İTALYA

İTALYA

Güney Avrupa’da ülke. Alpler’in gü­neyinden Akdeniz’e uzanan bir ya­rımadadır. Kuzeybatıda Fransa, ku­zeyde İsviçre ve Avusturya, kuzey­doğuda Yugoslavya’yla sınır kom­şusudur. Doğu kıyıları Adriya Deni- zi’ne, güneydoğu kıyıları ¡on Deni- zi’ne, batısı Tiren Oenizi’ne açıktır. Sicilya ve Sardinya adaları da İtal­ya toprakları içinde yer alır.

COĞRAFYA

Yüzey Biçimleri: Kıta, yarımada ve adalar olmak üzere üç bölümde in­celenebilir. Kuzeyden bir yay biçi­minde çevreleyen Alpler 52 000 km2‘ lik yüzölçümüyle ülkenin % 38’lik bölümünü kaplar ve en yüksek nok­talarını oluştururlar. Gran Paradiso (4 061 m), Cervino (4 477 m), Rosa (4 634 m). Bu dağların arasında dör­düncü zaman buzullarının aşındır­masıyla oluşmuş göller bulunur. Bunların başlıcaları İsviçre yama­cında yer alan Maggiore, Lugano, Garda ve Como’dur. Dağ sıraları arasında yeİr alan vadilerden İtal­ya’nın komşu ülkelerle olan bağ­lantıları sağlanır. Cenis dağı geçidi (2 083 m) Fransa’ya, Büyük Saint Bernard geçidi (2 473 m) İsviçre’ye, Adige vadisi ve Brenner boğazı (1 371 m) Avusturya’ya geçiş sağ­lar. Alpler’in güneyinde, doğuda Ad­riya Denizi’ne açılan Po ovası üçün­cü zamanda Alpler’in yükselişi sı­rasında burada geniş bir körfez o- luşturan denizin dolması sonucu o- luştu. Batısında 700 m’yi bulan al­çak tepelerin bulunduğu ova, doğu­da Po Irmağı’nın deltasına doğru giderek alçalan ve zaman zaman sular altında kalan alçak topraklar­dan oluşur. Bu alüvyon ovasının yamaçlarında fontanili denen kay­nakların suladığı kat kat taraçalar bulunur. Yarımada bölümünde gü­neye uzanan Apenin sıradağları Orta İtalya’da Abruzzi’de 2 912 m’ ye erişir. Sıradağlar’ın Adriya Deni- zi’ne bakan yamacında dar bir kıyı ovası uzanır. Tiren Denizi yama­cında ise Toscana, Lazio ve Cam- pania havzaları yer alır. Ülkede bü­yük ölçüde rastlanan volkanik dağ­ların çoğu sönmüştür. Sicilya ve Sardinya adaları bölümü ise büyük ölçüde dağlarla kaplıdır. Bunlardan Sicilya’daki Etna yanardağı etkin bir volkanik tepedir. Bu iki büyük ada dışında İtalya kıyıları boyunca serpilmiş çok sayıda küçük ada vardır. İtalya’nın tek büyük akarsu­yu Po (652 km), yılboyunca debisi pek değişmeden akar. İtalya yarım­adasındaki akarsuların pek çoğu ise yazın kuruyan çaylar durumun­dadır. Bunlardan başlıcaları Tos- cana’dan doğup güneye doğru a- kan Tiber ve Floransa’dan geçerek batıya akan Arno’dur. 7 430 km’yi bulan kıyılar, Ligur denizi çevresin­de Sicilya’nın kuzeybatısında, Sar- dinya’da ve Campania’da kayalık ve girintili – çıkıntılı; Kuzey Adriya De­

Resmi Adı Başkenti | Yüzölçümü i Nüfusu

i    Kırsal Nüfus Yıllık Nüfus Artış Hızı (%) Okur-yazarlık Oranı (15 + ) Dil

Din

Etnik Gruplar Katıldığı Uluslararası Örgütler

Ekonomi

Parası

KBYUG

Dışalım

Dışsatım

 

 

nizi ve Tiren Denizi çevresinde kum­luk ve düzdür.

Ikıım: Alp dağlarının yayı içinde ka­lan Kuzey İtalya’da kışları soğuk ve sisli, yazları ise sıcak ve nemli bir kara iklimi hüküm sürer. Göller böl­gesinde yumuşayan iklim yarımada kıyılarında özellikle güneyde yerini Akdeniz iklimine bırakır. Sicilya a- dasında ise hemen hemen Afrika iklimi egemen olur. Yıllık sıcaklık ortalaması, Milano’da 12,1°C, Vene­dik’te 12,3°C, Cenova’da 15,1°C, Ro-
mo’da 14,4°C, Napoli’de 14,7°C ve Palermo’da 17,5°C’dir. Yıllık yağış ortalaması ise aynı kentlerde sıra­sıyla 929 mm, 617 mm, 1 227 mm, 924 mm, 1 531 mm ve 390 mm’dir (1980).

Bitki Örtüsü ve Yaban Hayvanlar: Çok eski çağlardan buyana yerle­şim bölgesi olan İtalya’da doğal bitki örtüsü yok denecek derecede azalmıştır. Alpler’in eteklerinde iğ­ne yapraklılara rastlanır. Zeytin a- ğaçları ile, ekim yoluyla çoğaltılan tropik ağaçlar, turunçgiller ve hur­ma ağaçları en çok rastlanan bitki türleridir. Yaban hayvanlarından ise kimi kemiriciler varlıklarını sürdü­rebilmektedir. Roma kentinin sim­gesi olan kurta Orta İtalya ile Alp- ler’in kimi uzak bölgelerinde rast- lanabilmektedir. Dağlık bölgelerde dağ keçisine, Alpler’de ise ender rastlanan kuşlardan altınkartal ve çalı horozu yaşar.

TARİH

Yorımada’do bilinen en eski insan­lar MÖ 30C0’de yaşayan Tunç dev­ri topluluklarıdır. MÖ VII. yy’a dek kuzeyden pek çok göç dalgasıyla gelenler, İtalya’ya yerleşti. MÖ 800’ lerde güney kıyılarda Yunan kolo­nileri kurulurken Toscana’da Etrüsk devleti kuruldu. MÖ 500‘lerde tarih sahnesine çıkan Romalılar ise MÖ 22’de tüm Yarımada’yı yönetimleri altına aldılar. Eskiçağ Yunan Uy­garlığının mirasına sahip çıkan Ro­ma İmparatorluğu. Atlas Okyanu- su’ndan Fırat Irmağı’na dek geniş­ledi. imparatorluk MS 395’de ikiye ayrıldı ve ardından 410’da Vlzigot- lar Roma’yı ele geçirerek yağmala­dılar. 476’da son Batı Roma impa­ratoru Romulus Augıistulus’un taht­tan indirilmesiyle Batı Roma impa­ratorluğu resmen sona erdi. Bu ta­rihten sonra İtalya pek çok kez el değiştirdi. 553’de Doğu Roma İm­paratoru iustinianos karışıklık için­deki İtalya’ya kuvvet göndererek ül­keyi İşgal ettirdi. Ancak onun ölü­münden sonra İtalya’nın kuzeyini işgal eden Lombardlar (586) yarım­adada oniki yüzyıl sürecek bir bö­lünmeye yol açtılar. Po ovası, Tos- cana, Ombria ve Orta İtalya’nın iç bölümlerinde egemen olan Longo- bardia krallığının karşısında Roma, Ravenne ve ülkenin güneyinde ege­menliğini koruyan Bizans yer aldı.

O    dönemden başlayarak ülkenin kuzeyi ile güneyi farklı gelişme çiz­gileri izlediler, önceleri Roma uy­garlığını kabul etmeyen Lombardlar VIII. yy’da Hıristiyanlığı kabul etti­ler. Bu arada, İstanbul’un vesaye­tinden kurtulan Papalık, Lombard- lar’ın yarımadadaki fetihlerinin kar­şısına dikildi. ‘Bu çerçevede Papa II. Stephanus, Frank kralı Kısa Pé- pin’den yardım istedi. Pépin, İtalya’ ya iki sefer düzenleyerek Ravenna, Pentapoli ve Roma’yı aldı. Papa’nın başkanlığında bir kilise devleti ku­ruldu. Pépin’in oğlu Charlemagne,

Lombard kralı Didier’i yendikten sonra papa kendisine Fransa ve İtalya imparatoru olarak taç giydir­di. Yarımadanın güneyinde ise Bi­zans egemenliği süregidiyor ve Do- ğu’yla bu ilişki de İtalya’da kent uygarlığının varlığını korumasını ve Avrupa’yı Kardenjler döneminde o- lumlu yönde etkilemesini olanaklı kılan etken oluyordu. IX. yy’a Ger- manya krallarının resmi egemenli­ği altında giren İtalya fiilen feodali­tenin ve parçalanmasının kurbanı o- luyordu. Bu dönemde yarımada ku­zeyden Macarlar’ın güneyde Sicil-

I. Othon’un Meryem Ana’nın elinden taç giyişini konu alan XI. yy. minyatürü

 

 

ya’dan Araplar’ın yeni işgallerine tanık oldu. Papalık, saygınlığını yi­tirdi ve rakip soylu ailelerin elinde oyuncak durumuna düştü. X-XV. yy’lar arası dönem: İtalya bu dö­nemde Rönesans’a ulaşacak yavaş bir yükselme gösterdi. 951’de birin­ci İtalya seferinde İtalya kralı sa­nını alan Germen kralı I. Otto (Bü­yük), ikinci seferinde 962’de Papa tarafından imparatorluk tacıyla do­natıldı ve Kutsal Roma – Germen İmparatorluğumu kurdu XIII. yy’a dek Kuzey İtalya’da ve papalık üze­rinde sürdürülmek istenen egemen­lik, Alman feodal beyleri arasında süregiden erk savaşımlarıyla kısa sürede zayıfladı. Bu durum İtalya’ da olağanüstü bir yaygınlık kaza­nan ve burjuvazinin yönetimde ol­duğu komünlerin doğuşuna ve öz­gürlüklerini elde etmelerine yol aç­tı. Ülkenin kuzeyinde komünler ha­reketi yaşanırken, aynı dönemde güneyde mutlakiyetçi bir krallığın kuruluşuna tanık olundu. Napoli krallığına önceleri Normandlar, son­raları Hohenstaufenler egemen (XII. yy) oldu. 1453’te ise Aragon kralı Alfonso Sicilya ile Napoli’yi birleş­tirerek İki Sicilya Krallığı’nı oluştur­du. Bu arada XI. yy’dan başlayarak kentler ticaretin canlanmasından yararlandılar ve gelişmeleri özellik­le Haçlı Seferleriyle hızlandı. Vene­dik, Cenova, Piza, Napoli limanlan büyük ölçüde genişlerken, iç böl­gelerdeki kentler ürünlerin dağıtı­mında uzmanlaştı, bankacılık, sa­nayi ve özellikle tekstil sanayii ge­lişti. Böylece XIV. yy’a gelindiğin­de İtalya Avrupa üzerinde ekono­mik egemenliğini kurmuş bulunu­yordu. Avrupa’nın tüm ticaretini İtalyan kentleri sağlarken, banka­cılar siyasal yaşama karışır oldu. Bu gelişmeye koşut olarak tarımda bü­yük bir zenginlik sağlandı ve özgür köylüler sınıfı oluştu. Ne ki kent­ler arası ekonomik rekabet berabe­rinde siyasal çatışmaları ve bölge­ciliği getirdi. Bu çalkantılar içinde, siyasal yapılar evrimleşti ve ko­münler yerlerini senyörlüklere bıra­kırken erk tek bir aile ve onun ya­kın dostlarında toplandı. Milano’da Vlsconti, Ferrare’de Este, Verona’ da Della Scala, Rimini’de Maiates- ta, Mantova’da Gonzague aileleri egemen oldu. İç savaşımlar daha sonraları yoğunlaştı ve toplumsal bir karakter kazandı. Senyörlükle- rin yerini XV. yy’da prenslikler re­jimi aldı. Bunlar içinde en çarpıcı örneği Floransa’daki Medici ailesi

oluşturur. Prenslikler dönemi yarım ada üzerinde egemenlik kuran Mi lano, Napoli, Venedik, Floransa vf Kilise Devletleri gibi bir dizi kentir gücünün artmasına tanıklık eder Ne ki güçlerinin az-çok dengelen mesi nedeniyle kentler, birlik dü şüncesinin karşısında yer aldı. Bir birleriyle savaşımlarında, savaş ye
riñe entrika ve bireysel şiddet uy­gulamalarını yeğlediler. Bu sürece koşut olarak İtalya’da Rönesans o- lağanüstü bir gelişme gösterdi ve İtalya savaşları boyunca da tüm Avrupa’yı derinden etkiledi. XVI –

  1. XVIII.    yy’lar arası dönem: Komşu devletlerin ulusal birliklerini kurmuş olmalarına karşılık parçalanmışlı­ğın doğurduğu istikrarsızlık ve zen­ginliğin ve uygarlığın yarattığı çe- kicilik İtalya’yı diğer devletlerin ilgi odağına getirdi. Bu çerçevede, 1494 -1559 arasında Fransa ve Avustur­ya hanedanları İtalya’yı ele geçir­mek için İtalya savaşlarına girişti- lerse de 1559’da ispanya egemenli­ğini kurdu ve 1713’e dek sürdürdü. İspanya egemenliği boyunca İtalya ekonomi ve kültür alanlarında bir gerileme yaşadı. Engizisyon mahke­melerinin kurulması ve Reform kar­şıtı hareketin başarılı olması, Rö­nesans’ı ve hümanizmi kesintiye uğrattı. İspanyol vergi sistemi ve tekeli ekonomiyi bir ölçüde zayıfla­tırken Amerikan altınının akışı ve bunun yolaçtığı enflasyon İtalyan bankacılığını zor duruma düşürdü. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğumun Akdeniz’de egemenlik kurarak Do­ğu Akdeniz yolunu kapatması da İtalyan ticaretinin gerilemesini be­raberinde getirdi, ispanya 1701 – 1713 yılları arasındaki veraset sa­vaşları sonucunda İtalya’daki top­raklarını yitirdi. Utrecht antlaşma­sıyla İspanya’nın İtalya’daki toprak­ları Habsburg hanedanının Avustur­ya kolu başkanı imparator Kari VI’ nın eline geçti. 1750’lerden başla­yarak İtalya büyük bölümüyle Avus­turya’nın egemenliğinde kaldı; Na­poli, Parma vb kimi krallıklar yeni­den Ispanya’nın yönetimine geçer­ken, Savua krallığı Sardinya’yı aldı. Venedik Cumhuriyeti ile Papalık devleti siyasal önemlerini yitirdiler. Fransız Büyük Devrimi ve Napolyon imparatorluğu dönemi: 1789’dan başlayarak Fransız Büyük Devrimi Italyan burjuvazisinin ve liberal çev­relerinin sempatisini kazanırken, kralların önce kuşkusunu, sonra da düşmanlığını doğurdu. 1791’de Ve naissen kontluğunun, 1793’te Nice ve Savua’nın Fransa’ya ilhak edil­mesinden sonra Napoli Krallığı, Pa­palık ve İtalyan prenslikleri Pie- monte – Sardinya Krallığı çevresin­de toplaştılar ve Avrupa ülkelerinin yanında Fransa’ya karşı savaş aç­tılar. 1796-1797’deki birinci İtalya seferinde sağlanan başarılar Napol­yon Bonaparte’a ve İtalyan liberal­lerine Campoformio antlaşmasın­dan sonra yarımadanın bütününde eski rejime son verme ve Cisalpina Cumhuriyetlerini (Lombardiya, Mo- dena ve Reggio düklükleri, Bolog- na, Ferrare ve Romagna’da) ve Ligürya Cumhuriyeti’ni (Cenova) Fransa’daki kurumlardan esinlene­rek kurma olanağı sağladı (1797). Buna karşılık Venedik’te Avusturya egemenliği kuruldu. Papa VI. Pius’ un sürgün edilmesiyle de Roma Cumhuriyeti ilan edildi (1798). Avru­pa monarşilerinin Fransa’ya karşı ikinci bağlaşması boyunca Fransa bir süre İtalya’dan çıkarıldıysa da,
İtalya’nın savunucular: Kral II. Victor- Emmanuel (üstte), Garibaldi (grta-sol), Kont Cavo ur (orta-s*ğ), Oaaeral yiarmora (alt-sağ), General Cialdini («İt-sol)

 

 

1800’de Napolyon ikinci ¡İtalya se­ferinde ülkenin bütününü egemen­liği altına aldı ve kendini 1805′ te İtalya (Cisalpina Cumhuriyetleri, Venedik ve Trentina) kralı ilan etti. 1806’da Napolyon’un kardeşi Jo­seph, Napoli kralı olurken, 1809’da kızkardeşi Elisa Toscana büyük dü­şesi oldu. Bu donem boyunca ağır vergiler ekonomiyi baltalar, sanat eserleri yağmalanırken İtalya’da yö­netim merkezileşti, yasalar ve dil tekleşti, feodalite ve eski toplumsal yapılar yıkıldı. Risorgimento (Yeni­den Doğuş): Napolyon 1814’de dev­rilince 1815 Viyana Kongresi erte­sinde İtalya’da Avusturya’nın ağır­lıkta olduğu eski yönetimler yeni­den kuruldu. Avusturya, Lombardi- ya – Venedik krallığına, istria’da, Dalmaçya’da, Trentino’da fiilen yer­leşirken, Toscana’yı, Modena’yı ve Parma’yı dolaylı denetimine aldı. Piemonte, Sardinya. Savua ve Nice* de kurulan Piemonte krallığı eski Cenova Cumhuriyeti’ni alırken, Na­poli krallığı Bourbonlar’ın egemen­liği altına girdi. Böylece İtalya, Met- ternich’in sözleriyle bir “coğrafya terimi” durumuna geldi. Kurulan mutlakiyet rejimine karşı 1820’den başlayarak gizli örgütler biçiminde liberal bir hareket gelişti. Bu örgüt­ler arasında önde gelen bir yer tu­tan Carbonari, 1820’de Napoli’de ve Piemonte’de, 1831’de Romaa- na’da, Parma’da ve Modena’da a yoklanmalara giriştiyse de; bunla Avusturya askeri güçlerince şiddet le bastırıldı, önceleri liberal bir ka rakter taşıyan bu hareketler Risor çimento yazarlarının etkisiyle ulu sal bir karakter kazandı, italya’nır birliğini ve bağımsız bir cumhuriye yönetiminin kurulmasını hedefleyer Genç İtalya örgütünün kurucusı Giuseppe Mazzini’nin etkisiyle ha reket önce orta sınıfları sardı, son­ra da halk yfğınlarını kucakladı. Bu gelişmeler karşısında Papa IX. Pius 1848 yılı başlarında bir Anayasa1 nın kabulüne izin vererek liberal ö- dünler dönemini açtı. Bunu Napoli ve Toscana krallarının ödünleri ve 1848 Paris Ayaklanmasından sonra da Piemonte kralı Carlo Alberto’ nun ödünleri izledi. 1848 Şubatı’nda tüm İtalya’yı halk ayaklanmalarının sarması üzerine Carlo Alberto Ba­ğımsızlık Ordusu’nun başına geçti. Avusturya askersel güçlerine karşı kimi başarılar sağladıysa da, 1848 Temmuzu’nda Custozza’da yenilgi­ye uğradı. Bu arada Şubat 1849’da

Mazzini ve Garibaldi’ nin Roma ^ jmhuriyeti’ni ilanı gibi cumhuri­yetçi ve demokratik hareketlerin iv­me kazanması karşısında Italyan kralları korkuya kapılarak verdikle­ri ödünleri geri aldılar. Carlo Alber- to ise, ulusal hareketin yönetimini yeniden ele geçirme arzusuyla A- vusturya güçlerinin üzerine yürü- düyse de Mart 1849’da Novara’da kesin bir yenilgiye uğradı. Ardından yarımadada Avusturya gericiliği e- gemen oldu. İtalya Krallığı’nın Ku­ruluşu: Tek anayasal krallık olan Piemonte, II. Vittorio Emanuele ve Kont Cavour yönetiminde, İtalyan yurtseverlerinin umudu durumuna geldi. II. Vittorio Emanuele, Piemon- te’nin ordu ve mâliyesini güçlendir­di. Ordunun başkomutanlığına çe­şitli ayaklanmalarda halka önderlik etmiş olan Giuseppe Garibaldi’yi getirdi. Fransa’dan da yardım ala­rak 1859’da Avusturya’yı yendi ve Lombardia’yı kurtardı. Bu yenginin hemen ardından Toscana, Parma, Modena, Bologna, Romagna gibi Orta İtalya halkları da ayaklanarak Piemonte’yle birleşme kararı aldı­lar. 1860’da Garibaldi bin gönüllüy­le Sicilya’ya çıktı. Halkın da deste­ğiyle Sicilya Kralı II. François’ya bağlı birlikleri bozguna uğratarak adayı ele geçirdi. Buradan Napoli üzerine yürüdü. Karşısına Sardinye

–  Piemonte ordusu çıkınca II. Vitto­rio Emanuele’yi İtalya kralı olarak kabul etti ve Eylül 1860’da Napoli’ ye birlikte girdiler. Sicilya, Napoli, Umbria ve Marche’de yapılan halk oylamalarında bu bölgeler Sardin­ye – Piemonte krallığına katılmayı kabul ettiler. Böylelikle Papa’nın e- gemenliğindeki Roma ve Avusturya egemenliğindeki Venedik dışında kalan bölgelerde İtalya birliği sağ­landı. 1861’de Torino’da toplanan İtalya parlamentosu Vittorio Ema- nuele’yi İtalya kralı ilan etti. 1866’ da Avusturya’ya karşı Prusya’yla ittifak kuran İtalya, Sadovva Sava- şı’nda Avusturya’nın yenilmesi üze­rine Venedik’i aldı. Fransa’da impa­ratorluğun yıkılmasıyla Roma’daki Fransız birlikleri geri çekilince 1870’ de İtalyan birlikleri Roma’ya girdi. Kent, İtalya’nın başkenti ilan edildi (2 Kasım 1870). Simgesel bir sava­şımdan sonra Papa IX. Pius Vati­kan’a çekildi. Parlamenter monarşi dönemi: Anayasa hazırlandı. Oy hakkı sınırlı bir yurttaş kitlesine ta­nındı. Papa IX. Pius Katoiikler’in si­yasal yaşama katılmalarını yasak­ladı. Bu arada geleneklere bağlı bölgecilik varlığını korurken oy hak­kından yoksun bırakılan yığınlar git­gide siyasetten uzaklaştı. Ulusal Dirliği sağlama heyecanı yerini

 

 

ni, Francesco Sforza

maddi güçlüklere bıraktı. Hızla ar­tan nüfus, kırsal kesimdeki yoksul­luk, hammadde kaynaklarının kıtlı­ğı aşılması güç sorunlar olarak or­taya çıktı. Bu ortamda İtalya, 1882′ de Almanya ve Avusturya – Maca­ristan İmparatorluğumla bağlaşık­lığa girdi ve aynı yıl Kızıldeniz kı­yısındaki Eritre’yi ilk İtalyan sömür­gesi olarak ilan etti. Habeşistan’ı (bugün Etyopya) ele geçirme hare­kâtı ise 1896‘da Adua’da İtalya’nın yenilmesiyle gerçekleşemedi. Sö­mürgecilik girişimleri ekonomik zor­lukları derinleştirmekten başka bir işe yaramadı. Bütçe açığı büyüdü; paranın değer kaybı hızlandı. Başlı­ca kentlerde ücretlerin düşmesi ve işsizliğin yoğunlaşması güçlü yığın hareketlerine yolaçtı. 1898 Mayısı’ nda Milano’daki gösterilerde 100’ü aşkın insan öldü. Sosyalizm yanlı­larının kazandığ başarılar karşısın­da 1903’de Papa X. Pius, Katolik- ler’e “kurulu düzene ve dine düş­man yıkıcı partiler”! bozguna uğ­ratmak için oy kullanma izni verdi. Böylece açılan Giolitti’nin parla­menter diktatörlük döneminde (1903 -1914) kimi toplumsal ve ekono­mik ilerlemeler sağlandıysa da, se­falet ortadan kaldırılamadı. Grev­ler sıklaştı ve siyasallaştı. 1911’de İtalya, Osmanlı Devleti’nden Libya’ yı ve on iki adayı aldıysa da, irre­dantizm boy attı. 1913’de yeni bir seçim reformuyla 30 yaşın üstün­deki bütün yurttaşlara oy hakkı ta­nındı. Irredantist hareketin zorla­masıyla Salandra’nın liberal hükü­meti I. Dünya Savaşı’na 1915’de İti­laf Devletleri safında katıldı. İtalya, savaşta 600 binin üzerinde ölü ver­di ve ekonomisi büyük bir çökün­tüye uğradı. Kasım 1919’da yapıl

seçimlerde komünistler oyların üçte birini alarak ülkede önemli bir güç durumuna geldiler. Mart 1919’da Benito Mussolini’nin kurduğu fas- cio örgütü, komünistlerin güçlen­mesinden çekinen sermaye çevre­lerince desteklenerek kısa sürede büyük bir güç kazandı. Giolitti’nin istikrarı sağlama hükümeti başarı sağlayamayınca, faşistlerin yükseli­şi önünde hükümetler çaresiz kaldı. Mussolini İtalya’sı: 1922 Ekimi’nde Mussolini, kara gömlekliler’in ba­şında Roma’ya yürüyerek bakanlar kurulunun istifa etmesini sağladı. Erk, kral III. Vittorio Emanuela tara­fından Mussolini’ye teslim edildi. Faşist yönetimi teşhir eden sosya­list milletvekili Matteotti’nin öldü­rülmesine dek (1924) parlamenter görüntüye dikkat edildiyse de, 1925′ de çıkartılan yasalarla fasist dikta­törlük kuruldu. Koyu bir baskı yö­netimi uygulanarak tüm özgürlük­ler ortadan kaldırıldı; her türlü mu­halefet terörle bastırıldı; binlerce kişi öldürüldü ve hapse atıldı. Bu ortamda işsizliğin bir ölçüde gide­rilmesi, Papalık’la uyuşma gibi iç siyasette sağlanan kimi başarılara, 1924’te Yugoslavya’yla antlaşma imzalanması, 1928’de Milletler Ce- miyetl’ne ve Briand – Kellogg pak­tına giriş, 1935’te Fransa ve Ingil­tere’yle sınır uyuşmazlıklarının gi­derilmesi gibi uluslararası başarılar gelip eklenince, Mussolini’nin yığın desteği arttı. 1935’te Habeşistan’ın sömürgeleştirilme girişiminden son­ra batı dünyası Mussolini’den uzak­laşmaya başladı. 1937’de İtalya Mil­letler Cemiyeti’nden çıkarıldı. Al­manya’yla bağlaştı, ispanya iç Sa- vaşı’nda Almanya’yla birlikte gene­ral Franco’yu Ispanya’nın yasal ön­deri olarak resmen tanıyan ilk dev­let oldu. Kasım, 1937’de İtalya, Al­manya ve Japonya’yı birleştiren Anti – Komintern Paktı imzalandı. 1939 Nisanı’nda İtalya Arnavutluk’u işgal ettikten sonra 10 Haziran 1940’ta Almanya safında II. Dünya Savaşı’na girdi. Kuzey Afrika’da İn­giltere, Balkanlar’da ise Yunanis­tan’la savaştı. Ancak iki cephede de orduları yenilgiye uğradı. Müt­tefikler, Kuzey Afrika’nın tamamını kurtardıktan sonra Temmuz 1943’ de Sicilya’ya çıkarma yaptılar. 25 Temmuz 1943’de Mussolini devril-

2602 di. Ülkenin güneyi müttefiklerce, kuzeyi ise Almanlarca yönetilmeye başlandı. 17 Nisan 1945’de Mütte­fiklerin Kuzey İtalya’ya doğru iler­lemeye başlamaları ve 25 Nisan’da partizanların ayaklanması sonucu Almanlar teslim oldu. 28 Nisan 1945’ te partizanlar Mussolini ve öteki bazı faşist önderleri yakalayarak idam ettiler. Faşizmle işbirliği ya­pan krallık halkın güvenini yitirdi.

Haziran 1946’da hükümet biçimi­ni saptamak üzere yapılan halk oy­lamasında cumhuriyet yönetimi be­nimsendi. İtalya Cumhuriyeti: 22 Aralık 1947’de yeni anayasa mec­liste kabul edildi. 1948 Nisanı’nda yapılan seçimlerde Hıristiyan – De­mokratlar çoğunluğu aldılar. 11 Ma- yıs’ta Luigi Einaudi İtalya’nın ilk cumhurbaşkanı seçildi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya dış poli­tikada Batı Avrupa’nın bütün örgüt­leri içinde yer aldı. 1950’lerde tarım ve sanayi oldukça hızla gelişti. 1955* den başlayarak siyasal istikrar bo­zuldu. Ülke, günümüze dek kısa ö- mürlü çeşitli koalisyon hükümetleri tarafından yönetildi. Hıristiyan – demokratlar bu koalisyonların ağır­lıklı gücünü oluşturdular. Komünist Partisi ise en büyük ikinci parti o- larak muhalefette kaldı. Yine bu yıl­lardan başlayarak ülkede terör ey­lemleri yaygınlaştı. 1970’de parla­mento, kilisenin şiddetli muhalefeti­ne karşın İtalyan vatandaşlarına boşanma hakkını tanıyan yasayı o- nayladı. Şiddet eylemleriyle varlığı­nı duyuran neo – faşistler 1973 Ni- sanı’nda Milano’da polisle çatıştı. 1974’ün 12 Mayısı’nda halkoyuna sunulan boşanma yasası % 59’la kabul edildi. 1975’de seçmen yaşı 18’e indirildi. 1976 genel seçimlerin­de Hıristiyan Demokratlar % 38, Komünistler % 33 oranında oy al­dılar. Bu seçimlerle birlikte, komü­nist partisi, ülkenin içinde bulun­duğu temel sorunların çözümlene­bilmesi için asgari ortak noktalar­da birlikte hareket edebilmek için Hıristiyan Dembkrat Parti’ye tarih­sel uzlaşma önerdi. Hıristiyan De

2   ­mokratlar bu öneriyi benimsemedi­ler, ancak etkili bir hükümet oluş­turabilmek için komünistlerin des­teğine gereksinim duyduklarından açıkça karşı da çıkmadılar. 1978’de Hıristiyan Demokrat Parti başkanı ve eski başbakan Aldo Moro, Kızıl Tugaylar adlı terör örgütü tarafın­dan kaçırıldıktan sonra ölü olarak bulundu. Bu arada cumhurbaşkanı Giovanni Leone rüşvet aldığı gerek­çesiyle istifa etmek zorunda kaldı ve yerine Sosyalist Parti’den Sand- ro Pertini cumhurbaşkanı seçildi. 1980’de Güney İtalya’da 10 bin ki­şinin ölümüne neden olan deprem ve birçok hükümet üyesinin çeşitli cinayetlere karışan bir mason lo­casına bağlı olmakla suçlanması yeni bir siyasal bunalıma yol açtı.

ve 1982’de kurulan iki koalis­yon hükümeti de sürekli olamayın­ca Haziran 1983’de erken seçimle- re_gidildl. Yeni hükümeti Sosyalist

Parti lideri Bettino Craxi kurdu. Craxi, Hıristiyan Demokratların, Sosyalistlerin. Sosyal Demokrat­ların ve Lrberaller’in oluşturduğu bir koalisyon hükümeti kurdu. 1984’te P2 olayıyla ilgili raporun basma sızdırılması nedeniyle hü­kümette bir bunalım yaşandı. Bu nedenle üç bakan istifa ettiyse de Craxi tarafından istifalar geri çev­rildi. 1987’ye kadar dört yıl kısa a- ralıklar dışında iktidarda kalan Craxi döneminde çeşitli terör olay­ları gerçekleşti. Aşırı sağcılar Na­poli’den Milano’ya giden bir trene bomba koyarak 15 kişinin ölümü­ne neden oldular. Kızıl Tugaylar Roma üniversitesi profesörlerinden Torentelli’yi öldürdüler. Ekim 1985’ te Filistin’li gerillalar Achille-Laura gemisini Akdeniz’de kaçırarak İtal­ya’da tutuklu bulunan Filistin Kur­tuluş Cephesi liderlerinden Mah­mut Abbas’ın bırakılması koşuluyla iki gün sonra teslim oldular. 1987 Mart’ında başlayan hükümet bu­nalımı çözümlenemeyince Ekim’de erken seçime gidildi. Komünist Parti önemli oy kaybına uğradı. Seçimlerde göreli bir başarı sağla­yan Hıristiyan Demokratlar’dan Gi- ovanni Goria hükümeti kurmakla görevlendirildi. Goria daha önceki dönem koalisyon hükümeti kurmuş olan beş partinin katılımıyla yeni bir koalisyon hükümeti oluşturdu. Ancak 1989 başında bütçe oylama­sında başarısızlığa uğrayınca isti­fa etti. Yeni hükümeti Hıristiyan Demokratlar’ın lideri Ciriaco De Mita kurdu. Ancak De Mita da Temmuz 1989‘da istifa edince And- reotti başbakanlığa getirildi. Bu 1972’den bu yana Andreotti’nin 6. başbakanlığı oluyordu. Andrâotti daha önce koalisyon oluşturan dört partinin katılımıyla bir hükü­met kurdu.

Yönetim: 1947 Anayasası’na göre İtalya “emeğe dayalı demokratik bir cumhuriyettir. Parlamento bir millet meclisi ve bir senatodan o- luşur. Parlamento seçimleri beş yıl­da bir yapılır. Senato bölgeleri tem­sil eden 315 ve 7 sürekli üyeden, Millet Meclisi ise her 80 000 kişiye

milletvekili olmak üzere 5 yıl için seçilir. Seçmen yaşı millet meclisi için 18, senato için 25’dir. Cumhur­başkanı yedi yıl için parlamento ve 65 bölge delegesinin ortak toplan­tısında seçilir. Cumhurbaşkanı baş­bakanı saptar. Yürütme yetkisi ba­kanlar kurulu tarafından kullanılır. Hükümet, parlamentoya karşı so­rumludur. Ülkenin başlıca partileri: Hıristiyan Demokrat Parti, İtalyan Komünist Partisi, Italyan Sosyalist Partisi, Italyan Sosyal Demokrat Partisi, Italyan Ulusal Sağ Toplum­sal Hareketi, İtalyan Liberal Partisi ve İtalyan Cumhuriyetçi Partisi. İtal­ya 20 özerk yönetim bölgesine ay­rılır. İtalya savunma gücü NATO’ya bağlıdır. Zorunlu askerlik hizmeti kara ve deniz kuvvetlerinde 12 ay, hava kuvvetlerinde 18 aydır.

EKONOMİ

Dünyanın en gelişmiş 7 kapitalist ülkesinden biri olan İtalya, 1960- 1980 arasında üretim hacmini % 334 gibi büyük bir oranda artırmış olmasına karşın, bölgesel gelişme farklılığının açık bir biçimde görül­düğü bir ülkedir. Nitekim gelişmiş kuzey bölgelerinde yaşam düzeyine göre güneydeki yaşam düzeyi dört kat daha düşüktür. Doğum oranı­nın yüksekliği ve işsizliğin yoğun­luğu ülkeden göç olaylarının temel nedenlerini oluşturur.

Tarım ve Hayvancılık: Tüm toprak­larının % 60’ı tarım kullanımına ay­rılmasına karşın, sulama eksikliği vb nedenlerle bunun ancak % 30’u İşlenebilir durumdadır. Etkin nüfu­sun % 14’ünün istihdam edildiği bu sektör, ulusal gelirin yalnızca % 6′ sını karşılamakla kalmaz, ülke ge­reksinimini de karşılayamaz. Ta­rımsal işletmeler bölgeler İtibariyle çeşitlilik gösterir. Kuzey bölgelerin­de makinalaşmış büyük tarım işlet­melerinin yanıbaşında çok sayıda küçük işletme yer alır. Güney böl­gelerinde ise latifundia’iar küçük mülkiyet karşısında gerilemektedir. Yapısal farklılık gibi tarımsal ürün çeşitliliği de görülür. Başlıca tarım­sal ürünler, tüm ülkede tahıllar, zey­tin (zeytinyağı üretiminde dünyada birinci), üzüm (şarap üretiminde dünyada birinci), meyve ve sebze­dir (AET ülkeleri arasında birinci). Bunun yanısıra kuzeyde şekerpan­carı, güneyde tütün, pamuk ve ke­nevir önem taşır. Ligürya denizi kı­yısında çiçekçilik gelişkindir. Hay­vancılık özellikle kuzey bölgelerin­de önem taşır. Parmesan ve Gor-

 

 

 

2603

 

MADEN ÜRETİMİ

(bin

ton) (1986)
Kurşun

25

Çinko

82

Linyit

1 805

Sulfur

500

Pik Demiri

11 83?

Çelik

22 740

Aiumınyum

493

Doğa! gaz

(milyar m’) 13,7

 

DÜNYA ÜRETİMİNDEKİ YERİ
(1980)  
Ürün Sıra
Zeytin 1.
Uzum 1.
Meyve 2.
Portakal 3.
Şeker pancarı 5
Sebze 6.
Sut 9.
Tütün 9.
Buğday 10.
Mısır 11.

 

gonzola İtalya’nın dünyaca ünlü peynirleridir. Balıkçılık da kıyı ke­simlerinde önemli bir etkinliktir (1980’de 286 295 ton balık), ancak kapsamJı bir sanayiye sahip değil­dir ve ülkenin tüketimini karşılamaz.

Madencilik ve Sanayi: Yeraltı kay­nakları zengin olmayan İtalya’da e- nerji kaynağı olarak az miktarda kömür ve petrol çıkartılır (Corte- maggiore, Abruzzes, Sicilya); doğal gaz üretimi ise 1981’de 14 milyar m3 olmakla birlikte SSCB ve Hol­landa’dan dışalımı yapılarak enerji açığı kapatılmaya çalışıldı. Elektrik üretimi esas olarak termik kökenli­dir; atom enerjisi üretimi ise (Ga- rigliano, Latina) gelişmektedir. Çı­kartılan madenler demir (Aoste, El- be adası), kurşun ve çinko (Sardin- ya adası), civa ve pirit (Toscana), potasyum ve kükürt (Sardinya ada­sı), boksit (Gargano) ve uranyum’ dur (Aoste, Yukarı Adige). İtalya sanayisi, 3 bölgede toplulaşti: Ku­zeyde Turin – Milano – Cenova üç­geni, orta kesimde Tosoana, Omb- ria’da, güneyde Latium, Sicilya ve Sardunya’nın kimi bölgelerinde. Sa­nayide, tıpkı tarımda olduğu gibi dev tekellerin yanında 2 milyon za­naatçı atölyesine ve aile işletmesi­ne rastlanır. Sanayinin % 52’si ku­zeydeki üçgende gerçekleştirilir. Demir – çelik sanayii, devlet kurulu­şu Finsider tarafından yönlendirilir ve Cenova, Piombino, Napoli ve Ta- rento’da gelişkindir. Metalürji ve makina yapım sanayiinde otomobil

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

i m,

tiBrSS

itW’wftWflMPr, ■* “•».m” ” ■■

2604


yapımı Fiat, Alfa Romeo, Ferrari, Meserali gibi dev işletmeleriyle baş­ta gelir; yazı ve hesap makineleri (Olivetti, Necchi), elektrikli ev alet­leri onu izler. Kimya sanayii, Mon- tecatini – Edison ve Pirelli gibi çok­uluslu şirketlerin denetimindedir. Petro – kimya sanayii ise daha çok büyük limanlarda ve Cortemaggi- ore’de toplanmıştır. Geleneksel bir sanayi kolu olan tekstilde, yünlü dokuma kesimi durgunluk içindey­ken sentetik iplik yapımında Snia Viscosa, Courteaulds gibi büyük te­keller egemendir. Ekonomide önem­li bir yeri olan kamu sektörü, Sa­vaş Sonrası Kalkınma Kuruluşu (İRİ) ile birçok alanda etkindir. İRİ tarafından ülkenin kara ulaştırma sisteminin büyük bölümü, radyo ve TV, birçok banka, gemicilik ve ge­mi yapımı, ulusal hava yolları vb iş­letilmektedir. Ticaretin kolaylaştı­rılması amacıyla gelişkin bir kara ve demiryolu ağı tüm ülkeye yayıldı (20 000 km demiryolu, 5 000 km’si otoyol olmak üzere 288 400 km ka­rayolu). İtalya’nın deniz ticaret fi- olsu da dünya ülkeleri arasında 6. sıradadır. Nitelikli ulaşım yolları ve İtalya’nın doğal güzellikleriyle tarih ve sanat hâzineleri turizmin büyük oranda gelişimini sağladı. Turizm

EDEBİYAT Kültür dili olarak Latince’nin kul-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Turin yakınındaki Fiat fabrikası


 

2605

İtalyan edebiyatçılar: Solda, Dante. Sağda üstte (soldan-sağa) G. Leopardi, G. Carducci, G. Dannunzio, G. Verga; altta (soldan-sağa) S. Quasimodo, F. Guicciardini, Moravia, Pasollnl                                                                                                                                                                        >


 

 

 

 

lanılması, İtalyanca metinlerin ol­dukça geç dönemlerde yazılmasına neden oldu. XIII. yy’da İtalyanca ül­kenin çeşitli yörelerinde konuşulan (arklı lehçelerden oluşuyordu. 6u dönemde halk diliyle yazılan eser­ler içinde başta gelenler din adamı Aziz Francesco’ nun (1182-1226) mistik şiirleridir. Yine bu dönemde kimi yazarlar da, kendilerinden ön­ceki yazarların eserlerini halk dili­ne çevirdiler. Bu yüzyılın sonunda Toscana’da doğan edebiyat okulu­nun üyeleri, İtalyanca’nın ilk büyük eserlerini vermelerinin yanısıra Tos­cana lehçesini de İtalya’nın edebi­yat dili haline getirdiler. Bu okulun önde gelen temsilcisi Dante (1265- 1321) İlahi Komedya (Divina Com­media) adlı eseriyle bütün Ortaçağ din ve felsefesini özetlemesinin ya- nısıra İtalyan edebiyatının da ilk başeserini yarattı. Petrarca (1304 – 1374) Canzoniere adlı eseriyle, Boc­caccio (1313-1375) roman ve öykü türünün ilk örneği sayılan Dekame- ron’uyla getirdikleri hümanizmle Or­taçağdan düşünsel kopuşu getirdi­ler. XV. yy özellikle Toscana’nın merkezi Floransa’da Rönesans ve hümanizm düşüncesinin yükseldiği yüzyıl oldu. Çeşitli merkezlerde soy­lular kurdukları akademilerde döne­min bilgin ve yazarlarını topladılar. Bu yüzyılda sanat ürünlerinin yanı- sıra dilbilim, tarih ve eleştiri türleri de gelişti. Bu gelişim asıl ürünlerini

XVI. yy başlarında şiirde dr/osfo’nun (1474-1533) Orlando furioso (Çılgın Orlando), siyaset bilimini başlatan Machiavelli’nin (1497-1527) Hüküm­dar ve Guicciardini’nm (1483-1540) Storia d’ltalia (İtalya Tarihi) eser­leriyle verdi. Ancak bu yüzyılın ikin­ci yarısındaki yabancı işgalleri ve karmaşıklık bu hızlı gelişimin dur­masına neden oldu, özgür düşün­cenin savunucusu düşünür Giorda­no Bruno (1548-1600) inançlarından vazgeçmediği için yakılarak öldü­rüldü. Yine de bu dönemde Torqu­ato Tasso (1544-1595), Gerusalem- me Liberata (Kurtulmuş Kudüs) adlı eseriyle İtalyan edebiyatının baş­eserlerinden birini yarattı. Tiyatro­da da aynı yüzyılda tuluata daya­nan commedia deli’arte üslubu ge­lişti ve tüm dünya tiyatrosunu etki­leyen büyük bir yaygınlık kazandı.

  1. XVII.   yy’da İspanyol ve Katolik ege­menliği altında gelişen muhalefet edebiyatı yaygınlaşamadı. Bu türün en seçkin örneğini Güney İtalya’da Güneş Ülkesi (Citta del Sole) adlı eserinde ütopik sosyalist düşünce­ler işleyen Tommaso Campanella (1568-1639) verdi. Yine bu yüzyıldo yetişen Galileo Galilei (1564-1641) ile onun öğrencileri Torricelli (1608 -1647) ve Cavalieri (ö. 1647) gibi bi­lim adamları deney ve teorilerini a- çıkladıkları bilimsel eserlerinde ya­lın ve canlı bir üslupla halk dilini kullandılar. XVIII. yy İngiltere ve

Fransa’nın da etkisiyle aydınlanma düşüncesinin geliştiği dönem oldu. Tiyatro alanında opera librettoları yazan Metastasio (1698-1782), Mo- liêre’e yakın bir komedi anlayışıyla oyunlar yazan Carlo Goldoni (1709- 1793) ve Commedia dell’arte gele­neğini sürdüren Carlo Gozzi (1720 -1806) başta gelen oyun yazarları oldular. Şiirde ise Giuseppe Parini (1729-1799), özgürlük düşüncesini coşkuyla işleyen Vittorio Alfieri (1749-1803), başlıca isimler oldular.

XVIII. yy başlarında Fransa egemen­liği altına giren ülkenin tek önemli ismi karamsar Ugo Foscolo (1778- 1827) oldu. Romantizm ise İtalya’da liberal ve yurtsever düşüncelerle birarada gelişti, özgürlük tutkusu nedeniyle tutuklanan Silvio Pellico (1789-1854), hapishane hayatını an­lattığı ünlü romanı Le mie pr’ıgioni (Hapishanedeki Hayatım, 1832) yaz­dı. Romantik yazarların en büyüğü ise katolik ve özgürlükçü Alessand­ro Manzoni (1785-1873) oldu. Dan- te’den sonra yetişen en büyük İtal­yan şairi sayılan Giacomo Leopar­di (1798-1837) de bu dönemde ya­şadı. İtalyan birliği sağlandıktan sonra G. Carducci (1835-1907) eser­leriyle ulusal geleneği canlandıra­rak yaşadığı dönemin en büyük ya­zan sayıldı ve 1906’da Nobel Ede­biyat ödülü’nü kazandı. Natüra- lizmden esinlenen verismo okulu­nun başta gelen temsilcisi Giovan­ni Verga (1840-1922) oldu. XX. yy

 

 

 

2606

 

başları ve faşizm döneminin başta gelen ismi Gabriele D’Annunzio’ydu (1863-1838). Şair, romancı ve oyun yazarı olarak faşist anlayışa uygun parlak ve gösterişli bir üslupla ü- rünler verdi. Aynı dönemde Bene- detto Croce (1866-1952) ise estetik üstüne teorik çalışmalarıyla İtalyan kültüründe yönlendirici oldu. 1910′ dan başlayarak şair Marinetti’nin (1876-1S44) öncülük ettiği fütürizm akımı edebiyat alanında köklü bir yenilenmeye olanak sağladı. 1934 Nobel Edebiyat ödülü’nü kazanan L. Pirandello (1867-1936) oyunlarıy­la İtalyan tiyatrosunu çağdaş ve ye­nilikçi bir kişiliğe kavuşturdu. Fa­şizmin baskı koşullarına karşın XX. yy’ın ilk yarısında İtalyan edebiyatı gelişimini sürdürdü. Svevo (1861- 1928), 1923’de yayımlanan Zeno’ nun Bilinci (La Coscienza di Zeno) ile dönemin en başarılı romancıla­rından biri oldu. Aiberto Moravia (d. 1907) burjuva sınıfının çürümüş­lüğünü romanlarında sergiledi. I. Silone (1900-1978), Curzio Malapar- te (1898-1957), Dino Buzzati (1903- 1972) özgün kişilikleriyle İtalyan e- debiyatına yeni boyutlar kattılar. Cesare Pavese (1908-1950), iki sa­vaş arası italyası’nın dünya çapın­da şair ve yazarlarından biri oldu. İtalyan Komünist Partisi’nin kuru­cularından A. Gramsci’nin (1891- 1S37) eserlerinin II. Dünya Savaşı’ ndan sonra yayımlanması ülkenin edebiyat yaşamında da etkili oldu. Savaş sonrası yeni gerçekçilik akı­mı Carlo Lev/’nin (1902-1975) Cris- to Si e Fermato a Eboli (İsa Eboii’ de Durdu, 1945) adlı eseriyle baş­ladı. V. Pratolini (d. 1913), Elio Vit- torini (1907-19&6) bu akımın içinde özgün eserler verdiler. Tommasi di

Lampedusa, Leopar (II Gattopardo) adlı romanıyla İtalya tarihine ger­çekçi bir bakışla yaklaştı. Pavase’ yle aynı kuşaktan olmalarına karşın kapalı şiir anlayışlarıyla ayrı değer­lendirilen Giuseppe Ungaretti (1888 -1970), 1959 Nobel Edebiyat ödülü’ nü kazanan Salvatore Ouasimodo (1901-1968) ve 1975 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Eugenio Montale (1896-1981) XX. yy İtalyan şiirinin başta gelen temsilcileri oldular. Sa­vaş sonrasında 1850’lerin ortasın­dan başlayarak düzyazıda da öncü ve deneyci bir akım gelişti. Bu de­neyci yazarların başlıcaları: Pier Paolo Pasolini (1922-1975), Carlo Emilio Gadda (1893-1973). italo Cal- vino (d. 1923).

MÜZİK

Cok sesli müzik ilk gelişimini XV. yy boyunca kilise müziği alanında gösterdi. XVI. yy’da bir yandan İtal­ya’ya göçen Flamanlar’ın etkisiyle madrigaller gelişirken bir yandan da lavta için yapılan bestelerle çal­gı müziği gelişti. Cembalo ve org eserleri yaratıldı. Yine bu yüzyılda tiyatro eserlerinde de önce perde aralarında yer verilen müzik, son­raları oyunların içinde de yer aldı. Müzikli oyunların ilk örneklerini Monteverdi, Domenico, Francesco, Manelli vb besteciler verdiler. Kili­se müziği içinde doğan kantat türü Giacomo Carissimi, Bonifazio Gra- ziani, Domenico Mazzocchi’nin bes­teleriyle bir tür olarak yerleşti. Lan- do, ayini geliştirerek oratoryo tü­rünü yarattı. XVII. yy’da çalgı ya­pımcısı ünlü ailelerin verimleriyle birlikte keman ve yaylı çalgılar mü­ziği gelişti. Her İtalyan kentinde kendine özgü müzik gelenekleri ge­lişti. Konçerto türü Bologna’da doğ­du. Arcangelo Corelli, Domenico Gabrielli, Giusseppe Törelli, beste­leriyle bu türü geliştirdiler. Yine ay­nı dönemde opera uvertüründen konser sintoniası ve çok çalgı için sonat biçimleri de gelişti. XVIII. yy’ da da keman ve yaylı çalgılar mü­ziği önemini korudu. Venedik’te An- tonio Vivaldi (1678-1741), Tomaso Albinoni (1671-1750), Napoli’de Ni- cola Porpora (1686-1768), öbür kentlerde de Giuseppe Tartini (1692 -1770), Francesco Geminiani (1597- 1762) bu türde önemli eserler ya­rattılar. Bu dönemde klavye müziği çembalo üslubundan çıkarak piya­no üslubuna geçti. Piyano müziği Luigi Boccherini (1743-1805) ve Mu- z/’o Ciementi’nm (1752-1832) beste­leriyle olgunluğa ulaştı. Opera tü­ründe egemenlik Coldara, Steffani, Albinoni, Vivaldi vb Venedikli bes­tecilerin elinden çıkarak Alessand- ro Scarlatti (1660-1725), Nicola An- tonio Porpora, Francisco gibi Na- poliii bestecilere geçti. Opera XIX. yy’da İtalya’nın tüm müzik yaşamı­na egemen oldu. Rossini (1792- 1868), Bellini (1801-1835), Donizetti (1797-1848) ve Giuseppe Verdi (1813 -19C1) bu türün neredeyse en yet­kin ürünlerini verdiler. Senfoni vs oda müziğine ise ilgi bu yüzyılın sonlarına doğru arttı. XIX. yy sonu ile XX. yy’ın ilk yarısında Verismo (gerçekçilik) akımının temsilcileri, İtalyan müzik yaşamına egemen ol­dular. Bu anlayışın başlıca temsil­cileri Giacoma Puccini (1858-1924), Francesco Cilea (1886-1950), Pietro Mascagni (1863-1945) vb oldular. II. Dünya Savaşı’ndan sonra da Bru- no Maderna, Luigi Nono, Luciano Berio gibi sanatçılar İtalyan müzik yaşamında etkin oldular.

 

 

 

italya/) mUzikeiler: Soldan-sa£a; Antonio Vivaldi, Gaetano Oo’iizetti Giuseppe Verdi, Giacomo Puccini


 

 

GÜZEL SANATLAR Roma İmparatorluğu Antik Çağ Yu­nan uygarlığının temelleri üzerinde yükselen bir uygarlıktı. Buna bağfı olarak Roma kentinin merkez oldu­ğu İtalyan sanatı da büyük ölçüde Yunan Sanatının etkisinde gelişti. Roma İmparatorluğumun Doğu (Bi­zans) ve Batı olmak üzere ikiye ay­rılmasından sonra da, Yunan etkisi Bizans kanalıyla sürdü. Hıristiyanlı­ğın devlet dini olması, sanatın kısa zamanda bu din^n hizmetine girme­sini getirdi. Hıristiyanlığın Roma e- gemenliği sınırları içinde ortak bir kültür yaratmadaki kolaylığı, daha öncesinden geniş bir toprak parça­sında temellenen Yunan – Roma kül­türünden gelmektedir (Bk. ROMAN SANATI). Roma ve Bizans kiliseleri arasındaki kesin ayrılış, Roma mer­kez olmak üzere, özgün bir İtalyan sanatı oluşmasında dönüm nokta­sıdır. XIII. yy’da Toscana’da ortaya çıkan mimari üslup gotik ve Bizans mimarisinden kopuşu simgeler. XIII. yy’da resim sanatında Bizans’tan uzaklaşmanın ilk temsilcisi Giotto’ dur. Mimaride Brunelleschi, heykel­de Donatello dönemin en ünlü sa­natçılarıdır. Fra Angelico, Uccello ve Masaccio gibi ressamlar konu­larını İsa’nın yaşamından alan ye­nilikçi eserler verdiler. Gotik dö­nemdeki en önemli yapılar Cenova ve Orivieto katedralleri ve Siena Belediye Sarayı’dır. İtalyan Röne- sansı’nın (Bk. RÖNESANS) en bü­yük adları Leonardo da Vinci, Mic- helengelo ve Raffaello’dur. Floran- sa’da resim tarihi içinde büyük ö- nemi olan atölyeler kuruldu. Kuzey İtalya’da Rönesans’ın gelişmesi gü- neydekinden farklı oldu. Lombardia mimarisinde süslemeci öğeler ön plana çıktı. Padova’da ressam Man- tegna plastik değerleri resmin baş­lıca sorunu durumuna getirdi. Gen- tile, Carpaccio, Giovanni, Antonello da Messina ve Tiziano, Kuzey İtal­ya Rönesansı’nı temsil eden başlı­ca sanatçılardır. XV. yy İtalyan res­samları arasında üslubundaki şiir­selliği her dönemde hayranlık uyan­dıran Sandro Botticelli’nin özel bir yeri vardır. İtalyan Rönesansı’nın dehası olan Leonardo da Vinci, re­simdeki büyük ustalığının yanısıra hazırladığı mimari projelerle de dö­nemin mimarisi üzerinde etkili ol-

 

 

 

2608

 

du. Tiziano ve Giorgione İtalyan Rö- nesansı’nın son büyük ressamları­dır. Rönesans’ın son dönemlerinde özellikle mimaride görülen, süsle- meci ve özentili sanat XVII. yy ve

  1. XVIII.      yy’ın ortalarına dek bütün İtalya’ya egemen oldu. Barok sa­natın mimarideki etkinliğine karşı­lık, İtalyan resmindeki gelişme bu dönemde de kesintisiz sürdü. Car- racchio, Caravaggio, Guido Reni ve Guerchino döneme damgasını vu­ran ressamlar oldular. Venedik, Flo­ransa, Napoli ve Roma okulları bü­tün dönemlerde yetiştirdikleri sa­natçılarla İtalyan resmindeki önem­lerini korudular. XVIII. yy sonların­da mimaride antikiteye dönüş oldu. Bu dönemde heykelde Antonio Ca- nova ve mimar Giuseppe Pierma- rini bu yeni eğilimin ilk büyük sa­natçılarıdır. İtalya’da XX. yy başla­rında ortaya çıkan fütürist akım kı­sa sürede yaygınlık kazandı. Geç­mişin tüm sanat akımlarını redde­den fütürizmin resimdeki ilk temsil­cileri Giorgio de Chirico, Giorgio Morandi ve Carlo Carra’dır. Fütü­rizmin bir kolu olarak ortaya çıkan Metafizik Resim akımı sürrealizme öncülük etti. Giorgio Marandi ve Mario Tozzi bu akımın sürdürücüsü oldular. Mussolini’nin yönetimde ol­duğu dönemde, çalışmaları engel­lenen Renato Guttuso (d. 1912), Gi­useppe Santomaso (d. 1907), Ar- mando Pizzinato (d. 1910) ve Afro (d. 1912), zengin İtalyan resim ge­leneğinin çağımızdaki başlıca tem­silcileridir.

SİNEMA

İtalya’da ilk yapımevi 1904’de Amb- rosio tarafından Turin’de kuruldu. Bir yıl sonra da Roma’da Cines ya­pımevi kuruldu. İlk yıllarda daha çok tarihsel filmlere yönelindi. 1912’ de Enrico Guazzoni’nin Ouo Va- dis?’i dünya çapında büyük bir ba­şarı kazandı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra durgunluğa giren İtalyan si­neması, Amerikan filmlerinin piya­sayı işgal etmesiyle giderek yokol- ma noktasına geldi. 1932’de faşizm sinema endüstrisini destekleme ka­rarı aldı. 1835’de Roma yakınların­da Cinecitta büyük stüdyoları yap­tırıldı. 1937’de Carmine Gallone’nin bu stüdyolarda büyük olanaklarla gerçekleştirdiği Scipion i’Africain faşizm dönemi ve ideolojisinin tem-

 

 

 

2609


 

silcisi oldu. Fransa’da Jean Renoir’ in asistanlığını yapan Luchino Vis- conti 1342’de yaptığı ilk filmi Tutku (Ossessione) ile sinemada İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının habercisi oldu. Roberto Rosseiini daha savaş bitmeden kamerasını sırtlayarak, ülkesinin içinde bulunduğu bozgu­nu belgelemek üzere çektiği Roma, Açık Kent (Roma, Citta Aperta, 1845) ve Hemşeri (Faisa, 1946) film­leriyle yeni gerçekçiliği başlattı. Si­nemayı düşsel öykülerden, stüdyo yapaylıklarından kurtaran, yalın ve gösterişsiz bir anlatım sağlayan bu anlayış birden yaygınlaşarak pek- çok başeserin yaratılmasına neden oldu. Vittorio de Sica, Kaldırım Ço­cukları (Sciuscia, 1946), Bisiklet Hırsızları (Ladri di Biciclette, 1948); Luchino Visconti, Yer Sarsılıyor (La Terra Trema, 1948); Giusippe de Santis, Acı Pirinç (Riso Amero, 1948); Alberto Lattuada, İl Bandito (Haydut, 1946); Renato Castellani, Sotto il Sole di Roma (Roma Gü­neşi Altında, 1947) filmleriyle bu a- kımın en başarılı ürünlerini verdiler. 1S52’den başlayarak yine yeni ger­çekçiliğin etkilerini taşıyan Carlo Lizzani, Michelangelo Antonioni, Federico Fellini gibi adlardan olu­şan yeni bir sinemacılar kuşağı gö­rüldü. 1950’li yılların ortasında yeni gerçekçilik, akım olarak soluğunu yitirdi. Ancak bu yıllardan başlaya­rak özellikle üç sinemacının yaptı­ğı filmlerle İtalyan sineması dünya­nın başta gelen sinemalarından biri konumuna yerleşti. Bu üç büyük yönetmenden Visconti, Düşman Kardeşler (Rocco sui Fratelli, 1960), Leopar (II Gattapordo, 1863), Ve­nedik’te Ölüm (Morte a Venezia, 1971); Fellini, Tatlı Hayat (Dölce Vita, 1959), Sekizbuçuk (Otto e Mezzo, 1963), Roma (1971); Anto­nioni, Adventura (Serüven, 1959), Gece (La Notte, 1860), Batan Gü­neş (L’Eclisse, 1962) vb filmler yap­tılar. Bu üç büyük yönetmenin dı­şında günümüze dek İtalyan sine­ması sürekli kendini yenileyen yeni sinemacı kuşakları yetiştirdi. 1950’ lerin sonlarında Mario Monicelli. Toto Gangster (İ Soliti İgnoti, 1958) ile kendine özgü bir güldürü anla­yışı geliştirdi. Fietro Germi, tutucu gelenekleri eleştiren yergi filmleri; İtalyan Usulü Boşanma (Divorzio all’italiana, 1962), Kadınlar ve Er­kekler (Signori e Signore, 1966) ile ünlendi. Mauro Bolognini, Gillo Pontecorvo, Pier Paolo Pasolini, Bernardo Bertolucci, Marco Bel- locchio, Liliana Cavani, Elio Petri, Francesco Rosi, Ettore Scola, Ta- viani Kardeşler vb yönetmenler her biri büyük uluslararası başarı kaza­nan filmler yaptılar. 1970’lerden başlayarak İtalyan TV’si RAİ film yapım alanına doğludan katıldı. Pek çok ünlü yönetmen filmlerini TV için gerçekleştirdiler. İtalya’nın Ve­nedik kentinde her yıl düzenlen­mekte olan Venedik Film Şenliği de, başta gelen uluslararası film şen­liklerinden biridir.

İTALYANCA, Hint – Avrupa Dil Aile- si’nin İtalik dalından ve Romans ö~ beğinden bir dil. İtalya’dan başka İsviçre’nin güney bölgelerinde, Kor­sika’da, Dalmaçya, Libya ve Tunus kıyılarında, ABD ve Arjantin’in kimi bölgelerinde konuşulur. XIII. yy’da Latince’ye karşı bir edebiyat dili o- larak gelişmesini Toscano Okulu’ na bağlı ozan ve yazarlar sağladı. Çeşitli İtalyan lehçelerini birleşti­ren esnek, canlı ve zengin bir dil yaratıldı. Günümüzdeki İtalyan leh­çeleri dörde ayrılır: 1 — Kuzey (Galya, Piomente, İsviçre, Lombar- dia); 2 — Orta (Toscana, Venedik,

Floransa); 3 — Güney (Napoli, Campania, Abruzzi; 4 — Sardinya lehçesi. Dante, Petrarca, Boccac- cio gibi yazarlar İtalyanca’nın bilim, kültür ve sanat dili olarak gelişme­sine önemli katkıda bulundu.

İTERBİYUM (YTTERBIUM), periyo­dik tablonun lantanidler serisinden metal element.

İTERBİYUM

Kimyasal Sembolü Yb
Atom Numarası 70
Atom Ağırlığı 173,04
Erime Noktası (°C) 824
Yoğunluğu (g/cc) 6,977
Bulunduğu Yıl 1878
Bulan J. C. G. de Marignac

 

Yumuşak, gümüş beyazı renkte bir nadir toprak metalidir. Adı İsveç’te ilk bulunduğu yerden gelir. Gado- linit, öksesit, xenotim ve samars- kitte az miktarlarda bulunur. Nük­leer fizyon ürünleri arasında da bu­lunur. Bileşiklerinde +3 değerlikte­dir. Belli bir kullanım alanı yoktur.

İTFAİYE, yangın söndürme ve yan­gınlarda zararı en aza indirme a- macıyla kurulan örgüt. İlk düzenli itfaiye örgütüne eski Roma’da rast­lanır. Türkiye’de itfaiyenin başlan-

 

 

 

2611

 

 

gıç tarihi 1714 yılıdır. Müslüman ol­duktan sonra Gerçek Davud adını alan David adlı bir Fransız’ın çaba­larıyla ilk yangın tulumbası yapıldı. Yeniçeri ocağına bağlı olarak ku­rulan Tulumbacılar ocağının başı­na Gerçek Davud Efendi getirildi. Yeniçeri ocağıyla birlikte kapatılan tulumbacılar ocağı 1827’de yeniden kurularak emekli subayların yöne­timinde yarı askersel bir ocak oldu. 1869’da mahalle tulumbacılığı ku­ruldu. 1894’de Macaristan’dan ge­tirtilen kont Sezecsenye adlı uzman subay modern bir itfaiye alayı kur­du. Bu kuruluş 1923’e dek görev yaptı. 1923’te yangın söndürme işi belediyece üstlenildi. Belediye, za­manın modern yangın söndürme a- raçlarıyla donatıldı. Bugün bütün il ve ilçelerde itfaiye örgütleri vardır. Denize kıyısı olan kentlerde ayrıca itfaiye örgütüne bağlı deniz itfaiye­si bulunur. Kimi büyük illerde itfai­ye örgütünün bando, spor takımı vb kuruluşları da vardır.

İTHAKE, Ege Denizi’nde ada. Kefa- lonya’dan İthake kanalıyla ayrılır. Adanın doğu kıyısında aynı adlı kent yer alır. Mitolojide kente adını veren Zeus soyundan kahraman, iki kardeşiyle birlikte Korfu adasından buraya geçerek kenti kurar. Home- ros’un destan kahramanı Odysseus bu adada doğar. Troya Savaşı’na katılır. Savaştan sonra yurdu olan İthake’ye bir türlü ulaşamaz. On yıl denizlerde dolaşır. Oniki gemisini ve yoldaşlarının tümünü yitirdikten sonra, yabancı bir tekneyle tek ba­şına İthake’ye bırakılır. Helenistik çağdan başlayarak İthake’de Odys­seus kültü kutsandı.

İTHALAT, yabancı bir ülkede üreti­len malı satınalma, dışalım da de­nir. İhracatın karşıtıdır ve onunla

TÜRKİYE’NİN İTHALATI (Milyon ABD Doları)

Yıllar                                   Miktar

1978

4.599,1

1979

5.069,4

1980

7.909,4

1981

8.933,4

1982

8.842,6

1983

9.235,0

 

Kaynak : DİE

 

 

birlikte bir ülkenin dış ticaret den­gesini oluşturur. İthali serbest mal­lar Türkiye’de Ticaret Bakanlığı’ nca saptanır. İthalat özel ya da tü­zel kişilerce, kamu iktisadi kuruluş­ları ya da devletçe doğrudan ya­pılabilir.

İTİLÂF DEVLETLERİ, I. Dünya Sa- vaşı’nda Almanya, Avusturya – Ma­caristan, Osman imparatorluğu ve Bulgaristan’dan oluşan İttifak Dev­letlerime karşı, Fransa, İngiltere ve Çarlık Rusyası arasında kurulan askersel bağlaşıklık. Sonradan Bel­çika, Sırbistan, ABD, Romanya, Ka­radağ, Yunanistan, İtalya, Portekiz, Japonya, Brezilya ve Lüksemburg gibi ülkeler de onlara katıldı. Sa­vaşı İtilâf Devletleri kazandı ve Os­manlI İmparatorluğu da aralarında olmak üzere Avrupa’daki monarşik imparatorluklar yıkıldı. (Bk. BİRİN­Cİ DÜNYA SAVAŞI)

İTİRAFLAR (Confessions), Jean Jacques Rousseau’nun özyaşam öyküsü. 1765-1770 yılları arasında yazılan eser, Rousseau’nun ölü­münden sonra 1782 ve 1789’da iki bölüm olarak yayımlandı. Birinci bölümde yazar, doğumundan Pa­ris’e gelişine dek geçen dönemi, ikinci bölümdeyse Paris’teki haya­tı, eserlerini ve ün kazanmasını an­latır. Eser, yazarın tümüyle ortaya döktüğü hayatının içtenlikli bir sa­vunusudur.

İTO HİROBUMİ (1841-1909), Japon siyaset adamı. Asıl adı İto Şunsu- ke’dir. Çoşu derebeyinin hizmetin­de çalıştı. 1868’de Meiji hükümeti­nin kurulmasından sonra Nyogo Eyaleti valisi, 1869’da maliye ba­kanı yardımcısı oldu. 1872’de ba­yındırlık bakanı, 1878’de de içişleri bakanı oldu. 1882’de çeşitli anaya­saları incelemek için Avrupa’yı do­laştı. 1882-1885 arasında kurulan hükümetin ilk başbakanı oldu. Çin’ le 1885’te Tien-sin, 1895’te Shimo- noseki antlaşmalarını imzalayarak Çin – Japon savaşını sona erdirdi. 1889’da anayasa İto’nun isteğine uygun olarak ilan edildi. 1892, 1898 ve 1900’da kurulan hükümetlere de başkanlık yaptı. 1905-1909 arasın­da Kore’ye “himaye antlaşması”nı dayattı. Meiji anayasasının hazır­lanmasında önemli katkıları ola ito Hirobumi, çağdaş Japonya’nı kurulmasına öncülük etti. Mançuı ya’da bir Koreli yurtsever tarafır dan öldürüldü.

İTO JİNSAY (1627-1705), Japon fel sefeci ve eğitimci. Tokugawa şo günlüğünün resmi Chu Hsi Yen Konfüçyüscülüğüne karşı çıktı v< klasik Konfüçyüs öğretisine döndü Yeni Konfüçyüscülüğün biçim (ri ve madde (lii) ikilemine karşı çıka rak herşeyin kaynağı olan tek, ki­netik bir gücü (tendö) savundu. Bu güç, belli belirsiz kişileştirilmiş, tan­rısal bir güç olup, aktif gerçeklik (do) ve olumlu ile olumsuzun sü­rekli yer değiştirdiği sonsuz bir ha­reketin sentezidir. İnsan doğası Ye­ni Konfüçyüscülerin iyi doğası de­ğil, herkese doğuşta verilen özgün doğadır. İnsandaki yaşam gücü, in­san özeli (¡in) ve onun duygusal bi­çimi olan sevgi (ai) ile gelişir, ada­let (gi), saygı (rei) ve akılla (chi) süslenir. Jinsay’ın özgünlüğü tek, dinamik ve kaynak gücü, insana iletmesi ve onu sevgiyle besleme­sidir. Jinsay’ın izleyicileri, kurduğu Ko-gaku okulu 1904’de kapanana dek öğretisini geliştirmeyi sürdür­düler.

İTRİYUM (YTTRIUM), periyodik tab­lonun III B grubunda yer alan ge­çiş elementi.

İTRİYUM

 

K’myasal S» m bolu

Y
Atom Numarası 39

Atom Ağırlığı :

88.905

Erime Noktosı I C) ■

1 509

Yoğunluğu (g/cc)- :

4.478
Bulunduğu Yıl 1794

Bulan :

J. Gaddırt

 

Gümüş beyazı renkte bir nadir top­rak metalidir. Elektron alıcı özelliği nedeniyle elektron tüplerinin boşal­tılmasında kullanılır. Renkli televiz­yonların ekranları genellikle itriyum oksitle kaplıdır. Radarlarda ve mik­rodalgayla çalışan aygıtlarda itri­yum-demir kristaller kullanılır. Ay­rıca yüksek ısıya dayanıklı alaşım­larda ve sabit mıknatıs yapımında, radyoaktif izotopu da kanser teda­visinde kullanılmaktadır.

ITT, Bk. INTERNATIONAL TELEP- HONE AND TELEGRAPH COM- PANY,

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*