Köprüsü Kendisine Ad Olan Şehir MOSTAR
Hersek’in Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle birlikte ele geçirilen Mostar, kuruluş ve gelişme aşamasında katkımız olan bir şehirdir.
Bosna-Hersek denildiği zaman ilk akla gelen şehirlerin en önemlilerinden biri de köprüsüyle meşhur Mostar’dır. Diğer bir ifadeyle köprüsü kendisine ad olan şehir. Mostar, Neretva Nehri’nin Adriyatik Denizi’ne doğru koşarcasına aktığı vadinin iki tarafında kurulmuştur. Bu vadiyi, Podvelez ve Hum dağlan çevreler. Bugün Bosna-Hersek’in önemli ve dördüncü büyük şehri olan Mostar, Fatih Sultan Mehmed Han devrinde fethedilen yerlerdendir. Kanunî Sultan Süleyman Han zamanında ise nehrin kenarındaki kayalıklar üzerine şehri korumak için iki adet yuvarlak kale inşa edilmiştir; ancak bu kaleler küçüktür. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre “Latincede mostar, köprü demektir. Latin tarihinde yazdığına göre bu şehirde kâfir zamanında bir kayadan bir kayaya Neretva Nehri üzerinde âdem uyluğu (bacağı) kalınlığında sağlam bir zincir üzere köprü bulunduğundan bu şehre Latin, Boşnak, Hırvat, Sırp ve Bulgarlar ‘Mostar’ derler.”
Mostar, Osmanlılar tarafından Hersek fethedildiği zaman kuruluş ve gelişmesinde katkımız olan bir şehirdir. 1522 yılına kadar Hersek bölgesini yöneten beyler Foça’da oturuyorlarmış. Bu tarihten sonra stratejik açıdan önemli bir yer olan Mostar’a taşınmışlar. Mostar, gerçekten de coğrafi balamdan çok stratejik bir yerde, Neretva Neh- ri’nin vadisinde kurulmuştur. Adriyatik’ten gelip kuzey yönüne ve Sa- raybosna tarafina gideceklerin mecburen uğrayıp geçecekleri bir ma- haldir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Hersek Sancağı topraklarında Foça ve Mostar’dan daha güzel ve büyük şehir yoktur. Su ve havasının güzelliğinden sulu ve latif incir, üzüm ve narları (âdem kellesi kadar!) olur” diye yazmaktadır. Yine onun bildirdiğine göre şehrin o zaman 53 mahallesi, 3040 adet evi, 350 adet dükkânı, nehrin sağ tarafında debbağhanesi (tabakhane), 45 cami ve mescidi, tabakhane tarafında 19 su değirmeni, 2 hamamı ve medreseleri bulunmaktaymış. Yine Ekrem Hakkı Ayverdi’nin 1874 tarihli Bosna Salnamesi’nden aktardığına göre de buna yakın malumat bulunmaktadır. Salnamede 45 cami, 5 medrese, 1 rüşdiye, 16 İslâm mektebi ve 26 han olduğu yazılıdır. Ayrıca 1878 tarihinde de 1 Katolik, 2 Ortodoks kilisesi bulunmaktaymış.
Mostar günümüzde Balkan şehirleri arasında en çok Osmanlı mirası bulunduran şehirlerdendir. Bir kısım eserler yıkılmış olsa da hâlâ bazı Osmanlı eserleri zamana, Hıristiyan tahribatına ve tabiata karşı direnmeye devam etmektedir.
Şehre adım veren meşhur köprünün, Hicrî 974 (Miladi 1566- 1567) yılında inşa edildiği ve inşa- atın 9-10 yıl kadar sürdüğü bilin- mektedir. Tek kemerli sivri köprü- nün iki ayağı arasındaki mesafe 28.59 metredir. Kemer kısmı 12.02 metredir. Su seviyesinin en düşük olduğu zamanda köprünün yüksekliği 19.50 metredir. Köprü kalın tabakalar halinde kesme taş- tan yapılmıştır. Köprünün orta kısmında kemerinin çok yüksek yapılması, zaman zaman Neretva Nehri’nin sularının yükselmesinden dolayı vereceği zararı önlemek içindir. Zira yükseldiği zamanlarda sürüklediği birçok kütük ve ağaç parçalarının köprüye zarar vermesi ihtimal dahilindedir. Köprü bu çılgın nehre vurulmuş adeta bir kelepçe gibidir. Osmanlı atalarımız her şeyde olduğu gibi mimarîde de kendilerine has bir tarz geliştirm işlerdir. Bunu M ostar Köprüsü’nde de görmek mümkün. Nehri, çok güzel bir mimarî üslupla inşa edilmiş bu köprü ile süslemişler. Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayret tin tarafından yapılan ve Neret- va’nın kıyılarını tek kemerle birbirine bağlayan ve yüzyıllarca birçok insanın üzerinden geçtiği bu mimarî harika,, ne yazık ki Ustaşalar (fanatik Hırvatlar) tarafından 9 Kasım 1993 tarihinde top mermisiyle havaya uçurulmuştur. Böylece yüzyıllardır şehrin iki yakasını bir araya getiren köprünün yıkılmasıyla Müslüman- lar ve Hıristiyanlar birbirinden ayrı olarak yaşamaya başlamışlardır. Hıristiyan fanatikliği, her devirde olduğu gibi, 21. yüzyılın başında kendini burada da göstermiştir. Müslüman-Türk izlerini silmek için, yüzyıllardan beri Müslüman’ın, Sırp’ın, Hırvat’ın, üzerinden gelip geçtiği; şehrin Müslüman ve Hıristiyan mahallelerini birbirine bağlayan köprüyü hedef almak, ancak fanatik Hıristiyanlara yakışabilirdi.
Türkler hizmet yaparken kimsenin dinine bakmamış, sadece insan olarak onlara hizmet götürmüştür. Osmanlının bu inceliği, nezaketi, hoş görüsü, adaleti Bosna’da da her yerde insanın karşısna çıkıyor. Bunun yanında Sırp- Hırvat fanatikliği de buralarda çok açık bir şekilde kendini gösteriyor. İslam ve batı medeniyetinin farkını Mostar’ı gezerken daha iyi fark ediyorsunuz.
Osmanlı atalarımızın yaptığı, Hıristiyanların yıktığı bir köprüyü, yüz yıllar sonra bir Türk şirketinin yapması, inşaatta Türklerin çalışması da kaderin ayrı bir cilvesi olsa gerektir.
Osmanlı bakiyesi Balkanlara karşı özel bir ilgisinin olduğunu, bu köprünün tamiri gündeme geldiğinde Türkiye ve Türk insanı bir daha göstermiştir. Türkiye dünyaya bu eserlere verdiği önemi göstermek ve köprü inşaatına nezaret etmek üzere bir konsolosluk bile açmıştır. Gezimiz sırasında gördük ki konsolosluk eski bir binadaydı. Anlatıldığına göre bu bina da Türkler- den kalma bir bina imiş. Tarihî Mostar Köprüsü’nün yeniden inşasını bir Türk şirketi yapmıştır. 2003 yılında Mostar’ı ziyaretimiz sırasında konsolos beyin bize anlattığına göre köprünün suya düşen parçaları, taşları çıkarılmış ve hatta kullanılan harç incelenmiştir. Köprünün yıkılmadan evvelki fotoğrafları incelenerek aslına uygun olarak inşasına çalışılmaktaymış. Şehri gezerken köprü inşaatına da uğrayarak, geçici olarak inşa edilmiş köprü üzerinden yapılanları yakından seyrettik. Bu arada geçici köprü üzerinden nehrin sularına çok yüksekten atlayan çocuk ve gençleri gördük. İnsan bunları seyrederken ürperiyor. Ama onlar gayet rahat gülümseyerek bu gösterilerine karşılık sizden para istiyorlar. İnsan bu kadar yüksekten korkmadan nasıl atlıyorlar diye kendi kendine sormadan edemiyor. Ancak Evliya Çele- bi’yi okuyunca bu çocukların atalarının da aynı şeyi yaptığını öğreniyoruz. Yani Mostar Köprüsü’nün üzerinden aşağıya atlamak bir gelenekmiş. Evliya bunu ballandırarak şöyle anlatıyor: ” Köprü kenarında oturanların huzurunda her sıbyan YA ALLAH deyip köprüden kendini nehre atar ve kuş gibi uçar. Her çocuk kimi baş aşağı, kimisi bağdaş kurarak, kimisi ikişer üçer olup birbirlerini kucaklayıp aşağı suya atılırlar.
“Cenab-ı Allah’ın koruduğu çocuklar derhal yukarı tırmanıp, köprü başına gelip çocukları seyreden aşağıya bakmaya korkan vüzera ve ileri gelenlerden ihsan alırlar.” Mostar Köprüsü’nün tamir edilmesi şüphesiz güzel şeydi. Ancak tamir edilmeyip bu haliyle açık tarih müzesi şeklinde bırakılması belki daha anlamlı olurdu diye de düşünmeden edemiyorum. Bu haliyle bırakılsa belki burayı ziyarete gelenlere bazı şeyleri hatırlatırdı. Sonra bu düşüncemden vazgeçip tamir edilmesi daha iyidir diyorum. Zira bu köprüyü yıkanlar yok ettikleri eserlerin bir müddet sonra unutulacağını, fotoğraflarda kalacağını (şayet fotoğraflara bakan da çıkarsa) gayet iyi biliyorlar. Çünkü insanoğlu her devirde olduğu gibi birçok şeyi unutmaya meyyaldir. Geçici köprüden Hıristiyan mahallesine geçtiğinizde sizi upuzun, sipsivri, soğuk bir haç ve kilise ile Hırvatlar tarafından kurşun yağmuruna tutulmuş tarihî binalar karşılamaktadır. Bütün tahribata rağmen Mostar, Balkanlarda Osmanlı izlerine ve eserlerine en çok rasdanan yerlerden biridir. Şüphesiz insaf ve vicdan sahiplerince.. Osmanlı, bıraktığı güzellikler ile, Batıklar da yakıp yıktıklarıyla anılacaklardır.