İTALYA
Bir îtalya değil birkaç îtalya vardır. Antikçağ’da zengin ve müreffeh olan «Afrikamsı» Güney İtalya’ya karşılık Kuzey İtalya, eskiden barbarların oturduğu zengin ovalarla ve dağlarla kaplıdır. Ekonomik, sosyal ve siyasal dengesizlik her yerde çok çarpıcıdır. Ayrılıkçı bölgeciliğin sürekliliği, yüksek düzeyde kentleşmenin yaygınlığı ve Avrupa’ya iyice bağlanma gene de bölgeleri ve insanları bütünleşmeye yöneltmektedir.
Hükümet ve yönetim Anayasa: 1947 aralığında oylanarak 1948 ocağında y ve devleti çok partili parlamenter bir cumhuriyet olara Kurumlar: genel oy ve nispî temsil ile 5 yıl için seçi Meclisi (630 üye) ve bir Senato’dan (7’si seçimle gelmt oluşan parlamento; bir Anayasa Mahkemesi (atanmış 1 meclis tarafından 7 yıl için seçilen bir cumhurbaşkanı; < nı tarafından atanan bir başbakan.
Yönetim birimleri: 20 bölge, 94 il.
Ekonomi GSMH: 1 205 milyar dolar [1996]
Kişi başına GSMH: 21 010 dolar [1996] îthalat: 167,9 milyar dolar [1994]
İhracat: 190 milyar dolar [1994]
Eğitim ve sağlık
Okuryazarlık oranı: yetişkin nüfusun % 95’i [1995] Ortalama ömür: kadın 81; erkek 75 [1996]
Çocuk ölüm oram: %o 7 [1996]
Uluslararası kod: İTA Yüzölçümü: 301 277 km2
Nüfus: 57 390 0000 [1996]
Nüfus yoğunluğu: 190,4 kişi/km2 Başkent: Roma (2 687 881 nüf.) [1994]
Resmî dil: İtalyanca Din: Katolik % 83,2 [1980]
Millî bayramlar: 2 Haziran (cumhuriyetin kuruluşı 1946]); 25 Nisan (kurtuluşun yıldönümü [1945]); 4 Ki Veneto zaferi, 1918)
Para birimi: liret (ÎTİ) [1 liret= 100 çentezimo]
İTALYA
CUMHUI
Toscana: Pienza yakınlarında sonbahar manzarası. Italyan çizmesinin *ortasında» bulunan bu bölge, çevrenin ihtişamı kadar bin yıllık şehirlerin zenginliği ile de pek çok ziyaretçiyi çeker.
Dolomitler. Alp Dağlan’nda Adige ve Piave akarsulan arasında kalan bu kalkerli dağ kütlesinin göz alıcı bu zirveleri 3 000 metrenin üstüne çıkar.
İÇİNDEKİLER
■ FİZİKÎ COĞRAFYA ■ BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA «TARİH
■ KÜLTÜR VE MEDENİYET
■ FİZİKÎ COĞRAFYA
Kuzey ile güneyi arasındaki 10° * ılem farkı (Nevers ile Tunus arasındaki enlem farkı) birbirine zıt, izey şekilleri, iki ayn İtalya’yı ortaya çıkaran başlıca unsurlardır. Gc zlenen iklim özellikleri ve kuraklık eğilimi, biri kuzeyden güneye, öbürü Adriya Denizi’nden Tiren Denizi’ne doğru değişen iki belirleyici etkiye bağlıdır.
Genç yüzey şekilleri
Kuzeydeki Po Ovası, kuzeyde Alp Dağlan, güneyde Apennin Dağları ile çevrelenen geniş ve sonradan dolma bir çöküntü alanıdır. Yüzölçümü 50 000 km2’yi bulan bu ova homojen bir yapıda değildir. Buzulların yığdığı taşlarla örtülü dağ eteklerini geçirgen teraslar ve genellikle verimli topraklarla örtülü alçak düzlükler izler; bu ikisinin arasından yeraltı suları fışkırır {fontanih). Irmağın aktığı yöne doğru gidildikçe genişleyen bu alçak terasları, gitgide daha da yükselen engebeleri menderesler çizerek ilerleyen Po Nehri kat eder. Batıda ise Alpler’in büyük kütlesi, bu alçak yörenin yambaşında bir heyula gibi yükselir. Bu sıradağların İtalya’daki bölümü, Viso (3 841 m), Gran Paradiso (4 061) m) ve Mont Blanc (4 808 m) gibi büyük kristalin kütlelerinden oluşmuştur. Alplerin habercisi olan kalker tepeler, Maggiora Gölü’nden itibaren yemyeşil bir manzaranın hâkim olduğu ve kayalan derinlemesine yaran falezlerin görüldüğü Dolomitler’e doğru gittikçe yükselmektedir. Buzullann yoğun etkisi geçitleri genişletmiş, boğazlan şekillendirmiştir. Alpler hiçbir zaman aşılmaz bir duvar oluşturmaz.
Yarımadaya gelince, yüzey şekillerinin oluşumu çok farklıdır. Sıradağlar, küçük kıyı ovalarım bütünden ayıran bir belkemiği gibi uzanır. Apennin sıradağları farklı bir coğrafya meydana getirir: batıdaki iç bölge Akdeniz’e doğru kademeli olarak inen ovalarla biçimlenirken doğudaki dar alanlar Adriya Denizi’ne doğru giden yüksek topraklar halini alır. Kuzeyde Toscana Apenninleri’ndeki geniş killi ve kumtaşı kayaç kütfeleri, kalker çöküntü alanlarıyla yarılmıştır. Daha güneye inildikçe bu kalker kayalar, Adriya Denizi’ne tepeden bakan doğal teraslar biçiminde alçalır. Calabria Apenninleri’nde kristalin düzlükleri belirmekte olup bunlar, şehirlerin kurulduğu erozyon ve çöküntü alanlarıyla biribirlerinden ayrılmıştır. Merkezi tepelerle örtülü olan Sicilya’da bu özellikler
silikleşir. Apenninler bütün yörelerde bir engel merkezi konumları bakımından ulaşım ağı için ağı rak ortaya çıkmaktadır. Küçük ovalar, genellikle akarsuların yığdığı alüvyonlarla meydana gelmişt büyükleri olan Latium (Tiber’in ağzında), Tavolie ovalan, Po Ovası’yla kıyaslanamazlar.
Yüzey şekillerinin bu nispeten basit özellik! olağanüstü değişik ve zengin manzaralar söz kon kütlesel bir görüntü sunarken Apenninler birçok , müş haldedir. Adriya Denizi kıyılarına doğru gi
Po Ovası. Kaynağının bulunduğu Ziso Dağı’ndan çıkarak ve bu ovanın ortasından geçerek, geniş deltasının üzerinde bulunan Venedik’e ulaşan Po Nehri Alp Oağlan’nın İtalya’ya bir armağanıdır. Gelişmiş bir kanallar ağıyla donanmış olup, yukarıda görüldüğü gibi, pirinç tarialanna da hayat vermektedir.
Stromboli (Eolie Adatan).
Avrupa’nın, Etna (Sicilya) ile birlikte en yüksek, Vezüv (Campania) ve Vulcano (Eolie Adatan) ile birlikte en faal yanardağıdır.
rı, ulaşımı yükseklere kıyasla çok daha zor hale getirir. Killi topraklardaki calenchi denilen erozyon çukurlan ise her tarafta yumuşak kayaları yarıklarla parçalamakta ve manzaraları vahşileş-tirmektedir.
Farklı iklimler
Ülkenin enlemler üzerine dikey olarak yerleşmiş bulunması Dolomitler’den Sicilya’ya doğru sıcaklığın artması ve yağışların azalması gibi ikili bir etki yaratır. Her ne kadar bütün îtalya yaz mevsiminde şiddetli sıcakların etkisi altında kalsa da kış ortalamaları Torino’da 0,5 °C iken Sicilya’da 10 “C’nin üzerindedir. Aym şekilde, kuzeye 1 metrenin üzerinde yağış düşerken, güneydeki miktar bunun yarısından daha azdır. Kuzey ile güney arasındaki bu aykırılık uzunlamasına sağlı sollu görülür. Aynı enlem ve yükseklikteki Adriya Denizi tarafı, rüzgârlardan daha iyi korunmuş olup Tiren Denizi kıyılarına kıyasla daha az yağış alır. Alp dağlarının kütlesel yayı, kış mevsiminde yoğun bir sisin hâkim olduğu Po ovasını, anakaranın diğer kısımlarından soyutlar. Yaz mevsiminde daha serin olan yüksek tepeler, özellikle kış mevsiminde daha fazla yağış alırlar.
Bu iki gradyanın yeryüzü şekillerinin etkisine bağlı olarak sunduğu bileşim, İtalya’yı üç iklim bölgesine ayırır. Dağ iklimi Po Ovası’m çerçeveleyerek Apenninlerin yüksek topraklarına doğru uzanır. Enlem farkları ve mesela göllerin bulunduğu yörelerdeki ufak farklılıkların yarattığı minik «Cote d’Azur»lerin varlığının getirdiği değişikliklere rağmen, kışların serdiği ve yağışların yoğunluğu bu bölgenin ortak özelliğidir. Po Ovası, Orta Avrupa’nın yarı kıta iklimine tâbi geniş düzlüklerim hatırlatır-, soğuk ve nemli bir kış mevsimini, sıcak, kavurucu ve sık sık boranlar getiren bir yaz mevsimi izler. Buna rağmen, Akdeniz iklimi, fazla bir özellik göstermez. Kışların nispî yumuşaklığı, yazların sıcaklığı ve yağışların azlığı, turistlere çok çekici gelen niteliklerdir. İklim genellikle değişkendir. Yağmur ölçümlerine göre ilkbahar ve sonbaharda çok kuvvetli yağışların görüldüğü Cenova Körfeziyle kışın yağış alan Calabria yöresi fartdıdır. Adriya Denizi kıyılarında ise yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise nispeten soğuk geçer: hatta Venedik lagününün zaman zaman donduğu bile görülür.
Tek büyük nehir: Po
Apenninlerin merkezi konumu büyük hidrografik çanakların oluşumunu engellemektedir. Bunun tek istisnası Po’dur. Kuzeyde İtalya’yı batıdan doğuya doğru kateden bu nehir, Akdeniz’e akan ve alüvyon bakımından çok zengin, ancak insanoğlunun ulaşımım güçleştiren sel sularıyla beslenmektedir.
Viso Dağı’ndaki kaynağından ovaya girişine kadar Po, bütün kollarıyla birlikte bir sel gibi akar. Torıno’da deniz düzeyinden yüksekliği sadece 210 metredir. Nehir denize ulaşabilmek için önündeki toprak engellerini aşmak zorundadır. Bu özelliğiyle, eski çağlardan beri insanları çoğu zaman kolayca yıkılan birçok bentler ve setler yapmak zorunda bırakmıştır. Nehrin su yükünün artmasına yol açan orman kesimleri, ovada yaşayanların sel baskınlarına karşı bitip tükenmez bir çalışma sürdürmelerini zorunlu hale getirmiştir. Yılda yirmi milyon ton dolayında olduğu varsayılan alüvyon yükü, deltayı hızlı bir şekilde büyütür.
Fauna ve flora
Bitki örtüsü Alplere ve Akdenize özgü niteliktedir. Daj ru gidildikçe bitkiler kademeli olarak birçok yöresel faktı den çeşitlilik gösterir. Meşe ormanlarının yanında kestane lanır. Büyük göllerin kıyılanndaki palmiyeler ve diğer Ak kileri, sanki bir çeşit Riviera havası yaratır. Her ne kadar ler hâlâ mantar meşesi ormanlarıyla örtülü ise de, bu bit zulmuş örnekleri (makiler ve bodur meşeler) geniş alan] Bitki örtüsünün biyolojik zenginliği ve çeşitliliği ağır teh< dır. Köylüler ve çobanlar, daha az yararlı bitki türlerini ya mekten çekinmeyerek bazı bitkileri çoğaltmışlardır. Kıy; ristik tesisler çam ormanlarım gerileterek, antropik etkiy zaman duyarlı olan nemli bölgelerin ekolojik sistemler mıştır. Hayvan varlığı ise gittikçe çeşitliliğini kaybetmek edilen 97 tür üzerinden 40 tanesi azalmaya yüz tutmuş’
Bu yoksullaşmayla mücadele etmek için daha XX. \ rında Abruzzi ve Gran Paradiso millî parkları kuruldu çok ulusal ve bölgesel projeyle özellikle nehir ve deni da ekolojik sistemin korunmasına çalışılmaktadır. I yarımadanın yüzölçümünün onda birinden fazlasım 1
Güçlükler çıkaran bir hidrolik bilanç
Yüksek tepeler bir yana bırakılacak olursa, kış yi çanaklarda ve alçak ovalarda yoğunlaşır ve buralar dönüşür. Bazı çalışmaları yapmadan, bu topraklard. mak mümkün değildir. Ayrıca yazların kuraklığı, ta: ran sulanmasını zorunlu hale getirir. Şehirleşme ve hızlı gelişme su tüketimiyle birlikte kirlenmeyi de aı ma sorunlarının karşı karşıya bulunduğu güçlükleri i maz bir karmaşıklığa sürüklemiştir. Su insanoğlu i mez bir unsurdur. Sicilya’daki Palermo gelişmişliğin Arapların bu konudaki maharetine borçludur. Aynı me bölgelerinin sınırım fontanili’lerin (su kaynakla diği Padova Ovası’nda da görülmektedir.
Tabiî afetlerin sürekliliği
İtalya Avrupa’da tabiatın beklenmedik etkilerine sas ülkedir. Bütün bölgeleriyle su baskınlarının, yer veya volkanik faaliyetlerin tehdidi altındadır. Daha.’ su zamanında, sel baskınlarım önlemek için nehirl mn değiştirilmesi tartışılmaktaydı. Po Ovası yer sar: dan güvenli gibi görünmekteyse de 1951 yılındaki I kınında 100’den fazla kurban vermiştir. Bu hazin t Reggio di Calabria’da, daha sonra da 1954’te çamu lan Amalfi kıyısında daha da büyümüştür. 1966 kas sa’yı tarumar eden su baskını 1 100’den fazla iskâı rar vermişti. 1979’da Ossola Vadisi’ndeki Toce suj öldü. Sel baskınına maruz kalan bölgelerdeki nüfus tıkça, bu felaketlerin sonuçları daha da ağırlaşmakt yanlar yine de şehirlerini nehir yataklarının yük kurmak konusunda fazla titizlik göstermezler, yüzde 20’sinden fazlası, tehlikeli mekânlarda yaşa
îtalya tektonik olarak sallantılı bir ülkedir. Mila bine yakın yıl içinde 5 000’den fazla yer sarsıntısı Özellikle üç bölge ağır tehdit altındadır: Venedik Apeninleri, Orta ve Güney Apeninler. En öldürücü aralık 1908’de Messina’da 100 000’den fazla can al de Friul’deki yer sarsıntısı, bütün bir bölgeyi boşal
Palermo: Sicilya’nın merkezinden bir görünüş.
“J
ALMAN v A » Z3
A y t- />
\ ‘ ‘.MACARİSTAN I S V I Ç fi E ^V-NTOENfll’fa^
✓
ı o v i v n c r->9RENTINfr
\ Tremo° o^ \
WU£D.’A0STE % Milano /
SULubSI j • *EiıV/ıu
°Tormo. LOMBARDİA- %nedik
W
\
VPIEMONTE : , ; EMİLİA-ROMAGNA
l oCentjva.
> LIGURIA \Bologni
-t i \ Rorartsa;
LİGURİA 0 –
SAN MARİNO
Ancona
DENİZİ
ı MARCHE -7
TOSCANA oPerugıa <5
Elbe Adası’
Korsika
‘f-
SARDİNYA
Cagiıart
İTALYA: BÖLGELER
e sınırı o Bölge merkezi BOMA Devlet başkenti
200 km
Milano. Lombardia’nın bu büyük şehri aynı zamanda Kuzey İtalya’nın sanayi ve finans merkezidir.
o
3EŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA
a’nın nüfusu 57 milyondur. Geçen yüzyıl boyunca artan yoğunluğu (189,5 kişi/km2), analarla çocukların bir arada uğu büyük aileler döneminin özelliği olan yüksek doğum n sonucudur.
Fusta tersine dönüş
ik nüfus artışı dönemi bitmiştir. Doğum/ölüm ve göç tes-nüfusun artık azalmaya başladığını göstermektedir. Ölen in yerine yenilerinin geleceği şüphelidir. Ölüm oranındaki {% 0,93), ekonomik gelişmeyle, tıp alanında ve toplumsal î ilerlemelerle açıklanabilir. Doğum oranı ise yüzde 1 ‘in al-şmüştür. Bu değişikliğin başlıca sebepleri dine bağlılığın ge-;i, şehirleşme ve kadınların çalışması olarak sayılabilir. Bir lar zenginlik aracı olan çocuk, artık masraf kapısı haline tir. 9 milyon kadar Italyan ülkelerini terk edip komşu ülke-bir «Küçük İtalya» oluşturup diğer kültürler arasından sıy-alyan-Amerikan kültürünü yaratacakları uzak Amerika’ya erdir. Faşizmin karşı çıkarak mücadele ettiği bu göç hare-ancak 19601ı yılların «ekonomik mucizesi» ile ortadan ıştır. Bu tarihten sonra kuzeydeki şehirler «güneyli» nüfu-deler halinde göçüne uğradı, ama bu kalabalıkları gerektiği .nndıramadı. 1969’daki şehirleşme bunalımı, içgöçlere bağ-ık köklerinden koparılmanın önemim vurgular. Beri yandan ut göçmenler sorunu özel bir durum olarak ele alınacak ol-, dağılan Yugoslavya ve Mağrip ülkeleri için İtalya ve özel-e göçmenlerin düşük nitelikli işleri bile yapmaya hazır ol-ı büyük yerleşme merkezleri, vaadedilmiş topraklar gibi göktedir.
hizmet sektörü toplumu. İtalyan toplumundaYeşil Avun destek verdiği bir tarımsal geleneğin mirası olan önem-:arım sektörü mevcuttur. Sanayi sektörü (% 31) çok deği-ınlara dağılmıştır. Büyük sanayi kuruluşları giderek küçül-:, küçük firmalar ise genelde yasal bildirimde bulunmaksı-.telikli el emeği kullanmaktadır. Çalışan nüfusun yüzde lan fazlası ise hizmet sektöründedir. Yüksek’öğrenim gö-(,dotton) toplumda önemli yerleri işgal ederler. Bankacılığın, k teknolojinin ve iletişimin sunduğu itibarlı mesleklere, amada süpermarketlerin dışında kalan ticaret sektöründen :n küçük meslekleri de eklemek gerekir.
Igesel çelişkiler. Kuzey İtalya ile Güney İtalya demogra-lamda birbirine yaklaşmaktadır. 1951 yılı itibariyle Sardun-ki nüfus artış oranı (% 0,26) Piemonte’de tespit edilenin 11) iki katından fazlaydı. Bu göstergeler, şehirleşmenin böl-özellikleri ortadan kaldırıp eşideyici bir rol oynamak sure-demografik harekederde benzerlik yarattığını doğrulaya-990 itibariyle sırasıyla yüzde 0,105’e ve yüzde 0,73’e düş-ir. Beri yandan bu demografik evrim çelişkileri keskinleştirir. Ova bölgelerindeki büyük şehirlerin nüfusunun art-dağlık bölgelerdeki nüfusun boşalması pahasına gerçekleş-:. Beri yandan tüm kıyı şehir ve kasabaları bu nüfus hareketi yararlanarak büyümüştür. Turizmin yükselmesine ve ırarası ticaretin gelişmesine bağlı olarak ekonominin «kıyı-ması», dağlık bölgelerin terkedilmesi ve kıyılardaki alçak ;rde yürütülen çalışmalar bu genel eğilimi açıklayabilir.
ilgeler
47anayasasında yer alan bölgeselleşme, 1969’daki şehirleşme .ımından üç yıl sonra, 1972’de yürürlüğe girdi. Bölgeselleşme u, devletin rolünün daima tartışıldığı ve genelde reddedildiği kede gecikmeli de olsa, radikal bir şekilde uygulandı. Yeni bir selleşme gerçekliği ortaya çıkıyor. Gelişmiş kuzey ile geri kal-.eopar’ın Mezzogiamo’su (Tornan di Lampedusa’nın leopar omarn), yani Güney İtalya arasındaki aykırılığın yarattığı ikili->rt ayrı parçada somutlaşan bölgesel teşkiladanma izledi.
Emilia-Romagna bölgesini Toscana’ya bağlayan ve yörenin belkemiğini oluşturan yol boyunca da benzer bir durum görülebilir.
Latium ve Campania bölgelerinde ise teşkilatlanma Kuzey-Batı İtalya’yı andırmaktadır. Şehirleşme Roma’nın ve Napoli’nin hâkimiyeti altıda şekillenmiştir. Ama küçük işletmeler (ki büyük çoğunluğu «kayıt dışı» ekonomi bünyesinde sayılabilir) ve yüzüstü bırakılmış toprakların katlanarak artan miktarı, güneyin habercisi gibi ortaya çıkmaya başlamıştır.
Yarımadanın güneyinde, Calabria’da ve büyük adalarda ise ekonomik az gelişmişlik, hâlâ geleneksel özelliklerini koruyan bir toplum ve kıyıları çerçeveleyen şehir sıraları, çok değişik kullanım biçimlerine konu olan toprakların birleşip bütünleşmesini engeller. Güney Avrupa özellikli bir gelişim gösteren küçük adaları ve başka bir çağa şahitlik eden terk edilen topraklarıyla ayrı bir mozaiktir.
Bir şehir devleti
Roma’mn en ihtişamlı döneminde nüfusu 1 milyon kişiyi geçmeden önce Yunanlılar Sicilya’da ve Etrüskler Toscana’da ilk şehirleri kurmaya başlamışlardı. Rönesans boyunca asiller ve seçkinler Venedik ve Floransa’yı taklit ve kopya ederken diğer şehir
İktidar güçlerinin büyük şirkederiyle ve metropolleriyle yoğunlaştığı Kuzey-Batı İtalya, ülke ekonomisinin nefes aldığı yer olma özelliğini sürdürmektedir. Burası, yoğun sermaye birikimine bağlı bir ekonomik gelişmenin şehirleşmiş altyapı şebekesinin sebepleriyle sonuçlarım ve bölgesel bütünlüğü oluşturduğu «Avrupalı» İtalya’dır. Bu bütün içersinde yer alan üç bölge farklı olgunluk aşamalarına ulaşmışlardır. Milano zenginliğini komşu illere de aktarırken Torino, Piemonte bölgesinin canlılığını sürdürür. Liguria’da ise Cenova’nın parlak etkileri her zaman kendisiyle sınırlı kalmıştır. Güncel ekonomik bunalım, bu parçalılığı daha da güçlendirmektedir.
«Üçüncü İtalya» veya «Adriyatik modeli» diye adlandırılan Kuzey-Doğu İtalya ise, küçük işletmelerin dinamizmi ile büyük faaliyet alanları (tarım, sanayi ve turizm) arasındaki dengeden kaynaklanan çok hızlı bir ekonomik gelişmeden yararlanır. Dengeli dağılmış çok merkezli şehir şebekesi ve büyük ana yollar, Adriyatik ve Toscana bölgelerini şekillendirir. Venedikliler, biri kıyıyı izleyen ve turistik özellikle, öteki Verona’dan Venedik’e uzanan ve tarihi bir tarım ve hayvancılık geleneğinden faydalanan sanayiler açısından çok çekici olan iki ana yol boyunca organize olmuşlardır. Nüfus yoğunluğu kıyılarda olmakla birlikte,
İTALYA
Pantelleria
(İt)
©1992 ABC
MALTA
S.
‘t’
‘ UMBRİA
%v oL’Aqulla LAZJO ABRUZZİ °BQMâ MÛLİSE
CAMPANİA . oNapolı PUGLİA
° Potenza BASİLİCATA
CALABRİA
°Catanzaro
-Palermo
■ –
SİCİLYA
TARIM
(1993)
Ürünler ve üretim
(milyon ton’;
arpa 1,70
buğday 8,37
domates 5,46
elma 2,06
mısır 8,01
patates 2
peynir 0,87
pirinç 1,30
soya 1,48
şarap 57 Mhl
şeftali 1,21
şeker 1,53
şeker pancarı 10,95
turunçgiller 3,37
üzüm 8,43
zeytin 0,91
zeytinyağı 0,55
Hayvancılık
milyon baş)
domuz 9,52
koyun 10,40
sığır 7,78
Balıkçılık 515 000 t
ve kasabalarda belli bir şehir anlayışının yayılmasına yol açtılar.
XVII. ve XVIII. yy’lardaki uyuşukluk döneminden sonra XX. yy’ın başlarında başka İtalyan şehirleri doğdu.
Hâlâ oturulan şehir merkezleri. Şehrin merkezinde oturmak hâlâ seçkinlere özgü bir ayrıcalıktır. Şehir merkezlerinin güncel yenilenmeleri bu eğilimi vurgulamakta ve emekçi sınıfları dışarılara itelemektedir. Yerlerini geniş bulvarların aldığı eski surların ötesinde olup şehri çerçeveleyen büyük yapı grupları sıradan özellikler göstermektedir. Yalnızca Milano’nun güneyindeki Metapoli’de veya Napoli’nin yeni İdarî merkezinde olduğu gibi, yeni şehirlerin oluşumu alışılmış geleneksel şehir planlarının dışına çıkmaktadır. Buna rağmen İtalyan şehirlerinin büyümeleri belli bir şemayı izlemektedir. Önce büyük metropoller gelişmekte, bu hareket daha sonra bunların gölgesinde kalan orta büyüklükte şehirlere yansımaktadır. Bir zamanlar Mezzogior-no’dan olduğu gibi kitlesel göçler artık söz konusu değildir. Şehirleri çevreleyen tüm kasabalar kendi gelişme çizgilerini izlemektedir. Şehirleşme konusunda altı çizilebilecek tek özellik, şehirlerin büyümesinde ortaya çıkmaktadır. XVII. ve XVIII. yy’Iar-daki şehirleşme hareketleriyle ünlenen Torino’nun nüfusu 1900 ile 1975 yılları arasında dört kat artmıştır; bu dönemin sonunda şehri çevreleyen ve sefaletiyle dikkat çeken gecekondu kuşağının sakinleri genellikle Napoli’li alt sınıflardır. Yeniden düzenle-
meye dönük şehir planlan yürürlüğe girmesine r şehirler ne yeterince konut üretebilmiş, ne de varı yatî altyapı düzenlemelerini tamamlayabilmiştir.
Farklı şehirleşme. Şehirleşme ağı iki başlıdır; te, sanayiden yoksun dinî, siyasî ve hizmet sektörl Roma ile ekonomik merkez olan Milano arasıı azalma eğilimindedir. Bölgelere bakıldığında kuze şehirlerin etkisi dışında kalmazken, güneydeki ar çoğunluğu için bunun tam tersi söz konusudur Lombardia’da Campania’da, Sardinya’da ve Sicily; metropol çevresinde tek merkezli bir şehirleşme Çok merkezli ve daha dengeli bir şehirleşme siste ve Puglia bölgelerinde söz konusudur. Bu arada ü< pol oluşum halindedir: iki şehir arasındaki otoyol killenen Rona (Roma-Napoli), bundan daha da c Torino ile Venedik arasındaki kesintisiz şehirler zi ren oluşum ve Cenova’dan çıkıp Nice’den geçer kadar uzanan, uzunluğu 450 km’yi bulan kesintisi
Doğal kaynakların yetersizliği
Elbe adasındaki demir madenleri, Toscana’mn daki cıva ve Sicilya’daki kükürt ocakları kapanmış dinya’daki bazı kurşun ve çinko madenleriyle Puj ocakları işletilmektedir. Birinci derecede doğal ı mer ocaklarıdır (Carrara yöresi). Enerji kaynaklaı İlk önce Po Ovası’nda keşfedilen metan gazı, da. ni a ve Sicilya’da da bulundu (bir miktar da Mağr alınmaktadır). Alp dağlarındaki hidroelektrik saı değildir. Çernobil faciasından sonra 1987’de yapı dumla bütün nükleer program askıya alınmıştır, dışa bağımlılık oram yüzde 80’i geçer. İtalya enerj mak için büyük bir tanker filosunu denizlere s: pa’nın en büyük rafineri sistemini kurmuştur.
Avrupa Topluluğu’na uygun bir t;
Çiftçilik özellikleriyle İtalyanlar, yarımadalarını haline getirmişlerdir. Sicilya Roma İmparatorluj ambarıydı: o dönemdeki güneyin kalkınmış bir bc çeği, fiziki determinizmin bugünkü geri kalmışl: yetersiz kaldığını göstermektedir. Özelliği olan ba şmda İtalya, yüzyıllar boyu Akdeniz tarımının mo< üretimi ve yerleşme merkezlerinin yakınlarındaki lenmenin temelini oluşturdu. Sıralı olarak dikilen b ler ve daha da genel olarak meyva ağaçlan büyük t terdi. Birlikte giden, kimi zaman ise Sardinya’daki hayvancılık, bu tabloyu tamamladı. Bu temel tanı gesel özelliklerin öne çıkmasını da engellemiyordu odal sistem, büyük çiftliklerin ortasında, yaygın ta ortaya çıkmasına yol açtı. Kuzeyde ise şehir burjv altında, tarımın fırsat tanıdığı yoğun yatırımlara b ka bazı konular öne çıktı. Faşizm döneminde topı ıslahı için yürütülen büyük mücadeleler, çağdaşlaşı larım oluşturdu. Kamusal tarım politikasının yün eski sistemi allak bullak etti ve bir veya en çok iki ü rulu ve pazara dönük bir tarımın ortaya çıkmasın;
Po Ovası’ndaki çeltik alanlan hemen hemen taı kalktı. Pirinç tarlalarının yerini şeker pancarı, kolza çok da soya fasulyesi aldı. Liguria’da seralar bütün t Kooperatiflerin gelişmiş olduğu Orta İtalya’da düz meyve bahçeleri ve büyük domuz çiftlikleri, değiş hakkında bir fikir verebilir. Güneyde, özellikle de 5 ciye üretimi, sulanabilir bağların aşırı bir biçimdi yüzünden gerilemeye başladı. Avrupa pazarlarının şey borçlu olan modernleşme, çalışma şartlarım ör ğiştirdi. Eskiden çok yaygın olan ortakçılık sistemi, ren kaldırıldı. Gübre kullanımı ve makinalaşma i topraklar yüzde 15 oranında daraldı. Ama pazara her yerde geçerli olduğu söylenemez. Eski çiftlikle mın kalmtılan hâlâ Orta İtalya tepelerini ve güneyd tolarını süslemektedir. Gelişme ve modernleşme, b ekonomik ve coğrafi zıdıklara yol açmaktadır.
Büyük bir sanayi gücü
Toscana’daki mermer ve Alpler yöresindeki ı sanayileri gibi çok uzmanlaşmış birkaç sektör bi ve dağılmış bulunan hammadde ve enerji kaynak üşmesinde özel ve önemli bir rol oynamamıştır. Y ruf eğilimiyle desteklenen büyük metropollerdek belirleyici rol oynamıştır. Çok güçlü el zanaatçılı
Piemonte’de bağlar. İtalya, Fransa’dan sonra, dünyanın ikinci önemli şarap üreticisidir.
Küçük balıkçılık, özellikle adalarda ve doğu kıyılannda gelişmiş bir faaliyettir.
5 orta işletmelerin ortaya çıkmasını kolaylaştırdı. Ama bü-rmaları yaratan, özel teşebbüstür. İtalya «büyük sanayi yö-leri»nin ülkesidir. Yönetime karşı sendikalara rağmen Fiat’ın rica Italiana Automobili Torino) yeniden doğuşu, Agnelli ıin eseridir. Aynı özellik faşizm döneminde hayata geçiri-;inci Dünya Savaşı’ndan sonra da yeniden düzenlenip yön-ilen, millileştirilmiş büyük gruplarda (ENİ [Ente Nazionali ırburi], İRİ [İstituto per la Ricostruzione İndustriale]) görül-îdir. Geleneklerin güçlülüğü ve hammadde kaynaklarının ığı, tüketim maddeleri sanayilerinin önde gelişini açıklar, beri yandan İtalya, birçoğu devlete ait olan bazı ağır sanayi-e sahiptir. Deniz kıyısında bulunan demir-çelik sanayii (Na-Cenova ve Taranto), İtalyan çizmesini bu alanda Avrupa si haline getirmiştir. Ama aslında yarımadada, Ruhr’da ınya) veya bir zamanlar Lorraine’de olduğu gibi gerçek an-i ağır demir-çelik sanayi bölgeleri yoktur. Kıyı rafinerilerinin aesine paralel bir büyüme gösteren kimya endüstrisinde de
< kamu sektöründedir. Bürokratik hantallığı geriletmek ve macılık ilişkilerini engellemek, boş kasaları yeniden doldur-çin devletin sanayi (Fransa) patronluğu rolünün sona erdiril-le çalışılmakta, bu amaçla da özelleştirmeler yapılmaktadır, [ya bir tüketim sanayileri ülkesidir. Otomobil, alet ve maki-,rım ve gıda, tekstil ve elektronik sanayileri, İtalyan ekono-ın güçlü dayanaklarıdır. Bu dev üretim, hepsi de ihracat ala-ı son derece etkin olan, bazen büyük özel firmalar, bazen de
< işletmeler tarafından gerçekleştirilir. Dört değişik yerleşme yatırımcıların tercihinde rol oynamıştır. Nüfusun her za-
yoğun olduğu deniz kıyılarındaki büyük şehirler büyüyen :t ilişkileri açısından önem kazanmaktadır. Kuzey İtalya’da-yük liman kompleksleri, Bari ve Taranto’daki gibi «çölde ya-ş katedralleri» andıran büyük komplekslerin şiddetli rekabe-karşılaşmışlardır. Sanayiin şehirlere yerleşmesi Torino ve ıo gibi büyük metropoller kadar Bologna ve Napoli gibi şe-
i de olumsuz etkilemektedir. 80 kadar küçük sanayi şehri, ierece dinamik küçük işletmeleri bir araya getirir. Tosca-tki Prato (tekstil), Lombardia’daki Biella (mekanik) ve Pug-ıki Badetta (ayakkabı) kompleksleri, çok derli toplu işletme-Güneye doğru inildikçe kayıt dışı ekonomi genel kural ha-;elmekte ve GSMH’mn üçte birine kadar yükselmektedir.
tomobil fabrikalan. 100 000’den fazla çalışanı ve yaşamasını lığı pek çok yan sanayi kuruluşuyla, Torino’nun ve batı İtalya’nın hayat kaynağıdır.
Ticaret ve hizmetler
Aktiflerin yüzde 60’ını kullanarak neredeyse GSYİH’ya eşdeğer bir pay üreten üçüncü sektör, sürekli gelişme halindedir. Çok çarpıcı karşıtlıklar da gösteren hizmetler sektörü, etkinliğini geliştirerek zenginleşmektedir. Ticaret sektörünün içinde yer alan ailelerin işlettiği küçük dükkânlar şehir merkezlerinde çok gelişmiş olup kırsal kesimlerde de mal bakımından etkin bir biçimde donatılmaktadır. Bu dükkânlar, bazı büyük şehirlerin yakınındaki birkaç istisna bir yana bırakılacak olursa, büyük süpermarketlere hayat hakkı tanımazlar.
Kamu görevlilerinin güçlükle geçindikleri ve küçük çıkarlar sağladıkları kanaati yaygındır. Böylelikle göz yumulan ve kayıt dışı ekonomi içerisinde yer alan küçük meslekler bütün şehirlerde görülmekte, bir yandan yerleşik bir az gelişmişlik göstergesi olarak ortaya çıkmakta, beri yandan toplumdaki insan ilişkilerinin devamlılığını vurgulamaktadır. Kayıt dışı ekonomi içersinde yer alan birçok küçük meslek (meşrubat satıcılığı, küçük getir-götür işleri, vb.) her zaman canlı bir aile içi yardımlaşma geleneğinin mirasıdır. Bankacılık hizmetlerinin ve ithalat-ihracat firmalarının yüksek verimliliği, sanayii canlı bir şekilde ayakta tutar. Sonuç olarak hizmetlerdeki hızlı gelişme, daha çok Kuzey İtalya’da yoğunlaşan hayli ileri bir üçüncü sektörden (bankacılık ve iletişim), bütün yarımadada ve daha geleneksel hizmetlere yayılan geniş bir yelpaze üzerinde kendini göstermektedir.
Nakliye ağı
Otomobilin kral olduğu bu ülkedeki yol şebekesi, üç öncelik gösterir: güneyle kuzeyi biribirine bağlamak, Kuzeybatı Avrupa’ya iyice bağlanmak ve Po Ovası’mn şehir sisteminin ulaşımını sağlamak. Bu amaçla Torino’yla Trieste’yi birbirine bağlayan çok önemli birinci anayol, Po Ovası’nın ulaşımını düzenler. Alp Dağları’ndaki Brenner, Simplon ve Mont Blanc geçitleriden inen yollar, bu anayola kavuşur. Daha güneydeki iki anayoldan biri Adriyatik kıyısını, öbürü ise batı kıyısını boydan boya aşar. En yüklü olan üçüncü anayol ise Bologna, Floransa ve Roma’yı birbirine bağlar. Merkezi anayol başkentin güneyinde biter. Eski Roma yollarının adlarını taşıyan pek çok devlet yolu (Aureli-anus, Tiburtina…), bu ağın sürekliliğini vurgulayarak çeşitli yönlerde uzanır.
Kültür turizminin merkezi
Aristokratların o eski «İtalya seyahatlerinin yerini şimdi yaz mevsimindeki turist akınları almıştır. Günümüzde turist akını çok farklılaşmış ve yeni bir boyut kazanmıştır. Müşteriler kabaca iki grupta ele alınabilir: gelenlerin hemen hemen yarısını oluşturan Almanlar ve diğer Avrupalı turistler. Yani İtalya, Germen kökenli turistlerin «Antalya»sıdır. Kültür ve şehir turizmi, müşterilerin yüzde 40’tan fazlasını, özellikle de yabancıları çekmektedir. Kısa, ama bütün seneye yayılmış olan konaklamalar otellerde düzenli bir doluluk sağlar. Nispî olarak daha az doluluk sağlayan deniz kıyısı etkinlikleri, süre bakımından belli bir kısalma eğilimi göstermelerine rağmen, hâlâ daha uzun konaklamalar biçiminde gerçekleşmektedir (bir haftadan uzun). Kayak merkezleri ve Alpler’in yakımndaki ünlü gölleriyle, aynı zamanda kaplıca ve ılıcalarıyla dağlar da üçüncü bir turist çekim odağım oluşturur. Avrupa’nın tam ortasından hareketle mesafelerin önemi son derece belirleyicidir: güneye doğru gidildikçe turist sayısı azaldığı gibi buralara ancak en maceracılar ve zenginler rağbet eder. Büyük turizm hareketliliği Alplerde sürekli olarak yaşanırken Liguria, Toscana ve Adriyatik kıyıları ancak yaz ayları boyunca dolmaktadır. Kıyı boyunca sıralanan ve geceleri son derece hareketlenen kıyı şehirleri ayrı birer çekim merkezidir. İç bölgelerde ise Floransa ve Siena’dan geçerek Venedik’i Roma’ya bağlayan anayol üzerinde turistik şehirler sıralanır.
Çarpıcı bir potansiyel söz konusu olmakla birlikte yine de turistik etkinlikler bir bunalım döneminden geçmektedir. Turizm çıktısı düşüldükten sonra net turizm girdisi 5,4 milyar dolar dolaylarında hesaplanmakla birlikte, azalma eğilimi göstermekte ve böylelikle de ödemeler dengesini bozmaktadır. Ama bu azalma eğilimi aynı zamanda İtalyanların giderek zenginleştiklerini ve Fransa veya İspanya’daki eski Roma yollarını arşınlamak üzere yurtdışına çıktıklarını da gösterir. Yoksa oran azalsa da gelen turist sayısı artmakta; deniz kıyılarında, özellikle de Adriyatik sahillerinde çevre sorunları ağırlaşmaktadır. Eskiden kış mevsimlerinde rakipsiz olan Akdeniz kıyıları şimdi artık Tunus ve Fas’ın çok daha elverişli fiyatlarla gittikçe kalabalıkları daha fazla çeken rekabetiyle karşı karşıya gelmek durumundadır.
Lüks bir sanayi: Ferrari fabrikalannda montaj bandı.
SANAYİ
(1993)
Metalürji
alüminyum 156 000 t
çelik 25 816 000 t
dökme demir 11 200 000 t
İmalat sanayii
binek arabası 1 117 000 adet (otomobil)
çimento 39 732 000 t
hizmet arabası 150 200 adet gemi yapımı 376 000 groston pamuk (iplik) 254 000 t sentetik elyaf 6 243 000 t sentetik kauçuk 308 000 t
MADENLER VE ENERJİ KAYNAKLARI
(1993)
çinko (metal) 254 000 t doğalgaz 19 400 milyar m3 elektrik 222,71 milyar kWsa kurşun (metal) 188 000 t linyit 1 087 000 t
petrol 4 584 000 t
BELLİ BAŞLI İHRAÇ MALLARI
(1993)
(yüzde olarak)
kimya ürünleri ve türevleri 10
tekstil 8,7
giyim 8,2
metaller ve türevleri 6,7
otomobil 4,9
elektrikli gereçler 4,6
AYRICA BAKINIZ
► ]b.ansû Akdeniz
– 18.ANSLI Alp Dağlan
► [B.MSH Avrupa
► [B.ANsIj Avrupa Topluluğu
► 1B.ANSLİ Avusturya
► 1B.ANSH Fransa
► IB.ANSLI İsviçre
► İPNSti yanardağlar
I. lustinianos. Ravenna’daki San Vitale Kilisesi’nde bulunan
VI. yy Bizans mozaiğinden detay.
Venedik Tersanesi, Cumhuriyet tarafından kurulup yönetilmişti. Burada hem savaş gemileri, hem de ticaret filosunun tekneleri yapılıyordu.
TARİH
Barbar îtalya Ortaçağ Italyası Rönesans İspanyol hâkimiyeti İtalya ve Aydınlanma Çağı
Monarşi
Cumhuriyet
m TARİH
Barbar İtalya (MS V.-X. yy)
476 yılında, imparatorluk ordusunun kumandanlarından biri olan Odoaker, son Batı Roma İmparatoru Romulus Augustulus’u tahtından indirdi ve imparatorluk simgelerini Konstantinopolis’e gönderdi. Odoaker Roma usulüne göre bir Senatonun yardımıyla hükmetmeyi sürdürdü, başkenti Ravenna’ya taşıdı ve toprakların üçte birini askerlerine dağıttı. Odoaker, Vizigotların ve Ost-rogotlarm saldırılarına karşı ülkesini korumaya uğraştı. Theodo-rich komutasındaki Ostrogotlar 488’den 493’e kadar süren savaşı kazanınca Theodorich, Odoaker’i öldürttü, başkenti Pavia’ye taşıdı ve orada Boetius ve Cassiodorus gibi aydınlardan bir çevre oluşturdu. Ama yönetim Romalı ilkelerini korudu: şehirleri şehir meclisleri, eyaletleri valiler, İtalya’yı bir praetor vali yönetiyordu. Yine de işgalciler sonunda kendi ulusal yasalarım uyguladılar; onlar diğer halklardan farklıydılar: Aryen inançlarını koruyup Roma inancım kesinlikle reddettiler. Ülkenin birliğim temsil eden kral Theodorich 526’da ölünce hanedan arasında taht kavgaları başladı ve sonunda kızı Amalasuntha, 535’te Bizans imparatorundan yardım talep etti.
I. lustinianos, yirmi yıl süren Got savaşlarının sonunda yanmış, yıkılmış ve eski siyasî ve toplumsal düzeni yok olmuş bir İtalya buldu. 554 yılında aldığı pragmatik yetkiyle imparatorluğu yeniden birleştirdi. Ama 568’de kuzeyden gelen Lombardlar İtalya’yı yeniden ikiye bölerek, Po Ovası’na. Apennin’lere ve İtalya’mn güneyine kadar uzanan bölgelere yerleştiler. Sadece Ravenna ve Roma, Bizans himayesinde kalarak bu işgalden kur-tulabildi. Bir taraftan şehirlerin siyasî teşkilatlarından geriye kalanlar ortadan kalkarken diğer taraftan Lombardlar Romalılaştı-lar, kralları Rothari (636-652) Germen hukukunu yürürlüğe koydu. I. Büyük Gregorius döneminde Hıristiyanlığı benimsediler, Milano’da St. Ambragio ve Pavia’da San Pietro kiliselerini inşa ettirdiler.
Kuzey İtalya’da ise sadece Venedik hem Lombardlardan, hem de Bizans imparatorundan bağımsızdı. Servetini Doğu ile yaptığı ticaretle sağladı ve 751 yılında Ravenna’mn düşüşüyle birlikte durumunu sağlamlaştırdı. Papa II. Stephanus ve I. Had-rianus, bağımsızlıklarını koruyabilmek için önce Kısa Pe-pin’den, daha sonra da Avrupa’daki gücünün zirvesindeyken İtalya’ya gelen Charlemagne’dan yardım rica ettiler. 800 yılında Roma İmparatoru olarak taç giyen Charlemagne, Papa III. Leon’un konumunu muhafaza etti ve 476 yılında yıkılan imparatorluğu yeniden kurmaya çalıştı. Karolenjler ülkeye kendi kurum ve kuruluşlarını, bu arada da vasallıklarını kabul ettirdiler
ve bunun sonucunda da feodalizm ortaya çıktı. / torluk bir yandan Charlemagne’ın mirasçıları aras malar, beri yandan Roma’ya ve Sicilya’ya yöneler saldırıları karşısında yeniden dağıldı. İtalya Krallı| ça oldu, kontlar ve markiler bağımsızlıklarını eh merkezî iktidardan koptular.
Ortaçağ İtalyası (X.-XIV. yy)
İtalya Krallığı, kendi vasatlarına topraklar ve gön Papalarla büyük feodallerin ihtiraslarının odağıydı, lik (Spoleto, Toscana, Friuli ve İvrea), Kral ve Papa ele geçirebilmek için kıyasıya çarpıştı. Feodalizm ‘ mişti, ama serdik söz konusu değildi: birçok özgür lerde yaşamakta, kendi topraklarının sahibi olan kö’ zılı Roma hukukundan yararlanmaktaydı. Krallığın lığı Alman krallığına cesaret verdi; I. Otto Pavia’da kj giydi (951), daha sonra da Almanya ve İtalya taçları rek Roma-Germen İmparatorluğu’nu kurdu ve Rom. torluk tacını başına taktı (962). I. Otto Papayı ve pisi rudu ve onları kendi topraklarını yönetmekle gi Ama unvan verme yetkisinden doğan mücadelede lar) Papalıkla İmparatorluk arasında çıkan çatışmay: zandı. VII. Gregorius (1073-1085) yüksek dinî iktida m yeniden oluşturdu ve Papa’ın kardinaller tarafmd hakkım savundu; yetkisinden vazgeçmek istemeyi aforoz edildi ve Canossa’da kendini aşağılayarak af runda bırakıldı (1077). Bu mücadele, piskoposları ata den imparator V. Henri ile papalık arasındaki ilişki biçimde düzelten Worms antlaşmasıyla son buldu (
Büyük güçler arasındaki mücadelelerden ve ekon meden yararlanan şehirler, XI. ve XII. yy’lar boyunce gürleşti. Her şehirde, yürütme yetkisini elinde bulu: süllerin yönetiminde mahallî meclisler (şehrin özgür rumak amacıyla bir araya gelen özgür insanların top’ taya çıktı. Bu belde meclisleri zaman içerisinde biı Birliği bünyesinde bir araya geldiler ama çok geçme lü elden kaçırmak istemeyen imparator ve Papalık il lığa düştüler.
O dönemde Sicilya ve Güney İtalya bu savaşi; kaldılar. 878’de Müslümanlar tarafından fethed önemli imar hareketlerine sahne oldu ve yaygın bir teminin gerçekleştirilmesinden yararlanarak tarımı. Bölünmelerden yararlanan Norman paralı askerler
II. Roberto (1127-1154) at sırtında bütün Güney İta ya’da, Kuzey Italya’dakinin tersine, merkezileşmiş lanmalardan yararlanarak Hıristiyan bir krallık kı çevresi, kırsal kesimden ve şehirlerden asillerin ti yöneten Bakanlardan oluşuyordu. 1197’de Alman). Sicilya tahtlarım miras yoluyla ele geçiren II. Friedri imparator oldu. Meraklı, bilgili bir adam olan impaı ce, Yunanca ve Arapça biliyor, bu üç medeniyetin 1 eserlerini tanıyordu) merkezî bir krallık kurdu, be gürlüklerini ve senyörlerin yerel iktidarlarını ortad mülkiyet unvanlarını gözden geçirip yeni bir şekil v li Üniversitesi’ni kurdu (yöneticilerini yetiştirmek i lükteki yasaları yeniden düzenledi ve del Monte Şa ettirdi. Ama onun ölümünden sonra, 1250 yılında cilya adasını Saint-Louis’nin kardeşi olan Anjon d lo’ya derebeylik toprağı olarak verdi; o da Sicilyalıla lan kitle halinde öldürdüğü 1282’deki katliamdan : mo’yu da işgal etti. Böylelikle ada tamamen Arago ne geçmiş oldu. Anjou dönemi, Fransız ve İspanyol! ra karışmalarına yol açtı. Dış güçler, senyörlerle pre sahipleriyle belde yönetimlerim izlemiş olan feod arasındaki çatışmalara karışarak İtalya’nın siyasî ol lanmasma katkıda bulundu (ekonomik kriz bc 1350’ye gelindiğinde artık İmparatorluk bir Alman 1 başka bir şey değildi ve papalık da Avignon’a sürg zorunda kalmıştı. XV. yy’da büyük senyör aileleri Ç Sforza’lar) ve milis komutanları her türlü ulusal ide bir denge kurmaya çalıştılar.
Rönesans (1400-1560)
Rakip senyörlüklere veya oligarşik cumhuriyetler Cenova) bölünen İtalya, kültürel bir model oluşturdı ülke, nüfusları 800 000 ila 2 milyon arasıda değişeı beş devlet arasında paylaşılmıştı: Floransa ve Venedi yetleri, Milano Dukalığı, Napoli Krallığı ve Papal
San Romano Savaşı
Sienalılarla Floransalılar arasındaki savaşı canlandırması için Mediciler tarafından 1456’da Paolo Uccello’ya ısmarlanan tablo (Uffizi Galerisi, Floransa).
^ MACARİSTAN KRALLIĞI
– ‘-^Zagreb ^Laibach + *
\ • hfrvatİstan 0sıiek
Banja Luka BOSNA-■2aa Saraybosha
Monako pjca •
Prensliği Floransa .
, -jSiena KİLİSE KORSİKA DmmERİ
V
‘(Zadar) Sralato —.(Si^
HERSEK
üum.
uattarcrN (Kotor)
Tolfa
nem’
Benevento
»
Napoli
İKİ
. SİCİLYA.’ KRALLIĞI (1442-1458)
SARDİNPÂ TİREN DENİZİ
Palermo Messina*
* T SİCİLYA »catania
<*
Kilise’ye aif topraklar Kilise’ye bağlı topraklar
M; a “O Dukiugu . ba\0 a Du<iufiu
lında Lodi Antlaşması’yla sağlanan barış bütün bu devlet-ah kapılarını açtı.
nsa gücünü Avrupa’ya ihraç ettiği yünlü kumaşlarının kalan ve uluslararası bir bankacılık sistemi kurmayı başaran banker aileleriden (Bardi’ler veya Frescobaldi’Ier) alıyor-aret ve bankacılık faaliyetleriyle sivrilen Medici’ler, ailele-rihini şehrin tarihiyle birleştiriyorlardı, ıdik’in ihtişamı ise ağırlığı hem Konstantinopolis’e (daha Dsmanlı İmparatorluğu’na), hem de Brugge’ye (veya Bü-ritanya’ya) yönelik deniz ticaretinden ileri geliyordu, ıriyet, yalnızca asillerin konseyleri tarafından yönetildi. Ama bütün idari faaliyeder seçimle ve belli dönemler >aşma gelenler tarafından yürütülüyordu. Şehir Campo-Antlaşması’yla (1798) bağımsızlığını kaybetti, ıa ise ancak Papalık merkezinin Avignon’dan dönüşün-nra siyaset sahnesinde yerini alabildi. 1417’de seçilen tinus, ailesinin gücüne dayanarak (Colonnalar) Papalık i’ni (buna yönetim birimleri olan şehirlerden dolayı Ki-îvletleri de denir) yeniden oluşturdu. Buna paralel ola-palık makamını San Giovanni in Laterano’daki eski zi yerine, Tiber’in sağ kıyısındaki Vatikan’a yerleştire-arazileri buna göre planlayarak şehri yeniden imar et-na hacca gelenlerden ve Tolfa tepelerindeki şap yatak-tekelinden kazandıklarıyla zengileşti. 1471-1484 ara-?apa olan IV. Sixtus şehirde 47 tane kilise yaptırdı veya i, Tiber üzerine yeni bir köprü inşa ettirdi ve Vatikan hanesini gerçekleştirdi. II. Julius ve daha sonra da X. Le-î devletin malî ve İdarî yapılarını güçlendirdiler. Ama, avaşlar bu icraata son verdi. 1494 yılında Fransa kralı Charles Napoli Krallığı’nın mirası konusunu ileri sürerek : dengeleri meselelerini ortaya attı ve başka hükümdar-a devreye girmesine sebep oldu. Habsburg Hanedanm-Karl (Şarlken) ile karşı karşıya gelen I.François, impara-nayı başaramadı. îtalya, Alman ve İspanyolların başarı-ı sonra (aynı zamanda Fransa’nın kuşatılmasını tamam-açısından) güney bölgelerinin bütünleşmesi bakımm-vrupa politikasında birinci derecede önem kazandı. Ro-ıtlaşması’yla (1527) noktalanan çatışma, Habsburglarm a’daki hâkimiyetinin de tanınması anlamına geliyordu: ipe Ispanya, Fladre, Milano, Napoli ve Sardinya üzeri-üküm sürerken kardeşi de Avusturya tahtına geçti. Ca-^ambresis Antlaşması’yla (1559) Fransa, artık İspanyol liyetine terkettiği İtalya üzerindeki bütün haklarından çtiğini kabul ve ilan ediyordu.
4 İLE 1498 ARASI İTALYA
1. Monferrato Markiligı l. Ferrara Düklüğü 3. Piombino Düklüğü 4 Luca Cumhuriyeti
Aragon Krailığı’na ait topraklar j ~ ^ F-ora^sa Com^unvetı S. Modena Düklüğü
□ 6 Mantova Markiligi
S,er..ı c^u-velı 7 Saluzz0 Marki[,si
Cenova Cumhuriyeti 0 100 200 km 8′
__,___l)arl^1 *’454)
İON
DENİZİ
Belgrad
İspanyol hâkimiyeti
Orta ve Kuzey İtalya’nın Dükalık şehirleri, 1713’e kadar siyasî bakımdan bir durgunluk dönemi yaşadılar. Bölgenin aristokratlarını iktidarına ortak eden İspanya, askerî gücünü Trente Konsili’nin (1545-1564) organize ettiği Karşı Reform’un manevî gücüyle birleştirdi. Engizisyon, sapkınlıkla suçladıklarını izledi, yakaladı ve yaktı. Kilise, «baştan çıkarıcı» diye nitelediği eserleri sansür edebilmek için İndex’i (yasaklanmış yayınlar katalogu) çıkarttı; bu sansürün kalkması için 1965’ı beklemek gerekecektir. Düşünceleri kontrol eden böylesine bir baskı ortamı içersinde Karşı Reform, Katolik Kilisesi’nin işleyişini etkinleştirmek ve ruhban törelerini yeniden düzenlemek için birbiri ardına uygulamaya dönük bir dizi önlem aldı. Papalık makamının yetkice merkezîleşmesi biraz daha arttı: Papalık, halkın bağlılığını daha çok kontrol altına alabilmek için kutsal kişi veya ermiş ilan etme yetkisini tekeline aldı. V. Sixtus (1585-1590) hacıların tam bir arınmaya ulaşabilmek için ziyaret etmeleri gereken en büyük dört bazilikayla (San Pietro, San Paolo, Santa Maria Maggiore ve San Giovanni in Laterano) belli başlı üç büyük kiliseyi (San Lo-renzo, San Sebastiano, Santa Croce in Gerusalemme) birbirileri-ne doğrudan bağlamak için yeni yollar açtırdı. Böylelikle Roma, hacı adaylarını, sanatçıları ve bilginleri çeken bir mimari ve şehirleşme örneği haline geldi.
1630’dan sonra, özellikle Piemonte’yle ilgilenen XIV. Louis İspanyol hâkimiyetini tanımayı reddetti, ama başarısızlığa uğrayarak Utrecht (1713) ve Rastatt (1714) antlaşmalarını imzalayarak İspanya’dan sonra İtalya’da da Avusturya Habsburglarınm hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldı.
İtalya ve Aydınlanma Çağı
XVIII. yüzyıl, Avusturya tarihi ile Aydınlanma Çağı arasındaki karışıklıklarla geçti. Utrecht Antlaşması, İspanyolların elde ettiği birçok yeri Avusturya’ya bırakmıştı (Milano, Mantova, Napoli ve Sardinya); Piemonte ise 1720’de Sardinya ile değiş-tokuş edeceği ve böylelikle Piemonte-Sardinya Krallığını kuracağı Sicilya’yı almıştı. Bir İspanyol, Don Carlos, 1734’te Napoli ve Sicilya’yı fethetti. Mediciler 1737’de çöktü. Avusturya prensesi Maria Theresia’nın kocası olan Fancesco di Lorenzo, onların mülklerini miras yoluyla ele geçirdi ve oğlu Leopold’a bıraktı. Bu mozaiğin içerisine bir aydın despotizminin yerleştiği görüldü. Bazı devleder reformları kabul ederken (Lombardia, Toscana, Napoli ve Sicilya), diğerleri buna tamamen karşı çıktılar (Venedik, Lucca, Cenova ve Papalık Devleti). Birçok yönetici ve siyasî sorumlu daha çok vergi adaleti ve tarımsal üretimin artırılabilmesi için Kiliseye ait toprakların halka dağıtılmasını savunuyordu. Reformlar, Toscana’da, Avusturya’da uygulanan esasları yürürlüğe koyan II. Leopold’un yönetiminde zafere ulaştı: vergi eşidiği sağlandı, feodaİ rejim ortadan kaldırıldı, Kilise’ye ait top
raklar halka dağıtıldı ve ölüm cezası yasaklandı.
1805’de Cumhuriyet İtalya Krallığı’na dönüştü ve Napolyon da kral ilan edildi. Napoli Krallığı da önce işgal edildi, daha sonra da 1806’da kardeşi Joseph Bonaparte’ye bağlandı. Etruria ise 1809’da kız kardeşi Elisa Bonaparte’ye verildi ve bu bölge yeniden Toscana grandüklüğü haline getirildi.
Birliğe doğru
Viyana Kongresi (1815) mudak monarşileri yeniden kurdu. Habsburglar Lombardia-Venedik Krallığı adı altında birleştirilen Trento yöresinin, Lombardia’nın ve Venedik’in kontrolünü ele geçirdiler; Toscana III. Ferdinando’ya, Modena da IV. Frances-co’ya verildi. Bourbonlar Parma Dükalığını ve Napoli Krallığı’m elde etti. Sadece I. Vittorio Emanuele’nin Piemonte-Sardinya’sı ve Cenova Cumhuriyeti bağımsızlıklarını koruyabildiler. Papalık topraklarına yeniden kavuştu; kilisenin bütün mülkü geri verildi ve eski düzen yeniden kuruldu. Yürütülen politikalar, devledere göre değişmekteydi: Lombardia-Venedik’te AvusturyalIlar Na-polyoncu idari sistemi korudular ve burjuvaziyi hakimiyetlerine ortak ettiler, ama sekiz yıllık mecburî askerlik, işgal askerlerinin varlığı ve Fransa’yla ekonomik ilişkilerin kesilmesi, halkta hoşnutsuzluğa yol açtı. Toscana’da II. Leopold Fransızların yaptığı reformlara yemlerini ekledi. Papalık Devletinde ise Engizisyon, feodal adalet, dinî mahkemeler tekrar kuruldu ve Napolyon döneminde yapılmış bütün yargılamalar yeniden ele alındı. Fransızların getirdikleri sivil devlet ve halk aydınlanması gibi kavramlar ortadan kayboldu. Modena’da ve Piemonte’de ise tepki daha da büyüktü: temizleme hareketleri Fransızlar döneminde çalışmış bütün memurları da kapsayacak biçimde yaygınlaştırıldı ve tüm Napolyon yasaları eski yasalarla değiştirildi. Bu son iki devlet kilisenin destek ve yardımlarından yararlanmakta, Cizvit-leri ve yeniden kurulan diğer tarikadarın mensuplarını da kabul etmekteydi.
1847’de ancak ucu ucuna seçilebilen Papa IX. Pius siyasî tu-tukluları salıverdi, bir meclis oluşturdu ve halkın aydınlanma sürecini yeniden başlattı. Yurtseverler ve büyük bir coşkuyla harekete geçen kideler bütün İtalya’da başkaldırdılar. 1848’de her tarafta birden anayasalar ilan edildi, ama demokratlar mayıs ayında Avusturya orduları tarafından yeniden ezildi. Şiddet hareketlerinden büyük bir ürküntüye kapılan papa Roma’dan kaçtı ve Mazziniciler Cumhuriyet ilan ettiler. Ama Louis Napoleon Bo-naparte tarafından gönderilen Fransız ordusu onları mağlup etti.
Piemonte-Sardinya kralı II. Vittorio Emanuele tarafından başbakanlığa tayin edilen liberal Camillo Benso Cavour, krallığı güçlendirerek birliği sağlamaya çalıştı. Bu amaçla orduyu ve ekonomik altyapıyı güçlendirdi. Diplomatik yollarla Avusturya’ya karşı III. Napoleon’un desteğini elde etti: Fransız-Piemonte orduları Magenta ve Solferino’da zaferler kazandı ve böylelikle Pi-emonte Lombardia’yı ele geçirdi. Kilise’nin ve Prusya’nın büyüyen tepkisinden çekinen Fransa, Cavour’u yalnız bıraktı, ama yine de onun yönettiği Italyan Ulusal Topluluğu nun mensupları, Piemonte’ye bağlanmalarına karşı çıkan Toscana ve Romagna kurucu meclislerini ikna etmeyi başardılar. 1860 yılında, Cavour tarafından gizlice desteklenen Garibaldi’nin gönüllüleri Sicilya’da karaya çıktılar ve büyük bir zafer kazanarak Napoli’yi ele geçirdiler. Ama Cavour, cumhuriyet ilan edilmesinden korkuyordu ve Piemonte ordusu işe karıştı, Papalık topraklarını çiğneyip geçerek Napoli’ye girdi. 1861 ekiminde II. Vittorio Emmanu-ele İtalya kralı ilan edildi. III. Napoleon’un arabuluculuğu sonucunda Avusturya’nın Venedik’i terketmesi ‘1866) ve Roma’nın da Fransız birliklerinin ayrılmasından sonra İtalyan ordusu tarafından ele geçirilmesi (1871) ile İtalyan birliği tamamlandı.
Monarşi
Sadece vergi ödeyenlerin oy kullanabildiği parlamenter rejim, ülke halkının yüzde 2’sinin oy kullanmasına dayanmaktaydı. 1876’da sağ, iktidarı sola devretmek zorunda kaldı ve sol, kuzey ile güney arasında büyüyen uçurum ile olduğu kadar, çok hızlı nüfus artışının büsbütün ağırlaştırdığı toplumsal gerginliklerle de (1876 ile 1911 arasında 11 milyon İtalyan ülke dışına göç etti) mücadele etmek zorunda kaldı. Sosyalizmin gelişmesine büyük düşmanlık duyan Başbakan Agostino Depretıs, «dönüşümcülük» sloganını ortaya attı (para verip baştan çıkararak muhaliflerini de yanına çekti); dış politikada yön değiştirdi. Almanya ve Avusturya’yla olan Üçlü İttifak’ı yeniledi (1887) ve sömürge kazanmak için savaşmaya başladı. Onu izleyen Francesco Crispi de sömürgeci politikasını devam ettirdi, ama Habeşistan hükümdarı II. Menelik’in İtalyan ordusunu ezdiği Adowa savaşm-
dan sonra (1896) geri çekilmek ve istifa etmek zoruı Yüzyılın sonu, toplumsal şiddet hareketlerine saf 1898’de başbakan ve içişleri bakanı olan general Pelloı netim ilan etti ve 1900’de de bir anarşist, Kral I. Umbe dürdü; bunun üzerine tahta II. Victorio Emanuele geçt
27 ekim 1922’de faşistler, blöfçü bir darbe girişir ma’ya yürüyüşü başlattılar. Daha sonraları rejim t abartılarak gösterildiğinin tersine, çok kötü silahl; 30 000’i bulmayan yürüyüşçüye karşılık şehir, iyi si 28 000 asker tarafından korunuyordu. Ama tacı için k ve faşist eğilimli askerlerin, milliyetçilerin ve büyük s rin etkisinde kalan III. Vittorio Emmanuel sıkıyönetim: di ve Mussolini’yi, liberallerle faşistlerin katılacakları kurmakla görevlendirdi. Mussolini 1922 ile 1926 yıllar iktidarını güçlendirdi, grevleri yasakladı ve parlament çok yetki aldı (kasım 1922). 1924 seçimlerinde faşist mutlak çoğunluğu elde etti. Sosyalist milletvekili Maı faşist milisler tarafından öldürülmesi (1924) bir rejim bı yol açtı: muhalefet milletvekilleri oturumlara katılmay: rek Aventinus’a çekilirlerken, birçok faşist de önderler lerini kestiler. Ama muhalefet birleşmeyi başaramadı, de parlamentoyu umursamadı. 3 ocak 1925’te bu h; bütün sorumluluğunu üzerine aldığını ilan etti ve mille ni adalet önünde kendisiyle karşılaşmaya davet edere) okudu. Muhalefetin gazeteleri geçici olarak kapatıldı, I kanlar da hükümetten istifa ettiler. Mussolini ülkeyi k; lerle yönetmeye başladı, böylelikle parlamentonun ins tadan kalktı, muhalefet yönetim mekanizmalarınde edildi ve belediye meclisleri dağıtıldı. Her kademede dı ilkenin yerini otorite aldı. 1926 tarihli faşist yasaları özgürlükleri boğarak, bütün pasaportları iptal ederek v fetin bütün gazetelerini, siyasî partilerini ve diğer örgü saklayarak bu eseri taçlandırdı. Bütün iktidar Duçe’niı lini) ellerine geçti; yanında Büyük Faşist Konseyi bul ve kral iktidarın ancak görüntüsünü temsil ediyordu.
Halk, rejim tarafından iyiden iyiye kuşatıldı: Faşis
1,5 milyondan fazla üyesi vardı; gençler yarı askerî m lenmelerine ve Opera Nazionale Dopo Lavoro (Emekt zamanlarını düzenleme örgütü) bünyesindeki etkinlikl tildiler. Düşüncelerin yönlendirilmesini, tasfiye ve te geçen eğitim sistemi ve çağdaş iletişim araçlarından (t yo, afiş) yararlanan propoganda örgütü üstlendi. Nazi sim taklit eden rejim 1936’dan sonra büsbütün sertleşt di düşmanı ırkçı yasalar yürürlüğe girdi.
Ekonomi politikası da benzer bir evrim geçirdi: 19!
arasında savaş döneminin yönetici örgütünün dağıtılm ret ve fiyadarın denetimlerinin son bulmasıyla) liberal bir atılım dönemine girebilmişti. Ama Mussolini 1926 -lan arasında lireti güçlü bir para birimi yapabilmek iç azaltmak ve ulusal hammadde üretimini artırabilmek zorlayıcı bazı önlemler aldı. 1929 ekonomik krizi kamu
Gluseppe Garibaldi.
Roma’yı İtalya’nın başkenti yapmak kararlılığıyla bir gönüllüler hareketinin başına geçti. 18S2’de Calabria’da karaya çıktı, ama Aspromonte Savaşı ’nda yaralandı. Efsaneler onu İtalya Birliğinin kahramanı haline getirdi.
Benito Mussolini ve Gabriele D’Annunzio. 1922’de.
PARLAMENTER CUMHURİYET
1948’de yürürlüğe giren ve 139 maddeden oluşan anayasa, faşizme bir tepki olarak sendikal örgütlenmeyi güvence altına alır ve iktidarı, her biri sınırlı bir bölümünü kullanabilen değişik organlar arasında dağıtır.
Devletin de başkanı olan cumhurbaşkanı, yürütme erkini kullanamaz. Her iki meclisin üyeleri ve bölge delegeleri tarafından gizli oy ile yedi yıl için seçilir ve tekrar seçilebilir. Yasaları yayımlar; meclisleri, başkanlan ile mutabık kalmak suretiyle feshedebilir ve hükümet başkanmı tayin yetkisi vardır.
Parlamento beş yıl için seçilen iki organdan, Senato ve Millet Medi-si’tıden oluşmaktadır. Milletvekilleri 18 yaşını bitirmiş seçmenler tarafından, senatörier ise bölgelere göre seçilir; aralarından beş tanesi ömür boyu kaydıyla görev yapar. Her ikisinin de eşit yasama yetkisi vardır, bunu geçici sürelerle hükümete devredebilirler. 18 nisan 1993 referandumuyla senatörlerin seçiminde nisbî esas kaldırılmış olup, parlamenterlerin seçimini düzenleyecek olan yeni bir yasa hazırlanması gerekmektedir.
Başbakan tarafından yönetilen hükümet, yürütme yetkisini kullanır. Parlamentonun ve hükümetin faaliyetleri Anayasa Mahkemesi’nin kontrolü altındadır. Bu mahkeme, Parlamento, Cumhurbaşkanı ve Yüksek Yargı organları (Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay) tarafından dokuz yıl için seçilen on beş yüksek yargıçtan oluşmaktadır.
Yüksek mahkemeler tarafından seçilen on dört ve parlamenterler tara&ndan seçilen yedi üyeden oluşan, yürütme organından bağımsız Yüksek Yargı Kurulu mahkemelerin ve adalet örgütünün üyelerini seçer ve tayin eder.
Alcide De Gasperi,
Cumhuriyeti Ba*e’i başkanlık ederke-
riciliğini büsbütün ağırlaştırdı ve sonuçta bu, ekonomik bir otarşiye dönüştü (1930-1940): yüksek gümrükler dolayısıyla ithalat, pa-ra-döviz değişimlerine getirilen çok katı denetimlerle de ticaret durma noktasına geldi. Sanayicilerin ve bankerlerin zorlamasıyla devlet, kredi dağıtan ve güçlük içerisine düşen işletmelere destek veren İRİ’yi (Istituto per la Ricostruzione îndustriale) kurdu; böylelikle de bir devlet kapitalizminin temelleri atılmış oldu.
Papalık ile Mussolini arasındaki temel sorunlar 1929 tarihli La-terano antlaşmasıyla çözümlendi: Katoliklik devlet dini olarak tanındı, 13 mayıs 1871 tarihli Güvenceler Yasası tekrar onaylandı ve Vatikan Devleti kuruldu. Bunun dışında, dışarıya karşı dört bir yanda güç kullanıldı: İtalya Libya’yı tamamen işgal ettikten sonra 1935 sonbaharında Milletler Cemiyeti üyesi olan Etyop-ya’ya saldırdı, daha sonra da Hitler’le ittifak kurarak 1940 yılında savaşa girdi (İtalya, III. Reich ile Çelik Pakt’ı imzalamıştı). 1943’te Sicilya’ya yapılan İngiliz-Amerikan çıkartmasından sonra Mussolini devrildi, Kuzey İtalya’ya kaçarak orada Salo Cum-huriyeti’ni kurdu. Bunun üzerine İtalya, biri Salo Cumhuriye-ti’nin faşistleriyle antifaşistler arasında, öbürü ise İtalya’yı işgal eden müttefiklerle Almanlar arasında olmak üzere iki ayrı savaş yaşamak zorunda kaldı. Mareşal Badoglio Müttefiklerle bir ateşkes antlaşması imzaladı ve 1946’da III. Vittorio Emmanuele tahtım önce kral vekili olan oğlu II. Umberto’ya terk etti. 1945 yılında da Mussolini tutuklandı ve kurşuna dizildi sonra ayaklarından bir ağaca asıldı.
Cumhuriyet
2 haziran 1946’daki halkoylamasıyla monarşi yürürlükten kaldırıldı ve cumhuriyet ilan edildi. Muzaffer güçlerle Mihver’in eski müttefik devletleri (İtalya, Romanya, Macaristan, Bulgaristan ve Finlandiya) arasında imzalanan Paris Barış Antlaşması
(1947) İtalya’nın sömürgelerini elinden aldı ve Yugoslavya’yla Fransa lehine bazı sınır değişiklikleri getirdi. Bunalımlar ve kararsızlıklar, 1946 ile 1993 arasında politik hayatı belirleyen özellikler oldu ve 47 hükümet biribirini izledi. Komünistler, oyların yüzde 30’undan fazlasını almalarına rağmen, 1947’den itibaren sürekli olarak iktidardan uzak tutuldular. Komünist ve faşist tehditlere rağmen, Hıristiyan Demokratlar, ABD’nin ve Vatikan’ın destekleriyle siyasî hayata hâkim olmayı başardılar. Hıristiyan Demokrat lider ve başbakan Alcide de Gasperi (1945-1953), ABD’nin ekonomik yardımları sayesinde (Marshall Planı) ekonomik kalkınmayı yeniden başlattı. Çoğunluk 1962 yılma kadar sürekli olarak, monarşist ve neofaşist sağ ile komünist ve sosyalist sola karşı, Hıristiyan Demokratların, Cumhuriyetçi Parti-‘nin, Liberal Parti’nin ve Sosyal Demokrat Parti’nin oluşturdukları merkez blokunda kaldı. Ekonomik büyüme önemliydi: yılda yüzde 6’nın üzerinde büyüme söz konusuydu, ama «İtalyan mucizesi» sanayileşmiş kuzey ile az gelişmenin kıskacındaki güney arasındaki farkları büsbütün keskinleştirdi.
1962 ile 1974 arasında hükümet, sosyalisderin de katılmasıyla merkez sola doğru kaydı; sosyalistler elektrik sanayiinin millîleş-tirilmesini ve ekonomik planlamanın devreye girmesini sağlamayı başardılar. 1974 ekonomik bunalımı bu bileşime son verdi ve o zamandan beri de kalıcı bir çoğunluk arayışı, siyasî hayatı belirlemektedir: «Kurşun yılları» boyunca (1973-1980) neofaşistlerin ve Kızıl Tugayların terörizmi, zincirlerinden boşandı (Hıristiyan Demokrat lider Aldo Moro’nun öldürülmesi). Ama rejim, kurum ve
kuruluşlarının korunması için Komünist Parti ile Hıristiyan Demokratlar arasındaki bir uzlaşma sayesinde bütün bunlara dayanmayı başardı. 1980’li yıllarda, Hıristiyan Demokratların başbakanlıktaki tekelleri sona erdi: önce cumhuriyetçi Giovanni Spado-lini, sonra da sosyalist Bettino Craxi bu göreve getirildiler ve bu dönemde, özellikle de kayıt dışı ekonomi tarafından desteklenen hızlı bir ekonomik büyüme, İtalya’nın 1987’de İngiltere’nin bile önüne geçmesini sağladı. Ama ekonomik bunalım, bütçe sorunları ve SSCB’nin dağılması, siyasî sistemi çatlattı: mafyaya karşı açtıkları davaları sonuna kadar götüren yargıçlar (mesela Milano’daki «temiz eller» operasyonunun yürütmekten sorumlu olan savcı Di Pietro gibi) hükümet üyesi sayasî partilerin fonlardan kaynak aktarmalarıyla ortaya çıkan çürümenin ve büyük işletmelerin patronlarıyla işbirliği halinde düzenlenen cinayetlerle ilişkilerinin üzerine gitmeyi sürdürdüler. Bu arada Kuzey İtalya’da bölgesel bağımsızlık taraftarı «Kuzey Ligi» hareketi gelişti. Aralarında Hıristiyan Demokratların güçlü adı Giulio Andreotti’nin de bulunduğu 200’den fazla parlamenter, 1993’ten beri soruşturma kapsamındadır. Birçok belediye meclisi dağıtılırken bazı iş adamları da intihar etmiştir.
18 nisan 1993 halkoylaması ile İtalyanların çoğunluğu siyasî hayatta yenilenme ve siyasî partiler sistemine son verilmesinden yana oy kullandı. Başbakanlığa ilk defa klasik bir siyaset adamı olmayan, İtalya Bankası’mn eski başkanı Carlo Azeglio Ciampi getirildi ve nispî oy sistemi yerine halkın çoğunluğunun isteği gereği, çoğunluk sisteminin getirilmesiyle görevlendirildi. Bu çalışmaların sonucunda başkanlık rejimine dayanan yeni bir cumhuriyet yaratılmış olacaktır.
Roma’da genel grev ve gösteriler
(1969 ilkbaharı).
AYRICA BAKİNE
– : Akdeniz
► 5-A’iSU Dünya Savaş. ,
► ,b.4>,sl) Dünya Sava?. .
► 3ANSLi Engizisyon
► 5Xssl[ Etrüskier
► ■B-A’yŞjj Faşizm
► :s.aksu feodalite
► ün Floramsa
– ^ânsd Haçlı Se5cr.=r_
– IB-AUSLI Louis jCV
► [pNsıj Roma
► 1B.ANŞÜ Venec_<
• S Yus-cs_ev-i
Aziz Stephanus’un Kudüs’teki vaazı,
Vittore Carpaccio’nun 1511 – 1520 arasında, Venedik’teki la Scuole di San Stefano için yaptığı eserler takımının bir parçasıdır (Louvre Müzesi, Paris).
La Rotonda, Andrea Palladio tarafından 1549-1553 arasında gerçekleştirilen ve sonraki yüzyıllar boyunca çeşitli eklentiler yapılan ve kendine özgij stiliyle ilgi çeken bir yapıdır. Merkezî planlı, Roma Panteonu’ndan esinlenen merkezî kubbeli ve birbirlerine simetrik dört alınlıkla çevrili yapı, klasik oranlarla gerçekleştirilmiştir.
lı dik büyük duvarlar yerine, İsa’nın ve azizlerin hayatını anlatan freskler yapabilecekleri geniş duvar yüzeylerinden yana bir eğilim gösterdiler.
Fransa veya îspanya’dakinin tersine, İtalyan Gotik yapıları heykel ve taş oymacılığına daha az yer vermiştir. Kapılar ve kürsüler daima anlatımcı oyma panolarla süslenmiştir. Giovanni Pi-sano’nun 1301’de gerçekleştirdiği Sant’Andrea de Pistoia Kilise-si’nin kürsüsünün veya Andrea Pisano’nun 1330 ile 1335 yılları arasında yaptığı Floransa vaftizhanesinin güney kapılarının da gösterdikleri gibi, gotik düşünce biçimi coşkulu davranışları ve natüralist ayrıntıları öne çıkarır.
Gotik resim simgesel tasvirden natüralist tasvire geçer; yeni rasyonalizm deneycilikle ve çevrenin gözlenmesiyle renklenir. Flo-ransalı Giotto di Bondone, hacim kavramının tamamen yepyeni olduğu, belirlenmiş iç mekanlarda yaptığı resimlerdeki yaşanmış sahneler üzerine gözlemleriyle, Avrupa resim sanatında bir devrimi gerçekleştirdi. Tekniğini, 1304’den itibaren yapmaya başladığı, Padova’daki Scrovegni adak şapelinin fresklerinde uyguladı.
Rönesans
Büyük sanat koruyucuları, özellikle iktidara gelen bankacı Mediciler ailesi tarafından desteklenen ilk Rönesans evresi (Kuatroçen-to), Filippo Brunelleschi, Donatello ve Masaccio’nun atılımıyla, 1420’li yıllarda, Floransa’da başlar. Giotto’nun eserlerini inceleyen Masaccio, geleneksel İtalyan klasik sanatını keşfeder; öte yandan Brunelleschi ve Donatello, Antik Çağ Sanatıyla tanışmak için Ro-ma’ya gider, orada şehrin antik kalıntılarını ve heykellerini bulurlar. Oradaki gözlemleri Toscana’ya özgü hümanist enteüektüel havayla birleşince bundan avangard bir estetik doğar ve bu estetik yüzyılın sonlarında İtalyan Gotik sanatının yerim alır.
Kuatroçento heykel ve mimarîsi. Bu döneme özgü mimarî normları belirleme başarısı Floransa’lı mimarlarındır. Kiliseler, merkezî ve dörtköşe tip planlardaki öğelerin benimsendiği merkezî veya karma bir planda tasarlanmıştır. Saraylar da kemerli bir iç avlunun çevresinde düzenlenir. Brunelecsehi, mimarî orantılarla insani ölçü arasında mevcut bağıntılarla ilgilenen ilk Rönesans sanatçısıdır. Pazzi Şapeli gibi Floransa yapılan, gerek yapısal amaçla matematiğin kullanılmasından, gerek süslemelerin ve malzemenin sadeliğinden ileri gelen mükemmel görünüşleri ve tasarım açıklığına dayanan aydınlıklarıyla sükûnet ve dinginlik saçar. Leon Battista Alberti’nin ustası Brunelleschi’nin eserlerinden yararlanarak yaptığı enteüektüel ve tumturaklı çeşitlemeler arkadan gelen Floransalı mimarlar kuşağını etkileyecektir. Üslubun klasik saflığı, anıtsal hacim, geometrik oranlara uyum, 1470’te yapımına başlanan Sant’Andrea Kilisesi’nin (Mantova) başlıca özellikleridir.
Kuatroçento’nun en önemli heykeltraşı Donatello’dur. 1430’a doğru yaptığı, Antikçağ’dan beri ayakta duran ilk nü olan bronz Davut heykelinde klasik contmpposto (vücut ağırlığı bir bacağa dayanırken öbür bacak hafifçe kıvrılmıştır) kompozisyonu yön-
temini yeniden kullandı. Burada psikolojik bir yorumlaı mi gösterirken, insan vücudunun anatomisine bilimse kadar duygusal bir yaklaşım da söz konusudur. Aynı yÜ2 talarmın Floransalı sanatçıları Luca della Robbia ile Des Settignano’nun büst ve heykellerinin ayırt edici özellikli irsel düşünce, lirik çizgiler ve kavislerdi. Oysa XV. yy sc ortaya çıkan Verrocchio’nun eserleri pitoresk gerçekçi) dikkat çekerken Antonio del Pollaiolo ise hareket halir cutları belirgin ve keskin etüdlerinde göstermişti.
Resim. Masaccio’nun eserleri olan Floransa’daki San del Carmine kilisesinin Brencacci şapelinin (1427) fresl atroçento’nun resim stilinin en güzel örneklerini oluştur temelen Brunelleschi tarafından 1420’li yıllarda keşfedi sel perspektif sistemi sayesinde Masaccio, düz bir yüze reketle hacim hissim yaratabilmiştir. Heykeli andıran nün güçlendirilmesi, Chiaroscuro’nun («parlak-karanlı gölge ve ışıkla oynamaya dayanan tekniğin bilgece bi mıyla sonuçlanmıştı. Floransa’da yaptığı öğrenimden ero della Francesca, San Francesco d’Arezzo Kilisesi’ni rini yaptığı döneme ait Kutsal Haçın Efsanesi (1465’e marnlandı) gibi eserlerinde, Masaccio’nun stilini şemalc üslup tutturmuştur. Buna rağmen, Kuatroçento’nun sor çizgi ve desen zevkinin, Masaccio’nun hacime ve form) tik özelliklerine yönlendirdiği ilgiye kıyasla ağır bastığı daio’nun burjuva ve pitoresk realizmi ile Botticelli’nin lemeciliği ve melankolik mizahının hâkimiyetinde g 1475’e doğru, Flaman okulunda eğitim görmüş bir Sic: Antonello da Messina, Venedik’e yağlı boya tekniğini { yenilik ışık oyunlarının gerçekleştirilmesin imkân verd dik okulunun renkleri ve ışığı kullanmayı bilen ilk res Giovanni Bellini, bundan alabildiğine yararlanmayı ba
Geç Rönesans ve maniyerizm. 1495-1520 arasın Floransa’mn öncü sanat merkezi olma konumunu kısk Papa II. Julius’un ve arkasından Papa X. Leo’nun üstlen nat koruyuculuğu misyonu, bundan yararlanmayı bil langelo, Raffaello ve Bramante sayesinde, sanat ta. muhteşem patlamalarından birine imkân verdi.
Bramante ve Michelangelo, Antik Roma’nın İm soyluluğuyla rekabet edebilecek ve hatta onu aşabilf anıtlar gerçekleştirmek arzusuyla yanıp tutuşan Pap< dikleri ihtişamlı ve şatafatlı mimarîyi geliştirdiler. Anıl ligi güçlendiren Michelangelo, çok etkileyici ve çarpıı ra ulaşmak için üst üste birçok sütunlu kat çıkmaya da ma mimarîsi ilkesini yeniden değerlendirdi. Roma’dal ro Bazilikası, gösterişli bir merkezi plandan yola çık çekleştirilmiştir. Kuatroçento’nun karakteristik uns olan duvar yüzeyi veya planı yerine, heykellerle süsl kânın hacmi gözönünde tutularak yapılmış olan teı Bramante’nin 1502’de Roma’da gerçekleştirdiği Sar Montorio’nun Tempietto’su gibi klasik dönem eseri lam ve muhteşem görüntülerini güçlendirmiştir.
XVI. yy’ın başları, Floransa ve Roma okullarının ente sisizmi ile Venediklilerin romantizmi arasında estetik meyle başladı. Biribirinden farklı bu iki estetik anlayış kadar Batı resminin doruklarındaki konumlarını korudı sa ve Roma okulları çizgi ve desen gibi heykele ait kab lere de belli bir öncelik veriyorlardı. Venedikliler ise bur sine, ton zenginliğini ve ışık etkilerini vurgulayan roma ferli tabloları tercih ediyorlardı. Milano’daki Santa Mari
GİORGİONE
>k kısa yaşayan, ama yenilikçi özellikleriyle kendisini izleyenler tsmda büyük bir ün kazanan Giorgione’nin yeteneği, bir esrar per-îiyle örtülüdür. Castelfranco Veneto’da 1477’ye doğru doğmuş ve 10’da Venedik’te, belki de o sıralarda ortalığı kasıp kavuran veba gını sırasında ölmüş olan bu ressamın hayatı hemen hemen hiç bi-memektedir. Giovanni Bellini’nin öğrencisi olan ressamın yaklaşık yıl içersinde gerçekleştirdiği seksen kadar eseri, çok güçlü bir insa-re sanatsal kişilik gösterir. Ressam, manzaralara özel bir yer vermiş kişileri Uyuyan Venüs’ünde olduğu gibi kapalı gözlerle göstermese melankolik bakışlar ve duruşlarla resmetmiştir. Fırtına’dan (yukarı-Venedik, Akademi galerisi) Kır Konseri’ne değin işlediği temalar ge-likle gizemli olup, günümüzde kolaylıkla Tiziano’ya atfedilebilir.
ilisesi’nin freski olan Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği )-1498’e doğru) tablosu ve Vatikan sarayındaki İmza Odası’nın 1) duvarlarını süsleyen Raffaello’nun freskleri Floransa ve Ro-ıkullarının etkilerini gösteren örnekler iken, Giorgione’nin ve no’nun tabloları ise Venedik okulunun yönelişlerini yansır, mi zaman Maniyerist mimarlar, mesela Giulio Romano ıtova’daki Te Sarayı’nı inşa ettiği gibi, resim dekorlarını da ıt gerçekleştirmişti) klasik motifleri uyumsuz bir biçimde nmakla, tuhaf süslemeler katıştırmakla ve belirsizliğin hâ-olduğu bir alan düzenlemesi yapmakla suçlandı. Aslında ır sürekli olarak mekân ve mimarî kelimelerini tartışıyorlar-nntormo’dan Parmesan’a ve Bronzino’ya kadar ressamlar, min dağınıklığım, düzensizliğini çatışmalarım ifade edebil-için dogadışı ve akıldışı üzerinde ısrarla durdurulur. Bunla-jmpozisyonları bilerek ve isteyerek uzunlamasına, sıkışık, :trik ve karmakarışık olarak gerçekleştirilmişti. Benvenuto li’nin ve Giovanni Bologna’nın özentili stildeki eserleri, belirsiz dengeleri ve nevrotik kışkırtıcılıklarıyla, Maniyerist :1in dikkat çekici örnekleridir.
rok çağ
diklik ve Papalık, Trento Konsilinden (1545-1563) sonra ve Reformdan önce, yeniden itibar ve etkinlik kazandı. İtalya yüzyılda yeniden güvenliğe ve refaha kavuştu; İtalyanların bancıların yetenek ve ustalıkları sayesinde Papalığın baş-1600 – 1660 yılları arasında sanat açısından en etkili şehir geldi. Bu tarihten sonra Paris ve Versailles öne çıkmışlardır, çağın papaları, Roma’yı yeni Roma Katolik Kilisesi’nin ‘ ve manevî iktidarının görsel bir simgesi yapma amacına . bir sanat koruyuculuğu misyonunu üstlenerek, Rönesans ıindeki öncülleriyle rekabete giriştiler. Yeni azizlerin onu-e sayıları giderek artan müminlerle dinî tarikatları barındı-ek için dinî yapılar oluşturulması gerekiyordu. Eski dinî ya-büyütülmelerinin ve güzelleştirilmelerinin temelinde, şa-görüntüsüyle heyecanlan uyandırmayı amaçlayan Karşı nun çok gelişmiş dinî litürjisi bulunmaktadır. Bütün bunlar-ışka, ülkede artan refah ve aristokrasinin giderek genişle-e Barok çağın tiyatrovari hayat tarzına uyan lüks bahçele-laların ve sarayların inşasını teşvik ediyordu. Tıpkı kiliseler jnlar da iktidarı ve zenginliği simgelemekteydi. Michelan-m bir önceki yüzyılda yaptığı gibi, Barok İtalya’ya da ren-ren sanatçı Bernini’dir. Onun mimarîsi ve heykelleri ile Ca-
io ve Carracci’nin resimleri sayesinde yarımadada gelişen rok’un taşkınlığını ve gösterişini aşırı, hattâ ahlaksızca bu-
lan Protestan ülkeler dışında bütün Avrupa’yı etkiledi.
Roma Barok mimarisinin dehalarına (Bernini ve Borromini) Torino’da Guarino Guarini ve Venedik’te de Baldassare Longhe-na cevap verdiler. Dalgalı veya içeri doğru çukurlaşan duvarları, gösterişli oranları, tiyatrovari aydınlatmaları, gözkamaştırıcı malzemeleri ve çok zengin süslemeleriyle, değişen perspektifle birlikte gelişen karmaşık planlarla eserlerine büyük bir dinamizm ve ihtaşam kazandırdılar. Bütün sanatlar (mimarî, resim ve heykel) etkileyici bir atmosfer yaratmak için bir arada kullanıldı; bunun müzik dünyasındaki paraleli de Barok İtalya’nın bir diğer ürünü olan operadır. Optik illüzyon, heyecan verici ve fizikî gerçekleri perdelemek için sık sık kullanıldı; buna örnek olarak Andrea Pozzo tarafından yapılan Roma’daki San İgnacio Ki-lisesi’nin tavan mimarisinin, gözleri yanıltarak İsa’nın mucizelerinden birini gösteren bir freski çerçevelemek amacıyla gerçekleştirilmesini gösterebiliriz. Barok mimarlar hiçbir zaman yalnız konut binalar yapmakla yetinmediler; onların aynı zamanda yaratıcı şehir plancıları ve peyzaj mimarları olduklarını da söyleyebiliriz. Yapıları çevreleriyle ve biribirileriyle olan ilişkileriyle birlikte yerleştirmek, izleyicinin dikkatini yönlendirmek ve yapının bütününe simgesel bir anlam kazandırmak da bir yöntem olarak kullanıldı. Bunun en dikkate değer örneklerinden biri de, 1656’dan sonra Bernini tarafından gerçekleştirilen San Pietro meydanıdır. Barok heykelse genellikle şehrin bütünü içersinde, onun tamamlayıcı bir parçası olarak yer alır. Roma’daki Navona meydanının ortasında bulunan Bemini’nin Dört Nehir Çeşmesi veya yine aynı sanatçının Roma’daki Santa Maria della Vittoria Ki-lisesi’nin şapelini süsleyen Azize Teresa’nın Vecdi heykeli buna örnektir. Barok, büyük bir zenginlik izlenimi vermek veya gerçeği olduğu gibi taklit etmek amacıyla pek çok malzemeyi, mesela bronzu ve değişik renkli mermerleri bir arada kullanır.
XVII. yüzyılın başlarında İtalyan Barok üslubu, resimde belirgin biçimde ayrı iki okula bölündü. Caravaggio ve Orazio Gen-tileschi ve kızı Artemisia gibi onun yolundan gidenler natüralist okulu oluşturdular; bunlar ışık ve gölge arasındaki kontrast etkisini azami düzeyde dramatikleştiren alaca karanlık tekniğini geliştirdiler. 1585’de Carraccio tarafından kurulan Bologna Akademisi ise Caravaggio okuluna karşı klasik bir kontrapunto meydana getirdi. Michelangelo’nun enerjisini, Raffaello’nun idealizmini ve Tiziano’nun renklerini birleştiren akademik sentezleri, Gu-ido Reni, le Domenico ve Guercino gibi diğer Bologna okulu ressamlarını da yoğun biçimde etkiledi.
XVIII. ve XIX. yüzyıllar
Fransa’nın, İngiltere’nin, Avusturya’nın ve Prusya’nın siyasî ve ekonomik alanda Avrupa’ya hâkim olduğu Aydınlanma Çağı’nda, İtalya sanatsal etkinliğini kaybetti. Kuşkusuz yabancılar ülkeyi ziyarete gelmeyi sürdürüyorlardı, ama bu ziyaretler çağdaşları olan İtalyanların neler gerçekleştirdiklerini öğrenmekten çok, Antikçağ’dan kalan sit ve harabeleri incelemek içindi.
XVIII. yy İtalyan mimarîsinin en yaratıcı olduğu bölge Pi-emonte’dir. Savoie’dan Torino’ya kadar birçok ev inşa eden Filippo Juvara, daha sonra muhteşem kiliseler ve saraylar gerçekleştirdi. İspanyol ve Portekiz monarşilerinin ısmarladıkları
III. Carlo’nım San Pietro’yu ziyareti
(1745; Capodimento Müzesi, Napoli). Giovanni Paolo Pannini, «vedutismo» türünü aşar; hareketli sahnelerini tam bir sahne uzmanı yeteneğiyle kâh antik, kâh çağdaş dekorlar içerisine, büyüklük duygusu ve otantik aynntıları saklama kaygısıyla yerleştirir.
ARTE POVERA
İtalya’da 1967 yılına doğru ortaya çıkıp kuramsal temelleri eleştirmen Germano Celant tarafından belirlenen bu sanat hareketi, Land Art veya Kavramsal Sanat’ın deneylerini de kapsayan çok daha geniş ve uluslararası bir akımdan ayrı düşünülemez ve soyutlanamaz.
Torino’da Mario Merz, Giovanni Anseimo veya Alighiero Boetti, Ro-ma’da Pino Pascali veya Gizani Ko-unellis tarafından temsil edilen Arte Povera veya «yoksul sanat», geçmişteki deneyimlerden ve özellikle de Dadacılık’tan yararlanarak pop art ve op art kavramlarını aşmayı hedefler. Sanat eserinin bir ürün gibi ele alınmasını reddeder, bilerek ve isteyerek geçici ve günlük, dönüştürülebilir ve böylelikle de yeri doldurulamaz eserler üretmeye dönük «yoksul» malzemeyi kullanır.
Geleneksel bağlamın dışında kalan eserlerini sunarken zaman zaman elektronik veya video gibi teknolojilerden de yararlanan Arte Povera sanatçıları tamamen kavramsallaşan bir sanat anlayışı ileri sürerler.
AYRICA BAKINIZ
• 1B.ANSU barok
• IB.ANSU Floransa
• 1B.ÂNSLİ fütürizm
– IB.ANSÛ gotik sanat
• Lb.ansli Kuatroçento
• LB.ANSU Roma
• 1MN5Lİ Roman sanatı
• IB.ANŞIİ Rönesans
• ib.ansli Venedik
• [b-anslI Angelico (Fra),
Bernini, Botticelli, Brunelleschi, Caravaggio, Donatello, Giotto, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raffaello, Tintoretto, Tiziano, Veronese
eserleri yapan bu mimar, Piemonte’nin barok stilini Madrid ve Lizbon’a da taşıdı.
Venedik ise toplumsal ve ekonomik çöküşünün son aşamasında, XVI. yy’daki seviyesini yakalayamamakla birlikte, yeniden kültürel bir yükseliş dönemi yaşadı. Venedik resim sanatı, uluslararası bir ilgi ve dikkate şahit oldu. Büyük Venedik süsleme-cilerinin sonuncusu olan Giambattista Tiepolo, Dükalar Sarayında olduğu gibi Würzburg ve Madrid’de de çok güzel eserler verdi. Tekniğindeki kolaylık ve rahadık kadar renk ve ışığın parlak kullanımıyla da dikkat çeken freskleri, büyük duvar resimleri sanatının sonunu haber veriyordu. Canaletto ve Francesco Gu-ardi, zengin seyyahların anı olarak alıp götürdüğü Venedik manzaralarıyla parladılar.
Geç dönem Barok üslubu ve Rokoko, yüzyılın ilk yarısı boyunca etkili oldu. Ama 1750’li yıllardan itibaren Pompei ve Her-culanum harabelerinde başlanan kazı çalışmalarının uyandırdığı büyük ilgi bütün Avrupa’da Antikçağ’a ilişkin bir tutkuya dönüştü ve bu da Neoklasik stilin ortaya çıkmasına yol açtı. Ne var ki tuhaf ve akla aykırı gelecek bir biçimde îtalya bu «yeni» sanat stilinden, Antonio Canova gibi birkaç heykeltıraş dışında, nispi olarak pek de fazla etkilenmedi. Macchiaioli diye adlandırılan ve Toscana peyzajlarıyla kendilerine özgü resimler veren Floransalı bir grup ressamın dışında Italyan sanatı, yeni sanat okullarının doğuşlarının görüleceği XIX. yy sonlarına kadar ancak ikinci derecede bir öneme sahip oldu. Giovanni Segantini’nin simgeci resmi, Liberty stilinin çılgınca ve ipe sapa gelmez süslemeciliğine yaklaşmaktaydı. Rodin’in etkisinde kalacak olan Medardo Rosso da empresyonist eserler vermiştir.
XX. yüzyıl
XX. yy İtalyan sanatı uluslararası ününü ve etkisini yeniden kazandı. 1910 ile 1920 yılları arasında İtalya, fütürizm ve metafizik resim aracılığıyla çağdaş sanatın gelişmesine kısa, ama görmezden gelinemeyecek katkılar sundu. Bu iki akım, XX. yy İtalyan mimarî ve düzenleme sanatının en önemli merkezi olan Milano’da gün ışığına çıktı. Fütürizm ise çağdaş teknolojiye olumlu bir cevap, ama XIX. yy akademik eklektizmi açısından da olumsuz bir tepki olarak, 1909 yılında şair Filippo Ma-rinetti tarafından yaratıldı. Hepsi de belli bir ölçüde kübizmin etkisinde kalmış olan Umberto Boccioni’nin heykelleri ve Car-
lo Carra’nın, Giacomo Balla’nın ve Gino Severini’nin resimleri de bu akıma bir tür katkının ifadesi olarak ortaya çıktılar. Fütü-ristler için sanat, desinatör Antonia Sant’Elia’nın görsel şehircilik kavramı olan Cittas Nuova’nın (yeni şehir) planlarında açıkça ifadelerini bulan bir siyasî ahlak ve toplumsal anlam içermektedir. 1915’te ise Giorgio De Chirico, bazen kişisel bir ihtiyaç, bazen de fütürizme bir tepki olarak nitelenen metafizik resmin (fittura metafisica) temellerini oluşturdu: sürrealizmin habercisi olan bu ressamın muhayyilesinin metafizik yorumları, aralarında her zaman Carlo Carra (Metafizik Musa, 1917) gibi bir mümin bulacağı fütüristlerin din dışı saplantıları ve yapay kinetik eşzamanlılıklarıyla çelişti.
XX. yy’ın ilk yarısı boyunca İtalyan sanatının önemli bir bölümü, modernizmin belli görünümlerine bağlıymış gibi bir izlenim verse de, figüratif olarak kaldı. Giorgio Morandi’nin öz bakımından hayli sınırlı olan natürmortlarında dahi İtalyan
Antonius ile Kleopatra’nın sofrası, Giambattista 7 (1747-1750; Paiozzo
klasisizminin belirtileri görülebilir. Aym zamanı gravürcü de olan heykeltıraş Marino Marini ise tahta ve bronz çalışmalarında, özellikle de Süva> vaşçılar adlı eserlerinde açıkça Etrüsk sanatından ve etkiler gösterir. Paris’te yaşayan ve Fransız ir den açıkça etkilenen Amadeo Modigliani ise poı lışmalarındaki doğrusallık ile Floransa Rönesans: lunur.
1920 ve 1930’Iu yıllar arasında İtalyan sanatı faşizmin zorlaması ve hâkimiyetiyle karşılaştı, t yurtseverlik propogandası ve yeni bir imparato yaratma ihtirası, 1922 yılında Milano’da Nove< nun oluşmasına yol açan bir kültürel ortam yarat akademik bir düşünceden yola çıkan bu resim h; sal geleneğe» bağlı kalmakla birlikte, bir geri döı nizmi antik Roma klasisizmine ve Rönesans’a Modernist İtalyan mimarları Gio Ponti ve Pier fs yıllarda büyük işyerleri ve spor kompleksleri çi: dılar. Çalışmalarını 1950’li ve 1960’lı yıllarda c Roma’da ve işbirliğine başladıkları Milano’da yaptıkları Pirelli Kulesi ile devam ettirdiler.
1950’li ve 1960’lı yıllarda Paris ve New York’ ressamlardan, delikli veya kesikli tuvalleriyle ü Fontana, «Kara Tablolar» ve «Yakmalar» ile ünl Burri «Plurimi»leriyle (kompozisyonlar-asambla lan Emilio Vedova ve diğer bazıları, savaş sonras ketine İtalyan katkılarını sundular. Arte povera nat») deyimi, 1960’lı yılların sonlarındaki İtaly; ve minimal sanatını ifade ediyordu. 1980’li yı İtalya, belli başlı öncü sanat merkezleri arasınd dedir.
Yaşamın aynası, Peiiizza da Voipedo’nun tablosu (Crnco Müzesi, Torino).
Lucio Fontana: renkli çimentodan eser (1934; Gaileria deii’Arie
:iK
ilerinin güzelliği ve ifadesindeki yüksek niteliklerle da-ansm bitiminden itibaren yabancı kompozitörleri de-kilemiş olsa bile, İtalyan müziğinin ağırlığı esas olarak ile XVIII. ve XIX. yy’lardadır.
ıngıçtan Rönesans’a kadar
sal temelleri Antik Yunan’a yakın olduğu bilinen Antik ki müzik sanatı hakkında günümüze pek az işaret kal-da müziğin asillerin hayatında olduğu kadar orduda da ılır bir yeri olduğu bilinir. Hıristiyanlık çağında ise Ro-:sinin şan müziği hızla yükseldi ve daha XIII. yy’da, iği karakterli dinî bir melodi türü olan lauda, Fransisken n çalışmalarıyla yarımadada hızlı bir gelişme gösterdi, c. şairlerinin türküleri, pek büyük bir başarı kazanama-esli müziğe gelince (XIV. yy Ars Nova’sını temsil eden
> Landino’nun madrigalleri ve balladları), Italyan esteti-akteristik özelliği olan gerçek bir yumuşaklık ve süsle-cımmdan çok zengin bir stille dikkati çektiler.
’da birçok Fransız ve Flaman kompozitör (mesela Adri-rt ve Cipriano de Rore) bu bölgelerin çekiciliğine kapı-:r ve sağlam kontrapunto geleneklerini de buralara yer-. Bu zenginleşme, missa ve motetleri (dört, beş veya al-üst seviyeye çıkarttı. Bu alanda en ünlü sanatçı Giovan-şi da Palestrina’dır (1525-1594). ry’m şafağında İtalya’da beliren ve Jacopo Peri (1561-Giulio Caccini (1545-1618) tarafından yaratılan mono-, çoksesliliğe polemik bir tepkinin ve tonal armoninin lgunlaşmasının bir meyvesi olarak ortaya çıktı. İlk ope-rlikte görülse de bu tür, kısa bir zaman sonra müzikal ıdar dramatik bir dehaya da sahip bulunan ve eski çok rigalleri, resitatifi, monodiayı ve konçertoyu karıştıra-atik bir forma dönüştürmeye çalışan (İl combattimento di ; Clorinda, 1624) Claudio Monteverdi’nin (1567-1643) na girdi.
lüzik alanında oratoryo, operanın çizgisinde ve izinde na onu etkilemekte de gecikmedi. «Mükemmel spiritü-ram», Carissimi (1605-1674), Stradella (1644-1682) ve 1660-1725) gibi kompozitörler tarafından geliştirildi.
. ve XVIII. yüzyıllar
ıksesli müzik, Rönesansın sonundan itibaren yeni bir levam etti: bu, şanın eşlik ettiği melodiydi ve bu saye-:, opera ve oratoryo ortaya çıkabildi. Melodram (opera), daki küçük toplulukların çalışmalarıyla doğdu. Jacopo 600 yılında yazdığı Euridice ilk melodram örneğini oluş->nu Monteverdi’nin Orfeo’su izler (1607). Tür yavaş ya-Roma’da yerleşti (Luigi Rossi), sonra da bunu 1637’de açık tiyatronun devreye girdiği Venedik (Pier Francesco e Napoli (Alessandro Scarlatti) izledi, yonun başlangıcı ise Roma’da, Aziz Filippo Neri’nin ta-cüçük Santa Maria in Vallicella Kilisesi’nde kurduğu dü-lamıştır. Bu türün ilk kutsal öyküsü olan Cavalieri’nin nazione di anima e di corpo adlı eseri burada, 1600 yılm-. çıktı.
la olduğu gibi enstrümantal müzikte de virtüözlüğün süsleme motiflerinin iç içe geçmesi, ortak müzik dili-teristik unsurlarıdır. Antonio Vivaldi (1678-1741) 50 ka-ı, 500 civarında konçerto (ünlü Dört Mevsim, 1725) ve zla sonat yazdı. Lirik sahnelerde hadım şarkıcılar ege-;arinelli, 1705-1782). Opera denilen yeni bir tür ortaya gınlaşmış, bunun da başını Napoli okulu (Pergolese, Pa-.marosa) çekmiştir.
nantal müzikte ise genellikle iki keman ve bir kontrbas an üçlü sonatlar: oda veya kilise solist sonatı (Corelli); r çalgıcılar topluluğunun orkestrayla birlikte çaldığı grosso (Törelli) ve nihayet solist konçertosu gibi, halkın :ken birçok tür söz konusudur. Domenico Scarlatti’nin 57) klavye için 550 sonattan oluşan çok geniş bir reper-rdı. Albinoni ve Sammartini, Alman kompozitörleri Mozart) etkileyecek olan modern senfoninin doğması-tılar.
ve XX. yüzyıllar
kadar bu çağın enstrümantal virtüözlüğünü deha dü-air viyolonist (Niccoio Pagaruri. 1782-1840) temsil et-: de, İtalyan müziğinin etkisi esas itibariyle lirik sanat
sayesinde yaygınlaşmıştı: Rossini (Othello, Sevil Berberi), Bellini (Norma) ve Donizetti (Lucia di Lammermoor, La Favorite), Verdi’nin (1813-1901) patetiğinin habercisidirler. Verdi, 11 Travatore, La Tra-viata, Aida ve Othello gibi eserleriyle ve Risorgimento döneminde milliyetçiliğin yükselmesiyle birlikte yücelen sanatının gücüyle, İtalyanların opera zevkini zirveye çıkardı.
1890’dan itibaren, estetik anlayışlarını aşırı tutkular üzerine oturtan gerçekçiler (Mascagni, Cavalleria rusticana; Leoncavallo, İ pagliacct) çarpıcı etkilerini daha da güçlendirdiler. Giacomo Puc-cini ise (1858-1924) La Boheme, Tosça veya Madame Butterfly gibi eserlerinde şanın güzelliğini, XX. yy başlarının özelliği olan çok gelişmiş bir müzikal dili enstrümantal buluşlarıyla birleştirdi. Beri yandan operanın gücüne bir tepki olarak enstrümantal müziğe yeni bir ilgi (Ottorino Respighi, Roma Çamları), eski modal müziğe bir geri dönüş (Gianfranco Malipiero) ve bir neoklasik yenilenme (Ferruccio Busoni, Alfredi Casella) görüldü. Dizisel müzik ise Luigi Dallapiccola (11 Prigionero operasından itibaren, 1948) ve Schönberg’in damadı olan Luigi Nono (1924-1990) tarafından temsil edildi.
Vivaldi bir yenilikçiydi: klasik konçertoya son biçimini veren odur.
XX. yy başı, enstrümantal müziğe olan ilginin yeniden yükselmesine şahit oldu; 1917’de Casella, İtalyan Modern Müzik Derneği’ni kurdu ve bu kuruluş Pizzetti, Respighi, Malipiero gibi kompozitörlere sıçrama tahtası olarak hizmet verdi. 1930’lu yıllarda, Venedik Çağdaş Müzik Festivali’nin ve Floransa Mayıs Müzik Festivali’nin kurulmalarıyla birlikte iki büyük müzisyen, Petrassi ve Dallapiccola ortaya çıktı. Savaş sonrasında radikal öncüler (Nono, Madenna), faşist dönemin estetik anlayışını yıkmak için Dallapiccola’nm izinden onikitonculuğu geliştirdiler. 1955 yılında, Köln ve Darmstadt’taki müzikal deneyimlerinden esinlenen Berio ve Madenna, Milano RAİ’ye (İtalyan radyosu) bağlı olarak Studio de fonologia musicale’yi kurdular. Luciano Berio, ses kullanımında yarattığı ve hem eşi, hem de en başarılı yorumcusu olan Cathy Berberian’m mükemmel sesiyle çok başarılı bir biçimde değerlendirdiği yenilikleriyle; değişik stillere (folk, rock), dillere (Omaggio a Joyce, 1958) veya metinlere (Labo-rinthus II, 1965) altyapılarıyla ve bu tür repertuvarlarda çok yeni olan ifade biçimleriyle de (çığlıklar, mırıldanmalar, soluk alıp vermeler, ses taklitleri) dikkatleri çekti.
1960’lı yılların avangard bestecilerinin bir başka temsilcisi olan ve dil karmaşıklığının vokal inceliği boğmasına hiç bir şekilde izin vermeyen Sylvano Bussotti, İtalyan müziğinin en güçlü ve kalıcı karakteristiklerinden birinin canlı örneğidir.
Lavta çalan kadın, XVI. yy’a ait, elbiseleri gösteren bir kitaptan alman renkli gravür.
Verdi birçok operasında lirik ve vokal anlatımı, yoğun bir dramatik aksiyonla birleştirmeyi bildi.
AYRICA BAKINIZ
—► IB.ANSH opera —► OJsEl Verdi —► IB.ANSL1 Vivaldi
AYRICA BAKINIZ
—*• EH Fellini —► [£;■'(. gerçekçilik —► iffiü sinema
Cabiria (1914):
Giovanni Pastrone’nin bu filmi (Faşizmin «ulusal kahramanı» D’Annunzio da senaryonun yazılmasına katılmıştı), dünya çapında ilk süper yapım oldu: dev dekorlar, sayısız figüran ve kostümlerin zenginliği, Hollyvvood ekolünün habercisi gibiydi.
Venedik’te Öliim (1971): Luchino Visconti’nin bu filmi (Thomas Mann’ın bir hikâyesinden uyarlanmıştır), 1914 öncesinin kozmopolit Venedik’inde müzik ve yaşam, güzellik ve ölüm ilişkileri üzerine nostaljik, acı ve duyarlı bir içe bakış sayılabilir.
ROSSELLİNİ VEYA YENİ GERÇEKÇİLİK
Roma, Açık Şehir (1945) ve Patsa (1946) ile Italya’mn 1943 ile 1945 arasında özgürleşmesini anlatan İkiliyi yapan Roberto Rossellini, bütün tarihi bo-yunca değişik akımlarla ifade edilmiş ] olan sinema anlayışım (faşist dönemdeki «beyaz telefonlu» filmler döne* minden sonra) gerçeğin sanatı olarak yenilemiştir. Biri komünist, Öbürü papaz olan iki Gestapo kurbanı direnişçinin öldürülmelerini anlatan Roma, Açık Şthır. dünya çapında büyük bir j yankı uyandırdı. Cannes’da büyük i ödülü alan film, güncel olayların can-landırılmasını ima eden stilinin gücüyle, o dönemde hiç tanınmayan, Anna Magnani (ki. yorumuyla «ekranı delip geçmiştir») gibi profesyonel olmayan komedyenleri doğal dekorlar içersin-de değerlendiriyordu. Paisa ise ender rastlanır yoğunlukta altı epizodluk bir dizi ile «kimi zaman sefil ve kimi zaman muzaffer» (Sadoul, örselenmiş ve yaralı bir İtalya’nın tablosunu çizip tamamlıyordu. Önceden hazırlanmış bir senaryosu olmayan ve «canlı çekim» stilini zirveye çıkaran film, kendi dramını oynayan bir halkın binbir yüzünü aktarırken, belgesel ile kurmaca arasındaki geleneksel mesafeyi de aşıyordu.
SİNEMA
Orijinalliği ve elde ettiği uluslararası yankılarla Italyan sineması, yedinci sanatın tarihinde önemli bir yer tutar. Sessiz sinemanın atılım yılları olan 1910’lardaki çıkışından beri, İtalya sineması savaş sonrasında yeni gerçekçilik padamasıyla birlikte ve en sonunda da 60’lı yılların yenilenmesinde, ışıltısını yitirmemiştir.
Başlangıç. Diğer birçok ülke gibi İtalya da sinemayı, Lumiere kardeşler sinematografı icat ettikten sonra, 1896’da keşfetti. Öncülerden Filoteo Alberini tarafından tasarlanan ve Sinetografo diye adlandırılan cihaz proje aşamasında kaldı.
Altın çağ. 1905’te Alberini kendi yapım şirketini kurdu ve ilk önemli kurgusunu gerçekleştirdi: «Roma’nm Almışı» (La Presa di Roma) geçmişteki gerçek veya efsanevî büyüklükleri abartan bir türün ilk örneğiyle, 1870 olaylarını hikâye ediyordu. Bu arada büyük şehirler ilk salonlan hazırlıyor (1904-1907), ilk yapımcı firmalar ortaya çıkıyor (1905-1909) ve ilk büyük uluslararası başarısını Luigi Maggi’nin Pompei’nin Son Günleri (Gli Ultimi Giomi di Pom-pei, 1908) ile elde eden bir sanatsal atılımın endüstriyel temelleri oluşturuluyordu. Bu ilk filmi görkemli eski kılık kıyafetlerle çekilen bir dizi «dev», tarihi filmler izledi. Bunların en ünlüsü, taslaklarım ünlü şair Gabriele d’Annunzio’nun hazırladığı Giovanni Pastria’mn Cahiria’sıdu (1914). Sahneye konuşunun yarattığı yankılarla son derece dikkat çekici olan bu yapım, Griffith’in «Hoşgörüsüzlük» (Intolerance, 1916) adlı filmini etkileyecekti.
Çöküş ve faşizm yıllan. 1914-1918 savaşı dış pazarları kapatarak, 1916’dan sonra uluslararası başarıları Hollywood’un rekabetiyle biraz da olsa sınırlanan İtalyan film üretimini iyice zayıflattı. 1923 yılında (faşizmin iktidara gelişinden bir yıl sonra) Sinemacılar Birliği’nin (belli başlı firmaların oluşturdukları birlik) iflas etmesiyle altın çağ da noktalanmış oldu.
Bunun üzerine en yetenekli kişilerin ülke dışına gittikleri ve eski formüllerin yinelenmesiyle yetinilen, çok uzun bir daralma dönemine girildi. (1930 yılında sadece yedi film yapılabildi) Ne var ki, yine de iki sinemacı parladı: «Sole» (1928) ve «1860» (Ga-ribaldı efsanesi üzerine, 1933) ile Alessandro Blasetti; «Gli Vomi-ni, che Mascalzoni» (Erkekler Ne Kadar Serseri. 1932), «Un Ro-mantica Avventura» (Bir Romantik Macera, 1940: ile Mario Came-rini. Ama asıl atılım 1935 yılında devletin desteğiyle, yeni gerçekçiliğin itici gücü olan Umberto Barbaro veya Bianco e Nero dergisinin kurucusu Luigi Chiarini gibi kuramcıların etkilerinin hissedildiği Centro Sperimentale’nin (Roma sinema okulu- kurulmasıyla ve uçsuz) bucaksız Cinecitta stüdyolarının oluşturulmasıyla (1937) gerçekleştirildi.
Bundan sonraki savaş yıllarında iki ana akım iz bıraktı. Birincisi Mario Soldati, Alberto Lattuada veya Luıgı Charini gibi «cal-ligraphe» sinemacılar tarafından temsil edilen bıçimci ve entel-lektüel akım; öbürü ise en güzel ifadesini Luchino Visconti’nin James Cain’e ait Postacı Kapıyı İki Kez Çalar (The Postman Al-ways Rings Twice, 1934) romanından esinlenerek yaptığı «Tutku» (Ossessione, 1943) filminde bulan ve yeni bir gerçeğe dönüş ekseni üzerine oturan akım.
Yeni gerçekçilik. Ama, Roberto Rossellini’nin Roma, Açık Şehir (Roma, Litta Operta, 1945) ve Paisa’sı (1946) ile yeni gerçekçiliğin başlaması için, bağımsızlığın gelişini beklemek gerekecekti. Etkileri özellikle Yeni Dalga üzerinde yoğunlaşacak olan bu derin bir biçimde yenilikçi akımın en iyi örnekleri arasında Vittorio de Sica’mn Kaldırım Çocukları (Scusciâ 1946) ve Bisiklet Hırsızlan (Ladri di Biciclette, 1948), Visconti’nin Yer Sarsılıyor (La
Terra Trema, 1948), veya Giuseppe De Santis’in Ac Amaro, 1949) adlı eserleri sayılabilir.
1950’li yıllar. Kurallara belli bir geri dönüşü gös Üretim yılda 150 film dolaylarında bir rakama oturu lolmuş geleneksel türlere, (Riccardo Freda, Vittorio ( Toto, Vittorio Gassman veya Alberto Sordi gibi dev biribirleriyle rekabet ettikleri, İtalya’ya özgü bir tür c ye yönelen bu sinematografiye Visconti’nin derin b Günahkâr Gönüllerim (Senso, 1953) ve bu dönemde yeni yetenekleri (Michelangelo Antonioni: Bir Aşkın t naca di un Amore, 1950]; Federico Fellini: Varyete İşık Varieta, 1950]) de eklemek gerekir.
Yenilenme. 1960’lı yıllar, kimi zaman «ikinci yen diye de adlandırılan yeni ve çok dikkat çekici, iki fa neslinin yarıştıkları bir sanatsal atılıma tanık oldu. B conti (Düşman Kardeşler [Rocco e i Suoi Fratelli], 19( Gattopardo], 1963), Antonioni (Serüven [L’avventura] Güneş [L’Eclisse], 1962) ve Fellini (Tatlı Hayat [La dolc Sekiz Buçuk, [Otto e Mezzo], 1962) varken, beri yand rı bir yetenek ürünü olan açık ve aydınlık filmler y yılların sonlarına kadar büyük bir çeşitliliğe ve yaratı yete imkân veren bütün bir yeni gelenler topluluğu (î si, Pier Paolo Pasolini, Bernardo Bertolucci, Taviani ke co Ferreri, Ettore Scola, Marco Bellochio, Ermanno C
Bu muhteşem dönem, en parlak iki temsilcisinin ı na erdi. Alev alev yanan eserleri (Kral Oidipus [Edi] Teorem jTeorema], 1968, Domuz Ahırı [Porcile], 196 Sodome’un Yüz Yirmi Günü (Salo o le Centoventi Gi doma, 1975) ile gerçek bir cehenneme inişle nokta lenmiş» yazar ve sinemacı Pasolini, 1975’de öldürü (La Caduta Degli dei, 1969), Venedik’te Ölüm (Mor 1971) ve «Ludwig» (1972) ile sinema sanatına muaz tik katkı yapan Visconti ise 1976’da öldü.
1980’li ve 1990’lı yılların güçlükleri. Daha ilk den itibaren sürekli olarak «eskilerin» ünlü görüntü’ olduğu İtalyan sineması, bir nöbet değişimi gerçekl tir. Yeni yeteneklerin (mesela Nani Moretti) ortaya Roberto Benigni’nin Küçük Şeytan»ı (1991) veya 1 lio’nun «Çalınmış Çocuklar»! (1992, Cannes Büyüt güncel başarılara rağmen, gerçekten sinematografi pek elverişli olmayan televizyonla paradoksal bir şe ve bağımlılık ilişkisi içerisinde bocalamaktadır.
Stromboli: Roberto Rosselini’nin Ingrid Bergman’la çevirdiği fı Maria Callas Medea’da (1969): Pier Paolo Pasolini’nin bu filn sahnelerinin tamamı Türkiye’de Kapadokya’da çevrilmiştir.
TOPLUM
Katolik bir ülke ve bir çelişkiler ülkesi olan îtalya, Hıristiyan âleminin merkezidir. Kilise, yarım yüzyıldan beri Hıristiyan Demokratların hâkimiyeti altında bulunan politik hayat da dahil olmak üzere, her yerde kendisini hissettirir.
Kilise’nin ağırlığı
Dindarlık belirtileri alabildiğine çeşitli olduğu gibi, İtalya düşünce biçimini kavrayabilmek açısından da aydınlatıcıdır. Vatikan, Roma’nın merkezinde, 44 hektar yer tutan bir devlettir. Komünist eğilimli sendikacılar bile otomobillerini bir azizin koruyuculuğuna terketme konusunda tereddüt etmezler. İtalyanların yüzde 90’dan fazlası Tanrı’ya inandığını söyler. Her yerde haç işareti görülür. Milano ve Roma’nm Katolik üniversiteleri çok ünlüdür. Kilise büyük malî gücünü de muhafaza etmektedir: boyutları tahmin bile edilemeyecek mülküyle, yarımadanın en büyük toprak sahiplerinden biridir; topladığı vergiler yılda 500 milyar lireti (300 milyon dolardan fazla) geçer. Banco Ambrosiano skandali Kilise’nin malî gücü ve bunun yanı sıra yatırımlarındaki tedbirsizliği hakkında bir fikir vermiştir.
Ne var ki Kilise bunalımdadır. Her ne kadar İtalyanlar Papa II. Johannes Paulus’un güçlülüğünü ve kararlılığını beğeniyorlarsa da, kürtaja karşı aldığı tavırdan da o ölçüde rahatsızdırlar. Düzen-
li olarak ibadet edenlerin oranı yüzde 25’in altına düşmü bundan daha da azı Vatikan’ı sadece manevî bir merkez değerlendirmektedir. Kilise, siyasî hayatın karışıklıkların Hıristiyan Demokradarm sorumlu oldukları zaaflardan, olarak etkilenmiştir. Milano piskoposu siyasî iktidarın öı lenleri için «taze şarap içip şişmekten başka bir şey bilme), lı tulumlar» ifadesini kullanmaktan çekinmemektedir. Bi sebeplerden ötürü, Katolik örgütlerin bütün güçlülüğüne se’nin sağlam konumuna rağmen, 1991 yılında İtalya, öze «kızıl» Emilia-Romagna bölgesi, «yeniden Hıristiyanlaşt gereken toprak» ilan edilmiştir. Devlet ile Vatikan arasınd lanan 18 şubat 1984 tarihli konkordato yeni bağlantılar mayı denemek için yeni sorunları da göz önünde bulunç tur. Katolik dini artık yegâne devlet dini olarak değerlen mekte ve piskoposlar artık devlete sadakat yemini etmf lanmamaktadırlar. Halk okullarında dinî eğitim artık sade isteyenlere verilmektedir. En nihayet, eskiden devletin mütevazı bir para alan din görevlilerinin maaşları artık d’ Kilise tarafından ödenmekte, Kilise de sadece Kilise’yi ta rin ödedikleri bir vergiden pay almaktadır. Devlet ve Ki smdaki ayrılık artık çok daha açıktır.
Bunalım ve eğitim reformu
Eğitim sistemi çok özgül bir yapıdadır. Bu sistemde temel klasik ayrımlar vardır: ana okulu (altı yaşından öm kul, ortaokul ve lise. Öğrenimin on dört yaşma kadar zoı parasız olması, öğretmen kadrosunun büyük çoğunlukl lardan oluşması, üniversitelere girişte seçme sınavının o ve özel üniversiteler kurulması konusundaki çatışma farklılıklara rağmen (ilkokulda sınıf başına üç öğretmen, felsefe öğrenimi…) Türk eğitim sistemini andırır. Üni’ uzmanlaşma yıllar alır; yürürlükteki reformlara rağmer yasma girebilen dottori (dört yıllık yüksek öğrenim yap ler) sayısı çok sınırlıdır. Sanayi daha çok bütün kadeı geçerek yükselen elemanlar arar. Kuruluşlarca aranan u vaplann yetersizliği, öğretim görevlilerinin korporatif maları ve okullar arasındaki çapraz geçiş oyunları, ger mun sağlanmasını güçleştirir. Klasik liselerden gelen hı renciden biri üniversite eğitimini tamamlayabilirken, teknik liselerden gelenlerde onda bire düşmektedir.
Tatlı hayat (dölce vita) ülkesi
Sanki bir oyun, bir tiyatro gösterisi gibi değerlendiril ce, günlük hayatın en önemli unsurlarından biridir. Di ya dinî oyun ve bayramlar genellikle iç içe geçmiştir, ‘i yangoları, Venedik ve San Remo gazinoları kalyanla: durumda çekicidir. Sienna’da, Piazza del Campo’da bı Palio, Venedik’te Kurtarıcı İsa Bayramı dolayısıyla B nal’da yapılan yarış; Pisa’da Ortaçağ, Floransa’da ise dönemleri için yapılan maskeli balolar, hem dinî, hem
Piazza del Campo’da yapılan Palio
(at yarışı), her yıl Siena’nın birçok mahallesini karşı karşıya getirir.
La Repubblica, büyük sermaye gruplarının kontrolündeki günlük gazetelerden biridir.
Papa II. Johannes Paulus,
«papamobit» denen otomobili ile hareket halinde.
Napoli’nin aşağı mahallleri,
Mammaiar ve Bambiniler (analar ve çocuklar) Italyası’nın yaygın yeri.
leşkelerden oluşur. Her köyde yapılan yıllık bayram, bir kolcu azizin şerefine gerçekleştirilir.
genceler ve oyunlar hatırı sayılır bir toplumsal ve ekonomik ketlilik yaratır. Bu etkinliklerden devlet 20 trilyon liretten ı para kazanır. Spor, Fiat firmasıyla ilgisi bulunan Torino’nun ntus’u gibi büyük kulüplerin gelişmesine bağlıdır.
[er yanı işgal eden bir iletişim
iz, her zaman aranılan bir iktidar şeklidir. ENİ tarafından fi-;e edilen 11 Giorno dışında bütün basın, özel sektörün büyük duşlarının elindedir. Agnelli ailesi, Corriere della Sera (Mila-La Stampa (Torino) ve Corriere dello Sport Stadio ile günlük ıın dörtte birini elinde tutar. Bu aileyi Carlo de Beneditti ve
o Berlusconi gibi isimler izler. Yeni antitröst Malmi yasası 0), basının büyük patronları tarafından amacından saptırılır. Foto-roman bir İtalyan basın ürünü olup hâlâ çok okunan ırazzi gazeteleri veya bir başka tür oluşturan dinî basın, likle de Osservatore Romano basının etkinliğini gösterir. Jevizyon ise çok daha sert ve doymak bilmez bir çatışma-;onusudur. RAİ’de bulunan devlet tekeli 1975’te kaldırılınca >k kanal dalga boylarını işgal etti. Daha sonra çıkarılan bir rnameyle frekanslar denetim altına alındı. Odiyovizüel alan-ç devlet kanalı mevcuttur. Lotizzazzione (paylaşma) ilkesine bunlardan birincisi Hıristiyan Demokratlara aittir. Sosyalist ve komünistler öbür ikisini yönetirler. Özel sektöre ise bir-kanalı bir araya getiren Fininvest hâkimdir. İtalyan medya-ın etkinliği, ülke sınrılarım aşar. Daha 1988’den itibaren İtal-televizyonu, «gerçek yayınlar» ile kendisini yeniledi: kayıp irin araştırılması, cinayetlerin yeniden canlandırılması, bo-n çiftlerin kamuoyu önüde tartışmaları, vb. tüm Avrupa’da ’a edilen sürükleyici yayınlar oldular. RAİ 1960’dan beri Tu-ı dönük yayınlar yapmaktadır. Bunun sonucunda genç Tu-ılar Fransızcayı tahtından indiren İtalyancayı konuşmaya ımışlardır.
iğlik
rımadaya sıkıntı veren sağlık sorunlarına karşı geliştirilen Tiler için GSMH’nin yüzde 7’sini ayıran İtalya, diğer geliş-ilkeler içinde en yüksek sağlık harcaması yapan ülkedir. Bir m sağlığı için ortalama olarak bir Belçikalıyla aynı, bir İngi-n fazla harcama yapmaktadır. Ne var ki, 1978’den itibaren uk sağlık üniteleri birleştirilmiş olmakla birlikte kamu sağ-^zmeti çok iyi bir noktada sayılamaz. Hastanelerin acil şerri çok etkin değildir. Bir uzman tarafından muayene edil-isteyen İtalyanlar iki ila üç ay arasında sabır göstererek bek-k zorundadırlar. Çağdışı kalmış eski yönetmeliklerle kuşa-ş olan özel sektör, kamu sektörünün açıklarını örtmekte ye-: kalmaktadır. Diğer birçok ülkede olduğu gibi İtalya’da da rizin, nüfusun yaşlanması ve yaşlıların hastalıklara karşı ımşlarımn değişmesi gibi derin sebepleri vardır. Bütün bu : açıklamalara İtalya’nın kendi öznellikleri, özellikle de eri edinme ve paylaşma çabaları eklenmektedir. Ortada dö-)aranm miktarı çok büyük olduğu için yönetim kurulu başın şu veya bu partiye olan sadakatlerinin ölçüsüne göre sektedirler.
îlyan yaşam tarzı veya şehir yaşamı
nelde taşkın karakterli olan İtalyan, devlete ve kurulu düze-:k fazla saygılı değildir ve sanki bir komedi veya trajedi cusudur. Eğlence adamı olup hayatin zevklerini şakıyarak imdakini baştan çıkarmaya ve kendini güzel göstermeye ça-3u geleneksel tanımlama, artık pek de geçerli değildir. Bölge-öre değişen yaşam tarzı, farklı düşüncelerin gelişmesine yol »tır. Bir Akdenizli cilasıyla kaplanmış olan Lombardlar ve lenler, SicilyalIlardan çok farklıdırlar. Zenginler ve orta sınıf, ı getirdiği strese ve yoğun ritme bağımlı hale gelmişlerdir, lar işe gidip gelirlerken trafik tıkanıklıklarından dolayı çok zaman kaybederler. Günlük kaygılar, okul, düşük istihdam, ik ve aşırı uçların şiddeti, İtalyanlan da şehrin «şardandırdı-iğer AvrupalIlara yaklaştırmıştır. Ama, özellikle de Güney ,’da, geleneksel hayat tarzı hâlâ sürüp gitmektedir.
uzaffer Mafya
di örgütler gittikçe büyümüştür. Örgütlü suç işleme, mala-)ir felakettir: «Şerefli adamlar», birer cani haline gelmişler-lökleri Montelepre, Corleone veya Villalba gibi köylerde ıan büyük örgütlü suç çeteleri, etkilerini yaygınlaştırmıştır. icra Corona bütün bir Puglia yöresine hâkim olurken bir mdan fazla Napolili, Camorra’nın üyesi durumundadır. Ca-
labria’nın N’drangetha’sı, komşusu olan Sicilya Mafyası’ndan (ABD’deki Cosa Nostra) daha az tanınmıştır. Güneyin yoksul yörelerinde bir tür dayanışma ve yardımlaşma hareketi olarak doğan, daha sonra da, özellikle Piemonte’de olduğu gibi işgal yıllarında birer direniş odağı oluşturan bu topluluklar, giderek birer suç örgütüne dönüşmüştür. Müttefiklerin Sicilya çıkartmasına yardımcı olan Mafya üyeleri böylelikle bütün bir siyasî kesimle, önce Hıristiyan Demokratlarla, daha sonra da tüm siyasî partilerle ilişki kurmuştur. Parlamentodaki Mafya’yla mücadele komisyonu, Campania ve Calabria’da yaklaşık 200 kadar seçilmiş kişinin Camorra ile az veya çok ilişkide olduğunu ileri sürmektedir. Mafya devlet içinde devlet haline gelmiş olup, fazla meraklı politikacıları, hakimleri ve savcılan en çarpıcı şiddet yöntemleriyle ortadan kaldırmaktan çekinmemektedir.
Suçun uluslararası hale gelmesi bilinen ve kabul edilen bir olgudur. Sınırlar ötesine, özellikle de Amerikalı çetelere doğru akan bu yayılma, özellikle büyük göç hareketleriyle büsbütün kolaylaşmıştır. Uyuşturucu ticaretinin yaygınlaşması ve sınırların sermaye hareketlerini kolaylaştıracak şekilde delinmesi, taşkınlıkları büsbütün artırmıştır. Avrupa henüz tümüyle bu kangrene yakalanmamış olmakla birlikte, Fransa’mn Akdeniz sahili, malavita (örgütlü suç işleme) elebaşıları için tam bir cennettir. En nihayet, büyük suç örgüderi gerçek birer ekonomik imparatorluk haline gelmişlerdir. Güçleri biraz abartılıyor olsa bile, Mez-zogiorno ekonomisi üzerindeki etkileri öncelikli seviyededir. Suç örgütlerinin toplam ciroları, Olivetti firmasının toplam cirosunun yirmi katidır. Uyuşturucu ticaretinin payı nispî olarak azalmakla birlikte yüzde 20 dolaylarında olup, yine de tüm faaliyetler arasında birinci sırayı almaya devam etmektedir. Bu «şerefli» topluluklar gelirlerini giderek daha artan ölçülerde kamu hizmetlerinden ve kamu fonlarının kasalarına aktarılmasından elde etmeye yönelmektedirler. Böylelikle, Mezzogiomo içerisinde gerçekleştirilen kollektif çalışmaların yarıdan fazlasının mafya tarafından yürütüldüğü varsayılmaktadır. □
Diego Maradona. Arjantinli futbolcu bütün bir şehrin, Napoli’nin futbol ilahı haline geldi. Ama bu durum Napoli’nin onun egzantnk davranışianna tahammül edilebilmesini sağlayamadı.
AYRICA BAKINIZ
– ib,msli Katoliklik
İtalya tedhiş içinde: her ne kadar Kızıl Tugaylar yargılanab’ldilerse de (yandaki), yönetsel birtakım bunalımlar içerisinde lemnan Mafya yine de ülkede habn sayılır bir ağırlığa sahiptir ve yargıç Falcone’nm hayatına mal olan 24 mayıs 1992 tantıH korkunç saldınnın da gösterdiği gibi (aşağıda), fazla «meraktı» yargıç ve savcılan öldürmekten çekinmemektedir.