akan piyanist, Yaratıcı Düşünceyi dile getirmek için kalemi tutan yazar, ikisi de kendi açılarından güzelliği ifade ederler. “Tüm yazılanlar, yapılanlar ve sahip olunanlar Tanrı’nın lütfudur,” diyor Emerson. Evet, amaçladığınız kariyer için çalışmak, pratik yapmak ve hazırlanmak gerekir; ama çalışan insan, Evrensel Akıl’ı kullanır. Onun vasıtasıyla ifade edilen Sınırsız Zekâ olmadan çalışmak olanaksızdır. Asıl büyüklük ve Tüm İlham, küçük benlik yoldan çekilip Yüce Ben parladığında gelir.