Karacaoğlan

Karacaoğlan, 17. yüzyılda yaşadığı sanılan, göçebe Türkmen obalarında yetişmiş âşık. Etkileyici bir dille kurulmuş, aşk temalarına ağırlık veren şiirleriyle halk edebiyatında Türkmen âşıkları geleneğinin ilk ve en büyük temsilcisi olmuştur. Yaklaşık 70 yıldır sürdürülen araştırmalar sonucunda yaşamı üzerine bazı bilgiler ve yeni şiirleri bulunmuşsa da, doğum ve ölüm yerleri, yaşadığı dönem, asıl adı ve ailesi hâlâ kesin olarak bilinmemektedir. Asıl adının Sımayıl (İsmail), Halil ya da Haşan olduğu yolunda görüşler vardır. Aynı mahlasla şiir söylemiş birden çok Karacaoğlan’ ın varlığından da söz edilir. Bazı araştırmacılar 16. ve 17. yüzyıllara ait kaynaklara dayanarak, bu yüzyıllarda yaşamış iki ayrı Karacaoğlan olduğunu öne sürmektedir. Karacaoğlan’ın 16. yüzyılda yaşadığını ya da bu yüzyılda aynı adlı bir başka âşığın da yetişmiş olduğunu ileri sürenler, görüşlerini Gelibolulu Mustafa Âli’nin Mevâidü’n-Ne-fâis fi Kavaidi’l-Mecâlis adlı yapıtına dayandırırlar; yapıtta yer alan ve III. Murad’ın 1582’de yaptırdığı sünnet düğününü anlatan Surname-i Hümâyûn’da Karacaoğlan adlı bir âşıktan söz edilmektedir. Ahmet Kutsi Tecer ile Şükrü Elçin’in 16. yüzyıldan kalma yazmalardan çıkardıkları şiirler ve bu şiirlerin içerdiği bazı tarihsel bilgilerle desteklenen bu görüş, yaşamının büyük bölümünü Rumeli’de geçirmiş ve I. Süleyman’ın (Kanuni) Avusturya seferine (1532-33) katılmış bir Karacaoğlan’ın varlığını ortaya koymuştur. Bu belgeleri değerlendiren bazı araştırmacılar iki ayrı Karacaoğlan yerine, 16. yüzyılda yaşamış tek bir Karacaoğlan’ın varlığını kabul ederler.

Sadeddin Nüzhet Ergun, Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi birçok araştırmacı, şiirleri günümüze değin gelen Karacaoğlan’ın 17. yüzyılda yaşadığı görüşünü benimsemektedir. 1707’de ölen Âşık Ömer’in Şairname başlıklı destanında ondan söz etmesi, Ali Ufkî’nin 1648’de tamamladığı Mecmua-i Saz ü Söz adlı yapıtına onun iki türküsünü alması, 17. yüzyılda yazıldığı sanılan bir cönkte “Aldı Gevheri, Aldı Karacaoğlan” başlıkları altında iki âşığın karşılıklı söylenmiş şiirlerinin bulunması, Karacaoğlan’ın bu yüzyılda yaşadığını gösteren kanıtlar olarak değerlendirilmektedir. Karacaoğ-
lan ın şiirlerinde Abaza Haşan Pa isyanı ve öldürülmesinden. Köprülü Ahmed Paşa’nın Avusturya seferindt etmesi; ayrıca dilinin 17. yüzyıl Türkç özelliklerini taşıması, bu kanıtlara ei bilir.

İlhan Başgöz ise 16. ve 17. yüzyı birer, 19. yüzyılda iki Karacaoğlan yaş m kabul etmektedir. Bunlardan ilk araştırmacıların üzerinde durduğu âs dır. 19. yüzyılda yaşayanlardan biri Sil dir; şiirlerinde Karacaoğlan mahlasın lanmış ve Küçük Karacaoğlan diye an tır. Öbürü ise Yozgat’ta yaşamıştır. Başgöz, bu Karacaoğlan’ların âşık şiin neğinde birleştirilmesiyle bir “Karaca geleneği”nin oluştuğunu ileri sürer. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi’nin, İSİ kaleme aldığı sanılan anılarında Kara lan’ın yetim büyüdüğü, çirkin bir evlendirilmek istendiği, babası gibi a alınma korkusu ve o sırada Çuk beyleri olan Kozanoğulları ile arasınır ması yüzünden iki kız kardeşini y alarak Bursa’ya gittiği belirtilir; bir d İstanbul’da da yaşayan Karacaoğlaı yaşındayken Maraş’taki Cezel Yayla ölmüştür.

V. Radlov’un Kırım Tatarları arası topladığı Karacaoğlan ile İsmikan i adlı öykü ile İlhan Başgöz’ün Türkrc tan’da ele geçirdiği kısa bir öykü serpiştirilmiş 26 şiirden oluşan Karacaı başlıklı yazma, onun Anadolu dişine tanındığını göstermektedir. Ayrıca şii köklü ve yaygın bir âşıklık gelene bulunduğu Azerbaycan’da da tanınn ve yaşatılmaktadır.

Karacaoğlan’ın şiiri aşk ve doğa gil temel öğe üzerine kurulmuştur. Ay gurbet, sıla özlemi ve ölüm de işi konular arasındadır. Zengin bir aşk se ni yaşadığı anlaşılan Karacaoğlan’ın se lerinden neşe ve acıyla söz ettiği gör Deyişlerinin çoğunda somut olarak “gı leri anarken, en çok Elif ve Zeyı tutkun olduğu anlaşılmaktadır. Aşık ş de sevgililerin adları ilk kez onun şiirleı anılmıştır. Karacaoğlan duygularını, di çelerini ve yaşadıklarım gerçekçi, içteı biçimde, açık ve anlaşılır bir dille an ken, şiirinde özgün bir yapı kurarak edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçim tirmiştir. Düşten uzak, somuta yönelil anlayışla ördüğü şiirinin kaynağını, olduğu göçebe halkının gelenekle içinde yaşadığı ve yurt edindiği do dayandırmıştır. Göçebe yaşamın vazg mez bir parçası olan doğa, onun aş sonra en çok işlediği konudur ve yalı bir betimleme aracı olarak değil, ins duygularını, sevinç ve acılarını anlat için bir çerçeve olarak da şiirine girm Karacaoğlan, yaşamının geçtiği yaylı dan, dağlardan söz eder; sevgililerini d nın çeşitli güzelliklerine benzeterek ani Halk edebiyatı geleneklerine büyük öl< bağlı kalan Karacaoğlan, 16-17. yüzyıll; âşıklar arasında yaygınlık kazanan ölçüsünü, Arapça, Farsça sözcük ve taı malan kullanma eğiliminin dışında kal tır. Yöresel sözcük ve deyimlerle dolu dille şiirler söylemiş, deyişlerinde pek aı verdiği bazı yabancı sözcükleri çoğu halkın ağzında yaşayan biçimleriyle kul mıştır. Dadaloğlu, Seyit Osman, Deli ran, Beyoğlu, Derdiçok gibi âşıklarla te edilen ve 20. yüzyıla değin gelen Gii Anadolu Türkmen âşıkları geleneği üze de de önemli bir etki yapmıştır. Üzerine 20’den çok inceleme ve tam kitabı yayımlanan Karacaoğlan’ın şiirle ilk kez Sadeddin Nüzhet Ergun Karacı lan (1927) adıyla derleyip yayımladı.

o-ra gene Ergun tarafından Karacaoğlan-z.z.atı ve Şiirleri adıyla daha kapsamlı bir c’jp yayımlandı. Cahit Öztelli’nin Karaca-m-in-Bütün Şiirleri (1970) adlı yapıtı bir 3*j’«a önemli derlemedir. Yaşar Kemal ise Anadolu Efsanesi’nâc (1967) Karacaoğ-ar ;n yaşamını öyküleştirmiştir.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*