Biraz Ayrıntı
liijç ekibin gerçekleştirdiği klonlarım deneyinin, dünyanın pek çok bölgesine dağılmış sayısız standart biyotekno-loji laboratuvarında “kolayca” gerçekleştirilebileceği söyleniyor. Yine de uygulanan yöntem, günlük gazetelerdeki basit şemalarda anlatıldığı kadar kolay ve hemen tekrarlanabilir türden değil. İskoç ekibin başarısı ve önceki sayısız benzeri çalışmanın başarısızlığı, Wilmut’un, verici koyundan alman hücre çekirdeğiyle, kullanılan embriyonik hücrenin “frekanslarını” çok hassas biçimde çakıştırabilmesine dayanıyor. Bu yöntemle araştırmacılar, yetişkin çekirdeğin genetik saatini sıfırlamayı, tüm gelişim sürecini başa almayı becerebilmişler. Yöntemin ayrıntılarına girmeden önce bazı temel kavramlara açıklık getirmekte yarar var.
Çoğu memeli canlı gibi insan bedeni de milyarlarca hücreden oluşuyor. Bu hücrelerin milyonlarcası her saniye bölünmeyi sürdürerek beden gelişimini devam ettiriyor ve yıpranmış hücreleri yeniliyor. Bu hücrelerin önemli kısmı bedenimizin belli başlı bölümlerini oluşturan “somatik hücreler.” Tek istisna, üreme hücreleri. Eşeyli üreme, gametlerin (sperm ve yumurta) ortaya çıktığı “mayoz bölünme”yle başlıyor. Cinsel
Koyun Kopyalama Üzerine
Beyazıt Çırakoğlu
Dr., Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi ~13!TAK-MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoioji Araştırma Enstitüsü
Iskoçya Roslin Enstitüsü araştırmacıları “Fetal ve Erişkin Memeli Hücrelerinden Türetilebilir Yavru-af başlıklı çalışmalarıyla bütün dünyada yoğun bir gı ve tartışmanın odağını oluşturdular. Çalışma incelendiğinde araştırmacıların, koyun embriyo, fetal “brablast ve erişkin meme hücrelerini izole ederek •Clir ortamında çoğalttıktan sonra ortamdaki bazı ■^addeleri kısıtlayarak hücreleri bölünmez duruma gs:-dikleri ve bu hücrelerle çekirdekleri alınmış ko-..v dişi eşey hücrelerini (yumurta) elektrik akımı .â-Z’-yla birleştirdikleri görülmektedir. Laboratu-
• srzs yapılan bu çalışmanın sonunda, kültür orta-~ ~3s ^erffize olmuş (döllenmiş) gibi gelişmeye ve re – 0.3 başlayan eşey hücreleri, taşıyıcı dişi ko-=r~ -a” ^ erine yerleştirilmiş ve normal hamile-
– î.-es ss’Tjnda ovanın sperm tarafından fertilize =3 ~=s ~= ge-ek duyulmadan geliştirilen ilk memeli zsr ■ =’ C3ğ~uş:ardır.
I-> S3″uÇar içermesine karşın yayınla-za. s~a 53şr-3′ bir yaklaşımla incelendiğinde z~rs*s~ caz “aktalar ortaya çıkmakta-zr s. jz. tc .= yaramıştır. Koyun emb-: r- ~z~zar. .e –ş-*“ ^eme hücrelerinin -zoar ISA *sz ıs arvş yumurta
Hücrenin yaşam döngüsü.
birleşme sonucunda, spermin yumurtayı döllemesiyle de yeni bir canlının ilk hücresi “zigot” oluşuyor. Bu noktadan sonra gelişmeye dönük hücre bölünmeleri, “mayoz” değil, “mitoz” yoluyla ilerliyor.
Koyun ve insan hücrelerinin de dahil olduğu ökaryotik yani, çekirdeği olan hücreler, farklı gelişim evreleri içeren bir yaşam döngüsü geçiriyorlar. 8u döngüyü, hücrenin görece durağan olduğu “in-
sekiz yavru elde edilmiştir. Genel verim % 0.95’tir. Erişkin meme hücreleri grubunda 277 yumurta hücresine çekirdek aktarımı yapılmış, 29 embriyo gelişimi sağlanarak bu embriyolar 13 taşıyıcı dişi koyunun rahimlerine yerleştirilmiştir. Bu koyunlar-dan sadece birinde hamilelik gelişmiş ve bir kuzu dünyaya gelmiştir. Çalışmaya büyük popülarite sağlayan bu gruptaki verim oranı % 0.36 gibi oldukça düşük bir düzeydedir. Yazarlar kopyalama için çekirdeğini kullandıkları meme hücresinin feno-tipini bilmediklerini, memeden alınan hücrelerin ilk kültür ortamında incelendiğini ve % 90 dan fazlasının meme epitel, geri kalanının ise myoepitel ve fib-roblastları da içeren başka farklılaşmış hücrelerden oluştuğunu bildirmekte ve hamilelik sırasında meme salgı bezlerinin gelişimini destekleyecek az sayıda da olsa göreceli olarak farklılaşmamış kök hücrelerinin bulunma olasılığının gözardı edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu ifade çalışma hakkında kesin bir yargıya varabilmek için tamamlayıcı çalışmalara gereksinim olduğunu düşündürmektedir. Dokuz günlük embriyo, 26 günlük fetus ve altı yaşındaki hamile koyundan alınan hücrelerle yapılan çalışmalarda toplam 21 hamilelik gelişmiş ancak bunlardan 13’ü (% 62) fetusların kaybı (düşük) ile sonuçlanmıştır. Bu oranın doğal yolla gelişen gebeliklerde % 6 olduğu yazarlar tarafından da belirtilmektedir. Gebeliğin 110. gününde kaybedilen dört fetusa otopsi yapıldığı zaman ikisinde anormal ka-raciğer gelişimi saptanmıştır. Bu bulgular çekirdek naklinin genom üzerinde olumsuz etkiler gösterebildiğini akla getirmektedir.
terfaz” ve belirgin biçimde bölünmenin gerçekleştiği mitoz evrelerine ayırmak mümkün. Hücre, yaşam döngüsünün yüzde doksan kadarını interfaz evresinde geçiriyor. Aslında, bu duraklama evresi göründüğü kadar sakin değil; hücre, tüm bileşenlerini DNA’yı sona bırakacak biçimde çoğaltarak, bölünmeye hazırlanıyor.
Alt evreleri son derece iç içe girmiş olan interfaz evresini işlevsellik açısından Gl, S ve G2 alt evrelerine ayırmak yerleşmiş bir gelenek. Yani, hücrenin yaşam döngüsü bu üç evre ve M (mi-toz)’dan oluşuyor. Gl evresi, DNA dışındaki bileşenlerin çoğaldığı bir dinlenme dönemi. S, DNA’nın bölünmesiyle sonuçlanan bir geçiş evresi. G2 ise, iç gelişmenin tamamlanıp, hücrenin mitoz yoluyla bölünmeye hazırlandığı süreci içeriyor.
Hücrelerin hangi evreyi ne kadar sürede tamamlayacakları bir biçimde programlanmış durumda. Belli bir organizmanın tüm hücreleri bu evreleri aynı sürede tamamlıyorlar. Yine de, ani çevresel koşul değişiklikleri hücreleri Gl evresinde kıstırabiliyor; sözgelimi, besleyici maddelerin miktarı birdenbire minimum düzeye düştüğünde. Gl evresinin belli bir aşamasında, öncesinde bu duraklamaya izin verilen sabit bir kritik
Ayrıca Wilmut ve ekibinin geliştirdikleri genetik kopya ‘‘Dolly” henüz yedi aylıktır ve yaşam süresi ve üretkenliği konusunda bilgiler de mevcut değildir, Bütün bu saptamalar yayınlanan bu çalışmada kullanılan tekniğin geliştirilmeye gereksinim duyduğunu ve elde edilen sonucun henüz % 100 kesinlikte başarılı olarak nitelenemeyeceğini düşündürmektedir. Kanımca bu çalışmanın değerli olarak nitelenebilecek yönleri de bulunmaktadır.
– Bu çalışma bilim çevrelerinde ve kamuoyunda tümüyle aseksüel (eşeysiz) şekilde erişkin memeli canlıların elde edilebileceği düşüncesini geliştirmiştir.
-Elde edilen sonuçlar; farklılaşmış hücrelerin genetik programlarının başa alınması, fertilize olmamış yumurta hücresi ve aktarılan çekirdeğin frekanslarının eşitlenmesi gibi konularda hücre biyolojisi ve moleküler biyolojiye yeni perspektifler kazandırmıştır.
-Çalışma, fertilize olmuş yumurta hücrelerine mikroenjeksiyonla gen aktarımı (transgenik mani-pulasyon) yoluyla, genetik değişikliğe uğratılmış ve biyoteknolojik açıdan önemli özelliklere sahip memelilerin geliştirilmesini bir adım daha ileriye götürerek, yöntemi daha verimli hale getirecek öğeleri içermektedir.
Bu çalışmanın yayınlaması hiç kuşkusuz aynı veya yakın konularda araştırma yapan birçok labo-ratuvarı da aynı tekniği kullanmaya yöneltecek ve Wilmut ve arkadaşlarının çalışma sonuçlan tekrarlanabilme olanağına kavuşacaklardır. Öte yandan yöntemin gelişmesi ivme kazanacak ve diğer me-
Bilim ve Teknik
Klonlama yoluyla İnsanların da ikizlerinin yaratılabileceği düşüncesi pek çoklarını ürkütüyor. Kaygıya sebep olan kanılardan biri, kimliği belirleyen kişilik özelliklerinin de kopyalanabileceği. Oysa, özel beceriler, zeka veya ‘beslenme alışkanlıklarını’ kopyalamak mümkün değil.
gulanabilir nitelikte. GO evresindeki çekirdek metafaz-II evresindeki yumurtayla kaynaştırılıp, normal besin koşulları ve hafif bir elektrik şoku etkisiyle olağan çoğalma sürecine yeniden sokulduğunda, her şey tüp bebek olarak bilinen, in vitro fertilizasyon sürecindeki işleyişe uygun hale geliyor. Zigot, anne koyunun rahmine yerleştiriliyor ve gerekli hormonlarla normal hamilelik süreci başlatılıyor.
WUmut ve ekibinin gerçekleştirdik.-
leri hakkında bilinenler, yukarıda kaba hatlarıyla anlatılanlarla sınırlf^Sürecin duyurulmayan kritik bir evresi varsa, bu ticari bir sır olarak kalacağa benziyor. Ancak, herkesin olup bitenler hakkında aynı bilgilere sahip olması, deneyin başarısı konusunda kimsenin şüphe duymamasını gerektirmiyor. 277 denemeden sadece birinin başarılı olması başta olmak üzere, çoğu uzmanın takıldığı pek çok soru işareti var. Herşeyin ötesinde, herhangi bir olgunun bilimsel gelişme olarak kabul edilmesi için, sürecin yinelenebilirliğinin gösterilmesi gerekiyor.
Bir embriyolog, Jonathan Slack, çok daha temel şüpheleri öne sürüyor: “Araştırmacılar, yumurta hücresindeki DNA’ları tümüyle temizleyememiş olabilirler. Dolayısıyla Dolly, sıradan bir koyun olabilir.” Slack, alınan meme hücresinin henüz tamamen özelleşmemiş olabileceğini, böyle vakalara meme hücrelerinde, bedenin diğer kısımlarına göre daha sık rastlanılabildiğini de ekliyor. Zaten Wilmut da, bedenin diğer kısımlarından alınan hücrelerin aynı sonucu verebileceğinden bizzat şüpheli. Örneğin, büyük olasılıkla kas veya beyin hücrelerinin asla bu amaçla kullanılamaya-
caklanm belirtiyor. Üstüne üstiük, koyun bu deneylerde kullanılabilecek canlılar arasında biraz “ayrıcalıklı” bir örnek. Koyun ’ embriyolarında hücresel özelleşme süreci zigot ancak 8-16 hücreye bölündükten sonra başlıyor. Geleneksel laboratuvar canlısı farelerde ise aynı süreç ilk bölünmeden itibaren gözlenebiliyor. insanlarda ise ikinci bölünmeden itibaren… Bu durum, aynı deneyin fare ve insanlarda asla başarılı olamaması olasılığını beraberinde getiriyor.
Dile getirilen açık noktalardan biri de, hücrelerde DNA barındıran tek orga-nelin çekirdek olmayışı. Kendi DNA’sı-na sahip organellerden mitokondrinin özellikle önem taşıdığı savlanıyor. Memeli hayvanlarda mitokondriyal DNA, embriyo gelişimi sırasında sadece anneden alınıyor. Her yumurta hücresi, farklı tipte DNA’lara sahip yüzlerce mitokond-riyle donatılmış. Bu mitokondriler zigotun bölünmesinin ileri evrelerinde, embriyo hücrelerine dengeli bir biçimde dağılıyor; ancak, canlının daha ileri gelişim evrelerinde, bu denge belli tipteki DNA’lara doğru kayabiliyor. Parkinson, Alzheimer gibi hastalıkların temelinde bu mitokondriyal DNA kayması sürecinin etkileri var. Bu yüzden kimileri, sağ-
Gen Mühendisliği Yoluyla Koyun Klonlama
Mehmet Öztürk
Prof. Dr. Bilkent Üniversitesi, Moleküler Biyoloji Bölümü
Memeli hayvanlar erkek ve dişi bireylerden oluştuğu İçin, bu hayvanların üremesi için dişiden gelen yumurta hücresinin erkekten gelen sperma hücresiyle birleşmesi gerekmektedir. Sperma ve yumurta hücreleri, baba ya da annenin biyolojik özelliklerini belirleyen ve her bireyde ikişer kopya (ikişer allel) halinde bulunan genlerin tek kopyalan içerirler. Böyle-ce döllenmiş yumurtadaki gen kopyalarından birisi anadan diğeri ise babadan gelir. Gen kopyalan ya da alleller aynı işlevi gören ancak aralarında yapısal je işlevsel olarak ufak farklılıklar taşırlar. Bunlar, ay-” genel özellikleri taşıyan türleri oluşturan bireylerde gözlemlenen çeşitliliğin temelini oluştururlar. Örne-5 ” bir koyunia bir koçun çiftleşmesinden her za-“~a” Kuzular doğacaktır, ama doğan her kuzu aynı a^a-cabadan gelmelerine rağmen ne annelerine, ne csraa-na ne de kardeşlerine tıpatıp benzemeye-:s* s-cr Bu çeşitlilik sayesinde bir türün değişik bi-
5″ değişen çevre koşullarına karşı farklı uyum :zs * s’ gösterirler ve türlerin tamamen yokolması *5- azar A”cak bu çeşitlilik, belirli özellikleri olan r •=. 5″ sz, ahiç değişime uğramadan sürdür-—rî~= ne e^ge o!maktadır. Örneğin insanlar için rr z” c”:e” „’ete” bir transjenik hayvan doğal _ f~5 – :s„ sr’-za coye bir proteini üretemez hale :a r~ a ^ a* .a,a geirebi!ır.
5-î ‘ :z£ – r : 2″ c “ayvandan aynı genetik T1 • sı a~ .a„\*ar” ;,a aa Konlann (kopya-
– ■ r :î î; a: ~£s e” ca> ,c. yetişkin
rf’1*’ a” 3.r 6 36 60^6-
ganizmayı oluşturana dek ilk döllenmiş yumurtayla aynı gen bilgilerini taşıdıkları İçin bunun mümkün olması gerekir. Ancak, yetişkin hayvan hücreleri içerdeki genlerin bazıları susturulduğu için, doğal koşullarda yeni bir hayvan oluşturacak kapasitede değillerdir. Geçtiğimiz haftalarda büyük yankılar uyandıran koyun klonlama yöntemi, bu doğal kuralın insan eliyle değiştirilebileceğini göstermiştir. Kullanılan yöntem özet olarak şöyledlr: Iskoçyalı bilim adamları, hamile bir koyunun memesinden alınan hücreleri önce laboratuvarda çoğaltmış, sonra bu hücreleri çoğalma programından çıkararak dinlenme (Go) evresine almışlardır. Dinlenme evresindeki hücrenin çekirdeğindeki genler hücre füzyonu tekniği ile döllenmemiş bir yumurtaya aktarılmıştır. Döllenmemiş yumurta bu işlevden önce özel bir yöntemle boşaltılarak anadan gelen gen kopyaları atılmıştır. Çekirdeği alınmış yumurtada kalan gen düzenleyici proteinler (transkripsiyon faktörler) ve diğer etkenler, verici meme hücresinde sıfırlanmış olan genetik programları tekrar harekete geçirerek, hayatın başlangıcını oluşturan İlk bölünme evrelerinin oluşmasını sağlamışlardır. Füzyon yoluyla döllendirilen ve genetik programlamayı yeniden başlatan kök hücreleri (toplam 277 adet), hamileliğe hazırlanmış koyunlara aktarılmış ve böylece elde edilen 13 hamile koyundan birisi Dolly adı verilen kuzuyu doğurmuştur. Dolly, annesine benzememekle kalmayıp, meme hücrelerinin alındığı koyunla aynı genetik bilgileri taşımaktadır. İnsanoğlu böylece, memeli bir hayvanın kopyasını yapmayı başarmıştır. Genetik olarak özdeş bu İki koyunun, fiziksel olarak aynı özellikleri taşımakla birlikte, aynı biyolojik özel-
likleri taşıyıp taşımadıkları henüz belli değildir. Her ne kadar kalıtımın temelini oluşturan genetik yapı canlıların özelliklerini belirlemede ana etken olsa da, çevresel etkilerin canlıları değiştirebileceği de bilinmektedir. Dolayısıyla, iki kopya arasında zamanla bazı biyolojik farklılıklar ortaya çıkabilir.
Bu çalışmanın bilimsel olarak önemi, ilk kez yetişkin bir hayvan hücresinden yepyeni bir hayvan kopyasının elde edilmesidir. Bilinen doğal kuralların dışında olan bu gelişme, birden insanların ortak ilgi alanı haline geldi. Bunun nedeni şu: acaba aynı yöntemi kullanarak İnsanlar da kopyalanabilir mi? Koyun ve insan aynı memeli canlılar sınıfından olduğuna göre, koyunda geçerli olan bir yöntemin İnsanda geçerli olmaması için bilimsel bir engel yok. Konunun uzmanları, koyunda kullanılan yöntemin kullanılmasıyla en erken bir, en geç on yıl İçinde insanların da klonlanmasının teknik olarak mümkün olduğunu söylemektedirler. Şimdilik, çoğunluğun ortak olduğu bir görüşse, bu yöntemin insanlarda hiç kullanılmayacağı, kullanılmaması gerektiği. Konunun etik, hukuksal, dinsel ya da sosyal boyutları bir yana, davranış açısından insan diğer canlılardan çok farklıdır, İnsan davranışlarından bazıları genler tarafından düzenlenebilirse de, bir çoğunun çevresel etkenlere bağlı olduğu sanılmaktadır. İnsanın davranışlarını belirleyen beyinsel İşlevlerin biyolojik özellikleri konusundaki bilgiler yok denecek kadar azdır. Böyle bir aşamada, insanı klonlamaya kalkmak, çok büyük bir sorumsuzluk örneğidir. Üstelik, insan kültürel bir varlıktır ve kültürel özellikler sonradan edinilen özelliklerdir. Aynı suda İki kez yıkanamayan insanoğlu, zorunlu olarak İki ayrı zaman diliminde yaşayacak iki kopyanın aynı özellikleri taşıyacağını nasıl düşünebilir?
Bilim ve Teknik
lıklı bir kuzu olarak doğan Dolly’nin, zigot gelişimine müdahele edilmiş olması yüzünden sağlıksız bir koyun olarak yaşlanabileceğini öne sürüyorlar. Şimdilik Dolly’nin tek sağlıksız yönü, basına teşhir edilirken sabit tutulması amacıyla fazla beslenmesi yüzünden ortaya çıkan tombulluğu.
Klonlamalı mı?
Klonlamanın özellikle de insan klon-
lama konusunun etik boyutu kamuoyunca, günlük yaşamda kültürün, temel bilimsel birikimin, tarih, siyaset ve toplumbilimin en yaygın ve temel kavramlarıyla tartışılabilir nitelik kazanmış-rır. Xükleer enerji kullanımı, hormon ¿“Steklı tarım, ozon tabakasına ¿arar veren gazların üretimi gibi, farklı toplum cesimlerince kolayca anlaşılabilir ve tar–ştkbilir kabul edilen klonlama, şimdi-icm kamuoyunun gündeminde yerini al-i:. Kamuoyunun, bilimsel ve teknolojik Zi’ijmelerin uygulanıp uygulanmaması ■; – .’.ır.da birtakım ahlaki gerekçelerle -_e şekilde ve ne ölçüde yaptırım uygula-
– _r:]eeeği tartışmalı olsa da, şu anda ka-—yanun isteksizliği klonlama çalışma-daha ileri aşamalara taşınmasına
Klonlama Etiği
E “./’çc e*
; J ¿nversitesi Tıp Fakültesi Genetik Ünitesi
5 ’ meme hücresinden klonlama yolu
t b~ zr <oyjn dünyaya getirilmesi, meme–i-i.-; = g enenlerin önünde çok büyük ufuk-
;: ” ~ «ccyalanmasından sonra akla gelen
• Er- r ~ adamlarının insanı ne zaman kopya-; :: e:e* ::Yetişkin bir insanın klonlanma-
I , ;”3e yapılabileceği ihtimalinin ifade — “îs et’* yönlerinin çok yoğun olarak
– -3; “= ,,z açt1. ABD Başkanı Clinton konu
■ • T.;:* ‘£rcr •’azarlanmasını ve buna göre in–■ • —5= “*• yasaklanacağını veya bu çalış-
•t _ r ‘Z’n verilebileceğini açıkladı.
■ : t Z = ~~3.r-<a Alanya, Belçika, Hollanda
– ■: i- £ 15 “3 ,a<n bir yol izlediler. Konu in—-■ -\v~zs. r “adamları arasında, gazete ….. 1 – re „rr-.” takışmalara neden oldu.
– : ~ i—a”aK olarak kabul edll-
– zb “sa” “ayatına müdahale et-
– – e-r=” s’8 göre, insan yaratma-
; : – r’ c mse aktıvite olmayıp,
-. – – —■=• : – ” £3 ” casan bir olaydır. Bu-
■ r■ ■:; ,acılan değişiklik-~ – : — – -; t • i- ; e* .5 ste” s° tanımlamalara
= r* rr îr =csğ <er<uSu da çok ağır
__ss’raras sözleşmelerle ~ .,zr’”zr ;ac-“aK yasak-r – — “Zz”.en:o° fer the :…….. ………: z’isrzZs'”:, c‘tKeHu-
. ;ı — — j =a:c” c‘ Bı-
Bazı feministler, geleceğin toplumlarında erkeklere gerek kalmayacağını, kadınların, kendilerini klonlayarak üreyeceklerini öne sürüyorlar. En azından, ilk klonlanmış memeli canlı Dolly, genetik annesi gibi bir dişi. PPL ve Roslin Enstitüsü de klonlanmış koyunların sütlerini biyotek-nolojik ilaç hammaddesi olarak kulanmayı düşündüklerine göre, en
azından bir süre uzmanların
dişileri klonlamayı sürdürecekleri kesin
en güçlü engel olarak gösteriliyor. Oysa, “tüp bebek” diye bilinen in vitro fertili-
zasyonun, başlangıçtaki şiddetli tepki-lerden sonra kolayca kabullenilmesi, işin içine “çocuk sahibi olma isteği ve hakkı’’
karıştığı durumlarda (aynı argüman klonlama konusunda da sıkça kullanılıyor) toplumun ne kadar kolay ikna olabileceğinin bir göstergesi.
Bilimkurgu romanları ve filmlerinde kaba İratlarıyla çokça tartışılmış olan klonlama konusunda halihazırda belli belirsiz bir kamuoyu “oluşturulmuş” du-
ology and Medicine; Convention on Human Rights and Biomedicine” İsimli sözleşmenin 13. maddesi koruyucu, teşhis veya tedavi edici amaçların dışında insan genomu ile çalışma yapılmayacağını ifade etmektedir. Bu maddenin gerekçesinde bilimdeki ilerlemelerin insanlığa faydalı pek çok gelişmeye zemin hazırlamakla beraber, bu imkanların kötü kullanımı ile genomda yapılan değişikliklerin sadece kişileri değil, türün tamamını tehlikeye atabileceği bu nedenle yasaklanmasının gerektiği ifade edilmektedir. (Council Europe. Directorate of Legal Affairs DIR/JUR(97) 1. Strasbourg, January 1997).
Böyle bir girişim sonucunda ortaya çıkacak ahlaki sorunların yanında biyolojik problemlerin de yaşanabileceğini düşünenler tek bir somatik hücreden herşeyin kalıtıldığı bir canlıda fazla sayıda germline mutasyon bekleneceğini ve bu canlıların genetik hastalıklar ve kanser bakımından daha yüks$< riskler taşıyacağını ifade ediyorlar. Major (Büyük, temel, asli) malformasyonlardan başka, si-toplazmadakl çok küçük değişikliklerin belki de
rumda. Şu anda sürmekte olan tanışışların bilinen yanlışlara yeniden düşmemesi için birkaç temel olguya açıklık se-
tirmek gerekiy or. Olası “yanılgıların em sık rastlananı, klonlanmış bir canlının.
(tartışmalara sıkça insan da dahil ediliyor) genin alındığı canlının fizyolojik özellikleri bir yana, kişilik özellikleri bakımından özdeşi olacağı kanısı.
Kazanılmış özelliklerin kalıtsal yolla taşınabileceği yanılgısı, Philosophie Zo-oloique (Zoolojinin Felsefesi) adlı ünlü yapıtı 1809 yılında yayınlanmış olan. Fransız zoolog Jean Baptiste Lamarck’a dayanıyor. Lamarck’ın görüşlerinin takipçileri, insanların gözlemlenebilir ki-
mesela, hafif mental retardasyona yol açabiirres 1 veya insan için başka ciddi problemlere nede1′ c -ması da söz konusudur. Bu problemlerin anıaş a-bilmesi İse uzun bir zamana İhtiyaç gösterir, >a-verilebilecek zararın hemen tanımlanama^as önemli bir risktir.
Gen ve çevre (nature-nurture) etkileşimin’r* ‘•a-sıl olduğu iyi bilinmediğinden fizik olarak a.-5 kopyalanan canlının, aynı çevreyi sağlamak kün olamayacağından, zeka, davranış ve auş-’’-celerl ile orijinalinden farklı olacağı düşü^ces re büyük ölçüde paylaşılmaktadır.
İnsanı kopyalama gibi bir düşünceni? a<a z e getirilmemesini ifade edenler olduğu g:h, c-” önüne set çekilemeyecek bir gelişme .5
doğru yönde kullanılmasının insanlığın %za~~a olacağını söyleyenler de var. Bu düşümce zsrsr.i’-larına göre üreme çok kuvvetli bir byer olup, üreme özgürlüğü çok kuvvetli re-
reken temel bir haktır. Ayrıca, bir işîer r î-rak değerlendirilmesi, onun yapma s—.-:: ■ ‘= zs. bağlıdır. Bütün yolların denendiği ve ça-e s” tildiğl bir durumda, bu yolla çocu< ss’r
Ancak Hitler deneyimin yaşa>a~ reketlerden korkar bir dü”,aaa kontrol edebilmenin çok zc î”8Si :
Çünkü bu uygulamam ma ihtiyaç göster^eci.
şilik özelliklerinin önemli ölçüde kalıtsal nitelik taşıdığını savlayarak, çevresel koşulların gelişim üzerindeki etkilerini neredeyse tamamen yadsıyorlardı. Oysa, genetik, evrim, psikoloji gibi alanların ortaya koyduğu çağdaş ölçütler, kazanılmış karakterlerin kalıtsal nitelik gösteremeyeceğini ortaya koyarak, kişilik oluşumunda çevresel etmenlerin güçlü bir paya sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Bu bağlamda, basında da yankı bulan “koyunlar zaten birbirlerine benzerler” esprisinin aslında ciddi bilimsel doğrulara işaret ettiğinin altını çizmek gerekiyor. Klonlanmış bir koyunun, genetik annesinin genetik ikizi olduğu ölçülerek gösterilebilir bir gerçektir. Oysa, gözlemlenebilir kişilik özellikleri oldukça kısıtlı olan koyunların birbirlerine benzemeleri kaçınılmazdır. Çok daha karmaşık bir organizma olan insanoğlu, sayısız gözlemlenebilir kişilik özelliği sayesinde, genetik ikizinden kolayca ayırt edilebilir.
Tüm bunların ötesinde, klonlanmış bir insanın sadece kişilik bakımından değil, fizyolojik ve bedensel özellikleri bakımından da, genetik ikizinden farklı olacağını peşinen kabullenmek gerekiyor. Bir bebeğin biçimsel özelliklerinin ana rahminde geçirdiği gelişim süreci içerisinde tümüyle DNA’sı tarafından belirlendiği görüşü yaygın bir yanılgı. DNA molekülü, insan geometrisine da-:r tüm bilgileri en sadeleşmiş biçimiyle Tİs bütünüyle kapsayamayacak kadar Çoğu biçimsel özellik, akışkan ıınzrriğ:. organik kimya gibi alanlardaki evrensel yasaların kontrolünde
– r : . ;£:vıu. Bu süreçte de, her za-
• . ~ ~r ve farklılaşmalara ve-
‘Koyunlar zaten birbirine benzer’ esprisininin işaret ettiği önemli bilimsel gerçekler de var. Klonlanan caûfi bir penguen olsaydı herhalde genetik annesine çok daha fazla benzetilecekti. Dolly’nin, annesiyle aynı renk ve cinste olmadığını, genetik annesine benzediğini gözlemleyebiliyor, genetik özdeşliği ise ancak laboratuvar teknikleriyle fark edebiliyoruz. Gözlemlenebilir dış özellikleri daha karmaşık olan ve kişiliği de kolayca fark edilebilen insanoğlunun, genetik ikizlerine, Dolly örneğinde olduğu kadar benzemeyeceği bir gerçek.
terince yer var. Bir genetik ikiz, kuramsal açıdan, eşine en fazla eş yumurta ikizlerinin birbirlerine benzedikleri kadar benzeyebilir. Uygulamada ise, benzerlik derecesi çok daha düşük olacaktır; aynı rahimde aynı anda gelişmediği, aynı fiziksel ve kültürel ortamda doğup büyüyemediği için…
işin bu boyutunu da göz önünde bulunduran Aldoux Huxley, romanında, Bokanovski Süreci’yle çoğaltılmış bebekleri, yetiştirme çiftliklerinde psikolojik koşullandırmaya tutma gereği duymuştu. Benzer biçimde, 1976’da yazdığı The Boys from Brazil romanında Adolf Hitler’den klonlanan genç Hitler’lerin öyküsünü kurgulayan Ira Levin, klonla-rı, Adolf Hitler’in kişiliğinin geliştiği tüm olaylar zincirinin benzerine tabi tutma gereğini hissetmişti. Tüm bu “hal çarelerine” rağmen, kopya insanın genetik annesinden çoğu yönden farklı olması kaçınılmaz görünüyor. Diğer tüm koşullar denk olsa bile, kopya birey, aynı zamanda ikizi olan bir anneye sahip olmasından psikolojik bakımdan etkilenecektir. Sağduyumuz bize Hitler’i genlerinin değil, Weimar Cumhuriyeti sonrası sosyo-ekonomik koşulların ve genç Adolf’un kıstırıldığı maddi ve manevi bunalımların yarattığını öğretiyor.
Tüm bunların ışığında, klonlama konusundaki popüler tartışmaları, tıkanıp kaldıkları, “beklenmedik bir ikize sahip olma” fobisinden kurtarılıp, daha gerçekçi zeminlere çekilmesi gerekiyor. Gen havuzunun (belli bir topluluktaki genetik çeşitlilik) daralması, hayvancılığın geleneksel yapısından koparılıp bi-yoteknoloji şirketlerinin güdümüne girmesi, yol açılabilecek genetik bozuklukların kontrolden çıkması, bu alanda çalışan bazı şirketlerin (söz gelimi PPL’in) tüm tekel karşıtı yasal önlemleri delerek ciddi ekonomik dengesizliklere yol açması gibi akla gelebilecek sayısız somut etik sorununun tartışılması gerekiyor. Yoksa, akademik organlardan dini cemaatlere kadar sayısız grup gelişmeleri “kitaba uydurma” çabasıyla, kısır tartışmalara girebilir. Örneğin, Budist bir araştırmacı, Dolly’nin eski yaşamında ne gibi bir kabahat işleyip de bu yaşama klonlanmış olarak gelmeyi hak ettiği üzerine kafa yoruyormuş.
Aslında biyoteknolojik tekelcilik tehdidine, Cesur Yeni Dünya’da Aldous Huxley de işaret etmişti: “îç ve Dış Salgı Tröstü alanından hormon ve sütleriyle Fernham Royal’daki büyük fabrikaya hammadde sağlayan şu binlerce davarın böğürtüsü duyuluyordu…”
İnsanoğlunun temel kaygıları, şimdilik bazı temel koşullarda klonlamayla çelişiyor gibi görülüyor: Bir çiftçi düşünün ki, kendisi için tüm evreni ifade eden kasabasında herkese hayranlıktan parmaklarını ısırtan bir danaya sahip olsun. Bu danayı klonlayıp tüm sürüsünü özdeş yapmayı ister miydi? Büyük olasılıkla biraz düşündükten sonra bundan vazgeçerdi. Danasının biricik oluşu ve genetik çeşitliliği sayesinde bu danaya yaşam veren sürüsünün daha da güzel bir dana doğurması olasılığı çok daha değerli. Ömrü boyunca aynı dananın ikizlerine sahip olmayı kabullenmiş bir çiftçinin komşusu her an elinde daha güzel bir danayı ipinden tutarak getirebilir.
Yazıda kullanılan karikatürler Selçuk Erdem ’e aittir ve Leman dergisinin farklı sayılarından alınmiftsr.
Selçuk Erdem ‘e ve Leman dergisine teşekkür ederiz.
Özgür Kurtuluş
Kaynaklar
Biospace, ww.biospace.com
Huxley A., Cesur Yeni Dünya, Çev: Gürol E., Güneş Yavmlan, 1989 Nash M.]., “The Age of Cloning”, Time, 10 Mart 1997 Rosltn Enstitüsü Bûsın Bültenleri, www.ri.bbstc.ac.uk Star C., Taggart R., Biology: The Cnitiy and Diversity of Life, 1989 l’nderwood A„ “Little Limb Who Made Thee”, Nerweek, 30 Mart 1997 Wilmut I., Schniekï A. E., McWhir J., Kind A. J., Campbell K. H. S., ‘Viable Offspring Derived From Fetal and Adult Mammalian Cells”, Nature, 27 Şubat 1997 (www.nature.com)
Bilim ve Teknik