wiki

MEHTER

MEHTER; OsmanlIlarda, askerî mûsikîyi icrâ
eden topluluk. Farsçada mihter olarak geçen mehter
kelimesi, ekber (en büyük), âzâm (pek ulu) mânâsında
bir ism-i tafdildir. Kelime Türkçede mehter, çoğulu
olarak da mehterân şeklinde kullanılmıştır.
Mehter, bölüklere ayrılır, aynı çalgı âletini
çalanlar, alemdârlar birer bölük teşkil ederlerdi.
Her bölüğün “ağa” tâbir edilen bir âmiri bulunurdu.
Davulcubaşma ise “Baş Mehter Ağa” denirdi.
Ayrıca bir de Mehterbaşı vardı. İkinci bir mehterbaşı
daha vardır ki, bundan ayrı olup, “Mehterânı
Hayme” denilen Saray Çadırcılarının başıdır.
Mehter teşkilatı, “emir-i alem”e tâbiydi.
Türkiye Selçukluları sultanı İkinci Gıyaseddin
Mesud 1284 yılında gönderdiği bir fermanla Osman
Gâziye; Eskişehir’den Yenişehir’e kadar bütün
Söğüt bölgesi ve havâlisini sancak olarak verdiFermanla birlikte Osman Gaziye emirlik alâmeti
olan “tuğ”, “alem”, “tabi” ve “nakkâre” de gönderilmişti.
Ferman, Osman Gâziye Eskişehir’de bir
ikindi vakti takdim edildi. Osman Gâzi ayakta durarak
nevbet vurdurdu (çaldırdı). Fâtih Sultan
Mehmed Han zamânma kadar nevbet vurulurken
pâdişâhların ayakta dinlemesi âdetti.
Mehter teşkilâtına bağlı iki türlü mehterhâne
vardı. Biri resmî teşkilata bağlı olan çalıcı mehterler,
diğerleri esnaf mehterleriydi. Resmî mehter,
padişah mehteriydi ki, buna “Mehterhâne-i Tabli
Alem-i Hassa” denirdi. Sonraları, mehter sâdece
pâdişâh ve orduya âit olmaktan çıktı. Her vezir dâiresinde
bir mehterhâne bulundurulması âdet oldu.
Fâtih devrindeki mehterhânede dokuz zilzen
(zil çalan), dokuz nakkârezen (kudum çalan), dokuz
boruzen (boru çalan), dokuz tablzen (davul çalan),
dokuz çavuş ve bir iç oğlan vardı. Altmış
dört kişilik mehterhane takımına “dokuz kat mehter”
adı verilirdi. Pâdişâhın mehterleri on iki kat
olurdu. On iki kat mehterhânede her çalgıdan on
ikişer adet bulunurdu. Pâdişâh sefere çıktığı zaman
mehter takımı on iki misline çıkarılırdı. Sefer ve
harp esnâsmda pâdişâh mehterhânesi, saltanat sancaklarının
altında durup, nevbet vururdu. Bundan
başka ikindi vakti, Otağ-ı Hümâyûn önünde nevbet
vurmak âdetti. (Bkz. Nevbet)
Hükümdâr mehterleri beş vakit vururlardı.
Bundan başka pâdişâh cüluslarında, kılıç alaylarında,
harplerde zafer haberi geldiği zaman ve arife
dîvânlarında nevbet vurulurdu.
Mehterler, harp meydanlarında gece karanlığında
bile ordugâh nöbetçilerinin uyumaması için
devamlı çalar ve aynı zamanda da “yektir Allah!”
diye bağırırlardı. Harp esnâsmda ise, pâdişâhın
veya seraskerin yanında durup, harp boyunca askerin
cesâretini arttırmak ve düşmana dehşet vermek
için çalardı.
Vezir mehterleri, ikindi ve yatsı namazları kılındıktan
sonra olmak üzere, günde iki defâ vururdu.
Bunlardan birincisi akşam yemeğinin ikin-cisi de uykunun işâretini verirdi. Sivil mehterler,
kendilerine mahsus nevbet yerlerinde yatsı namazından
sonra ve sabahleyin nevbet vururlardı.
Eski zamanlarda öğle yemeği, “kuşluk” nâmıyla
öğle namazından evvel; akşam yemeği de ikindi
namazından sonra yenilir ve yatsı namazından
sonra uykuya yatılırdı.
Mehter duâsı:
Allah Allah Celilüfl-Cebbâr, Muînüfs-Settâr,
Hâlikui-leyli ve’n-Nehâr, Lâyezâl, Zü’l-Celâl,
birdir Allah! Ânın birliğine, Resûl-ü Enbiyâ
Peygamberimiz Cenâb-ı Ahmed-i Mahmûd-u
Muhammed Mustafa (Bütün efrâd elleri göğsünde
olmak üzere rükûa gelir gibi eğilirler, pâdişâh
geldiği zaman ise sâdece baş eğer, daha fazla
eğilmezler.) Âl-i evlâd-ı Resûl-i Müctebâ imdâd-
ı ruhâniyetine! Pîrân mürşidin, âşıkîn, vâsilîn,
hamele-i Kurfân, güzeştegân, ehl-i îmân
ervâhına, avn-ü inâyetine! Halifetü’l-İslâm es-
Sultân İbni’s-Sultan bil-cümle tslâmın necât
ve seâdet ve selâmetine, pirler, erenler, üçler, yediler,
kırklar, göçenler, demine devrânına “Hû”
diyelim “Huuu” denildikten sonra bütün mehtertakımı, davul ve zilleri şiddetli vurarak dokuz defâ
“Hû” çekerlerdi. Sonunda da üç defâ kös vururlardı.
Mehterin kendine has bir yürüyüşü vardır. Üç
adımda bir durur, yarım sağa ve yarım sola dönerdi.
Yürüyüş esnasında mehter efrâdı, hep bir ağızdan,
“Rahim Allah, Kerîm Allah” derlerdi.
Mehter takımının yürüyüş nizamında merasime
iştirak şöyle idi: Önde çorbacıbaşı ünvânını
taşıyan ve başında “üsküf” bulunan mehterân bölüğü
komutanı, onun arkasında sol tarafta zırhlı
muhafızı ile birlikte yeşil sancak, ortada istiklâl
alâmeti olan ak sancak, sağ başta ise zırhlı muhafızı
ile birlikte kırmızı sancak bulunurdu. Sancakların
arkasında ise üçerli koldan üç sıra hâlinde
dizilmiş dokuz tuğ gelirdi. Sağ tarafta kırmızı
sancağın arkasında, Yeniçerilerin taşıdığı “hücum
tuğu” yer alırdı. Tuğlardan sonra ortada mehterbaşı
bulunurdu. Mehterbaşından sonra ise sıra ile; mehterin
iki katı adedince çevgenler (okuyucular),
zumazenler, boruzenler, nakkârezenler, zilzenler
ve davul çalanlar gelmekteydi. En arkada ise at sırtında
taşman kös bulunmaktaydı. (Bkz. Kös)
Mehter harp duâsı (Harp gülbankı):
Eûzubillâh, Eûzubillâh… Hüdâ’ya şükr-i bîhad,
lâilâhe illallâh! El- melikü’l-Hakku’l-mübîn! Muhammedü’r-
Resûlullah, Sâdıkü’l-va’dü’l Emîn! İnnâ
Fetehnâ leke fethan mübinâ ve yensurekallâhu
nasran azîzâ! Ey pâdişah-ı halifetullah, Es-
Selâmu aleyke avnullah! Şensin hâris-i dîn-i mübîn,
hâris-i Şerîatullah! Uğrun açık olsun ey Pâdişâhım,
Emr-i ikbâlin mecid! Hûdâ kılıcını keskin
eylesin, nûr-ı şân satvetine gün gibi medîd!
Rûh-ı pâk-ı Fahrî âlemi hoşnûd etsin; Hak, gazâyı
ekberin etsin mübârek ve saîd…Takımın içinden evvelce seçilmiş dik ve güzel
sesli biri tiz perdeden:
“Nasrunminallahi ve fethün karîb. Ve beşşirifl-
müfminîn” âyetini okur. Üç defâ “Allah”
diyecek kadar dururdu. Sonra bütün âletlerle beraber
davullar ve kösler hafif vurarak ve devamlı
teramole yaptığı sırada hep bir ağızdan “Allah Allah”
deyince susarlar, gülbank devam ederdi.
“Eli kan, kılıcı kan, sinesi üryân, ciğeri püryân,
meydân-ı şehâdette Allah yoluna revân. Gazâ-yı
şühedâya Cemâl-i Hak görünür ıyân. Kahrımız, gazabımız
düşmana ziyân!
Yâ Rahmân! denilerek eyyâm-ı âdiye gülbankmdaki
“Resûl-i Enbiyâ” kısmına geçilir ve
aynı şekilde “Hû diyelim Hû!” diyerek bitirilirdi.
Sonra, bâzan “Yektir Allah”, bâzan da “Ya
Fettâh” diye haykırırlar ve baş eğerek geriye döner
ve dağılırlardı.
Mehter marşları “Vakt-i sürûru sefâ”:
Mehterân dâire şeklinde nevbet nizâmını teşkil
ederler, nakkârezenlerin oturup, diğerlerinin
ayakta durmasıyla da hilâl görünümü verirlerdi.
Kösler hilâlin orta ilerisine konurdu. İçoğlan Başçavuşu,
mehter faslı başlamadan önce dâireden
çıkarak ortaya gelir ve:
“Vakt-i sürûru sefâ, Mehterbaşı Ağa! Hey!
Hey!” diye bağırırdı. Bu sırada hazır bulunanların
dikkatlerini çekmek için nakkarelerle, sofyan usülünde
üç tempo atılırdı. Nakkareler çalarken de,
Mehterbaşı Ağa mehterin önüne gelir:
‘■Merhabâ ey mehterân!” der ve sağ elini göğsüne
koyarak mehteri selâmlardı. Mehterân da
hep beraber sağ ellerini göğüsleri üzerine koyarak
koro hâlinde:
“Merhabâ, Mehterbaşı Ağa!” diyerek karşılık
verirlerdi. Daha sonra Mehterbaşı Ağa:”Hasduuur!” diyerek çalınacak makamı ve eserin
adını söylerdi. (Meselâ: “Der fasl-ı Acem âşirân,
cihâd-ı ekber marş!” derdi.) Hemen arkasından:
“Haydi ya Allah!” diyerek mehteri icrâya geçirirdi.
Nevbet bitince mehter gülbankı (duâsı) okunur
ve fasl sona ererdi.
Mehterin Avrupa’ya tesiri:
Avrupalılarca, on sekizinci asırdan îtibâren
“Yeniçeri müziği” diye adlandırılan müzik; evvela,
benimsenmiş, bilâhare Polonya, sonra Avusturya
ve daha sonraları bütün Avrupa’da onların tâbiriyle
Yeniçeri bandoları kurulmuştur.
Bestekâr Mozart ve Hayd da, mehter mûsikîsinin
tesirinde kalarak, meşhur bestelerini meydana
getirmişlerdir. Alman besteci Beethoven, “Büyük
Senfoni”sinin son bölümünü, mehterin kös, davul
ve zurnasıyla seslendirmiştir. Beethoven, “Türk
Marşı”nı mehterin bir cenk havasından adapte etti.
AvusturyalI bestekâr Mozart’ın “Türk Marşı”,
Türk askerlerinin “Allah Allah” nidâlarının, nakarat
olarak tekrarından müteşekkildir. Viyana
Kraliyet orkestra Şefi Gluck bu yıllarda, sarayda
verdiği konserlerinde, repertuvarına mehter bestelerini
almış ve orkestrasında çaldırmıştır. Alman
bestekâr Wagner, bir mehter konserini dinlerken
heyecanlanmış, kendini tutamayarak “İşte
mûsikî buna derler!” demiştir.
Mehter mûsikîsi gibi, mehter teşkilâtı da Avrupa’ya
tesir etti. On sekizinci yüzyıl içinde önce
AvusturyalIlar, sonra Prusyalılar, daha sonra da
Ruslar, Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilâtına
benzer mızıka takımlarını kurdular.
Osmanlı Devletinin ömrü boyunca, gittikçe
mükemmelleşen mehter, Yeniçeri ocağının lağvıGünümüzde mehter:
Mehter, 1911’de Ahmed Muhtar Paşa tarafından
“Mehterhâne-i Hâkânî” adiyle yeniden kuruldu.
1914’te kuruluş tamamlandı. Birinci Dünyâ
Harbinde Başkumandan Vekili Enver Paşanın emriyle
teşkilât orduya tamîm edildi. İstiklâl Harbinde
de mehterhane hizmet verdi. Cumhûriyetin
îlânmdan sonra, Millî Savunma Bakanı, mehteri
saltanat alâmeti sayarak lağvetti. 1950’den sonra,
Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut’un direktif ve
desteğiyle mehterin yeniden tesisi çalışmalan başladı.
1953’te yeniden tesis edildi. Daha sonraları çeşitli
okul, demek ve kuruluşlar da mehter takımları
kurdular. 12 Eylül 1980 Harekâtından sonra, yalnız
Genelkurmay Başkanlığı Harp Dâiresi Askerî
Müze Müdürlüğü bünyesindeki mehteran bölüğü,
faaliyetine devam etmektedir. İstanbul’daki
Askerî Müze’de Pazartesi, Salı hariç, haftanın her
günü, saat 15.00-16.00 arasında Mehterbaşının
idaresinde bir saat çalmaktadır. Bilhassa turistler
ve meraklılar büyük alâka göstermektedirler.
Mehter marşı
Yürekler kabarık gözlerde damla
Mehteri saygıyla dur da selamla
Bir huşû içinde dinle Gülbankı
Sesleniyor târih bu ses o yankı
Sen böyle yürürken tuğla, sancakla
Türkün zaferleri geliyor akla
Asırlar boyunca inledi Serhat
Doğudan batıya, Yemen, Belgrat
Duyarak bakışan gözler görüyor
Fâtih, Topkapı’dan şehre giriyor.
Sen böyle yürürken tuğla, sancakla
Türkün zaferleri geliyor akla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir