MÜDÂHENE VE MÜDÂRÂ
Kudreti olduğu, gücü yetdiği hâlde, harâm işliyene
mâni’ olmamak müdâhene olur. Harâmı işliyene veyâ yanında
bulunanlara olan saygısı yâhud dîne olan bağlılığının gevşekliği, müdâheneye sebeb olmakdadır. Fitne olmadığı, ya’nî
dînine veyâ dünyâsına veyâ başkalarına zarar olmadığı zeman,
harâm ve mekrûh işliyene mâni’ olmak lâzımdır. Mâni’ olmamak, susmak harâm olur. Müdâhene etmek, harâm işlemeğe
râzı olmağı gösterir. Susmak çok yerde iyidir. Fekat, hakkı,
hayrı söyliyecek yerde susulmaz. Yâ Resûlallah! Geçmiş
ümmetlerden bir kısmına zelzele ile azâb yapıldı. Toprak
altında kaldılar. Bunların arasında sâlihler de vardı, aenildikde, (Evet, sâlihlerde birlikde helâk oldular. Çünki, Allaha
isyân olunurken susmuşlardı. Onlardan ayrılmamışlardı) buyuruldu. Hadîs-i şerîfde, (Ümmetimden bir kısmı, kabrlerinden
maymun ve hınzır şeklinde kalkacaklardır. Bunlar Allahü teâlâya
isyân edenlerin arasına karışanlar, onlarla berâber yiyip içenlerdir) ve (Allahü teâlâ, bir âlime ilm ihsân edince, Peygamberlerden
aldığı gibi, bundan da mîsâk alır) buyuruldu, ilmini, lâzım
olduğu zeman söylemekden çekinmiyeceğini söz verir. (Bir
kimse, Allahü teâlânın ihsân etdiği ilmi, lâzım olduğu zeman
söylemezse, kıyâmet günü boynuna âteşden tasma takılacakdır)
hadîs-i şerîfi ve Nisâ sûresinin (Kendilerine Um ve hidâyet verdiğimiz
kimseler, ilmlerini insânlardan saklarlarsa, Allahın ve lâ’net edenlerin
lâ’netleri, bunların üzerine olsun!) meâlindeki otuzaltmcı âyet-i kerîmesi, müdâhene etmenin harâm olduğunu göstermekdedir. Müdâhe-
— 145 — İslâm Ahlâkı — F: 10
nenin zıddı, karşılığı, (Gayret) ve salâbetdir. Mâide sûresinde ellidördiincü âyet-i kerîmenin meâl-i âlîsi, (Allah yolunda cihâd ederier, kötülenmekden korkmazlar) dır. Dinde, gayret ve salâbeti olanların mâlları
ile, cânları ile ve sözleri ile ve kalemleri ile, Allah rızâsı için cihâd etmeleri lâzım olduğu, bu âyet-i kerîmede bildirilmekdedir. Hadîs-i şerîfde,
(Çok acı olsa da, hakkı söyleyiniz!) buyuruldu. Bir zâhid, Mervân halîfenin yanında çalgı çalanları görünce, çalgı âletlerini
kırdı. Mervan, bunun, arslanların arasına bırakılmasını emr
etdi. Arslanların yanında, hemen nemâza durdu. Arslanlar,
bunu, yalamağa başladılar. Sabâh olunca, bunu arslanların
yanından alıp halîfeye getirdiler. Arslanlardan korkmadın mı?
dedi. Hayır, onlardan korku, hâtırıma gelmedi. Bütün geceyi
düşünceli geçirdim, dedi. Ne düşündün? dedi. Arslanlar beni
yalayınca, tükürükleri tâhir midir, hecs midir? Allahü teâlâ,
nemâzımı kabûl etdi mi, etmedi mi? diye düşündüm dedi.
Kendisine veyâ başkalarına zarar gelmek korkusundan
dolayı iyiliği emr etmek ve harâmı men’ etmek mümkin
olmazsa, böyle fitneye mâni’ olmak için susmağa, (Müdârâ)
etmek denir. Kalbi, harâmı men’ etmek istediği hâlde, müdârâ
yapmak câizdir. Hattâ, sadaka sevâbı hâsıl olur. Müdârâ ederken tatlı dilli ye güler yüzlü olmak lâzımdır. Talebeye ders
verirken de, müdârâ yapılır. İmâm-ı Gazâlî “rahime-hullahü teâlâ”
buyurdu ki, (İnsânlar, üç kısmdır: Bir kısmı, gıdâ gibidir. Herkese,
her zeman lâzımdır. İkinci kısmı, ilâç gibidirler. İhtiyâç zemanında
lâzım olurlar. Üçüncü kısmı, hastalık gibidir. Bunlara ihtiyâç olmaz.
Fekat, kendileri insânlara musallat olurlar, bulaşırlar. Bunlardan kurtulmak için, müdârâ etmek lâzımdır). Müdârâ, câizdir.
Ba’zan da müstehâb olur. Evinde, zevceye müdârâ etmiyen
kimsenin râhatı, huzûru kalmaz. Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi
ve sellem”, bir müsâfır geldi. (İçeri alınız! O, kötü bir insândır) buyurdu. İçeri girince, onunla tatlı ve neş’eli konuşdu. Gidince, yumuşak konuşmasının sebebi soruldukda, (Kıyâmetde, en kötü yerde bulunacak kimse, dünyâda zararından korunmak için ikrâm olunandır)
buyurdu. Hadîs-i şerîfde, (Sıkılmadan açıkça harâm işliyen kimseyi gîbet etmek câiz olduğu gibi, şerlerinden korunmak için
bunlara müdârâ etmek de câizdir. Fekat müdârâ, müdâhene
şeklini almamalıdır) buyuruldu. Müdârâ, dîni veyâ dünyâyı
zarardan kurtarmak için, dünyâ menfe’atinden vermekdir.
Müdâhene, dünyâ ele geçirmek için, dinden vermekdir. Zâlime
müdârâ ederken kendisi ve zulmleri medh olunmaz