MUHTEŞEM OSMANLI’DA MUHTEŞEM KURBAN BAYRAMI
Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan, devletin ileri gelenlerinin (ekabir) konaklarında Kurban Bayramı merasimleri kapsamında zilhicce ayı (kurbanın kesildiği ay) yaklaşınca,
Armağan, bu koyunların en az 3-5 gün konağın ahır kısmında besletildiğini belirterek, koyunların dişi (marya) olmamasına, gözlerinin sağlam, boynuzlarının kırık veya organlarının eksik bulunmamasına dikkat edildiğini ifade etti.
Hane sahibinin bir tekkeye mensup olması durumunda oraya da adak adıyla gereği kadar kurbanlık gönderildiğini aktaran Armağan,
“Hatta kendisinin ve çocuklarının hocalarına, ebelerine, dadılarına biri kendisi, öbürü hanımı adına birer çift koyun gönderenler olurdu” dedi.
Armağan, kurbanlıkların yıkandığını, tüylerinin tarandığını, boynuzlarının zeytinyağıyla yağlandığını, temiz otlar üstüne yatırılarak bayram gününe kadar özenle beslendiğini anlatarak,
”Bayramdan sonra evlenecek gelin veya damadın koyunlarının boynuzları sarı altın varaklarla süslenir, tüylerinin üç beş yerine kurdele bağlanır, özel adamlarla evlerine gönderilirdi…
Kurdelenin diğerlerinden ayırt etmek için ölülerin ruhlarına kesilecek kurbanlıklara takıldığını da biliyoruz” diye konuştu. Eskiden hane sahibinin kurbanını kendisinin kesmesinin adetten sayıldığını aktaran Armağan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Kurbanı keserken beline yeni ipekli futa (önlük) kuşanan hane sahibine, özel olarak bileylenmiş bıçağı çok önceden hazır edilirdi. Şimdilerde ihmal ettiğimiz hayvanın gözlerini bağlamak, kurban kesme işleminin ayrılmaz bir parçasıydı.
Bu iş için özel olarak 5-10 parça astar hazırlanırdı. Nihayet arife günü, ölmüşlerin ruhlarına kurbanlar kesilerek bayrama giriş yapılırdı. Hane sahibi vekaletini verdikten sonra tekbir getirilerek kurbanlar kesilir ve…
Her kesimden sonra tek tek kendisi adına kurban kesilen kişinin ruhuna Fatiha gönderilirdi. Tabii bu ön kurbanların eti o hanede yenmez, hepsi fakir fukaraya dağıtılırdı.”
Armağan, kurban etlerinin üç parçaya bölündüğünü aktararak, bir parçanın eve ayrıldığını, diğer iki parçanın da medrese talebelerine, karakoldaki askerlere, dul ve kimsesiz kadınlara, bekçilere, tulumbacılara dağıtıldığını kaydetti.
TURUNÇ REÇELLİ BAYRAMLAR Armağan, paşa olan hane sahibinin padişahla resmi bayramlaşma (muayede) törenine katılmak zorunda olduğundan bayram namazını padişahın gittiği camide kıldığını dile getirerek, ”Paşa değilse, mahalle camisinde kılınan,Namazdan sonra doğru evinin bahçesine gelir, kurbanlıklar için kazılmış çukurların başındaki buhurdanlıklardan tüten ve kan kokusunu bastırmaya yarayan güzel kokular arasında tekbir getirerek…
Kurbanını ya bizzat keser veya başka birisine toptan değil, teker teker isimlerini sayarak vekalet verirdi. İlk kesilen kurbanın kanından evin en küçük çocuğunun alnına sürülmesi ve postunun tekkeye yollanması adettendi.
Kurban kesim işlemleri bittikten sonra hane sahibi konağa döner ve iki rekat şükür namazı kıldıktan sonra asıl bayramlaşmaya geçilirdi” şeklinde konuştu.
Bazı misafirlerin ziyaretlerini yemek vakitlerine denk getirmemeye özen gösterdiğini anlatarak, ”Aşırı et tüketimi yüzünden bozulmaya meyyal sindirim sistemini düzeltmek için sofrada tatlı olarak muhakkak turunç reçeli bulundurulurdu” dedi.
Armağan, Osmanlı devrinde bilim adamı olmanın ayrıcalığına işaret ederek, ”Mesela bir alim üst düzeyden bir bürokratla bayramlaşmaya gittiğinde binek taşında karşılanır, iki ağa koluna girerek yukarı çıkarır ve efendinin odasına girince,Şimdiki gibi kolonya olmadığı için gülabdanla karşılanır, eline ve üzerine gülsuyu serpilir, sonra tepsiyle şeker ikram edilir ve sıra kahveye gelirdi.Kahvenin yanına yumuşak peynir şekeri ayrı bir kapta konulur, bir süre sonra ev sahibi ağalardan birisine şeker tabağını almalarını söylerdi. Bu, misafire bayramlaşmanın bittiğinin ihtarı olarak kabul edilirdi” diye konuştu.
İLK KOÇU BİZZAT PADİŞAH KESERDİ
Armağan, saray ağalarının sultanın huzurunda tomak oyunu oynayıp üzerlerine çil paralar serpildiğini dile getirerek, padişahın daha sonra sonra hareme geçmesiyle bayram hazırlıkları başladığını aktardı.
Bayram sabahı padişahın Arz Odasını şereflendirmesiyle sarayda bayramın başladığını ifade eden Armağan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Bayram namazı Sultanahmet Camisi’nde eda edildikten sonra Hırka-i Sadet Dairesinin kapısının yanında yaklaşık 40 koç kurban edilir ve ilk koçu bizzat padişah keserdi. Ardından resmi bayramlaşmaya geçilirdi.
Mehter nevbet vurmaya başlayınca Enderun ağalarından başlayarak herkes sıraya girip tahtında oturan padişahın bayramını kutlardı.
Daha sonra padişahın Beyazıt’ta bugünkü İstanbul Üniversitesinin bahçesinde bulunan Eski Saray’a gittiğini ve orada kalan yaşlı harem kadınlarına ve harem ağalarına bağışlarda bulunduğunu biliyoruz.
Bu arada baltacılar da ihsandan nasiplenmek için tomak oyununu oynayıp padişahı eğlendirirler ve çil çil altınlar onların da üzerine yağardı.”