Kâşifi, asıl adı huseyIn bin ali, lakabı vaiz,

Kâşifi, asıl adı huseyIn bin ali, lakabı vaiz,

(d. Beyhak, İran – ö. 1505, Herat, [bugün Afganistan’da]), İranlı şair.
Nişabur ve Meşhed’de bulunduktan sonra Herat’a yerleşti ve ölümüne değin orada kaldı. Ali Şir Nevai’den, özellikle de Hüseyin Baykara’dan yardım ve destek gördü. Kelile ve Dimne öyküsünü Envar-ı Süheylî adıyla yeniden yazdı (yapıt Hümayunname adıyla Ali Çelebi tarafından Türkçeye çevrilmiştir). Ravzatü’ş-Şuheda adlı ünlü yapıtında Hz. Ali ve ailesinin şehit edilmelerini anlatmıştır. Öbür yapıtları arasında Cevahi-rü’t-Tefsir li Tuhfeti l-Emir, Fütüvvetname-i Sultanı, Tabakat-ı Hâcegân-ı Nakşıbendiye, Menâkıbü’l-Evliya sayılabilir. Aynca Divan’ı ve Zadü’l-Müsafirin adlı bir mesnevisi vardır.
Kaşihara, Japonya’nın Honşu Adasındaki Nara ilinde (ken) kent. Nara Havzasının güney köşesinde yer alır. Tarihöncesinden beri bir kültür merkezi olan Kaşihara arkeolojik bakımdan büyük önem taşır. Japonya’nın ilk efsanevi imparatoru Cimmu’nun Kaşihara Sarayı’nda taç giydiğine inanılır. Bugün sarayın yerinde 1889’da İmparator Meici tarafından yaptırılan bir tapmak bulunmaktadır. Kentteki öteki tarihsel yapılar arasında Cimmu ve başka imparatorların mezarları ile Fucivara ailesine ait sarayın kahntılan sayılabilir. Kentin kuzeydoğusunda yer alan ve Yamato’nun Üç Dağı (Unebi, Miminaşi ve Amanokagu) olarak adlandırılan yükseltiler de turistlerin ilgisini çekmektedir. Nüfus (1986 tah.) 113.578.
Kaşiva, Japonya’nın Honşu Adasındaki Çiba ilinde (ken) kent. Tokyo kentinin kuzeydoğusunda, Çoban Demiryolu üzerindedir. 1954’te Kaşiva ve Kogane kasabaları ile iki küçük köyün birleşmesiyle oluşmuştur. Tokugava döneminde (1603-1867) Mito yolu üzerinde küçük bir karakol olan kent, İl. Dünya Savaşı’na değin, bir demiryolu kavşağı ve yerel bir ticaret merkeziydi. 1951 ’de elektrikli tren seferlerinin başlatılmasından sonra, Tokyo-Yokohama Metropoliten Alam’nda çalışanların oturdukları bir banliyö durumuna geldi. Nüfus (1986 tah.) 279.892.
Kaşivazaki, Japonya’nın Honşu Adasındaki Niigata ilinde (ken) kent. Kaşivazaki Ovasında, Japon Denizi kıyısındadır. Tokugava döneminde (1603-1867) Sado Adasında Edo’ya (bugün Tokyo) uzanan ve altın taşımacılığı yolu olarak bilinen Hokuriku Karayolu’nun (kaidö) üzerinde bir karakoldu. 20. yüzyılın başlannda Nişiyama’daki petrol alanlarının işletmeye açılftıası ve iki demiryolu hattının
yapımının tamamlanmasından sonra kentte petrol rafinerileri kuruldu. Öteki sanayi ürünleri arasında makine, sanayi camı ve kereste sayılabilir. Kaşivazaki aynı zamanda kaplıcalarıyla tanınan bir dinlence merkezidir. Nüfus (1980) 83.499.
Kaşka seccadesi, İran’ın Şiraz bölgesinde yaşayan Kaşka kabilesinin ürettiği el dokuması döşeme yaygısı. Parlak mavi ve kırmızının yanında yer yer altın sarısının kullanıldığı bu seccade, Şiraz yöresinin en iyi halısı
Kuş örgeli zemin üstünde baklava madalyonlu bir Kaşka seccadesinden ayrıntı, 19. yy sonları; Tekstil Müzesi, Washington, DC
Textile Museum Collection, Washington. DC. fotoğraf, Otto E Nelson-EB Inc
olarak bilinir. Desenleri genellikle geometriktir; stilize hayvan ve kuş örgeleri gibi çeşitli küçük biçimlerle kaplı zemin üzerinde, bazen üç baklava madalyondan oluşmuş diziler yer alır. Saf yünden çözgü üzerine Gördes düğümüyle dokunan Kaşka seccadesinin, genel olarak mozaik etkisi yaratmasının yanı sıra desenlerinin de Kafkas halılarını andırması nedeniyle, Kaşka kabilesinin Kafkas kökenli olduğu sanılmaktadır. Kaşka seccadesi tüccarlar arasında Mekke-Şiraz adıyla anılır.
Kaşkaderya, Özbekistan SSC’nin güneyinde yönetim birimi (oblast). 1964’te kurulmuştur. Yüzölçümü 28.400 km2’dir. Büyük bölümü, Kaşkaderya Irmağıyla ikiye bölünen Karşi Steplerinin üzerinde yer alır. Doğu ve güneydoğu kesimlerinde, Zeref-şan, Gissar ve Kugitangtau dağlarının uzantıları yükselir. Kuru bir kara ikliminin hüküm sürdüğü bölgede yağışlar daha çok kış aylarında görülür. Başlıca tarım ürünü ırmak kıyılarında yetiştirilen pamuktur; bölgede ayrıca tahıl, meyve ve üzüm de üretilir. Güneydeki çöl ve yan çöl niteliğindeki otlaklarda Karakul koyunu beslenir.
Kuzeybatıdaki Mübarek ve Mirdaş’ta doğal gaz çıkarılır. Bunun dışında sanayi daha çok tarım ürünlerinin işlenmesine dayanır. Geleneksel el sanatları arasında y.er alan süslü başlıkların ve duvar halılarının (suze-ni) üretimi günümüzde de sürdürülmektedir. Başlıca kentler, yönetim merkezi Karşi ile Şehrisebz’dir. Nüfusun yüzde 85’i Özbeklerden oluşur. Bölgede ayrıca az sayıda Tacik, Rus ve Tatar da vardır. Halkın büyük bölümü kırsal kesimde yaşar. Nüfus (1983 tah.) 1.285.000.
Kaşkalar, yazılı belgelere göre, varlıklarını İÖ y. 1650’den İÖ 700’e değin sürdürpıüş Anadolu halkı. Hititler için sürekli bir tehdit oluşturan Kaşkaların kökeni, konuş-
tuklan dilin özellikleri ve ait olduğu dil ailesi saptanamamıştır. Hitit belgelerinde geçen Kaşkalı insan adları daha çok Anadolu’nun yerli dillerinden olan Hatti dili özelliği gösterirse de, bu durum Kaşkalann etnik yapısını belirleyebilmek için yetersizdir. Kaşkalann Hititler döneminde Batı, Orta ve Doğu Karadeniz bölgelerinde üç ana grup olarak yaşadıklan anlaşılmaktadır. Kızıhrmak’ın batısındaki Kaşka boylan, Hitit İmparatorluğu’nun Pala ve Tummana eyaletlerini, Kızılırmak-Yeşilırmak arasındaki grup başkent Hattuşa (Boğazköy) ve dolaylarım, Yeşilırmak’ın doğusundaki grup ise Hitit “yukan ülke”sini sürekli baskı altında tutuyordu. Maddi kültürleri konusunda fazla bir şey bilinmeyen Kaşkalann hayvancılıkla uğraştıkları ve mevsimlik göçebe olarak yaşadıklan anlaşılmaktadır. Hitit metinleri Kaşkalardan, aşağılayıcı bir ifadeyle, “domuz çobanı ve dokumacı” olarak söz etmektedir. Gene bu belgeler Kaşkalarda kralhk biçiminde kurumlaşmış bir otoritenin gelişmediğini yazmaktadır. Kaşkalar boylar halinde yaşadıklarından, Hititlerin bunlardan biriyle yaptıklan antlaşma öbürlerini bağlamıyor, dolayısıyla Karadeniz kıyı şeridi Hititler için sürekli bir sorun oluşturuyordu. Hitit devletinin zayıfladığı dönemlerde Kaşkalann zaman zaman ülkenin içlerine kadar indikleri, hatta III. Tudhaliya döneminde Hattuşa’yı yakıp yıktıktan bilinmektedir (İÖ 14. yy başlan). Hitit kralı I. Amuvanda ve kansı Aşmunik-kal’in Kaşkalann gazabından korunmak için düzenledikleri “Kaşka dualan” vardır (IÖ
15. yy sonlan). Hititler için en büyük toprak kaybı, Fırtına Tanrısı nın kült merkezi olan Nerik kentinin Kaşkalann eline geçmesi olmuştur. Burası bir yüzyılı aşkın süre Kaşkalann elinde kaldıktan sonra, III. Hattuşili döneminde kurtanlmıştır. Hititlerin yıkılışından sonra iyice güneye doğru genişleyen Kaşkalar, Asur kralı I. Tiglatpi-leser döneminde (İÖ 12. yy sonu) Asur sınırlanna kadar, gitmişlerse de yenilgiye uğratılmışlardır. İÖ 738’de III. Tiglatpile-ser, Kayseri ile Malatya arasındaki bölgede yerleşik Kaşkalardan haraç aldığını kaydetmiştir. II. Şarrukin de (Sargon) (İÖ 721-705) Anadolu’ya düzenlediği seferlerde Kaşkalarla savaşmıştır. O dönemde Kaşkalann eski Hitit topraklannın hemen hemen tümüne sahip olduklan ve batıda Frig, doğuda Urartu ve güneyde Tabal ülkesiyle (Kayseri ve geniş çevresi) komşu olduklan anlaşılmaktadır.
kaşmir, Keşmir keçisinin yumuşak hav tüylerinden elde edilen doğal elyaf. Özel kıl elyafı denen dokuma elyafı grubuna girer. Bazen bütün yumuşak yünler için kaşmir terimi kullanılırsa da, gerçek kaşmir yalnızca Keşmir keçisinden elde edilir.
Asya’nın bazı bölgelerinde pashm ya da pashmina adıyla bilinen bu doğal elyaf, Keşmir şalı(*) ve yörenin öbür elişi ürünleri aracılığıyla tüm dünyada tanındı. 19. yüzyıl başlannda ünü iyice yayılan kaşmir şallar, Avrupa’nın birçok ülkesinde taklit edildi.
Keşmir keçisinin koruyucu dış postu, uzunluğu 4-20 cm arasında değişen kaba kıllardan oluşur. Onun altında, 2,5-7 cm uzunluğunda yumuşak ince liflerden oluşmuş havsı tüyler yer alır; kaşmir adlı yünün yapımında kullanılan, bu katmandır. Kırkım mevsiminde havsı tüyler çoğunlukla elle ya da taranarak toplanır; İran kaşmiri ise kırkılarak elde edilir. Hayvan başına yıllık verim birkaç yüz gramdan yarım kilograma kadar değişir. Bir süveter için 4-6 keçinin, uzun etekli bir giysi içinse 30-40 keçinin havsı tüyleri gereklidir. Post kaşmiri adı verilen elyaf ise kesilmiş hayvanlann postundan elde edilir.
Toplanan yapağının yağ ve bitkisel madde gibi kirleri temizlendikten sonra, genellikle gizli tutulan mekanik kıl ayıklama işlemleriyle’ kaba kılları ayıklanır. Bu işlemler sonucunda ürün yaklaşık yüzde 50 oranında azalır. Geriye kalan kaba kıl miktarı fiyatı önemli ölçüde etkiler; en çok havsı tüy içeren elyaf en yüksek fiyata ulaşır. İyi kaliteli kaşmir dokumalar genellikle yüzde 5’ten az kaba kıl içerir. En iyi kalite süveterlerde de kaba kıl oranı yüzde l’den azdır. Kaşmir elyafını oluşturan kıllar yünden daha az, tiftikten daha fazla pulludur. Kabuk katmanı çizgilidir ve elyafa rengini veren değişik oranlarda pigment içerir. Liflerin ayrı bir orta kanalı yoktur ve çaplan da en iyi kalite yünlerden daha incedir. Çin ve Moğolistan’daki Keşmir keçilerinden elde edilen liflerin çapı 14,5-16,5 mikron, İran keçilerininki ise 17,5-19,5 mikrondur. Renkleri beyazdan siyaha kadar değişmekle birlikte çoğu zaman gri ya da açık kahverengidir.
Kaşmirden yapılan giyecekler yumuşak dokulu ve rahat olur; sıcak tutmasının yanı sıra güzel bir döküm gösterir. Kaşmir elyafı da yün gibi nemi soğurup tutar; yapısı yünden biraz az, tiftikten ise çok daha az dayanıklıdır. Yüksek sıcaklığa ve kuvvetli alkalilere karşı son derece duyarlıdır. Koyu renkli elyafa uygulanan ağartma işlemi, direnç ve yumuşaklığını azaltabilir. Yüzey liflerinin topaklanması ya da genel anlamda tüylenmesi de sorun yaratır.
Kaşmir özellikle iyi kalite giysilik kumaşlarda, örgü dokuma ve çoraplarda kullanılır. Bazen de başka liflerle harmanlanır. İnce havsı tüylerden ayrılan sert, kaba kıllar, Asya’da işlenerek tahıl çuvalı, halat, battaniye ve çadır bezi yapımında da kullanılmaktadır. Benzer doku ve incelikte, ama daha düşük maliyetle üretilen yapay lifler, son zamanlarda kaşmirle rekabet etmektedir.
Dünyanın en büyük kaşmir üreticileri Çin, Moğolistan ve İran’dır. Aynca Hindistan, Afganistan ve Türkiye’de de kaşmir üretilir. Tüketici ülkelerin başında ise ABD, İngiltere ve Japonya gelmektedir.
kaşrut (İbranicede “kaşer olma durumu”, “uygunluk”, “caizlik”), kaşruz olarak da bilinir, Yahudi dininde, belirli yiyecekleri yasaklayan, öteki yiyeceklerin de belirli bir biçimde hazırlanmasını öngören kurallar. Aynca dinsel amaçla kullanılan bir nesnenin Yahudi şeriatına uygunluğunu da belirtir (bak. kaşer).
Kaşrut kurallarının çoğu Tevrat’ın Levili-ler, Tesniye, Tekvin ve Çıkış kitaplarında bulunur. Kaşrut kurallarını sağlık gerekleriyle ilişkilendirmek için bazı girişimlerde bulunulmuştur. Ama dindar Yahudilere göre bu kurallara uymak için Tanrı buyruğundan başka bir nedene gerek yoktur. Tarihteki kıyım dönemlerinde Yahudiler, kaşrut kurallarını çiğnemelerim sağlamaya yönelik baskılara büyük bir dirençle karşı koymuşlardır. Reformcu Yahudiler için kaşrut artık dinsel anlamını yitirmişse de gelenekçi konuklarını gücendirmemek için onların da bu kurallara uydukları görülür. Kaşrut kurallarına göre Yahudiler ancak yüzgeci ve pulu olan (yani kabuklu deniz hayvanlan dışında kalan) balıklar ile belirli kuşlann ve geviş getiren çatal tırnaklı memeli hayvanların etini yiyebilirler. Bu memeliler ve kuşlar şehita adı verilen belirli bir yöntemle kesilmiş olmalıdır. Kaşrut kurallarına uymayan yiyeceklere terefa(*) adı verilir. Et ve sütle hazırlanan yiyeceklerin gerek yemek sırasında, gerek pişirilirken titizlikle ayn tutulması gerekir. Aynı yemekte hem etli, hem de sütlü yiyecekler
61 kat mülkiyeti
yenilemez; aynca bu iki yiyecek türü için farklı mutfak ve sofra araçlan kullanmak gerekir. “Yansız” sayılan ve etli ya da sütlü yiyeceklerle birlikte yenebilen yiyeceklere pareve(*) adı verilir. Sebze ve meyvelerle ilgili herhangi bir kısıtlama yoktur. Gelenekçi Yahudilere göre, kaşer şarabının hazırlanması sırasında Yahudi olmayanlar bulunamaz. Pesah (Hamursuz) Bayramı sırasında ekmek ve öteki fınn ürünlerinde hamur kullanılamaz. Aynca bak. kaşer.
Kaşta (ü. İÖ y. 750), Mısır’ın Kuşi firavunu. Nübye’yi Mısır’ın denetimi altına sokmuş ve Yukarı Mısır’ı fethetmiştir. Alara’ nın kardeşi ve ardılıydı. Oğullanndan Pian-hi Mısır’ın geriye kalan bölümünü ele geçirdi, Pianhi’den sonra başa geçen Şaba-ka ise Mısır’da 25. sülaleyi kurdu.
kaşu (Malay dilinde kachu), kateşu olarak da bilinir, boyacılık ve sepicilikte kullanılan tanence zengin bitkisel özüt. Çeşitli bitkilerden elde edilen bu ürünün en önemli kaynağı, anayurdu Hindistan olan iki Aca-cia türüdür (A. catechu ve A. suma); bu türlerin odunlarının su ile özütlenmesi sonucu elde edilen kaşu yaygın olarak siyah kaşu adıyla bilinir. Endonezya Takımadalannın yerlisi olan Uncaria gambir ve U. acida’mn yapraklanndan ise sarı kaşu çıkanlır. Bileşiminde başlıca kateşutanik asit ve kateşin bulunan bu buruk tatlı özütler ishal önleyici, antiseptik ve kan kesici ilaç olarak kullanılır.
Ayrıca, Asya’nın güneydoğu kesimlerine yayılmış bir palmiye olan Areca catechu’nun arekcevizi(*) adı verilen tohumlanndan da, bileşimindeki arekolin alkaloiti nedeniyle veteriner hekimlikte şerit düşürücü olarak kullanılan bir çeşit kaşu (Seylan kaşusu) çıkanlır.
kat, belirli bir jeolojik bölüm içinde, daha kısa zaman dilimlerine karşılık gelen kayaç katmanı dizisi. Çeşitli katlar arasındaki ilişki, temel olarak içerdikleri fosillere göre yapılır. Aynca bak. bölüm, çağ, dönem.
kat mülkiyeti, tamamlanmış bir yapının kat, daire, iş bürosu, dükkân, mağaza, mahzen, depo gibi başlı başına kullanılmaya elverişli bağımsız bölümleri üzerinde kurulan mülkiyet.
Arsa payı ve ana taşınmazdaki asansör, merdiven, garaj gibi ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyettir. Ana yapının bağımsız bölümlerinden her biri üzerinde, o bölümün kat mülkiyetinin kuruluşundaki değeriyle orantılı olarak ayrılan arsa payının ortak mülkiyet esaslanna göre açıkça gösterilmesi yoluyla kurulur. Taşınmazı kat mülkiyetine çevirmek isteyen malik ya da birden çok ortak malikin irade bildirimiyle tapu sicil muhafızı tarafından resmî senetle düzenlenen kat mülkiyeti tapu siciline tescil edilir. Aynca üzerinde paylı mülkiyet hakkı bulunan bir binanın malikleri mahkemeye başvurup ortaklığın giderilmesini istediklerinde, ortaklardan birinin istemi üzerine binanın tümü üzerinde kat mülkiyeti kurulmasına karar verilebilir.
Kat maliklerinin kendilerine ait bağımsız bölümde ve ortaklaşa kullanılan yerlerde hak ve yükümlülükleri vardır. Yönetimde kolektif karar organı “kat malikleri kurulu” dur. Bu kurulun en önemli görevleri ana taşınmazın yönetim biçimini, kullanılış tarzını, yönetici ve denetçilerinin seçilme biçimini ve ücretleri gösteren yönetim planını yapmaktır. Yönetim planının, kat mülkiyeti kurulurken bütün kat maliklerince imzala-
kat silmesi 62
narak tapu memurluğuna verilmesi gerekir. Bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme niteliğinde olan yönetim planı, ancak belli bir çoğunluğun kararıyla değiştirilebilir. Kat malikleri bağımsız bölümleri ve ortak yerleri kullanırken yönetim planı, iyi niyet kuralları ve yasa çerçevesinde hareket etmekle yükümlüdürler. Ama taşınmazın bakım, koruma ve işletme giderlerine katılmaktan kaçınamazlar. Kat mülkiyeti maliklerin tümünün istemi, kamulaştırma ya da ana taşınmazın tümüyle yok olmasıyla sona erer.
Uygulamada, bir arsa üstünde kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılmakta ya da yapılacak olan bir yapının bağımsız bölümleri için, arsanın maliki ya da arsaya ortaklaşa malik olan kişiler arsa payına bağlı bir kat irtifakı kurarlar. Yapı tamamlandıktan sonra bu irtifak hakkı kat mülkiyetine çevrilir.
kat silmesi, mimarlıkta, bir yapının dış yüzünde çıkıntı yapacak biçimde düzenlenmiş yatay bant. Çoğunlukla taş ya da tuğladan yapılır. İçbükey girinti ve dışbükey çıkıntılardan oluşabileceği gibi, düz de bırakılabilir. Özellikle Batı mimarlığının hemen hemen her döneminde uygulanmıştır. En çok kat aralarını vurgulamak amacıyla kullanılır. Bazı klasik ve yeni-klasik yapılarda, pencerelerin altını ya da üstünü yatay bir çizgiyle birleştiren bir öğe olarak da görülür. Roma’daki Pantheon’dan (2. yüzyıl), Floransa’daki Medici-Riccardi (1444-59) ve Strozzi (1489-1539) saraylarına, 16. yüzyıldaki İngiliz Rönesansı yapılarından bazı 19. yüzyıl yapılarına kadar pek çok yerde kat silmesinin örnekleri görülebilir.
Kat silmesi Türk mimarlığında da kullanılmış, hatta çeşitli silme türlerini belirtmek için zengin bir terminoloji geliştirilmiştir. Camilerin içinde, alt yapı ile kubbe arasında bu öğeye rastlanır. Türbelerde kat silmelerinin oran belirleyici bir işlevi vardır. 20. yüzyılda da I. ve II. Ulusal Mimarlık akımlarına bağlı bazı yapılarda, kat silmesi örneklerine rastlanır.
katabatik rüzgâr, yerçekiminin etkisiyle yamaçlardan aşağı doğru esen rüzgâr. Geceleri, dağlık bölgelerin ısı salarak soğuması sırasında oluşur. Dağlık bölgeyle birlikte, bu bölgeyle temas halindeki hava da soğur ve daha uzaktaki havaya oranla daha yoğun bir duruma gelir. Bu nedenle soğuyan hava tepeden aşağı doğru akmaya başlar. Bu rüzgârlar daha çok sakin havalarda ortaya çıkar, çünkü güçlü hava akımları olursa rüzgârlar havada birbirine karışır ve soğuk hava ceplerinin oluşmasını engeller.
Katabatik bir rüzgâr alçalıp daha yoğun bir havayla karıştığında sıkışarak ısınırsa fön adını alır. Havanın çok hızlı alçalarak ısınmasıyla daha büyük boyutlu ve güçlü katabatik rüzgârlar oluşabilir. Düşen rüzgârlar (dağların korunaklı tarafında yamaçlardan aşağı inen hava akımları) denen bu rüzgârların en önemli özelliği yamaçlardan aşağıya doğru soğuk olarak esmeleridir. Antarktika kıyıları boyunca görülen aşın soğuk rüzgârlar, İtalya ve Yugoslavya’nın Adriya Denizi kıyılarında ortaya çıkan bora ve Güney Fransa’daki mistral, bu rüzgârlara örnek olarak gösterilebilir. Düşen rüzgârla-nn estiği yerleşim bölgelerinde evler ve meyve bahçeleri, çukur bölgelerde biriken soğuk havadan korunmak için yamaçların yukan kesimlerinde kurulur.
katabolizma, canlı hücrelerde büyük moleküllerin parçalanmasıyla sonuçlanan ve çeşitli enzimlerle katalizlenen tepkimeler
dizisi. Katabolizma süreçlerinde serbest kalan kimyasal enerjinin bir bölümü yüksek enerjili bileşikler (örn. adenozin trifosfat, ATP) olarak saklanır.
Vücutta enerji üç evrede serbest kalır. Birinci evrede proteinler, polisakaritler ve yağlar gibi büyük moleküller parçalanır; bu süreçlerde düşük miktarlarda enerji ısı olarak serbest kalır. İkinci evrede, küçük moleküller, ısı enerjisiyle birlikte ATP oluşturmak üzere kimyasal enerjiyi serbestleştirerek yükseltgenir. Bunun sonucunda asetat, oksaloasetat ya da a- oksoglüterat bileşiklerinden biri oluşur. Bu bileşikler üçüncü evrede Krebs çevrimi(*) adlı tepkimeler dizisiyle karbon dioksite yükseltgenir. Krebs çevrimi sırasında ara bileşiklerden ortaya çıkan hidrojen atomları ya da elektronlar, su oluşturmak üzere taşıyıcı moleküller aracılığıyla oksijene götürülür. Hücrede ATP’nin oluşmasında rol oynayan bu süreçler indirgeyici fosforilleşme olarak bilinir. Ayrıca bak. hücre solunumu.
katafalk, bir tören sırasında üstüne tabut konmak için yapılmış, ayaklı, yüksek altlık. Devlet adamlannın, önemli kişilerin cenazelerinde kullanılır ve genellikle tarihsel bir yapının içinde kurulur. Abartılı ve fantastik Barok üslubu ile tanınan İspanyol mimar José Benito Churriguera, II. Carlos’un 1689’da ölen kansı Kraliçe Maria Luisa için hazırladığı katafalkla ün kazanmıştır. İçindeki ölünün görülebildiği aziz mezarları da bazen katafalk olarak adlandınlır.
Katagum, Nijerya’nın kuzeyinde, Bauchi eyaletinde kasaba ve geleneksel emirlik. Hadejia’nın kolu Jamaare Irmağının kuzey kıyısında yer alır. Müslüman Fulanilerin (Peul) cihadı sırasında savaşçı önderlerden İbrahim Zakiyul Kalbi’nin (Malam [Bilgin] Zaki olarak da bilinir) yaklaşık 1809’da kurduğu emirliğin merkeziydi. Bornu Kral-lığı’nın başkenti Ngazargamu’yu (185 km kuzeydoğuda) 1812’de kuşatarak yerle bir eden Kalbi, cihad önderi Usman dan Fodio tarafından Bornu şarkin’i (emir) yapıldı. Ardından daha önce ele geçirdiği topraklara dönerek 1814’te Katagum kasabasını kurdu. Hugh Clapperton ve Walter Oudney adlı İskoçyalı kâşiflerin Katagum’u ziyaret ettiği 1824’te, ortasında bir cami bulunan kenti 3 m genişliğinde, 6 m yüksekliğinde ve dört kapılı iki sur çevreliyordu. Kentte salyangoz kabuklarının para olarak kullanıldığı canlı bir ticaret vardı. Oudney, Kata-gum’da öldü ve güney kapısının hemen arkasındaki Murmur adlı yerleşmede gömüldü.
Bornu Krallığı Katagum Emirliği’ni de içine alan topraklarının büyük bölümünü 1820’lerde Fulanilerden geri aldı. Yerli Hausalara yardım ederek 1826’da Katagum kasabasında da Fulani egemenliğine son verdi. Aynı yıl Katagum emiri Dan Kauwa ile güneydeki Bauchi’nin emiri Yakubu’nun düzenlediği ortak seferde, Kanurilerden oluşan Bornu’ya bağlı kuvvetler kasabanın 145 km güneybatısındaki Fake’de yenilgiye uğradı. Yeniden Fulani yönetimine giren Katagum Emirliği, kısa süreli bir gelişme döneminin ardından, 1850’lerde Hadejia emiri Buhari ile girişilen savaşlarda büyük ölçüde zayıfladı.
Katagum Emirliği yaklaşık 200 km batıdaki Kano kentinin 1903’te İngilizlerin eline geçmesinden sonra, Katagum eyaletinin (1905’te Kano eyaletine bağlandı) bir parçası durumuna geldi. 1916’da merkezi yaklaşık 70 km güneybatıdaki Azere’ye taşındı ve 1926’da Bauchi eyaleti içine alındı.
Fulani, Karekare, Ngizim, Şirava ve Teşe-nava kabilelerine bağlı olan bölge halkının büyük çoğunluğu Müslümandır. Başlıca ta-
rım ürünleri yerfıstığı, süpürgedarısı, darı, özellikle ırmak kıyısındaki fadama’larda (taşkın ovaları) yetiştirilen pirinç, börülce, pamuk, çivit ve arapzamkıdır. Ayrıca sığır, keçi, koyun ve eşek beslenir.
Katagum kasabasında bir devlet sağlık merkezi ve dispanser vardır. Yerel yönetim meclisi de buradadır. Nüfus (1972 tah.) kasaba, 4.740.
Katahdin Dağı, ABD’de, Maine eyaletinin en yüksek noktası (1.606 m). Eyaletin ortadoğu kesiminde, Piscataquis ilinde, Baxter Eyalet Parkı içinde yer alır. Milli-nocket’in 30 km kuzeybatısına düşer. Güneybatı yönünde Georgia’daki Springer Dağına doğru uzanan Apalaş Dağlarının kuzeydeki uç noktasıdır. Adı Algonkin dilinde “ana dağ” anlamına gelen bir sözcükten türetilmiştir. Sarp bir yapısı vardır; başta Baxter Doruğu olmak üzere bir dizi doruktan oluşur. Yörede yürüyüş ve kamp yapmaya kış ayları dışında izin verilir.
Katak, Hindistan’ın doğusundaki Orissa eyaletinin doğu kesiminde, Katak ilinin yönetim merkezi kent. Mahanadi Irmağı deltasının ucunda yer alır. 1948’de Bhuba-nesvar’ın yerini almasına değin eyalet merkeziydi. Halen Orissa’daki en büyük kenttir.
13. yüzyılda Kral III. Anangabhima Deva tarafından kuruldu. 1266’da Müslüman-
Katak’ta Barabati Stadyumu, Orissa, Hindistan
Vıdyavrata
[arın, 1751’de Marathaların, 1803’te de İngilizlerin eline geçti. Önemli bir ırmak limanı ve ticaret kenti olarak Orissa’nın geri kalan kesimleriyle, Kalküta’yla va başka Hindistan kentleriyle iyi durumda demir ve kara yolu bağlantıları vardır. Sanayisi imalat işleri, el sanatları ve tarım ürünlerinin işlenmesine dayanır. Kentte Merkezî Pirinç Araştırma Enstitüsü, Orissa Mühendislik Okulu ve çeşitli yüksekokullar, ayrıca ünlü bir kale yıkıntısı, çok sayıda tapınak, anıt ve kilise vardır.
Bengal Körfezi kıyısında 11.211 km2’lik bir alana yayılan Katak ili, bataklıklarla kaplı dar kıyı şeridi, sulu pirinç tarımı yapılan alüvyonlu bir ova ve dağlık bir alandan oluşur. Mahanadi ve Brahmani ırmaklarının geçtiği ilde jüt ve baklagiller üretilir; balıkçılık da önemlidir. Başlıca imalat ürünleri cam, çelik boru, kâğıt ve dokumadır. Cac-pur ünlü bir hac merkezidir; Assia Sıradağları da çeşitli Budacı sanat merkezlerini barındırır. Nüfus (1981) il, 4.628.800; kent, 269.950.
kataklastit, ezİk dokulu kay aç olarak da bilinir, kristalin bir ana kayacın, dinamik başkalaşım (metamorfizma) süreci sırasında ortaya çıkabilecek kırılma, tanelenme ve akma olaylarının etkisiyle dönüşüme uğraması sonucunda oluşan kayaçların ortak
adı. Gerilim kuvvetleri kayacın kırılma dayanımını aştığında kayaç parçalanır. Ka-yaç tek bir birim halinde kırılabilir ya da ayrı mineral yapıları halinde tanelenebilir. Gerilim çoğunlukla her yönde aynı değildir; bu nedenle kayma düzlemleri, tanelenme ya da kısmi akma belirlenmiş doğrultularda oluşur.
Bazı kataklastitler, volkanik kökenli ana kayaçlardan (örn. granit) türer, bunlarda kayacın kısmen tahrip olmuş kesimleri şeritler halinde kayacın bozulmamış bölümünü sarar. Kataklastitlerin önemlice bir bölümü, kireçtaşı ve dolomit gibi tortul kayaçlardan türer.
Milonitler (unkayaç), aşırı kataklastit biçim değiştirme (deformasyon) ürünüdür. Bunlar kimyasal olarak bir değişime uğramamış ama kayaç kütlelerinin bir kırık kuşağı boyunca hareketi sonucunda toz halinde ufalanmıştır. Taneleri son derece incedir, ama mikroskop altında ana kayacın mineral parçaları görülebilir. Çoğu milonit, ezilmiş maddenin farklı boyutlardaki parçacıklarının oluşturduğu katmanlar halindedir.
Fillonitler de milonitler gibi çok ince tanelidir ve gene onlar gibi biçim değiştirme sonucunda oluşur; ama bunlarda mineraller de yeniden birleşmiş durumdadır. Ana kayaç minerallerinden bazıları farklı bir yönlenmeyle yeniden biçimlenir ve başkalaşım koşullarına uyarak bazı yeni mineraller oluşturur.
katakomp, yeraltında galeriler ve geçitler biçiminde oluşturulmuş, ölüleri koymak için gizli girintileri olan mezar yapıları. Kökeni bilinmeyen bu terim, ilk kez Roma yakınlarında Appia Yolu (Via Appia) üzerindeki S. Sebastiano Bazilikası altındaki yeraltı mezarlığı için kullanılmıştır. 3. yüzyılın
Katakomp, Calixtus Mezarlığı, y. 3.yy, Roma
Zeynep Inankur Arşivi
ikinci yarısında Aziz Petrus ve Paulus’un ölülerinin geçici olarak burada korunduğu sanılmaktadır. Zamanla sözcüğün kapsamı genişlemiş, Roma dolayındaki yeraltı mezarlarının tümüne katakomp denmiştir. Sözcüğün anlamı sonraları daha da yaygınlaştırılarak, ölüler için olmasa bile, yeraltında yapılan, tünel ve geçit içeren bütün yapıları tanımlamakta kullanılmaya başlamıştır. Örneğin ünlü Paris katakompları aslında terk edilmiş taşocaklarıdır ve buraya ilk kez 1787’de insan gömülmüştür.
Katakompların yalnız Hıristiyanlara ya da Romalılara özgü olduğu düşünülmemelidir. Ölüleri yeraltındaki kaya oyuklarına göm-
me geleneği Antik Çağa değin iner. Akdeniz dünyasının her yerinde katakomplara rastlanır. Malta Adasının eski başkenti yakınlarında, Sicilya’da Taormina (Tauro-menion), Siracusa’da (Syrakusa), Mısır’da İskenderiye ve Kahire’de, Lübnan’da Sayda (Sidon) yakınlarında, Tunus’ta Hadrume-tum’da (bugün Suse), İtalya’da özellikle Napoli ve antik Etruria bölgesinde ve başka pek çok yerde katakomplar vardır.
Roma’daki ilk Hıristiyan katakompları kent merkezi çevresindeki yaklaşık 5 km çaplı bir daire içinde yer alır. Kırk kadar mezar odası bilinmektedir, çoğu da kente giden anayolların yakınındadır. Bunlar bilinen katakompların en ünlüleridir ve bir bölümü gezmeye açıktır.
Katalan edebiyatı bak. İspanyol edebiyatı
katalan ocağı, ortaçağda İspanya’nm Ka-talonya bölgesinde geliştirilen demir ocağı. Günümüzde artık kullanılmayan bu ocaklarda üstün nitelikli dövülgen demir üretilirdi. Katalan ocağında demir cevheri odun-kömürüyle birlikte birkaç saat ısıtılarak indirgenir ve cürufla karışmış halde sünger yapılı demir elde edilirdi. Daha sonra malzeme sıcak halde dövülerek cüruftan arındırılırdı.
Katalanca, Katalanca catalâ, Fransa’nın Roussillon bölgesi, Andorra, Ispanya’nın kuzeydoğusu (temel olarak Katalonya) ve Balear Adalarında konuşulan Roman dili.
12. yüzyılda Aragon Krallığı’nın resmî dili olan Katalancanm, o döneme uzanan bir edebiyat geleneği vardır. Bu dilde günümüze ulaşan en eski yazılı belgeler, 12. yüzyıldan kalma bir berat ve altı vaazdır. 13. yüzyılda ünlü Katalan şairi Ramon Llull’un kullandığı dil, bugün Katalanca konuşanlar-ca hâlâ anlaşılabilmededir.
Çağdaş Katalancada iki ana lehçe öbeği ayırt edilir. Batı öbeği, Batı Katalan ve Valencia lehçeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Doğu öbeği ise Doğu Katalan, Balear ve Roussillon lehçeleriyle Katalancanm 14. yüzyılda yayıldığı Alghero ve Sardinya bölgelerinin lehçelerini içerir. Bu lehçeler yalnızca söyleyiş, sözcük dağarcığı ve eylem çekimine ilişkin ayrıntılarda farklılık gösterir ve bunları konuşanlar birbirlerini kolayca anlayabilir. Lehçe farkları genellikle yazılı dile yansımaz.
Katalancanm en yakın olduğu diller, Fransa’nın güneyinde konuşulan Oksitan dili(*) ve İspanyolcadır. Ama Katalanca her iki dilden de çok farklı özellikler gösterir. İspanyolcadaki ie ve ue gibi yükselen ikili ünlülere Katalancada rastlanmaz (örn. Katalanca be ve İspanyolca bien “iyi”; Katalanca bo ve İspanyolca bueno “güzel”). Buna karşılık Katalancada eu, au, ou gibi birçok alçalan ikili ünlü vardır (örn. Katalanca peu ve İspanyolca pie “ayak”; Katalanca bou ve İspanyolca buey “inek”). Katalanca aynca, çağdaş İspanyolcada bulunmayan /, z, tj, tz ve x seslerini de korumuştur. Bazı eylemlerde vurgu, İspanyolcada olduğu gibi eylemlik ekinde değil, eylemin kökündedir (örn. Katalanca VEN-dre, İspanyolca venDER “satmak”). Katalanca Oksitan diline İspanyolcadan daha çok benzer; ama ünlüler, ikili ünlüler ve bazı dilbilgisi kuralları bakımından bu dilden de farklıdır.
katalaz, hidrojen peroksitin su ve oksijen moleküllerine ayrıldığı tepkimeyi katalizleyen enzim. Memelilerde dokularda yaygın olarak bulunan katalaz, birçok metabolizma tepkimesinde sürekli olarak üretilen peroksitin dokularda birikerek zarar vermesini önler.
63 kataliz
katalaz eksikliği, akatalazya olarak da bilinir, katalaz adlı enzimin eksikliğinde ortaya çıkan ve ender görülen kalıtsal metabolizma bozukluğu. Katalaz eksikliği, kemik iliği, alyuvarlar, karaciğer ve deri gibi birçok dokuda değişikliğe neden olursa da belirtiler hastaların ancak yarısında ortaya çıkar. Dişetleri ve ağızdaki öbür dokularda sık sık enfeksiyon görülür; bu durum zamanla kangrene neden olabilir. Bu tür belirtiler ergenlikten sonra çok ender görülür. Katalaz eksikliğine en çok Japonya (her 100 bin kişiden ikisi) ve Kore’de rastlanır. Tedavide antibiyotiklerin yanı sıra cerrahi girişim uygulanır; dişlerin çekilmesi gerekebilir.
kataliz, tezleştirme olarak da bilinir, bir kimyasal tepkimenin hızının, tepkimeye doğrudan katılmayan bir maddenin eklenmesiyle değiştirilmesi, çoğunlukla da artırılması.
Kataliz terimi ilk olarak 1835’te İsveçli kimyacı Jons Jacob Berzelius tarafından,
18. yüzyıl sonlan ve 19. yüzyıl başlarında kimyacıların bazı tepkime hızlarında gözlemledikleri değişiklikleri tanımlamak amacıyla kullanıldı. Ama kataliz olaylan çok daha önceden beri biliniyordu. Örneğin şaraptan mayalama yoluyla asetik asit üretimi ile yağlardan ve bazlardan sabun üretimi gibi teknikler katalitik tepkimelerin yardımıyla uygulanıyordu.
Katalizlenmiş bir tepkimede, katalizör çoğunlukla tepkenlerle kimyasal olarak birleşir ama sonunda yeniden oluştuğundan toplam miktan değişmez. Katalizör tüketilmediğinden, her katalizör molekülü, çok sayıda tepken molekülünün dönüşüme uğramasını sağlar. Etkin bir katalizör molekülünün bir dakikada dönüşüme uğrattığı molekül sayısı birkaç milyonu bulabilir. Belirli bir madde ya da maddeler birleşimi, farklı ürünlerin oluşmasıyla sonuçlanan iki ya da daha çok eşzamanlı tepkimeye girdiğinde, belirli bir tepkimeyi öbürlerine göre hızlandıracak uygun bir katalizörün seçilmesiyle, istenilen ürün dağılımı elde edilebilir. Uygun bir katalizör seçildiğinde yalnızca belirli bir tepkimenin yürümesi sağlanabilir. Katalizin uygulandığı pek çok önemli süreç bu tür seçmelere dayanır.
Tersinir bir kimyasal tepkime iki yönlü ilerlediğinden bu tür bir tepkimede kullanılan katalizör, tepkimeyi her iki yönde de eşit biçimde hızlandırır. Bu nedenle katalizör bir kimyasal tepkimenin denge durumunu etkilemez, ama dengeye ulaşma hızını etkiler. Ürünlerden birinin aynı zamanda katalizör işlevi gördüğü tepkimeler bu genellemenin dışında kalır. Bu tür tepkimeler otokatalitik olarak tanımlanır.
Bazı durumlarda da yavaşlatıcı (inhibitör) olarak bilinen yabancı bir maddenin eklenmesiyle tepkimenin hızı yavaşlatılabilir. Yavaşlama ya da gecikme olarak adlandırılan bu olaya negatif kataliz de denir. Yavaşlatıcının derişimi bazı durumlarda tepkenlerin-kinden çok daha az olabilir. Yavaşlama, 1) tepkenlerden birinin yavaşlatıcıyla karmaşık oluşturmasıyla tepken derişiminin azalması, 2) etkin katalizörün yavaşlatıcıyla karmaşık oluşturmasıyla katalizör derişiminin azalması (katalizör zehirlenmesi), 3) bir zincirleme tepkimede, tepkimenin giderek büyümesine katkıda bulunan ürünlerin yavaşlatıcıyla parçalanması sonucunda tepkimenin son bulması nedeniyle olur.
Katalizörlerin sınıflandırılması. Katalizörler çoğunlukla fiziksel durumlanna, kimyasal yapılarına ya da katalizledikleri tepkimelere göre sınıflandınlır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*