KRONOLOJİ
Yanardağ püskürmesi.
Dökülen küller önemli stratigrafik ipuçları oluşturur. Bazen çok geniş alanlara yayılan çökeltiler, arkeolojik sitlerin tarihini belirlemeye yarar.
İÇİNDEKİLER
TARİH: UZUN SÜRELİ BlR TAKVİM TARIHLENDIRME
yöntemleri
«KÖKENLER SORUNU» KRONOLOJİ VE İDEOLOJİ EVRENSEL TARİHİN ZAMAN DİLİMLERİ
TARİH: UZUN SÜRELİ BİR TAKVİM
Bir kişinin, bir ailenin yaşamına ilişkin olaylar arasında bağlantı kurmak için, nispeten kısa (azamî iki yüzyıllık) bir zamanın bilinmesi, çok dakik olmasa bile yeter. Belirli dar alanlarda avcılık, balıkçılık veya tarımla geçinen birçok toplum günümüze kadar bu tip bir zaman ölçüsüyle yetinmiştir. Ama, toplumların binlerce yıl süren evrimleri boyunca yer alan olaylar bu ölçüye göre sımflandırılamaz. İnsan türünün evrimindeki anlamlı doğruları tespit edebilmek için tarihin çok uzun bir zamana ihtiyacı vardır.
Ortak bir zaman ölçümü yapma kaygısı oldukça yenidir. Bu kaygı, karmaşık etkinliklerin ve karşılıklı bağımlılığının gelişmeye başladığı toplumlarda veya hangi sebeple olursa olsun, tek bir iktidar tarafından yönetilen toprakların büyüklüğü yerel anıların topluluğa yararlı şeyleri kayıt altına alıp muhafaza etmeye yeterli olmadığı toplumlarda, bir de evrensel bir din inancının insanları anlayış ve görüşlerde birlik olmaya çağırdığı toplumlarda ortaya çıkar.
İnsanlar ilk önce Ay’a dayanarak, gündüzle gecenin sürekli birbirini izlemesinin daha ötesinde doğru takvimler yaptılar. Ay’ın büyüme ve küçülme evreleri çok sayıda insanda kaygı uyandırmış, ama kısa zamanda insanlar bu evrelerin düzenliliğini temel alarak birbirini izleyen 28 ve 29’ar günlük aylar oluşturmuşlar, bu ayları da çoğu zaman 12 aydan meydana gelen bir yılda bir araya getirmişlerdir. Bu ay yılı, bizim alışık olduğumuz, 365 1/4 günden oluşan yıldan daha kısadır; dolayısıyla, bir ay yüzyılı da bizim bir yüzyılımızdan birkaç yıl daha kısadır. Buna
rağmen, bugün de birçok ulus çeşitli, ama öncelikle di lerden dolayı bu ay takvimlerini kullanmaya devam edı en çarpıcı örneği Müslümanların takvimidir, (hicri takv
Aşağı Nil Vadisi’nde yaşayan karışık bir halk olan 1 uzun süre, güneyden gelen büyük sel baskınları altında bölgeye yerleşmeye çekindiler; ama sonunda, kimi zam lı kimi zaman yıkıcı olan bu taşkınları iyi kötü kontrol dılar. Daha firavunlar devrinden önce, Mısırlılar, vadide rmı sürdürmelerinin ve Nil’in kabarmalarından en iyi b yararlanabilmenin bu kabarmaları kontrol altına almala lı olduğunu gördüler. Ama su baskınları, her yıl düzenli de, daha yüksek veya daha alçak bir şekilde, Sirius ta. zindan bir yıldızın ufukta yükseldiği zaman meydana g Pek çok astronomi gözlemine konu olan bu olayın, Ay ketleriyle fazla bir ilgisi yoktu, tam tersine, Güneş’in ay daha uzun bir sürede kuzeyden güneye ve güneyden kt reket eder gibi gözükmesiyle ilgiliydi. Mısırlılar, büyü tarım etkinliklerine bağlı olarak, bu güneş yılım evrelere ra böldüler. Böylece herkesin bentler inşa etmekle, su kazmakla, ekine gitmekle ve hasat kaldırmakla yüküml sabit tarihler ortaya çıktı. MÖ 6000-3000 yılları arasınd zünde pek çok başka halk da böylesi takvimleri benin takvimler tarım amaçlı oldukları kadar dinîdir de: bayra ekin zamanına, hasada, toprağın dinlenmeye bırakılma geliyordu; bu bayramlarda «kutlanan» bitkiler de bölge değişiyordu: bu bitki, Afrika’da kocadan veya yam, Ak buğday veya üzümdü. Bugünkü mevsimlerimiz de, Afr veya Asyalıların mevsimleri gibi, bu eski tarım gelen izini taşır.
Hıristiyanlık, zamanın matematik bir şekilde bölül sistemleştirilmesinde ve genelleştirilmesinde önemli roi Hıristiyanlık, inanç ve ayinlerin gereği olarak 365 günlül vim belirledi, onu bölümlere ayırdı; ama takvimin b uzun süre değişken kaldı. Başlangıçta, kış gündönümt Noel ve ilkbahar ılım noktasını izleyen aym ilk dördün bağlı paskalya gibi iki önemli tarihin belirlediği tamar bir takvim yapılmıştı; bugün bu takvimden bize sadece ; 1/4 gün olması kalmıştır. Biz bugün bu yılın da, bilimsı belirlenmiş olan astronomik güneş yılına tam uymadığı: bir saniyeden daha küçük bir fark olduğunu biliyoruz, söz konusu Hıristiyan takviminin laikleştirilmiş uyarl gittikçe daha dakik alederle ölçülen evrensel bir takviı getirebileceklerini sandılar. Görünüşte bütün dünya, : geçişini bu şekilde ölçmeyi benimsedi ve tarihsel kroı değerlendirilmesini buna göre ayarladı. Gerçekteyse ol; de o kadar basit değildi.
KRONOLOJİ
Başkalarıyla iletişim kurabilmek için insanların geçmişi, herkesçe üzerinde anlaşmaya varılmış birimlerle ölçülebilir bir zaman akışı ölçeği ister: yıl, ay, saat, dakika, saniye. Herkes kendi zamanını ölçer, kendi kronolojisini yapar: «doğumum, evlenmem, çocuklarımın doğumu»; kişinin belleği olayları, aralarında bağıntı kurarak sınıflandırır: «evlendikten iki yıl sonra ilk çocuğumuz doğdu»; ama bu öznel görüşün herkesçe anlaşılabilir olması için, onun daha büyük insan gruplan, hatta bütün insanlık tarafından kabul edilmiş daha genel bir zaman birimine bağlanması gerekir:
«biz 13 aralık 1959’da evlendik.»
lRİHLENDİRME YÖNTEMLERİ
ünkü bilimsel araştırma, Mısırlıların veya Hıristiyanların unda olduğundan çok daha eski konulan ele alıp inceler, kü bilimin tarih tespit yöntemleri, sözü geçen takvimlere göstermekte zorluk çeker. Bununla birlikte, binlerce yıldır le gelmeyen yeni kronolojiler oluşturmayı sağlayan bu ye-man ölçüleri», hiç de akla gelmeyecek bir şekilde, tarihçi-ndiye kadar kullandıkları ölçekleri yeniden gözden geçir-orunda bıraktı.
ün, laboratuvarlarda evrenin insanın ortaya çıkmasından ıha önceki hayatına ilişkin parçaları tarihlendirme üzerin-şılmaktadır. Ay’dan ve Mars’tan alınan parçalar, Dünya’-de edilen jeolojik örnekler, şimdiye kadar kullanılan hiçbir endirme yöntemine sığmıyordu, bunun için daha karma-llarla doğrudan tarihlendirme yöntemleri geliştirmek ge-?u konuda en tanınmış yöntem olan potasyum-argonla ta-iirme sonucunda milyarlarca yıllık tarihlere ulaşılabilmek-lıkları en azından 3 milyon yıl öncesine giden ilk insangil-kalan şeyler de yeni tarihlendirme yöntemleri gerektirir. Bir karbon izotopunun (karbon 14) her türlü bitki ve-‘vanın vücudunda bıraktığı izler sayesinde, kazı sırasında ın bir parçanın mutlak yaşı tespit edilebilir. Gök cisimleri-rene, bitkilere, hayvanlara veya insanlara uygulanan bütün iller bugün tüm dünyada kullanılmaktadır.
/eni zaman ölçüleriyle ortaya çok uzun kronolojiler çıktı ve er uzun süre bunlara pek ilgi göstermedi. Mesela, Evren en n 15 milyar yıllıktır, Dünya yaklaşık 5 milyar yıldır vardır, ku-rıküredeki son büyük buzul çağı bundan yaklaşık 21 000 yıl ince olmuştur, Asya’dan gelenlerin o zamanlar yaya geçilebi-ring Boğazı üzerinden Amerika’ya ulaşarak buraya yerleşip tanın ilk sakinleri olmaları kimilerine göre bundan 50 000, ki-le göreyse 13 000 yıl önce cereyan etmiştir. Bugünkü insan ’omo sapiens sapiens’in, hangi renkten olursa olsun ve nerede ı yaşasın aynı olan özellikleri en fazla 200 000 yıllıktır, lar, tarihçilerin düşünmesine açılmış yeni alanlardır, ama me getirdikleri olayların boyutlarıyla tarihçilerin yolunu saktadır. Bu yeni tarihlendirme yöntemleri birbirinden rklı iki ayrı tip zorluğa yol açmaktadır. Bunlardan birinci-:ı Hıristiyanların, Yahudilerin ve Müslümanların Evren’in nsanın tarihi konusunda böyle eski tarihleri kabul etmeyi ançları yüzünden reddetmeleridir. Çok daha dolaysız olan :ip zorluksa, bilimsel takvimin tarihlerim «evrensel» takvi-rihlerine dönüştürmenin güçlüğünden ileri gelmektedir, nsel tarihlendirme 1950 yılını başlangıç noktası alır ve before present [şimdiden geriye doğru] anlamında) olarak Mesela, 60 000 BP, 15 000 BP denir; yöntemin isinde yer ata payı da şöyle bir ekle verilir: 23 000 BP t 100; bu, ger-rihin aslında yüzde 66 ihtimalle 23 100 BP-22 900 BP ara-/er aldığı anlamına gelir; ayrıca, başka yöntemlerle (metin-d kitabeler) kıyaslama yapıldığında, «MÖ ve MS» sistemi-arabilmek için 1950 sayısını düşmek gereken bu tarihlen-erin gerçek tarihlere uymadığı görülür. Dolayısıyla bilim-tartışma götürmez gözüken BP takvimini, tarihi gösteren vim olarak kullanmak zordur.
üldüğü gibi, bilimsel araştırmalardaki ilerlemeler, misyonu tikleri olayları basit ve herkesçe kabul edilen bir kronolojik ia oturtmak olanların işini hiç de kolaylaştırmamıştır.
ÖKENLER SORUNU»
miş zamanla ilgili siyasî kaygılar ilk olarak özellikle MÖ binyılda ortaya çıktı.
ırlılarm birbirini izleyen tarım veya güneş yılı dilimlerini yüz yıl, bin yıl veya hükümdar hanedanları gibi anlamlı r halinde ardarda dizmek gibi bir kaygıları yoktu. Uzun, ., ama birbirini izleyen bölümlere ayrılmış bir zamanla uğ-kaygısı, köylülerden ziyade devlet adamlarına, filozoflara hçilere ilişkin bir şeydir. Mısır tarihini birbirini izleyen ha-lara göre dilimlere ayırma isteği Mısırlılardan değil, Yu-rdan, daha sonra da Romalılardan kaynaklandı.
‘a’ya hâkim güç durumuna gelen Romalılar, kendi şehirleri-ruluş tarihini, tamamen keyfî bir şekilde, önce kendi tarihle-ionra da bütün tarihin başlangıç noktası yaptılar. Yahudiler ‘stiyanlar, yüzyıllar boyunca bu konuda birbirleriyle çekişti, citapları olan Eski Ahit’te her şeyin başlangıcının, yani dûnların tarafından yaratılmasının tarihini bulmaya çalıştılar, lyanın Yaradılış’ı hikâyesine göre, Tanrı, insanı altıncı gün ııştır; dolayısıyla bunun hangi yılın, hangi haftanın hangi gü-
nü olduğunu ve bu yaratılıştan içinde yaşanılan dünyaya değin ne kadar zaman geçtiğini bilmek önemlidir. Böyle, kökenlerle ve geçmiş zamanla ilgili bir kronolojinin meydana getirilmesi İskenderiye ekolünden bilginlerle Bizanslılar arasında ciddî, kimi zaman şiddetli tartışmalara yol açtı. Bunlardan her biri kendi yöntemleriyle Kitabı Mukaddes’in kahramanlarının hayat sürelerini mudaklaştır-mış ve bunları kesin tarihî veriler olarak kabul etmiştir.
Bu muazzam çabadan, insanın yeryüzünde ortaya çıkmasıyla başlayan tarihinin kesitlerinden dünya kronikleri türü doğmuştur. Ayrıntılar üzerindeki tartışmalara ve anlaşmazlıklara rağmen, genel olarak, dünyanın Milat’tan 7 000-5 000 yıl önce yaratıldığı tahmin edilmekteydi. Bugün de, milyon ve milyar yıllarla ifade edilen bir zamanı, havsalası pek almayan birçok tarihçinin tepki göstermesinin sebebi bu tarih anlayışıdır. Bu tepkiler, XIX. yy’da Boucher de Perthes’in tarihöncesiyle ilgili olarak dile getirdiği düşüncelerin niçin kuşkuyla karşılandığına da açıklık getirir.
Kitabı Mukaddes kronolojisine bağlılık, bugün de Güney Af- Siipernova. Bizim gördüğümüz rika veya ABD gibi ülkelerdeki bağnaz Hıristiyanların eğitiminin parlaklık aslında milyonlarca temelini oluşturur. Yahudi takvimine bağlı aşırı dindar Yahudile- Mr fosil ışıktır.
re göre de bugün «onlar» VI. binyılda bulunmaktadırlar. İslam da yeryüzü ve insanla ilgili aynı kutsal kökeni benimsemiş, ama bu olayların ne derece eski olduğu konusunda her türlü polemikten kaçınmıştır. Müslümanlara göre, Allah’ın kelamı olan Kuran, bir insana yaşaması için gerekli olan her türlü bilgiyi verir. Müs-lümanlar kendi takvimlerinin başlangıç noktası olarak Muham-med’in Medine’ye göçmesini almışlardır. Miladî takvime göre,
622 yılında meydana gelen bu olaya Hicret denir.
Her toplum, kendince bu köken sorununu ele almıştır; çoğu zaman bütün insanlığınkiyle karıştırılmış olmakla birlikte, her toplumun tarihi ölçülü veya zımnî uzun bir zamanı içerir ve bütün insanlar için geçerli sayılır.
Bugün, çok katı dinî referanslardan kurtulmuş olan eski Gre-goryan takvim, pratik bakımdan, dünya çapında kabul edilmiş durumdadır; bu takvimde bir yıl hemen hemen hepsi birbirine eşit aylara bölünmüş ve zaman ölçümüne ilişkin mekanik sistemlere uyarlanmıştır. Müslümanların hicri takvimi de saat, dakika, saniye gibi ölçülere karşı değildir. Bununla birlikte, Türkiye gibi laik bazı İslam ülkeleri dışında bu «evrensel» takvimin kabulü büyük itirazlarla karşılaşmaktadır.
Manş Denizi kıyısında Btratat yalıyarları (Fransa). Jeolojik katmanlann bu biçim ve düzeni onlann tarihlerini belirlemeye yarar. Jeolojik zamanlan birbirinden ayıran sürelere dayanarak katmanlan yorumlayan inceleme dalına kronostratigrafi denir.
KRONOLOJİ VE İDEOLOJİ
Yaklaşık 3 000 yıldır insanlar insan toplumlarınm başlangıcından bugüne kadarki evrimine mantıkî ve tek bir açıklama getirmeye çalışmaktadır. Bu alanda çok çeşitli doğrultularda düşünceler gelişirken; filozoflar ve din adamları birbirinden ilginç fikirler dile getirdiler.
Tarihin yönü
Yunanistan doğumlu olan Polibios, vatanının ve kısmen kültürünün Romalıların darbeleriyle yıkılmasına tanık olduktan sonra, devresel bir zaman tanımlaması yapan ilk teorilerden birini formüle etti; ona göre, her bir insan medeniyeti doğuştan başlayıp doruk noktasından geçerek yıkılışına kadar tam bir daire çizer, yıkılan bir medeniyetin kalıntıları da ondan sonra gelen medeniyetlerin zenginleşmesine yarar. Pek çok filozof bu görüşü benimsemiş, nihayet, XIX. yy’da Hegel, Polibios’un «dairesini açarak» kendi diyalektik varsayımı ile insanlık tarihinin helezo-nî şekilde ilerlediğini belirtmiştir: her helezon (sarmal) geçmişin deneyimlerini biriktirir ve bir sonraki aşamayı hazırlar; felsefî açıdan bakıldığında bu, Marx’m tarihî materyalizminin kuruluşu için hazırlık oluşturmuş; böylesi varsayımlardan pek çok sistem çıkartılmıştır. Mesela medeniyetlerin zaman içinde doğudan batıya veya kuzeyden güneye doğru ilerledikleri öne sürülmekle birlikte, bu sistemlerin hiçbiri günümüzdeki tarih analizlerinin karmaşıklığı karşısında fazla dayanamamaktadır.
Tanrı’smın emirlerine uyan bir halkın ortak kaderi konusunda daha fazla kaygı duyan üç büyük tektanrılı din de tarihin yönünü açıklamaya çalışmıştır. Her şeyin yaratıcısı ve her şeye kadir Tanrı ile insanların tümü arasındaki diyalogda, bireylerin kaderleri ve tek tek olaylar büyük kolektif aşamalara kıyasla çok daha az önemlidir. Yahudi dinine göre, tarih, acı çekilen dönemlerle Mesih ile ilgili büyük ümitlerin birbirini izlediği uzun bir krono-
loji şerididir. Her ikisi de Kitabı Mukaddes’e inanan Musevîl Hıristiyanlık, Nuh’un soyundan gelme şerefini taşıyanların hini alabildiğine yorumlamışlardır.
Bunlar, Babil Kulesi’ni yaptıkları için Tanrı tarafından cez; dirilip «dünyanın dört bir yanma» dağılmışlar, aynı dili kor. maz hale getirilmişler ve birbirlerine gittikçe daha yabancı! rılmışlardı. Bu açıdan bakıldığında, Avrupa’ya ancak güneyd sundan yerleşilmeye başlanmış olabilir. Afrika’ya ise, kuze; ğusundan. Kitabı Mukaddes’te anlatılan olayların geçtiği olan Yakındoğu, böylece evrensel tarihin coğrafî merkezi; Kı ise, uzun süre bütün insanların tarihinin çıkış noktası ve on inançlarının çekim merkezi sayılmıştır. Buna göre Dünya’nıj sanla dolmasına yol açmış sayılan bütün göçlerin çıkış nol da Yakındoğu olabilirdi. Son zamanlardaki bilimsel araştırm zaten, Amerika’nın Avrupalılar tarafından «keşfedilmesi»yl binlerce yıldır var olan Amerika Kızılderili kültürlerinin bu masıyla hırpalanan bu görüşü allak bullak etmiştir. Neye u dıklarını şaşıran tanrıbilimciler uzun süre, bu Amerikalılarır tabı Mukaddes’e uygun atalarının kimler olabileceğini kı kendilerine sormuşlardır.
Dünyanın Doğu’dan başlayarak insanla dolduğu konuşum coğrafî doğrultuya bir de daha katı bir şekilde belirlenmiş krc lojik bir doğrultu eklenmişti. V. yy’da yaşamış bir İspanyol p; zı olan Orosio, «tarihin yönü»nün gerçek mucididir. Orosio rihin gidişini, çıkış noktası olan yaradılışla varış noktası olar yamet günü arasına yerleştirir ve üç büyük aşamaya ayırır: b: ci aşama ilk günaha kadar; ikinci aşama ilk günahtan Tanrı İsa’nın kişiliğinde insan olarak ortaya çıkmasına kadar si üçüncü aşamaysa İsa’nın ortaya çıkmasıyla başlar.
Bize bu global anlayıştan geriye, evrensel alanda tamaı tartışma götürür olan, «Milat» kavramı, ama sadece bu değil, rica tarihçiler tarafından kullanılan «Milat’tan önce» ve «Mi. tan sonra» ölçüleri ve bir de «evrensel» takvim kalmıştır. Bu vimde Milat’tan önceki yıllar eksi, sonrakilerse artı olarak s. lir; ama bu anlayış Milat’a (doğum) başlangıç alman İsa’nın • doğum veya ölüm tarihleri konusundaki soruna çözüm g( mez. Bu sadece bir ortaklaşa kabuldür.
Orosio’nun anlayışının ilginç yanı, İsa’nın tarihin merke; de yer alan kimse olması, ondan önce meydana gelenlerle s ra gelebilecekler arasında bir çeşit simetri noktası haline gelı sidir. Pek çok Hıristiyan yazar, kıyamet gününün, «tarihin nu»nun ne zaman olacağını çıkarabilmek amacıyla, bu ola öncesiyle sonrası arasındaki simetri üzerinde kafa yordu. O çağ dünyasında hazırlanan bütün büyük kroniklere bu ka damgasını basmıştı; bunların en önemlilerinden biri, I. Fri rich’in (Barbarossa) amcası Otto von Freising tarafından ha lananıdır.
Bugün bile bu kaygı, Teilhard de Chardin gibi bir Hıristiyar lozofunda, kıyametin yakında olacağı saplantısıyla görülür. Chardin’in uyguladığı modern bilimsel araştırma tarihin başl gıç noktasını geçmişte çok gerilere atmış ve böylece de, eğer metri fikrine sadık kalınırsa, tarihin sonu da gelecekte çok uz lara itilmiştir.
İslam’da ise böyle kaygılar yoktur. Her şeyin tek düzenley si olan Allah ancak kendi istediği şeylerin insanlar tarafından laşılmasına imkân verir; bu geçmişten geleceğe uzanan çok U2 süre için özellikle böyledir.
EVRENSEL TARİHİN ZAMAN DİLİMLERİ
«Bilimsel» tarihçiler, kendilerini ideolojilere ve bunların be berinde getirdiği kronolojilere kaptırmadıkları zaman, geçn belirgin ayırt edici özellikleri olan çağlara veya dönemlere b meye çalıştılar. Geleneksel görüşten ilk büyük kopuş XV yy’da, insanların yeryüzünde var oluş sürelerinin tahmin ec meşinde Kitabı Mukaddes’e göre yapılan hesaptan kafaların k tulmasıyla oldu. Binlerce yüzyıl yerine binlerce binyıl şeklir düşünülmeye başlandı. Bu alandaki çabalar en son keşiflere 1 dar devam etti. Aynı zamanda, tarihin efendisi olan bir Tanrı f ri de terk edildi, bunun yerine insanın kendi geleceğini kun yeteneğine güven yerleşti ve insanlığın sürekli ilerleyeceği fi doğdu. Bernardin de Saint-Pierre’in ünlü deyişi bu fikri özeti «Altın Çağ önümüzdedir». Buna dayanılarak günümüzde, tc lumlarm, çok tartışma götürür bir şekilde, «ileri» ve «geri k mış» veya «gelişmiş» ve «az gelişmiş» şeklinde sınıflandırılrr
gösterişli bir kesintiyle ayrılan büyük çağlar şeklinde ilere ayırma»ya başladılar. Böylece, kökenleri aceleyle ve sonra da Roma medeniyetlerinin doğuşlarıyla karıştı-Mısır’ın hep tartışma konusu bir kronolojik anormallik na getirdiği ve Yakındoğu’nun ancak uzmanlarınca bilin-«tlkçağ» konusunda giderek anlaşmaya varıldı. Büyük İsım «güzel zamanlar»la, bir Cizvit’in Ortaçağ diye adlandı-nı önerdiği «karanlık yüzyıllar» arasındaki kesintiyi na getirir. Bu karanlık, cehalet ve anlayışsızlık dönemi, ağ’ın yeniden doğuşuyla (Rönesans) yerini modern zara bırakır. Pek çok tartışmadan sonra, Fransız Devrimi in-n tarihindeki bir dördüncü aşamanın, çağdaş aşamanın gıcı olarak kabul edilir. XIX. yy’da tarihöncesi ve tarihson-ına, değişken geometrili ve tarihçilerin bakmaktan çekin-beşinci bir büyük dönem ekledi. Bugün kullandığımız mlar, el kitapları, kronolojiyle ilgili temel anlayışlar bu bulamalara sadık kalınarak hazırlanmıştır.
;ün pek çok tarihçi bu bölümlerin dünyanın tümüne uyma-ve sınırlarının belirgin olmadığını kabul etmektedir. Orta-
KRONOLOJİ
çağ Afrika veya Amerika için ne anlama gelmektedir? ilkçağ ne zaman bitmiştir? Tarihöncesinin sınırları nasıl tespit edilebilir? Yirmi veya otuz yıl öncesine kadar kabul edilen kıstasların hiçbiri bugün uygun veya en azından evrensel değildir.
Bu dönemlere ayırmaya ciddî bir itiraz XIX. yy’da ortaya çıktı. Marksizm, tüm insanlığın gelişimini bambaşka, maddî ve ekonomik esaslara göre yeniden düzenlemek istedi. Böylece, Marksizm, üretim tarzlarının farklılığıyla birbirinden ayrılan, yani kabaca «sermaye» sahipleriyle işgücü arasındaki bir ilişki biçimi tarafından belirlenen birçok çağ oluşturdu. Marksizme göre, ideal bir eşitiiğin olduğu varsayılan «ilkel komünizm» döneminden sonra en karanlık dönem olan köleci üretim tarzı gelmiş, bunu feodal ve ondan sonra da kapitalist üretim tarzları izlemiştir. Proletaryaya bütün kendisinden önceki üretim tarzlarından daha büyük acılar getiren kapitalizmin proleterlerin son ve büyük isyanına yol açacağı ve proletarya diktatörlüğü aracılığıyla insanlığı ideal bir komünizme vardıracağı düşünülür. İnsanlık tarihinin dönemlere ayrılmasına Hegelci diyaklektiği uygulayan, ama bunu üretim tarzlarına dayandıran Marx ve Engels, ve özellikle de taraftarları, dünyadaki bütün toplumların materyalist tahlille tespit edilmiş ve birbirini izleyen bu evrelerden er veya geç geçecekleri fikrini ileri sürdüler. Marksizmin dönemlere bölme yöntemi, en esnekleştirilmiş haliyle bile, ciddî bir direnişle karşılaştı. XX. yy’da, komünizm konusunda yapılan siyasî tartışmalar ve polemikler bunun boyudan hakkında bir fikir verir. Oysa, görünüşte basit ve «nesnel» olan, bu tarihî yorumlama sistemi bu konudaki öteki sistemlerin yerine geçmeyi amaçlıyordu. Tarih kronolojisinin, her türlü insan grubunun şu veya bu zamanda «kaçınılmazlıkla» geçtiği evreler konusunda «nihayet rasyonel» bir açıklama getiren Marksizm açısından okunmasıyla, aynı zamanda insan toplumlarının gelişiminin son noktasının da bulunduğu düşünülüyordu; bu son nokta, bütün toplumların değişik hızlarda yönelecekleri «Altın Çağ», yani eşitlikçi komünizmdi.
Bugünse, komünist rejimlerin yıkılmasıyla birlikte, tarihin Marksist materyalizme göre dönemlere ayrılmasıyla ilgili her türlü sistemin de ortadan kalktığını düşünmek muhtemelen acelecilik olacaktır. Aynı şekilde, pek çok yazarın yaptığı gibi, «mücadele edecek kimse kalmadığı için» tarihin bittiğini ilan etmek de saflıktan başka bir şey değildir. □
Fosil ammonitier.
Bu deniz yumuşakçalar* Jura ve Kretase dönemlerinin tipik özellikleridir ve bu İkincisinin sonunda ortadan tamamen kalkmıştır. Milyonlarca yıllık olan bu fosiller jeolojik zamanlan gösteren önemli işaretlerdir.
Mat’celU ppe ‘Si nur,$ifchi>mm.v. mAr,bmlcU ctc. Anihomi
Pofa’ Vu\^nm &
^>4wc!br«m mam *mrHxattclıjâx.& nbttuc mar.
Fjibtani & (ehâftum martymm
‘Mrtch* m.«t.|ctmdi1pİe,1f .
VıVgjtm mmtyn*. CaniwriIoJâiıAı patik apit .dııyle?; mmu*.
* y ‘
k’.h?!sn tpıkopı coııtclionç- •
<b4i;KW’agîi€h«.jecMtı<io. f
cın & »objııiHis vnartvı u m.
Bir tanm takvimi.
Bu takvim, Fransa’nın Tours bölgesinde kullanılmak üzere, bir Roma ayin ve dua kitabından alınmış ve Bourdichon atölyesinde yapıldıktan sanılan minyatürlerle süslenmiştir (XV. yy, Millî Kütüphane, Paris).
AYRICA BAKINIZ
– imsu takvim
– khji tarih
fVlil b^CVH i ■v« i %s’t iri*
d &S l:tl < \xim i: t
fjm 1-ft:
ö %H iîf*
ÂM -ht b
C IX lit. d Vtıı ht,
f Vn [{f.
:vij k vi lîtT
VI Û V iif,
A*»» tftr
rım b »ı lifc m ( priâUlT.