Kâzım Paşa, tam adı kâzim musa paşa
(d. 1821, Koniçe [bugün Konitsa, Yunanistan] – ö. 7 Nisan 1890, İstanbul), Osmanlı divan şairi ve devlet adamı. Haremeyn muhasebecisi Hüseyin Hüsnü Bey’in oğluydu; ilk derslerini babasından aldı. Küçük yaşta İstanbul’a geldi; sonradan Divan-ı Hümayun kalemine girdi. Mühimme Dairesi ve Maliye Mektubi Kalemi’nde çalıştı. Daha sonra asker sınıfına geçti; liva kâtipliği yaptı. Kısa süre içinde alay eminliğine kadar yükseldi. Bu arada yazdığı yergiler nedeniyle Kıbrıs’a sürüldü. 1863’te bağışlanarak İstanbul’a döndü. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda 4. Ordu erkân-ı harp reisi oldu. Serasker Kapısı Muhasebat Dairesi ikinci başkanı ve Mesarifat Nezareti başkan vekili olarak görev yaptı. Daha sonra divanıharp üyeliğine seçildi ve bu görevdeyken öldü.
Yaşamının büyük bölümü maddi ve manevi sıkıntı içinde geçen Kâzım Paşa, hem usta bir yergi yazarı, hem de özellikle münacat ve mersiyeleriyle önemli bir divan şairi olarak dikkati çekmiştir. Klasik tarzdaki şiirlerinde Fehim-i Kadim’in etkisi görülür. Türk edebiyatında Muallim Fevzi’den sonra en içli mersiyeleri o yazmıştır. Özellikle lirik bir anlatımın egemen olduğu bendler-den kurulu “Kerbela Mersiyesi” çok ünlü-
dür. Kâzım Paşa’nın Divan’ ı (Divan-ı Kâzım Paşa; 1912), 19. yüzyılda sönmeye yüz tutan divan şiirinin tipik özelliklerini taşır; yapıttaki en önemli şiirler, Ruhî’nin ünlü terkib-i bendine ve Nefî’nin Sakina-/ne’sine yazılmış nazirelerdir. Kâzım Paşa’ mn öteki yapıtı Mekalid-i Aşk (1884) daha çok Kerbela Olayı’nı konu alan mersiyelerden oluşur.
kazıma, madeni eşya bezemede kullanılan bir teknik. Özel çelik kalemlere ya da burin denen keskilere hafif bir çekiçle vurularak uygulanır. 7-8 cm uzunluğunda olan burin, kare kesitli çelik bir çubuktur. Bir ucu eğik olarak tıraş edildikten sonra ortaya çıkan baklava biçimli yüzeyin bir köşesi de sivriltilmiştir. Dolayısıyla kazıma kalemleri sivri uçlu, buna karşılık benzer bir teknik olan çalmada(*) kullanılan kalemler küt uçludur. Burinin öbür ucunda tahtadan topuz biçiminde bir sap bulunur. Alet buradan elle tutulup çekiçle vurularak, işlenen yüzeyin üstünde bir yiv açılır. Burinin ucu yüzeyin üstündeki desen boyunca ilerledikçe, açtığı yivin içindeki madeni lüleye benzeyen ince bir talaş halinde kaldırır. Bu talaş zaman zaman kopar ve koptuğu yerde, kazımayla yapılan bezemeye özgü hafif bir iz bırakır.
Kazıma tek başına kullanıldığı gibi, başka maden bezeme teknikleriyle birlikte de uygulanabilir. Kakma tekniğinde, sonradan içlerine başka madenlerin yerleştirileceği yivler de kazıma ile açılır.
kazıma tekniği, sgraffito (İtalyancada “kazıma”) ya da graffito olarak da bilinir, resim, seramik ve cam sanatlannda kullanılan bir teknik. Bir altlığın üstüne başka bir malzeme sürülerek ya da kaplanarak ikinci bir kat oluşturulur. Desen bu katın üstüne
Kazıma tekniği ile yapılmış kırmızı seramik tabak, y. 1805;
Brooklyn Müzesi, New York
Brooklyn Museum, New York
sivri uçlu bir aletle kazınır. Böylece zemin üstteki katın renginde kalırken, desenin çizgileri alttaki katın renginde ortaya çıkar. Örtaçağda özellikle pano resminde ve el-yazmalanmn bezenmesinde zemin olarak çoğunlukla altın varak kullanılmıştır. Duvar resmindeyse genellikle farklı renkte iki kat sıva olur. Vitrayda bu teknik, üstteki renkli camın alttaki saydam cam ortaya çıkacak kadar kazınmasıyla uygulanır. Seramikte, fırınlanmadan önce kabın üstüne sürülen beyaz ya da renkli astarın, gövdenin rengi görünecek biçimde kazınmasıyla desen oluşturulur. İslam ülkelerindeki çinicilerin ürettiği kazıma ürünler bütün Ortadoğu’da çok yaygındır. 18. yüzyılda İngiltere’de, mavi renkli desenleri sgraffito yöntemiyle yapılmış beyaz, sert ve gözeneksiz seramikler üretilmiştir. Amerikan kolonilerinde de daha 18. yüzyılın ortalarında Alman göçmenler sgraffito ürünleri vermişlerdir.
Kazimierz I, lakabı yeniden kuran ya da keşiş kazİmİerz, Lehçe kazimierz ODNOWICI-el ya da mnich (d. 25 Temmuz 1016 – ö. en geç 28 Kasım 1058), Polonya dükü. Babasının yönetimi sırasında yitirilen Silezya, Mazovya ve Pomeranya illerini (bugün üçü de Polonya’da) yeniden Polonya topraklarına katmış ve merkezî yönetimi yeniden kurmuştur.
Kral II. Mieszko ile Lothringen (Lorraine) Palatin kontluğu hanedanından Richeza’nın (Ryxa) hayatta kalan tek oğluydu. Keşiş olduktan sonra papalığın izniyle tarikattan ayrıldı ve babasının ölümünden (1034) sonra tahta çıktı. 1037’de yerel soylularca tahttan indirildi. Aynı dönemde halk toprak sahiplerine, putperest kabileler de kiliseye karşı ayaklandılar. Almanya’ya sürgüne gönderilen Kazimierz Kral II. Konrad ile
III. Heinrich’in askeri desteğiyle 1040’ta tahtı yeniden eline geçirdi. Rus prensesi Dobronega’yla evlendi. Onun erkek kardeşi Kiev büyük prensi (veliky knyaz) Yaros-lav’ın (Akıllı) desteğiyle 1047’de Mazovya ve Pomeranya illerini geri aldı. 1050’de Bohemyalılardan Silezya’yı aldıysa da tazminat olarak Bohemya prenslerine her yıl haraç ödemeyi kabul etti. Polonya’da merkezî yönetimi yeniden kurdu, Katolik Kilisesi’ni canlandırdı ve tahttan indirilmesine yardımcı olan putperest kabileleri denetimi altına aldı. Ama Polonya hükümdarı olarak hiçbir zaman krallık tacı giymedi. Almanya’nın Polonya üzerindeki süzerenliği de onun hükümdarlığı döneminde yeniden kuruldu.
Kazimierz II, lakabı adil kazimierz. Lehçe kazimierz sprawiedliwy (d. 1138 – ö. 5 Mayıs 1194), 1177-94 arasında Kraköw ve Sandomierz dükü. Piast hanedanından geliyordu. Hükümdarlığı sırasında sık sık, tahttan indirdiği kardeşi III. Mieszko’yla savaşmak zorunda kaldı. Krakövv’u geri alan Mieszko 1190-91 yıllarında kısa bir süre için iktidarı eline geçirdi. Ama yeniden tahta çıkan Kazimierz Polonya’nın en güçlü hükümdarı oldu, -beczyca Kongresi’nde (1180) gücünü soylular ile din adamlarına da kabul ettirdi; onlara sağladığı ayrıcalıklar karşılığında soyundan gelenlerin veraset haklarını güvence altına aldı. Yerine geçen oğlu I. Leszek taht üzerinde hak iddia edenlerle yıllarca savaştı.
Kazimierz III, lakabı büyük kazImİerz, Lehçe kazimierz wielki (d. 30 Nisan 1310, Kujawy – ö. 5 Kasım 1370, Polonya), 1333-70 arasında Polonya kralı, Barış yanlısı olması, köylülerin yükümlülüklerini azaltması ve dış politikadaki başarılarından dolayı “Büyük” lakabıyla anılır.
Polonya’nın 200 yıldır süren çok sayıda prensliğe bölünmüş durumuna son vererek Büyük Polonya ile Küçük Polonya’yı yeniden birleştiren I. Wtedisfaw ile Büyük Polonya kralı II. Boleslaw’in (Dindar) kızı Jadwiga’mn oğluydu. 1312’de ağabeyinin ölümünden sonra tahtın vârisi kabul edildi. Daha sonra Gniezno başpiskoposu ve danışmanı olan Jarostow tarafından krallığa hazırlandı. Üç kız kardeşinden Elizabet, 1320’de Macaristan kralı Kâroly Robert ile evlendi ve gerek dış politikada gerek saray hiyerarşisinde önemli bir rol oynadı.
Kazimierz 1325’te Litvanya dükü Gedimi-nas’m (Gedymin) putperest kızı Aldona-Ona’yla evlendi. Düğünden önce vaftiz edilen Aldona, henüz Hıristiyanlaşmamış olan Litvanya ile Polonya arasındaki uzlaşmanın bir göstergesi olarak binlerce (bir vakayinameye göre 24 bin) PolonyalI savaş tutsağını da birlikte getirdi. Kazimierz, erkek çocuk doğuramayan kraliçenin ölümünden (1339) iki yıl sonra Hessenli Alman prensesi Adelhaid ile evlendi. Adelhaid da
çocuk doğuramayınca 1356’da ülkesine geri gönderildi. 1365’te Silezya prensesi Glogau-Sagan’lı Hedwig’le yaptığı üçüncü evlilik de vâris sorununu çözmedi. Sonunda Kazi-mierz, Macaristan kralı olan yeğeni Lajos’u vâris atadı. Lajos’un da çocuğu olmadığı için ikinci aday olarak büyük kızının oğullarından Batı Pomeranyalı Kazimierz’i seçti. Bu davranışıyla, ayrıcalıkların verilmesi sırasında onayı alınması gereken soyluların konumunu da güçlendirdi.
Kızlan ile torunlannın yaptığı evlilikler Kazimierz’in başka ülkelerden gördüğü desteği daha da artırdı. İkinci kızı, Brandenburg elektörü Ludwig’le evlendi (1345); üçüncüsü Kutsal Roma-Germen imparatoru
IV. Karl’ın oğlu Wenzel’le nişanlandı (1369). Karl’ın kendisi de önce Kazimierz’ in bir yeğeniyle, ardından da bir torunuyla evlendi. Kral böylece Wittelsbach’lar, An-jou’lar, Lüksemburglar ve Litvanyahlar (sonradan Jagiettolar) gibi dönemin en önemli hanedanlanyla akraba oldu. Kazimierz’in sağgörülü, sakin ve direngen kişiliği dış politikasına da yansıdı. Diplomasiyi savaşa yeğledi ama güç kullanmaktan da bütünüyle kaçınmadı. Başka ülkelerin topraklannda giriştiği harekâtlardan en önemlisi Kızıl Rusya’ya 1340 ve 1349’da düzenlediği seferlerdi.
Ülkenin henüz güçlü müttefiklerinin olmadığı bir dönemde tahta çıkan Kazimierz hükümdarlığının ilk yıllannda çeşitli sorunlarla karşılaştı. Bohemya kralının Polonya tahtında hak iddia etmesi ve Töton Şövalye-leri’nin Doğu Pomeranya’yı işgal altında tutması bu sorunlann başında geliyordu. 1335-48 arasında Macaristan, Bohemya ve Töton Şövalyeleri’yle yapılan bir dizi antlaşma sonucunda Kazimierz Macaristan’ın desteğini kazandı. Silezya İle Doğu Pome-ranya üzerinde gerçekçi olmayan hak iddialarım geri aldı; buna karşılık Bohemya kralı da Polonya üzerindeki iddialanndan vazgeçti. Töton Şövalyeleri ise işgal altında tuttuklan Kujawy ve Dobrzyn bölgelerinden çekildiler. Böylece batı sınınnı güvence altına alan Kazimierz, Haliç ve Vladimir (Kızıl Rusya) düklüklerini işgal etti. Ama bu düklükleri Polonya’ya katma çabası hiçbir zaman tam başanya ulaşamadı. Kralın başanyla uyguladığı dış politika sonucunda, bağımsızlıklannı korumaya büyük önem veren Mazovya prensleri kendilerini Kazimierz’in vasalı ilan ettiler (1351-53). Batıda bile bazı Alman soylulan Kazimierz’in yöneticiliği altında olmayı Brandenburg^ yeğledi.
Kazimierz, tahta çıktığında 130.000 km2 olan Polonya topraklannı, 1370’e gelindiğinde çeşitli tasarruf haklanyla birlikte yaklaşık 233.000 km2’ye çıkarmayı başarmıştı. Kazimierz’in bütün Avrupa’da saygı duyulan bir hükümdar durumuna gelmesi, bazıla-n ölümünden sonra yitirilen bu toprak kazanımlanndan daha önemliydi. 1364’te Kraköw’da yapılan bir kongreye Macaristan, Bohemya, Danimarka ve Kıbns kralla-nnm yanı sıra çok sayıda prens de katılmıştı. Otuz yıl önce Macaristan’daki Visegrâd Kongresi’nde sıradan bir tartışmacıdan öteye gidemeyen Kazimierz, Kraköw’da Kutsal Roma-Germen imparatoru ile Macaristan kralı arasındaki anlaşmazlıkta hakemlik görevini üstlenmişti.
Ekonomik etkinliği özendiren Kazimierz, ülkeyi tek bir kral, yasa ve para birimi altında birleştirmeye çalıştı. İkisi kendi adını taşıyan birkaç yeni kent kurdu ve eski kentlerle birlikte tümüne Magdeburg Yasası uyannca özerklik verdi. Toplam 50’yi aşkın şato inşa ettirdi, kilise yapımını destekledi ve Kraköw’daki kraliyet şatosunu onarttı. Kraköw’da, anlaşmazlıklarda ha-
kemlik etmek ve Liber luris Teutonic?de (Töton Yasası Kitabı) toplanan yasaları uygulamakla görevli özel bir mahkeme kürdü. Yahudilere sağlanan ayrıcalıklar güvence altına alındı ve geliştirildi. Kazimierz Küçük Polonya ve Büyük Polonya’da tek yasa ilkesini uygulamaya soktuysa da, Mazovya ve Kızıl Rusya yazılı olmayan yasala-nnı değiştirmedi. Yerel hukukçular ve yöneticiler yetiştirilmesi amacıyla kralın 1364’te kurduğu Krakow Üniversitesi yalnızca birkaç yıl eğitim verdi. Kazimierz 1370’te bir av kazasında öldü.