wiki

LOKMAN HAKİM

LOKMAN HAKİM; peygamber veya velî. Dâvud
aleyhisselâm zamânında, Arabistan’ın Umman
tarafında yaşadı. Dâvud aleyhisselâmla görüşüp
ondan ilim öğrendi. Dâvud aleyhisselâma
peygamberlik bildirilmeden önce, müftî olan Lokman
Hakîm, Dâvud aleyhisselâma peygamberlikbildirildikten sonra fetva vermeyi bıraktı. Dâvud
aleyhisselâma ümmet oldu. Kendisine hikmet verildi.
Eyyûb aleyhisselâmın teyzesinin oğlu olduğu
da rivâyet edilmektedir. Fransız bilginlerinin,
Calinos’un (Galen’in) bir adı da Lokman Hakîm idi
demeleri yanlıştır. Çünkü Lokman Hakîm, Dâvud
aleyhisselâm zamânında; Calinos (Galen) ise, ondan
bin yıl kadar sonra yaşamıştır. Lokman ismi
Kur’ân-ı kerîm’de geçmekte olup, bir sûreye
(otuz birinci sûre) Lokman ismi verilmiştir. Bu
sûrenin on ikinci âyetinde meâlen; 11 Biz Lokman’a
hikmet verdik.” buyrulmaktadır. Buradaki
hikmet tâbirinin; akıl, anlayış, ilim, ilimle amel
etmek ve doğru karar vermek demek olduğu tefsîr
kitaplarında yazılıdır.
Lokman Hakîm tabiplerin pîridir. Hikmetli
sözleri ve oğluna verdiği nasîhatlar meşhurdur.
Kur’ân-ı kerîm’de Lokman sûresi 3. âyet-i kerîmede
meâlen; “Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek
şöyle demişti: Yavrum! Allah’a ortak koşma,
çünkü şirk çok büyük zulümdür.” buyrulmaktadır.
Lokman Hakîm’e sen bu hâle nasıl geldin dediklerinde;
“Doğru sözlü olmak, emâneti yerine getirmek,
lüzumsuz söz ve işi terk etmekle.” cevâbını
verdi. İnsanlar ondan nasihat istediler, o da şöyle
nasihat etti: Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle
amel edilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek
herkese lâzımdır. Dört zamanda dört şeyi korumak
gerekir; Namazda gönlü, halk arasında dili, yiyip
içmede boğazı, bir kimsenin evine girince de gözü
korumaktır. İki şeyi hâtırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır.
Bunlar; Allahü teâlânm büyüklüğü
ve ölümdür. İki şeyi de tamâmen unutmaya çalışmalıdır.
Bunlar da; bir kimseye yapılan iyilik ile
dost ve yakınlardan görülen kötülüktür.””
Lokman Hakîm’in oğluna nasihatlarmm bir
kısmı şöyledir: “Ey oğlum! Dünyâ derin deniz gibidir.
Çok insanlar onda boğulmuştur. Gemin takvâ,
yükün îmân, hâlin tevekkül olsun, umulur ki
kurtulursun.”
“Ey oğlum! Âlimlere karşı öğünmek, akılsızlarla
inatlaşmak ve meclislerde, toplantılarda gösteriş
yapmak için ilim öğrenme! İhtiyâcım yok
diyerek de ilmi terk etme.”
“Ey oğlum! Allahü teâlâyı anan (hâtırlayan) insanlar
görürsen onlarla otur. Âlim olsan da, ilminin
faydasını görürsün ve ilmin artar, sen ehil isen
sana öğretirler. Allahü teâlâ onlara olan rahmetinden
seni de faydalandırır. Allahü teâlâyı zikretmeyenleri
görürsen onlardan uzak dur.”
“Ey oğlum! Horoz senden daha akıllı olmasın!
O, her sabah zikir ve teşbih ediyor, sen ise uyuyorsun.”
“Ey oğlum! Seçilmiş kullara teslim ol, kötülerle
dost olma.”MEy oğlum! İnsanlara iyilikleri emir ve nasîhat
edip kendini unutma! Yoksa mum gibi olursun.
Mum insanları aydınlatır, fakat kendini yakıp eritir.”
“Ey oğlum! Yalandan çok sakın! Çünkü dînini
bozar ve insanlar yanında mürüvvetini azaltır.
Bununla hayânı, değerini ve makâmmı kaybedersin.”
“Ey oğlum! Kötü huydan, gönül dağınıklığından
sakın. Sabırsız olma, yoksa arkadaş bulamazsın.
İşini severek yap, sıkıntılara katlan. Bütün
insanlara karşı iyi huylu ol.”
“Ey oğlum! Hep üzüntülü olma, kalbini dertli
kılma. İnsanların elinde olana tamâ etmekten
sakın. Kazâya râzı ol ve Allahü teâlânın sana verdiği
rızka kanâat et.”
“Ey oğlum! Dünyâ geçici ve kısadır. Senin
dünyâ hayâtın ise azın azıdır. Bunun da azının azı
kalmış, çoğu geçmiştir.”
“Ey oğlum! Tövbeyi yarma bırakma, çünkü
ölüm ansızın gelip yakalar.”
“Ey oğlum! Sükût etmekle pişmân olmazsın.
Söz gümüş ise sükût altındır.”
“Ey oğlum! Helâl lokma ye ve işlerinde âlimlere
danış, işlerini nasıl yapacağını onlara sor.”
“Ey oğlum! Âlimler meclisine devâm et. Bahar
yağmuru ile yeryüzünü yeşillendiren Allahü teâlâ,
âlimlerin meclisindeki hikmet nûru ile de müminlerin
kalbini aydınlatır.”
“Ey oğlum! Amel ancak yakîn (Allahü teâlâya
olan ilim ve mârifet) ile yapılır. Herkes yakîni
nisbetinde amel eder. Amel noksanlığı, yakîn noksanlığından
gelir.”
“Ey oğlum! Bir hatâ işlediğinde hemen tövbe
et ve sadaka ver.”
“Ey oğlum! Ölümden şüphe ediyorsan uyku
uyuma. Uyuduğun ve uyumak mecbûriyetinde
kaldığın gibi, ölüme de mahkûmsun. Dirilmekten
de şüphe ediyorsan, uykudan uyanma. Uykudan
uyandığın gibi öldükten sonra da dirileceksin.”
“Ey oğlum! Helâl kazanç ile yoksulluktan korun.
Yoksul kimse şu üç musîbetle karşılaşır: Din
zayıflığı, akıl zayıflığı ve mürüvvetin kaybolması.”
“Ey oğlum! Merhamet eden merhamet bulur.
Sükût eden selâmete erer, hayır söyleyen kâr eder,
kötü konuşan günahkâr olur, diline hâkim olmayan
pişmân olur.”
“Ey oğlum! Dünyâ malından yetecek kadarını
al, fazlasını âhiret için hayra sarfet, Sıkıntıya düşecek
ve başkasının sırtına yük olacak şekilde de
tembellik etme.”
“Ey oğlum! Sakın kimseyi küçük görüp hakâret
etme. Çünkü onun da senin de rabbimiz birdir.”
Lokman Hakîm’in oğlu: “Babacığım, insandahangi haslet daha iyidir?” diye sorunca; “Temiz,
hâlis din.” buyurdu. Eğer iki haslet olursa? “Din ve
mal”, üç haslet olursa? “Din, mal ve hayâ.” buyurdu.
Dört haslet olursa? dedi. “Din, mal, hayâ ve
güzel ahlâk.” buyurdu. Beş haslet saymak icâbederse
diye sorunca; “Din, mal, haya, güzel huy
ve cömertlik.” buyurdu. Altı haslet sayarsak deyince;
“Ey oğlum! Allahü teâlâ her kime bu beş iyi
hasleti verdiyse, o kimse mümin ve müttekîdir.
Allahü teâlâ katında velî ve sevgilidir. Şeytanın şerrinden
uzaktır.” buyurdu. Oğlu: “Babacığım, insanda
en kötü haslet hangisidir?” dedi. “Allahü
teâlâyı inkârdır.” buyurdu. İki olursa dedi. “İnkâr
ve kibirdir.” buyurdu. Üç olursa dedi. “İnkâr, kibir
ve şükür azlığı.” buyurdu. Dört olursa dedi. “İnkâr,
kibir, şükür azlığı ve cimrilik.” buyurdu. Beş olursa
diye sorunca; “İnkâr, kibir, şükür azlığı, cimrilik
ve kötü ahlâk.” buyurdu. Altı olursa deyince;
“Ey Oğlum! Bu beş kötü hasletin bulunudğu kimse
münâfıktır, şakîdir ve Allahü teâlâdan uzaktır.”
buyurdu.
Lokman Hakîm’e “Hikmete nasıl kavuştun?”
diye sorulduğunda; “Benden gizlenen şeyi araştırmadım.
Vazîfem olmayan şeyin üzerinde durmadım.”
buyurdu.
Hafs bin Ömer’den rivâyet edildi ki: Lokman
Hakîm, yanma bir hardal torbası koydu ve oğluna
nasîhat etmeye başladı. Her bir nasîhatte bir hardal
tânesini çıkardı. Nihâyet hardalları tükendi.
Sonra da; “Ey oğlum! Sana o kadar nasîhat ettim
ki, şâyet bu nasîhatler bir dağa verilseydi, dağ yarılır,
parça parça olurdu.” buyurdu. Oğlu da bu
nasihatleri tuttu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir