Genel

Katlime Fermandı O Anki Gülüşün

Katlime Fermandı O Anki Gülüşün

Katlime Fermandı O Anki Gülüşün

Şimdiki zamanın akrepleri nezaretinde yazıyorum sana bu satırları…

Takvimler hafızasını yitirirken, şuursuzlaşırken vakitler tam da…

Salıyı Perşembeye bağlayan bir gece…

İpin ucu kaçırılmış yani anlasana!

Yani sensiz ve densiz saatler…

Yelkovanlar çivilenmiş sanki ayak bileklerinden…

Yani en ufak ilerleme dahi yok hayatta…

Başka bir eve sığdırman mümkün müdür dört duvar arasına inşa ettiğin küçük dünyanı…

Dışarısı korkunç ve gülünçtür…

Dışarısı zehir,dışarısı zemberek…

Kendinden taşınabilir mi insan…

Aslında ben düşünmedim değil…

Ama senden gayri nereye gidilir…

Nereden yola çıkılır ki vazgeçmek için…

Ardı arkası kesilir mi yolların…

Eğer kesilirse kanar mı şeritler…

Vedaların güzergahını belirleyen o ak çizgiler…

Çağrışım hız limitini zorluyor zihnimde…

Halının altında bulursun hani yıllardır aradığın ben’liğini…

Herhangi bir nesne gibi…

Olmasa da olur gibi…

Bir hatıradan diğerine sürükler seni görüntüler, son sürat…

Kolay mı, yurdundan oluyorsun…

Göze almalıydın bütün manevi ölümleri…

Kelimenin tam anlamıyla yalnız, bir anlamda da yarımsın…

Peki ben şuan neye benziyorum biliyor musun…

Dur ben söyleyeyim, malzemeden çalınarak yapılmış özgürlük heykellerine -ki devrilmek üzereyim…

Çünkü eksik sol ayağım çünkü kırık kolum kanadım…

Sen’deli(ri)yorum hep senden bahsederken…

Görüyorsun ya tökezliyorum sana her adımımda…

Adım da verilmiyor ki sokağına adres olayım sana yazılanlara!

Ben ruhunu tarif ediyorum mesela bu mektubu sana ulaştıracak olan yağmura…

Yüreğim zarfa sığmıyor onu da elden teslim ederim diye avutuyorum yalnızlığımı…

Dualarımı cevapsız bırakma sevgili…

Çünkü aklım soru işaretlerinin işgalinden kurtulamamakta…

Beyazlar neden renklilerden ayrılır örneğin…

Kırmızı leke midir kıyafetlerimde…

Beni öpen dudaklar akşamdan suya bastırılsa günahtan eser kalmaz mı…

Deterjan üreticilerinin aşk için de parlak fikirleri var mıdır…

Peki ya fikirler nasıl arındırılır üzerlerine yapışan kirden…

Gitmek zorunda mıydın sevgili…

Sen özenle yerleştirirken valizine eski yaralarını…

Parmakların ‘kal’ diyordu duydum…

Bozuk fermuara söverek doğrulurken gözyaşlarının kokusu odaya dağılıyordu…

Hüzün kimseye böylesine yakışmamıştır eminim…

Yaratırken ne kadar emek sarf etmişse de yüzünün dizaynına, Tanrı bile gözlerine inanamazdı bunun karşısında…

Eğer görebilseydi!

Ve hareket ediyorsun ağır ağır kıyılarımdan…

Palamarını atarak hür bıraktığım gemiler gibi…

Ellerimin arasından kayıp gidiyorsun…

Yol üstü hayal kırıklıklarına da uğrayacaksın biliyorum…

Ve hakaret ediyorsun yaşanılanlara…

Rüzgarın yine haylazlığı tutmuş…

Saçların da bir savruldu mu sözlerini unutturuyor adama…

Ne diyordum ben sahi? Doğru ya! (Ni)sana varma çabamı anlatıyordum kelebek kılığında…

Etrafımdaki ipekten örgüleri aşarak baharı müjdeleyecektim…

Bak yine kozam paramparça…

Yoksun ya güneşin de varlığıyla yokluğu bir!

Ben seni anımsadığımda daha çok üşüyorum nedense…

İklim ayırt etmeksizin…

Gecem de eşit değil gündüzüm de…

O coğrafi terimler tümüyle yalan!

Ekinokslara aldanmamalı senin anlayacağın…

Gitmek zorunda mıydın sevgili…

Parmakların ‘kal’ diyordu duymamış olamazsın…

Kalbin ‘hataya’ düştü belli ki…

Ben gözaltındaydım, akşamüstündeydim, gözlerinin hizasındaydım…

Ender rastlanan bir hastalık gibi seviyordum seni…

Öperdim içinden, sesinden, ruhundan…

Yüreğimin önündeki ablukayı kırarak can evime girmişti dürüstlüğün…

(Tımar)haneme tecavüz!

Bakışların çığlığa dönüşmüştü tenimdeki sessizliği bozarak…

Katlime fermandı o an ki gülüşün…

Koptu inceldiği yerden kıyamet…

Mahşer salonunda hazırlıklar tamamlandı…

Kıldan ince kılıçtan keskin olmasına rağmen trafik akıcıydı Sırat Köprüsünde…

Cennetle cehennem arasındaydım bense…

Adım Araf!

Nasıl olsa topraklarımdan geçeceksin sandım…

Yanılttı beni de sensizliğime inen ayetler…

Keza senin izinden giderek terk etti beni kendime dair bütün inançlarım…

Fihristinde küskün bir harftir şimdi varlığım…

Artık hesap kavgası edenleri gördüğümde bir tebessüm takınıyorum suretime…

Sana bu mektubu şimdiki zamana öç besleyen akreplerin nezaretinde yazdım…

Er ya da geç okuyacaksın…

Ağzında yangın çıkaracak bazı kelimeler…

Sancılarımı buruşturup bir köşeye atacaksın…

Beni öldürmeden gitmek zorunda mıydın sevgili…

Sözlerinle intihara teşebbüs etmem için gözlerindeki bir odanın ışıklarını açık bırakman yeterliydi…

İyi bak Sen’ime sevgili ve kal düşlerimle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir