İslâm toplumu, işbölümü anlayışı içinde dayanışma yolunuseçmiş kardeşlerin teşkil ettiği bir toplumdur. Toplumun muhtaçolduğu her iş, zanaat, sanâyi, ticâret, ilim, fen, meslek veüretimi temin etmek bütün müslümanlara farz-ı kifâyedir; bunlaryeterince bulunmaz ve bundan dolayı toplum zarar görürseteker teker bütün müslümanlar sorumlu olurlar. Bu anlayışagöre, işveren bir amme hizmeti yapmakta, toplumun bir ihtiyacınıkarşılayarak farz-ı kifâye olan bir vazifeyi onlar namınayüklenmektedir. İşçilerin ve diğer vatandaşların işverene bugözle bakmaları İslâm gereğidir. İşte bu sebepledir ki daimahak ile vazifeyi dengeleyen İslâm, işçilere tanıdığı geniş haklaryanında, onlara bazı vazifeler de yüklemiştir. Bu vazifeleraynı zamanda işverenin haklarıdır :1 — İşçi işini kendi yapacaktır:İslâm hukuku, herkese iş yapan zanaatkar ve serbest mesleksahiplerini de işçi saydığı için, işçileri, hususi ve müşterekolmak üzere ikiye ayırmaktadır. Müşterek işçi denilen zanaatkârlarve benzerleri ile iş anlaşması yapılırken, «İşi bizzat kendisiyapması» söylenmiş ise veya örf bunu böyle kabul ederse,işçi aldığı işi bizzat kendisi yapacaktır; işverenin rızâsını almadanbaşkasına yaptıramaz. Mecelle bu esası şöyle ifade etmektedir:«Binnefis amel etmek yâni kendi işlemek üzere isticarolunan ecir (anlaşma yapılan işçi) kendi yerinde başkasınıkullanamaz.» (Madde: 571)Eğer böyle bir şart yoksa müşterek işçi kendi kalfa veyaişçisini kullanabilir.Hususî işçi, yani yalnızca bir şahsa veya bir müesseseyeçalışmak üzere akit yapılarak alman işçi —işverenin izin ve
rızâsı olmadan— kendi yerine başkasını kullanamaz, işi bizzat yapmakla görevlidir. 2 — İşçi, mesâi saatleri içinde devamlı çalışacaktır: İşçiler, ya işbaşı veya zaman üzerinde anlaşma yapılarak alınırlar. Eğer iş üzerinde anlaşma yapılmış ise işin belli zaman içinde bitirilmesi gerekir; eğer işçinin ihmali yüzünden iş gecikir ve işveren bundan zarar görürse, zararı işçi ödeyecektir. Saat, gün, hafta, ay gibi zaman üzerinde anlaşma yapılmış ise işçinin vazifesi, mesâi zamanı içinde işyerinde ve işinin başında olmak ve iş verildiği müddetçe devamlı çalışmaktır. İşinin başmda olduğu halde kendisine iş verilmezse, yapacak iş bulunmazsa işçi bundan sorumlu değildir ve ücrete hak kazanır. (Mecelle, madde: 425) Ancak, işi olduğu müddetçe devamlı çalışacaktır: kaytarma, işi yavaşlatma, kendi işi veya başkasının işi ile meşgul olma gibi davramşlar caiz değildir; bu sebeple işveren aleyhine kaybolan saatlerin ücretine hak kazanamaz, mesâi içinde çalışmadığı, kaytardığı zamanların ücreti işçiye helâl olmaz; çünkü anlaşma şartlarma riâyet Allah emridir, Allah emrine riâyetsizlik ise hıyânettir. 3 — İşi sağlam ve iyi yapmak: İşçi, elinden geldiği, gücü yettiği kadar iyi çalışacak, elindeki işi en iyi bir şekilde yapmaya gayret edecektir. Bütün işlerimizin Allah, Rasûlü ve müminlerin kontrolü altında yürüdüğü, iyi kötü yaptığımızın neticesini göreceğimiz ve her yaptığımızdan sorumlu tutulacağımız bir çok âyette ifade edilmiştir. Ayrıca Rasûlullah (s.a.): «Biriniz bir iş yapınca, onu en sağlam ve en iyi bir şekilde yapması, Allah’ın sevdiği ve istediği bir davranıştır» buyururlar. (Beyhakî) Bu âyet ve hadîsler işi tam, iyi ve sağlam bir şekilde yapmayı teşvik eden nasslardır. Bunların yanında bir de işi baştan savmayı, savsaklamayı, bilerek eksik, çürük ve kusurlu yapmayı yasaklayan, müminleri bundan sakındıran nasslar vardır : «Kendilerine hainlik edenlerden yana uğraşmaya kalkma, Allah, hainlikte direnen suçluyu sevmez.» (Nisâ: 4/107) «Yûsuf: Maksadım, vezire gıyabında ihanet etmediğimi, hainlerin tuzaklarım Allah’ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı, dedi.» (Yûsuf: 12/52) «Bize hile yapan, bizi aldatan bizden değildir.» (Müslim)