Kent, Rockwell
(d. 21 Haziran 1882, Tarrytown Heights, New York – ö. 13 Mart 1971, Plattsburgh, New York, ABD), ABD’li ressam ve ilüstratör. Çalışmalarında önemli bir yenilik bulunmamakla birlikte canlı doğa görünümleriyle 20. yüzyılın ilk yarısında ABD’nin en popüler ressamlann-dan biri olmuştur. Columbia Üniversitesi’n-de mimarlık öğrenimi gördüyse de son-
“Atla Çekilen Silindir”, Rockwell Kent’ın yağlıboya çalışması, 1909; Phillips Collection, Washington, D.C.
Phillips Collection, Washington, D.C.
radan resme yöneldi. 1906-10 arasında William M. Chase, Robert Henri ve Abbott Thayer’den dersler aldı. Çoğu karamsar kır ve deniz manzaralanndan oluşan ilk dönem yapıtlarında dramatik ton karşıtlıkları ve stilize bir anlatım kullandı. Teknik ressamlık, ıstakoz avcılığı, Maine kıyısında marangozluk ve tersane işçiliği gibi çok çeşitli işler yapan Kent, küçük bir tekneyle Tierra del Fuego sulannda araştırmalara çıktı. Newfoundland, Alaska ve Grönland’da bulundu. Bu gezi sırasında yaptığı taslaklan sonradan resimlerinde ve gezi kitaplarını resimlemede kullandı.
It’s Me, O Lord (1955) adlı otobiyografik kitabından başka Chaucer’ın, Shakespeare’ in ve Melville’in yapıtlannı, ayrıca birçok çağdaş yazann kitabını resimledi. 1966’da, SSCB Sanatlar Akademisi üyeliğine seçildi.
Kent, William (d. y. 1685, Bridlington, Yorkshire – ö. 12 Nisan 1748, Londra, İngiltere), Palladio üslubunun önde gelen ustalanndan ressam ve mimar. Serbest Ingiliz bahçe düzenlemesinin öncüsü sayılır.
Hull’da araba süslemeleriyle uğraşan bir ressamın yanma çırak verildiği sanılan Kent, yeteneğini gören sanatsever soylular tarafından resim eğitimi görmesi için
William Kent, bir oymabaskı
British Museum, Londra, J R Freeman & Co Ltd.
kent devleti 186
Roma’ya gönderildi. Orada Benedetto Lu-ti’nin öğrencisi, oldu. Gene Roma’dayken, 18. yüzyılda İngiltere’de İtalyan mimar Palladio’nun klasik yaklaşımının önde gelen savunucusu olan Burlington 3. kontuyla tanıştı. Birlikte Londra’ya dönerek kontun Piccadilly’deki Burlington Evi’nin dekorasyonunu yaptı; ömrünün sonuna değin de burada kaldı. Burlington ile dostluğu, yalın bir düzenlemeyle bir araya getirilmiş uyumlu kütlelere dayanan üslubunu büyük ölçüde etkiledi. Yapıtları daha sonraları Robert Adam gibi mimarlar tarafından “son derece boğucu” bulunarak eieştirildiyse de bu mimarlar üzerinde tartışmasız bir etkisi oldu. Kent, Inigo Jones’un üslubunu da yakından tanıma fırsatını buldu; Burlington’la birlikte derlediği Desigrıs of Inigo Jones, with some Additional Designs (Inigo Jones’un Tasarımlan, Bazı Ek Tasanmlarla) 1727’de yayımlandı.
1730’larda Kent artık aranan bir mimardı. Norfolk’ta yapımına 1734’te başlanan ve en önemli yapıtlanndan biri olan Holkham Binası’nda iç mekânlan ve mobilyalan da tasarlayarak, böylesi kapsamlı bir işe kalkışan ilk mimarlar arasına katıldı. 1726’da Burlington’ın da etkisiyle Londra İmar Müdürlüğü’ne atandıktan sonra en ünlü yapıtlannı verdi. Saray Ahırlan (1732), WhitehaU’daki Hazine Binalan (1734-36) ve ölümünden sonra tamamlanan Atlı Muhafız Birliği Binası (1750-58) gibi yapılan-nın tümü, İngiliz mimarlığının durumunu klasik örneklere bağlı kalarak düzeltmek isteyen Burlington’m büyük projesinin par-çalanydı.
Gerek bu yapılardan bazısının, gerekse Berkeley Meydanı’nda Lady Isabella Finch için yaptığı 44 numaralı evin (İ742-44) iç mekânlan oldukça gösterişlidir. Kent’in mobilya tasanmmda süslü Gotik üsluba yakınlık duyması da Palladio üslubunu oldukça serbest biçimde ele aldığını gösterir. Bütün bunlar, Burlington’ın belirleyici etkisi altında kalmadığında Kent’in büyük bir Barok ustası olabileceğini düşündürmektedir.
Kent belki de en özgür anlatımına, disiplinli yapılanyla karşıtlık oluşturacak doğal düzenlemeler olarak tasarladığı bahçelerinde ulaştı. Oxfordshire’daki Rousham Binası (1738-41) bahçeleriyle Buckinghamshire’da-ki Stowe Evi (y. 1730) bahçelerinde dolambaçlı yollardan ve iki yanı ağaçlıklı geçitlerden ulaşılan orman içi açıklıklarda küçük klasik tapmaklara yer verdi. Onun, bahçe tasanmmda geleneklerden aynlan bu yaklaşımını, Horace Walpole “Doğanın tümünü bir bahçe” olarak görmesine bağlıyordu. Bütün bunlarda ve Alexander Pope için Middlesex’teki Twickenham’da yaptığı Pope Villası (y. 1730) ile Merlin Mağarasının da yer aldığı Surrey’deki Richmond Bahçeleri gibi (1735) öteki yapıtlannda Kent’in amacı üç boyutlu bir resim yaratmaktı. Bu yaklaşım çok geçmeden öteki Avrupa ülkelerinde de benimsenerek özellikle 18. yüzyılın ikinci yansında Fransa’da etkili oldu.
kent devleti, çevresindeki bölge üzerinde de egemenlik kuran ve bu bölgenin siyasal, ekonomik ve kültürel yaşamını yönlendirici bir merkez konumunu taşıyan bağımsız bir kente dayalı siyasal sistem. 19. yüzyıl sonla-nnda İngiltere’de ortaya çıkan kent devleti terimi özellikle Antik Çağdaki Yunan, Fenike ve İtalyan kentleriyle ortaçağ İtalya’sı kentleri için kullanılmıştır.
Eski Yunan uygarlığının klasik döneminde biçimlenen kent devletlerine Antik Çağda
verilenpolis(*) adının kökeni, kentin yönetsel ve dinsel merkezi olan akropolisti(*). Polis’in sınırlı bir alanı olduğundan, polites (çoğul politai) denen polis yurttaşları arasında sıkı ve yakın ilişkiler vardı. Kent devletleri topraklannın küçüklüğü, yurttaşlık hakkının darlığı, yurtseverlik ve bağımsızlığa verilen önem gibi özellikler açısından kabile ya da halk topluluklarına dayalı devlet sistemlerinden farklıydı. Kent devletlerinin nasıl ortaya çıktığı konusu tartışmalı olmakla birlikte, Yunanistan Yarımadası, Ege Adalan ve Batı Anadolu’da, ekonomik çöküşe bağlı olarak çözülen kabile yapısından kopan küçük topluluklann İÖ 1000-800 arasında bağımsız kent devletlerinin çekirdeklerini oluşturdukları sanılmaktadır. Zamanla nüfusları ve ticari etkinlikleri artan kent devletlerinin uzak bölgelere gönderdiği göçmen toplulukları da IÖ 750-550 arasında Karadeniz ve Akdeniz kıyılan boyunca benzer kent devletleri kurdular.
Bu dönemde sayıca binlere ulaşan kent devletlerinde, temel ilkelerini filozofların ortaya koyduğu, monarşiden ilkel komünizme kadar her türlü siyasal yönetim biçimi uygulanıyordu. Bu yoğun ve canlı deneyimlerin bütün alanlarda (sanayi ve teknoloji dışında) sağladığı benzersiz ilerleme, Eski Yunan-Roma uygarlığı için gerekli temeli hazırladı. Kent devletlerinin ulaştığı parlak düzeyde önemli rol oynayan tikelci yapı aynı zamanda zayıflıklarının da kaynağını oluşturuyordu. Bu devletler sürekli bir birlik ya da federasyon kuramadılar. Sonuçta Maİcedonyalılann, Kartacalıların ve birer municipium(*) konumunda varlıklarını sürdürmelerine izin veren Roma İmparatorlu-ğu’nun egemenliği altına girdiler. Cumhuriyet yönetimine bir kent devleti olarak geçen Roma, kent devletlerini ortadan kaldırmaya yönelik bir dış politika izledi.
İtalya’da belirli kentlerin ileri bir refah düzeyine ulaştığı 11. yüzyılda kent devletleri yeniden ortaya çıktı. Çoğu Bizans topraklan içinde yer alan ya da Bizans’la yakın ilişkileri sürdüren ve böylece Doğu ticaretindeki canlanmadan tam anlamıyla yararlanabilen bu kent devletlerinin en önemlileri, Venedik ile Amalfi’ydi. Amalfi 11. yüzyıl ortalannda ticari gücünün doruğuna ulaştı. Aynı bölgede öne çıkan öteki kent devletleri arasında Bari, Otranto ve Salerno bulunuyordu. Kısa bir süre Venedik’in ciddi bir rakibi olan Amalfi, 1073’te Normanlara boyun eğdikten sonra geriledi. Venedik, 1082’de Bizans İmparatorluğu içindeki bütün gümrük vergilerinden bağışık tutulma ayncalığını elde etti. Gene 11. yüzyılda Toscana’nın doğal limanı Piza, Akdeniz ticareti için Araplara karşı başanyla yürüttüğü mücadele içinde gelişti. Daha sonraki yüzyıllarda Piza’nm rakibi olan Cenova da aynı yolu izledi. İtalya’nın iç kesimlerinde Milano zamanla gelişerek, zenginliği Lom-bardiya Krallığı’nın başkenti olmasına dayanan Pavia’yı hızla geride bıraktı. Lombardi-ya ile Roma arasındaki Francigena Yolu (Via Francigena) üzerinde yer alan ve uzun süre Toscana markilerinin merkezi olan Lucca iç kesimdeki en önemli Toscana kentiydi.
Macar ve Arap akmları sırasında tahkim edilmiş merkezlerin önem kazanması kentlerin gelişmesine önemli katkıda bulundu. Kent surlan yeniden inşa edildi ya da onanldı. Böylece hem kentlerde oturanlar, hem de kırsal kesimden gelenler güvenceye kavuştu. Birçok köylü de kırsal kesimde hızla yaygınlaşan Castello’\aıa (Kale) sığındı.
Normanlann Güney İtalya’yı ele geçirmesiyle bu bölgedeki özerk yerel yönetimlerin gelişimi sona erdi. Kuzey İtalya’da ise, bazı
yerlerde kurulu yönetimlerle çatışarak, bazı yerlerde de barışçı dönüşümlerle gelişen komün hareketi kentlerin özerk yönetimlere kavuşmasını sağladı. Başlangıçta kent halkının önde gelen kesimlerinin yer aldığı birlikler biçiminde kurulan komünler, bir süre sonra yeni türde birer kent devleti durumuna geldi. Bu kent devletlerine ilk karşı çıkanlar çoğu yerde piskoposlar oldu. Markiliğin çok geniş yetkilerden yararlandığı Toscana’da, Kutsal Roma-Germen imparatoru IV. Heinrich 1081’de Lucca ve Piza’ya büyük ayrıcalıklar tanıyarak rakibi olan Matilde’yi zayıflatmaya çalıştı. Matil-de’nin ölümünden sonra Floransa kenti bağımsızlığını kazandı.
İtalyan kent devletlerinin ilk yönetim organları bütün yurttaşların katıldığı genel meclis (parlamento, concio, arengo) ve konsüllerden oluşan yüksek görevliler kuruluydu. Yapısı gereği hantal olan bu genel meclis çok geçmeden yerini olağan yönetim ve yasama işlerinin yürütüldüğü bir kurula bıraktı. Yönetim yapısının giderek karmaşıklaşmasıyla birlikte kentten kente değişik özellikler gösteren yeni kurullar ortaya çıktı. 12. yüzyılda konsüllük makamı çoğu kez komünün kuruluşuna öncülük etmiş olan sınıfın tekelindeydi. Bu sınıf genellikle küçük toprak sahipleriyle varlıklı tüccarlardan oluşuyordu. Piza ve Cenova gibi kentlerde tüccarlann belirgin bir ağırlığı vardı. Buna karşılık Piemonte’nin bazı kesimlerinde komünlerin kökeni yerel soyluların kurdukları birliklere dayanıyordu. Bu nedenle ortaçağın ilk kent devletleri büyük ölçüde aristokratik bir yapı taşıyordu. Önde gelen ailelerin kırsal kesimdeki şatoları andıran, tahkim edilmiş evleri de bu özelliği yansıtıyordu. Gerçekte İtalya’da hiçbir zaman Kuzey Fransa ve Almanya düzeyinde keskin bir kent ve kır farklılaşması olmadı; feodal sistem kentlere de damgasını vururken, soylu olmayan birçok kentli de kırsal kesimde arazi edinme olanağını buldu. Kent ve kır arasındaki bu bağ komünlerin gelişimi sürecinde daha güçlü ve karmaşık bir nitelik kazandı.
Kent devletlerinin kuruluşlanndan başlayarak yöneldikleri temel hedeflerden biri kırsal bölgenin (contado) ele geçirilmesiydi. Bu nedenle surlarla çevrili kasabalar ve daha küçük kırsal yerleşmeler zamanla kent devletlerine bağlandı. Lombard miras hukukunun da etkisiyle feodal mülkiyetin sürekli parçalanması birçok hanedanı zayıflattı ve kırsal kesimin ele geçirilmesini kolaylaştırdı. Bu arada piskoposlar da kilise topraklarının komünlerin denetimine girmesini önleyemedi. Kırsal kesimdeki soylu-lann çoğu ya baskılara karşı koyamadığından ya da gönüllü olarak kent yurttaşı kimliğini benimsedi. Yalnızca Este, Malaspina, Guidi ve Aldobrandeschi gibi az sayıda güçlü aile bağımsızlığını koruyabildi. Bu aileler bile çoğu kez bazı mülklerini yitirmek ya da bazı ödünler vermek zorunda kaldılar.
kent devrimi, antropoloji ve arkeolojide, akrabalık temelinde örgütlenmiş, ekonomisi tarıma dayalı küçük köylerin, toplumsal açıdan karmaşık, büyük ve uygar kentsel merkezlere dönüşme sürecine verilen ad. Terimi ilk kez Avustralya doğumlu İngiliz tarihçi, V. Gordon Childe kullanmıştır.
Childe uygarlığı kentleşme ile özdeşleştirir. Bazı başka toplumbilimciler ise bu iki sürecin büyük ölçüde örtüştüğünü kabul etmekle birlikte, kentsel alanlara özgü kültürel özelliklerle “uygar” toplumlara özgü kültürel özellikler arasında aynm yaparlar. Childe’a göre kent uygarlığının ortaya çıkışını gösteren 10 ölçüt şunlardır: Yerleşim biriminin boyutunun büyümesi, servetin
yoğunlaşması, kamu hizmetlerinin büyük ölçekli hale gelmesi, yazının kullanılması, güzel sanatların varlığı, bilimin gelişmesi, dış ticaret yapılması, geçimlik üretimin dışında uzmanlık dallarının oluşması, toplumun sınıflara ayrılması, siyasal örgütlenmenin akrabalık temeli yerine yerleşim birimlerine dayalı olması. Childe kent devriminin altında yatan nedenler olarak teknolojinin gelişmesini ve sermayeye dönüşen gıda üretimi fazlasının artmasını gösterir. Sonraki arkeolojik bulgular, Childe’ın ileri sürdüğü ölçütlerin gerçekte evrensel olmadığını ortaya koydu. Ama değişik zaman ve yerlerde kentler ortaya çıktıkça, bazı temel yapısal eğilimlerin varlığı kendini gösterdi. ABD’li antropolog Robert McCormick Adams, kent devriminde temel dönüşümün, toplumsal örgütlenme alanında görüldüğünü öne sürdü. Bu ise toplumun ölçek ve karmaşıklığında artış ile kültürel ve teknolojik değişimleri hızlandıran yeni siyasal ve dinsel kurumlarm doğuşu demekti. Kent devriminin, yeterli değilse de zorunlu önkoşullarından birinin saklanabilir gıda maddesi fazlası olduğu bilim adamlarınca genellikle kabul edilir. Üretim fazlasının toplumsal kuramların gelişmesinden önce mı sağlandığı, yoksa bu kurumlarm çiftçileri fazla üretmeye mi zorladığı tartışma konusudur. Kent devrimini doğuran başka önemli özellikler arasında uzmanlaşmış ve birbirine bağımlı bölgeler arasında mal ticaretini sağlayacak kuramların bulunması ve üretim kaynaklarının farklı ellerden denetlenmesi sayılabilir. Bu koşullar servetin yoğunlaşmasına ve toplumun sınıflara bölünmesine yol açar. Nüfus artışı ise genellikle kent devriminin öncesine değil, sonrasına rastlar.
Kent devriminin ilk kez İÖ y. 3000’lerde Mezopotamya’da ortaya çıktığı sanılır. Daha sonra Mısır’da Nil, Hindistan’da Indus ve Kuzey Çin’de Huang (Sarı Irmak) vadilerinde kentler oluşmuştur. And yöresinde ise bilinen ilk kentlerin tarihi İÖ 1000 dolaylarına değin iner.
Kent-Koop, tam adı batikent konut üretim yapi kooperatifleri BİRLİĞİ, ortak kooperatiflerin konut üretimi etkinliklerinin eşgüdümünü sağlayan kuruluş. Ankara’nın 11 km batısında Batikent Projesi’ni gerçekleştirmek üzere 13 kurucu kooperatifin ve Ankara Belediyesi’nin katılımıyla 17 Ekim 1979’da kuruldu. 1928’deki Yenişehir ve 1948’deki Yenimahalle projelerinden sonra Ankara’nın üçüncü büyük yeni yerleşme projesi olan Batikent Toplu Konut Yerleşmesi, önceki iki projenin toplam alanından iki kat büyük bir alanı kaplamaktadır. Tamamlandığında 55 bin konutu barındırması tasarlanan Batıkent’in nüfusunun da 250 bin dolayında olacağı tahmin edilmektedir. Bu proje Türkiye’de bugüne değin uygulanan en büyük yeni yerleşme projesi olmanın yanı sıra dünyada kooperatifler aracılığıyla yürütülen en büyük toplu konut projesidir. 1988 sonunda Batıkent’te yerleşime açılmış konut sayısı 11.487 idi. Kent-Koop, ortağı bulunan 105 kooperatifin genel kurullarınca seçilen üçer temsilcinin oluşturduğu Genel Kurul’un seçtiği 11 kişilik Yönetim Kurulu’nca yönetilir. Ülus-lararası Kooperatifler Birliği (IAC) ve öteki birçok uluslararası kuruluşa üye olan Kent-Koop, Batikent Projesi’ndeki başarısı dolayısıyla İngiliz Sosyal Konut Vakfı’nın ortaya koyduğu 1987 Dünya Konut Yılı Ödülü’nü kazanmıştır. Kent-Koop, bağlı şirketlerinin işleyişini düzenlemek amacıyla 4 Kasım 1987’de Kenthol’ü (Kenthol Holding AŞ) kurmuş, ayrıca aynı yıl Gecekondu Geliştirme ve Halk Bahçeleri gibi kentsel gelişme projeleri hazırlamıştır.
Kent Krallığı, Anglosakson döneminde İngiltere’de kurulmuş krallıklardan biri. Büyük olasılıkla bugünkü Kent topraklan üzerinde yer alıyordu. Bölge, Britanya’ya gelen Anglosaksonlann ilk yerleşim yeri ve Romalı misyonerlerin geldiği ilk Anglosakson krallığı olmasının yanı sıra farklı toplumsal ve yönetsel gelenekleriyle de tanınmıştır.
Hengist ve Horsa(*) önderliğindeki ilk Anglosaksonlann, 5. yüzyıl ortalarında Kral Vortigern’in çağrısına uyarak Kent’teki Ebbsfleet’ten Britanya’ya girdikleri kabul edilir. Hengist’le oğlu Oisc’in (Aesc) (Kent’te hüküm süren hanedana bu nedenle Öiscliler adı verilir) hükümdarlık dönemlerinden sonra, 512’den Kral I. Aethelberht dönemine (560-616) değin Kent’in tarihine ilişkin hiçbir bilgi yoktur. Aethelberht 595’te Humber Irmağının güneyindeki bütün krallıklann tek hükümdarı (bretwalda) oldu. Karısı Bertha, Paris’in Frank kralı Charibert’in kızıydı ve Hıristiyandı. Papa I. Gregorius’un (Büyük) 597’de Aethelberht’ in sarayına Augustinus önderliğinde bir misyonerler grubu göndermesinde bunun rol oynadığı sanılır. Aethelberht, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra misyonerlere Canterbury’de bir yer verdi. Burası sonradan, İngiltere Kilisesi’nin ilk ve en önemli başpiskoposluğu oldu.
Aethelberht’ten sonra hiçbir Kent kralı bretwalda unvanı almadı. Ama onun torununun oğlu Egbert (hd 664-673), Kent’le birlikte Surrey’in de kralı oldu. 8. yüzyılın ortalannda Mercia kralı Offa’nın ele geçirdiği kent, 825’te Wessex kralı Egbert tarafından alınana değin Mercia’ya bağlı kaldı. Daha sonra da Wessex’e bağlı bir eyalet durumuna geldi; Wessex krallan, 10. yüzyıl ortalanndan başlayarak bütün İngiltere’nin kralı oldular.
Kent’in, öteki krallıklardan çok farklı bir toplumsal örgütlenmesi vardı. Bu da Aziz Bede’nin, Kent halkının, Angıllar ve Sak-sonlardan ayrı bir kabile olan Jütlerden oluştuğu yolundaki savını desteklemektedir. Jütlerin, kara Avrupa’sının hangi bölgesinden geldikleri ise tartışmalıdır. Wessex ve Mercia’daki iki soylu sınıfı (gesithcurıd) yerine Kent’te yalnızca bir soylu sınıfı (eorlcund) vardı. Ceorl denen köylü sınıfı ise öteki krallıklardaki benzerlerinden çok daha varhklıydı. Miras kalan özel mülkiyet altındaki topraklar erkek çocuklar arasında bölüştürülürdü. Krallık, vill adı verilen yönetim merkezlerinin çevresinde yer alan lathe adlı yönetim birimlerine bölünmüştü.
187 Kent Oyuncuları
Kent Mağarası, kent delîgî olarak da bilinir, İngiltere’nin Devonshire bölgesinde Torquay yakınlarında yer alan ve içinde eski insan ve soyu tükenmiş hayvan kalıntılarının bir arada bulunduğu büyük kireçtaşı mağara. 1825-29 arasında mağaranın üst katmanlarında araştırmalar yapan Rev. J. McEnery tarafından ortaya çıkanlmıştır. 1865-80 arasında yaptığı kazılarla William Pengelly ilk bulguları doğruladı. Kalıntılar, yukarıdan aşağıya doğru altı kattan oluşmaktaydı (Roma Dönemiyle Demir ve Tunç Çağına ait çanak çömlek; Neolitik çanak çömlekle birlikte dikitler; yanık kemik ve kül katmanı; kırmızı mağara toprağı; dikitli taban; kemik ve çaytaşı içeren kat). Bulgular tipolojik olarak Açheuleen, Mous-terien, Orta Aurignacien, Ön Solutreen ve Magdalenien kültürlere aitti. Hayvan kalıntıları, mağara ayısı kalıntılannın bulunduğu alt katlar dışında en çok, kırmızı mağara toprağından oluşan ve Üst Pleyistosen Döneme (Pleyistosen Dönem y. 2,5 milyon -10 bin yıl önce) tarihlenen katta ele geçti. Bunlar mamut, tüylü gergedan, bizon, Ren geyiği, dev geyik (.Megaceros) gibi hayvanlara ait kalıntılardı. İnsan kalıntılan ise henüz arkeolojik evrelerle eşleştirilebilmiş değildir.
Kent Oyuncuları, İstanbul’da Müşfik Kenter(*) ve Yıldız Kenter(*) tarafından kurulmuş, 1961-62 döneminden beri etkin tiyatro topluluğu.
Kenter kardeşler 1959’da Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılarak İstanbul’a gittiler. Arkadaşları Kâmran Yüce, Şükran Güngör, Lale Oraloğlu, Sadri Alışık ve Zihni Ro-na’yla birlikte, önce Muhsin Ertuğrul’ un yöneticiliğinde Karaca Tiyatro’da, sonra da Site Tiyatrosu adıyla çalıştılar. 1961’de Kent Oyuncuları adını alan topluluk, uzun süre de Dormen Tiyatrosu’ nun salonunu kullandıktan sonra 1968’de Harbiye’de yaptırılan kendi salonuna taşındı. Kuruluşta yer alan sanatçıların dışında Mustafa Alabora, Genco Erkal, Erol Günaydın, Cahit Irgat, Çolpan İlhan, Çetin İpekkaya, Gülsün Kamu, Güler Kıpçak, Bülent ve Alev Koral, Tuncel Kurtiz, Gül Onat, Sema Özcan, Ali Poyrazoğlu, Çiğdem Selışık, Meral Taygun ve Gülsen Tuncer gibi oyuncular da zaman zaman toplulukta çalıştı.
Kent Oyunculan yerli ve yabancı yazarla-nn oyunlarını sahneleyen bir repertuar
Kent Oyuncuları’nda Turgenyev’in Babalar ve Oğullar adlı oyunu, oturanlar Müşfik ve Yıldız Kenter, 1982
Kent Oyuncuları’nın izniyle
kent planlaması 188 mıştı. Topun bir saldırı silahı olarak kulla-
nılmaya başlaması bunların durumunu değiştirdi, dolayısıyla kent planlamasını da
tiyatrosudur. Başlangıcından günümüze değin etkiledi. Rönesans’ın kent planlamasına
sahneledikleri oyunlar arasında Harold Pinter, getirdiği en önemli yenilik de buradan
Jean Anouilh, John Osbome, Eugène lones- kaynaklanıyordu. Tasarımcılar kentleri bu
co, Anton Çehov, Edward Albee, Bertolt silahtan en az etkilenecek biçimde düzenle-
Brecht, Arthur Miller, Tennessee Williams me çalışmalarına giriştiler, bir süre sonra da
gibi yabancı yazarlarla Güner Sümer, Neca- genel olarak kentlerin nasıl olması gerektiği
ti Cumalı, Hidayet Sayın, Orhan Asena, üstünde düşünce üretmeye başladılar. Böy-
Turan Oflazoğlu, Melih Cevdet Anday, lece kent planlamasına ilişkin ilk kuramsal
Aziz Nesin ve Sadık Şendil gibi Türk çalışmalar ortaya çıktı. Yalnız mimarlar
yazarların birçok nitelikli oyunu vardır. değil, Leonardo da Vinci, Albrecht Dürer
Arada yalnızca ticari kaygıyla seçilen önem- gibi sanatçılar da bu alanda çalışmalar
siz ve hafif oyunlara da yer verilmiştir. yaptılar. Rönesans ideal kent tasarımları
Kent Oyuncuları her yaz çıktığı Anadolu adıyla da bilinen bu tasarımların bir bölümü
turnesinin yanı sıra yurtdışında da başarılı uygulandı.
turneler gerçekleştirmiştir. Kent planlaması bakımından önem taşıyan
. bir sonraki dönem, Sanayi Devrimi’ni izle-
kent planlaması, insanların içinde yaşadı- yen hızlı kentleşme dönemidir. Özellikle
ğı yapay fiziksel çevrenin biçimsel ya da Bati Avrupa ve Kuzey Amerika’daki kent-
ışlevsel amaçlarla düzenlenmesi ve bu amaç lerin hızla büyümesi ve sanayi kentinin
doğrultusunda yapılan tasarım, kaynak sağ- yarattığı sağlıksız yaşam koşulları, onların
lama, donatım, altyapı ve yapım çalışmaları- belli ilkelere göre tasarlanabileceğim düşün-
nın örgütlenmesi. Kent planlaması yalnızca dürmüştü. Bunun öncüleri arasında ütopik
bir yerleşmeyi oluşturan öğelerin uyumlu toplumcu kent tasarımlan vardı. Geleneksel
düzenlenmesini değil, orada yaşayanların kent yapısının yeni üretim biçimiyle birlikte
toplumsal ve ekonomik gereksinimlerini gelen sorunlan karşılamaya yetmeyeceğini
karşılayacak gelişmeyi de konu alır. Günü- vurgulayan bu çalışmalar, eleştirdikleri ko-
müzde bir bilim ve sanat sayılan bu alan şulların nasıl düzeltilebileceğini anlatmaya
yem yerleşmelerin planlanmasını da benzer çalışmışlardı.
bir biçimde ele alır. Farklı yönlerine ağırlık Bir yandan bu tür uyanlar, bir yandan da
verilerek kent tasarımı, şehircilik, imar kentlerdeki sağlık koşullarının çok kötü
planı gibi adlarla da anılmaktadır. Kent oluşu, insanları kent denen olgunun geliş-
planlaması bir yönetim işlevi, bir toplumsal meşinin denetlenebileceği ve bu yapılırsa
eylem ya da teknik bir uğraş alanı olarak da daha sağlıklı bir yaşama ortamı yaratılabile-
görülebilır. …. ceği düşüncesine götürdü. İngiltere’de 19.
Kent planlaması görece yem bir kavram- yüzyılın ikinci yarısında imar planlamasına
dır. insanların içinde yaşadıkları yapay ilişkin ilk yasal düzenlemeler, sanayi kenti-
fızıksel çevrenin, yanı kentlenn planlanabı- njn sağlık sorunlarını çözmek için getirilmiş-
lır bir olgu olduğu düşüncesi ancak 19. ti. 19. yüzyılın sonlanna doğru bazı Batı
yüzyılda benimsenmiş ve konuya yönelik Avrupa kentleri kent planlama büroları
çalışmalar bu yüzyılın sonuna doğru yoğun- kurmaya, hiç değilse yeni yerleşim alanlan-
laşmaya başlamıştır. 20. yüzyılda ayrı bir nın planlı bir biçimde yapılmasına çalışmaya
uzmanlık alanı haline gelmiştir. Bazı ülke- başladılar. İspanyol düşünür Arturo Soria y
lerde bu kavram daha geniş kapsamlı düşü- Mata’nm “çizgi kent”, Ingiliz düşünür Ebe-
nülmekte, bölge, hatta ülke planlamasının nezer Howard’in “bahçe kent”(*) önerileri
il ?. bölümü olarak ele alınmaktadır. yeni kuramsal yaklaşımlann ortaya çıkması-
, Tarihi. Uğraş alanı olarak yeni olmasına na, var olan kentlerin de yeniden düzenlen-
karşın, uygulama olarak kent planlamasının da mesi konusunun ele alınmasına yol açtı. 20.
en az kentler kadar esiri olduğu bilinir. yüzyıl başlarında üniversitelere ders olarak
Birlikte yaşayan insanlar, içinde oturduklan giren kent planlaması, kısa bir süre sonra
fiziksel çevreyi oluşturmak için ortak düşün- ayn bir bilim dah> bağımsız bir uğraş alanı
celer geliştirmiş, bunları uygujamışlardır. olarak önem kazandı, yeni düşüncelerle
En eski kentlenn kurulduğu bölgelerdeki, çözüm önerileri uluslararası düzeyde tartı-
yani Mezopotamya, Mısır, Hindistan, Çin şılmaya başladı.
ve Maveraünnehir deki arkeolojik alanlar- Yeni kentsel ütopyalar önerenlerin sosyal
da yapılan kazılardan, buralardaki kentlerin bilimlerle uğraşan düşünürler olma-
de bir biçimlendirme kaygısıyla düzenlen- snla karşın, kent planlaması önceleri çoğun-
miş olduğu anlaşılmaktadır. Buna başka lukla başka bir fiziksel planlama dalının,
bölgelerdeki yerleşmelerde de rastlanır. yanj mimarlığın uğraş alanı içinde görül-
Kentlerin işlevlere göre bölünmesinin, so- müştü. Mimarlar eskiden beri kent tasarım-
^kiann düzenlenmesinin, saray, tapınak lan da yapmışlardı. Çağdaş mimarlığın ön-
gıbı önemli yapıların yer seçiminin rastlantı- de gelen adları arasında kent tasannu
ya bırakılmadığı anlaşılmaktadır. Gene de konusuna eğilmeyen yok gibidir. Günümüz-
Roma gibi bazı Antik Çağ kentleri, belli de fiziksel planlama boyutuna ekonomik,
ilkeler konuncaya değin hızlı bir büyümeye toplumsal, yönetsel boyutlar da katılmıştır,
sahne olduklarından, planlı bir biçimde Bjr başka boyUt da tarihsel olandır. Çoğu
gelişememiştir. kez kentlerin içinde tarihsel yapılann yoğun
Kent planlaması açısından en önemli olarak bulunduğu alanlar için özel koruma
adımlardan bin Eski Yunan uygarlığında planlan yapılmaktadır,
atıldı. Adı bilinen en eski kent plancısı bu Türkler de kentlerde yaşamışlar, onları
uygarlıkta yetişti. Miletoslu bir düşünür belli ilkelere göre düzenleyip yönetmişler-
olan Hippodamos(*), kentleri birbirini dik dir. Bu düzenlemeleri tarımsal üretim ko-
kesen yollarla bunlann arasında kalan eşit şUııan, İslamın getirdiği kurallar ve hü-
büyüklükteki kare ya da dikdörtgen yapı kümdarların, içindeki yapılarla birlikte kent
adalanndan oluşturma düşüncesinin önde topraklarının tümünün sahibi olması gibi
gelen bir uygulayıcısı oldu (bak. ızgara olgular belirlemişti. Bu da bahçe içinde,
plan). Eski Yunanlılann kurduğu denizaşın dışa kapalı konutlardan, çıkmaz sokaklar-
kentlerın çoğunda Hıppodamos ılkelen uy- dan oluşan, hizmetleri de vakıflar ara-
gulandı. cıhğıyla görülen kentleri yaratmıştı.
Kent planlaması tanhı açısından bir sonra- gu kentler çoğu kez bir kasaba görünü-
ki önemli dönem Rönesans’tı. Bütün eski- mündeydi. En önemli yapı olan caminin çağ kentleri savunma yapılarıyla kuşatıl-
avlusu aynı zamanda kent alanı işlevini görüyordu. Alışveriş merkezi, konaklama yapıları buraya yakındı. Çoğunda, Orta Asya’daki eski Türk yerleşmelerinde de görülen sur ve içkale gibi savunma yapıları korunmuştu. Ülke düzeyinde güvenliğin sağlandığı dönemlerde kentin bunlann dışına taştığı da görülüyordu. Bu çizginin dışına çıkan özgün kent planlaması girişimi yok denecek kadar azdı. Türkler kent planlaması konulannda kuramsal çalışmalar üretmediler.
Türkiye’de Batı’dakine benzer ilk kent planlaması çalışmaları 19. yüzyılda başladı. Kentteki yapılaşmayı yönlendirmek için konan imar kuralları, bazı yasa ve tüzükler (bak. Ebniye Nizamnamesi) içinde düzenlenmişti. Avrupa ülkelerindeki imar yasalarıyla aynı tarihlerde gelişen bu yasalar farklı kaygılarla hazırlanmıştı ve bir sanayi kentinin sağlık sorunlarına çözüm bulmak yerine, sık sık yangın geçiren, sokakları arabaların geçmesine olanak vermeyen sanayi öncesi kentinin bu tür sorun-lanna çözüm getirmeye yönelikti. Osmanlı Devleti’nin son döneminde bazı mevzii imar planlan yapıldıysa da, bu konuda asıl gelişme 1928’de açılan bir uluslararası yanşma sonunda Ankara’nın imar planının Alman kent planlama uzmanı Hermann Jansen’e yaptırılmasından sonra oldu (bak. Jansen Planı).
1930’da çıkarılan 1580 sayılı Belediyeler Kanunu ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile belediyelere imar planı yaptırma yükümlülüğü getirildi. Belediyelerin teknik kadrolannın bu konuda yetersiz kalması üzerine de, imar planı yapma görevi Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Şehircilik Fen Heyeti’ne verildi.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında yabancı plancılara yaptırılan kent planları, II. Dünya Savaşı sonrasında bütünüyle Türkiye’de yetişen plancılarca yapılmaya başladı. 1961’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) kurulan Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’yle mimarlardan ayn, uzman kent plancıları yetiştirildi. Türkiye’de bugün altı üniversitede bu tür bölümler bulunmaktadır.
Günümüzde kent planlaması. Çağdaş kent planlamasının çeşitli amaçları vardır. Bunlardan birincisi herkese sağlıklı bir yaşam sağlamaktır. Kentlerde konut, çalışma, yönetim, dinlenme, eğitim, sağlık, alışveriş olanaklannı hazırlamak ve bu işlevlerin iyi ve doğru çalışması için gerekli düzenlemeleri yapmak da kent planlamasının amaçla-nndandır. Kent içinde, özellikle de kentsel işlevler arasındaki bağlantıyı sağlayacak yetkin bir ulaşım ağı kurmak, yürüyen trafiğe olduğu kadar duran trafiğe de yer ayırmak, ayrıca kentin dış dünya ile ulaşım ve iletişim bağlantısını sağlamak da bu amaçlann arasındadır. Bunlara, kentteki altyapının en iyi biçimde kurulmasını ve en ekonomik biçimde çalışmasını, yeşil alanla-nn düzenlenmesini, her yapının en sağlıklı biçimde yapılmasını sağlamak, ayrıca eğitim, sağlık, eğlence, tatil ve spor olanaklan-nı hazırlamak da eklenebilir. Son olarak her bölgede gerekli hizmet yapılan ‘için yer ayırmak, kentin gelecekteki gelişmesini de göz önüne alarak hazırlık yapmak sayılabilir. Bütün bunları yaparken de tarihsel, doğal ve kültürel değerlere zarar vermemeye, var olan dengeleri bozmamaya özen gösterilir.
Türkiye’de bugün kent planlamasıyla ilgili tasarımlar imar müdürlüğü, nâzım plan bürosu gibi adlar altındaki yerel yönetim bürolarında hazırlanmaktadır. Zaman zaman bunlann belediyeler tarafından ihale ya da yanşma yoluyla uzman kişi ya da
bürolara yaptırıldığı da olmaktadır. İller Bankası gibi kuruluşlar, bu olanaklara sahip olmayan kentler için planlar yapmakta ya da planlama bürolarına yaptırmaktadır. Teknik kadrolarca hazırlanan imar planları belediye meclislerince onaylanmaktadır. Bundan sonra yürürlüğe giren kent planlarının uygulanmasını yerel yönetimler gerçekleştirmektedir.
1950’lere değin 50 yıl gibi uzun bir dönem için ve bütün kenti kapsayacak biçimde hazırlanan kent tasarımları, kentleşme sürecinin benimsenen verileri çok hızlı değiştirmesi nedeniyle yetersiz kaldığından, artık yerini 20, hatta 10 ve 5 yıl gibi daha kısa dönemli ve yerel planlama çalışmalarına bırakmaktadır. Kent planlamalarının en sorunlu evresi uygulama aşamasıdır. Bunun nedeni, çok çeşitli çıkar gruplarının planı durdurmak ya da kendi isteklerine göre değiştirmek için çalışmasıdır. Bu baskılara karşı koyabilen yönetimler, kentlerinde çağdaş yaşam düzeyinin gerektirdiği koşullan sağlamışlardır.
Kent ve Strathern (Dükü), Edward Augustus, Dublin kontu olarak da bilinir (d. 2 Kasım 1767, Buckingham Sarayı, Londra – ö. .23 Ocak 1820, Sidmouth, Devonshire, İngiltere), Büyük Britanya kralı III. George’un dördüncü oğlu ve Kraliçe Victoria’nın babası. Cebelitarık, Kanada ve Batı Hint Adalarında subay olarak görev yapmış, uyguladığı sıkı disiplinle tanınmıştır.
1790’da Cebelitarık’taki kraliyet alayının komutanlığına getirildi. 1791’de komutasındaki alayla birlikte Kanada’ya giderek Québec’te iki yıl kaldı. 1793’te tümgeneralliğe terfi etti ve Martinik ile St. Lucia’nın Fransızlardan alınması sırasında bir tugayın komutanlığını üstlendi. Sonra yeniden Kanada’ya gitti. 1798’de aldığı bir yara sonucunda İngiltere’ye dönmek zorunda kaldı. 1799’da Kent ve Strathern dükü ve Dublin kontu oldu, ayrıca rütbesi yükseltilerek Kuzey Amerika’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanlığına atandı. Fransızca konuşan halkla iyi ilişkiler geliştirdiyse de sağlığının kötüleşmesi Kanada’da uzun süre kalmasını engelledi. 1799’da Saint-Jean Adasına onun onuruna Prens Edward Adası adı verildi. 1802’de Cebelitank valiliğine getirilen Edward acımasız yönetiminin bir isyana yol açması üzerine İngiltere’ye geri çağnldı. 1805’te mareşal olduysa da orduda etkin bir görev üstlenmedi. 1815’te emekliye ayrılarak Brüksel’de inzivaya çekildi. Tahta bir vâris sağlamak amacıyla 1818’de 20 yıldır birlikte yaşadığı Thérèse Bernadine Mont-genêt’den (Madame de Saint-Laurent olarak da bilinir) aynlmak zorunda kaldı. Aynı yıl Saxe-Saalfed-Coburg hanedanından Prenses Mary Louisa Victoria’yla (1786-1861) evlendi. Kızları Victoria sonradan kraliçe oldu.
kent yönetim merkezi, bir kentteki yerel yönetim yapılannın topluca yer aldığı bölge. Genellikle iş merkezlerinin bulunduğu semtin yakınındadır. Küçük kentlerde yönetim merkeziyle kültür merkezi bir arada bulunabilir. Kent yönetim merkezinin temeli Eski Yunanistan’daki akropolis kavramıyla Romalıların forumuna dayanır. Belediye hizmetlerinin etkinlik alanı ve personel sayısı arttıkça, bunları merkezlere yerleştirme ve kentleri de onların çevresinde düzenleme düşüncesi yaygınlık kazanmıştır.
Kent yönetim merkezi, nüfusun en yoğun olduğu yerde, kentin coğrafi ya da iş merkezinde kurulabilir. Gereksinmelerin en iyi biçimde karşılanması açısından polis, itfaiye ve sosyal yardım gibi belediye hizmetleri veren kurumlar kentin yakınında
olmalıdır. Buna karşılık bu hizmetlerin yönetim birimleri genellikle kent yönetim merkezindedir.
Hizmet verilen kentin büyüklüğü, gereksinme duyulan belediye hizmetlerinin sayısını, bu da oluşturulacak merkezin boyutlarını belirler. Küçük bir kent yönetim merkezinde belediye, polis, itfaiye ve sosyal yardım birimleri, yönetim bölümü, mahkeme, postane ve kütüphane vardır. Büyük bir kentte ise ayrıca kamu hizmet bürolarına, halk sağlığı bölümlerine, eyalet ve devlet yönetiminin yürütüleceği yapılara gereksinim olacaktır. Böyle bir kentin planında park alanına da yer vermek gerekir.
Kentağ, Kazakistan SSC’ye bağlı Çimkent yönetim biriminde (oblast) kent. Karadağ-lar’ın orta kesimindeki eteklerde kuruludur. 1955’te birkaç yerleşmenin birleşmesiyle oluşturulmuştur. Hızla gelişmekte olan bir madencilik kentidir. Kazakça adı olan Ken-tau da “cevher dağları” anlamına gelir. Çokmetalli cevherlerin işlendiği sanayi tesisleri, bir trafo merkezi ve iş makineleri üreten bir fabrika vardır. Kent, Orenburg-Taşkent Demiryolu üzerindeki Türkistan’a karayoluyla bağlanır. Nüfus (1983 tah.)
55.000.
Kentaurlar, Yunanca kentauros. Yunan mitolojisinde, Tesalya ve Arkadia dağlarında yaşayan yarı at yan insan yaratıklar. Komşu bölgedeki Lapithlerin kralı olan İksion’un soyundan gelirler. İksion’un oğlu ve ardılı Peirithoos’un düğününde gelini
Kentaurlar ile Lapithler’in savaşı, Parthenon Tapınağı metoplarından ayrıntı;
Brltish Museum. Londra
Hırmer Fotoarchıv, Munıh
kaçırmaya çalışmaları yüzünden Lapithlerle aralarında bir savaş (Kentaromaki) çıkar. Kentaurlar savaşta yenilir ve Pelion Dağından atılırlar. İçkiye ve aşka düşkünlükleriyle tanınan Kentaurlar, geç dönem Yunan sanatında Şarap ve Coşkunluk Tannsı Di-onysos’un arabasını çekerken ya da Aşk Tanrısı Eros’u taşırken betimlenirler. Genellikle vahşi, hak hukuk tanımayan sevimsiz yaratıklardır ve hayvansı tutkularının esiri olmuşlardır.
Kentaurlar, dağlarda yaşayan hayvanlarla ormanda dolaştığına inanılan vahşi ruhların birleşmesiyle oluşmuş yan insan yarı hayvan yaratıklara ilişkin bir halk geleneğinin ürünüdür. Eski sanat yapıtlarında önden tümüyle insan, arkadan ise at görünümün-dedirler. Sonraları, vücutlarının bele kadar olan bölümü insan biçiminde betimlenmiş-tir. Genellikle ağaç dallarını silah gibi kullanarak savaşırlar.