M ÜSLİM ; hadis âlimlerinin en üstünlerinden ve Kütüb-i Sitte adıyla bilinen meşhûr altı hadîs kitabından İkincisinin yâni Sahîh-i Müslim’in müellifi. İsmi, Müslim bin Haccâc bin Müslim el-Kuşeyrî en-Nişâbûrî, künyesi Ebü’l-Hüseyin’dir. 821 (H.206) senesinde Nişâbûr’da doğdu. 875 (H.261) târihinde burada vefât etti. Nişâbûr’un bir mahallesi olan Nasrâbad’da defnedildi. Büyük hadis imâmlarından olup, Arapların Benî Kuşeyr kabîlesine mensuptur. İmâm-ı Müslim rahmetullahi aleyh, zamânmın büyük hadis âlimlerinden hadîs-i şerîf dinlemek ve öğrenmek için, Hicâz, Irak, Şam ve Mısır’ı dolaştı. Yahyâ bin Yahyâ en-Nişâbûrî, Ahmed bin Han- bel, Kuteybe bin Sa’îd, Ebû Bekr bin Ebî Şeybe, Osman bin Ebî Şeybe, İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin talebelerinden Harmele bin Yahyâ gibi büyük âlimlerden hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyette bulundu. Ondan da; Ebû îsâ et-Tirmizî, Yahyâ bin Sa’îd, Muhammed bin Mahled, Mekkî bin Abdan ve daha başka âlimler, hadîs-i şerîf bildirmişlerdir. Bağdat’a birkaç defâ gelen İmâm-ı Müslim hazretlerinden Bağdat âlimleri de hadîs-i şerîf dinleyip rivâyette bulunmuşlardır. En son 872 senesinde Bağdat’a gelmiştir. İmâm-ı Buhârî rahmetullahi aleyh ile Nişâbûr’da görüşmüş, onun ilim meclisine devâm etmiştir. İmâm-ı Müslim, İmâm-ı Buhârî ile bir hadîs-i şerîfin müzâkeresini yaparken; İmâm-ı Buhârî, hadîs-i şerîfin senedinde, onun bilmediği bir illeti gösterince, İmâm-ı Müslim ayağa kalkarak Buhârî’nin alnından öpmüş ve medihte bulunmuştur. İmâm-ı Buhârî hazretleri için; “Sana buğ- zedenler, ancak hasedinden buğzeder. Dünyâda bir benzerin olmadığına şehâdet ederim” demiştir. Hadîs-i şerîf öğrenmek ve öğretmek için pek- çok seyâhat yapan İmâm-ı Müslim hazretleri, ömrünün son yıllarını Nişâbûr’da geçirmiş, orada ha- dîs-i şerîf dersi vermiş ve ticâretle meşgûl olmuş- fUr.
Eserleri:
1) Sahîh-i Müslim: Kütüb-i Sitte’nin İkincisi olup, içinde 7.275 hadîs-i şerîf vardır. Bunları, bizzât kendisinin topladığı, 300.000 hadîs-i şerîf arasından seçmiştir. Kitap 52 kitaba ayrılmış fakat bâblara bölünmemiştir. Buhârî ise, kitapları ayrıca bâblara ayırmıştır. Her bâb için de lüzumlu açıklamalarda bulunmuştur. Müslim’in diğer bir hu- sûsiyeti de, isnâd üzerinde önemle durmuş olmasıdır. Çünkü o, Sâhîh’inde biraz farklı metinler için, değişik isnâdlar vermiştir. Bunlar, metinde (hâ) harfiyle gösterilmiştir. Bu (hâ) tahvil veya havâle (hâ)’sıdır. Sahîh’inin baş kısmında, hadis ilmiyle alâkalı mühim bir açıklama vardır. Bütün bu özelliklerine rağmen, Sahîh-i Müslim, Buhârî’nin Sahîh’inden sonra gelir. İmâm-ı Müslim; “İşbu Müsned-i Sahîh’i, dinlediğim üç yüz bin hadîs-i şerîf arasından seçerek tasnif ettim” buyurmuştur. Hadîs ilminde Müslim (M) harfi ile gösterilir. İmâm-ı Müslim’in bu eseri üzerine çok şerhler yazılmıştır. Abdül Gafûr ibni İsmâil el-Fârisî’nin yaptığı El-Mefhum fî Şerhi Garibi Müslim adlı şerhi, Ebü’l-Kâsım İsmâil bin Muhammed’in Şerhu Müslim adıyla yaptığı şerh ve Muhyiddin Ebû Zekeriyyâ Yahyâ en-Nevevî’nin El-Minhâc fî Şerhi Sahîh-i Müslim adıyla yaptığı şerh gibi daha birçok şerhi vardır.
2) El-Müsned-ül-Kebîr,
3) El-Câmi’ Ale’l- Ebvâb,
4) El-Esmâ ve’l-Kûnâ,
5) El-Efrâd vel- Vuhdân,
6) Tesmiyetü Şuyûhu Mâlik ve Süfyân ve Şu’be,
7) Kitâb-ül-Muhadramîn,
8) Ki- tâbu Evlâd-is-Sahâbe,
9) Evhâm-ül-Muhaddirîn,
10) Et-Tabakât,
11) Efrâd-üş-Şâmiyîn,
12) Et-Temyîz, 13) El-İlel.
İmâm-ı Müslim’in rahmetullahi aleyh, Sahîh- i Müslim’de bildirdiği hadîs-i şeriflerden bâzıla- rı şunlardır:
Cehennem, nefsin arzu ettiği, Cennet ise, nefsin sevmediği şeylerle kuşatılmıştır.
Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibâret bile olsa, hiçbir iyiliği hor görme.
Bir Müslümanm diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden; insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o Müslüman için sadaka olur.
Allahü teâlâ, kulunun yemek yedikten sonra yâhut bir şey içtikten sonra kendisine hamdetmesinden râzı olur.
Müminler birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir.
Vücûdun herhangi bir uzvu rahatsız olursa, diğer âzâları da bu yüzden humma ve uykusuzluğa tutulurlar. İnsanlara merhamet etmeyen kimseye, Allahü teâlâ merhamet etmez! Ana ve babasının ihtiyârlık zamanlarında, bunlardan birine veya her ikisine yetişip de (bunlara lâyık oldukları hürmet ve saygıda bulunmadıklarından dolayı) Cennete giremeyen kimsenin burnu yerlerde sürünsün, diye üç de- fâ tekrarlamışlardır.